GENÇ YAZARLARA MESAJLAR / AKADEMYA’YA DO ĞRU MUTFAĞI – XVIIIHayreddin Soykan KÜLTÜR-SANAT M İSYONUMUZ VE YENİ DÖNEMSelam ile sevgili arkadaslar, can dostlar, Simdi yazmaya calisacagimiz mesaj, su son zamanlarda ve dogrusu dar vakitte karaladiklarimiza kiyasla, en onemlisidir bizce, hatta tum site ve kultur-sanat faaliyetlerimiz bakimindan son derece hayati bir degeri var nazarimizda... sizce de ayni ehemmiyette gorulecegine inaniyoruz. Aslinda bu mesaji yapmaya calistigimiz "kitab ozetlemesi"nden sonraya birakmak istiyorduk. su bakimdan ki, o kitabin muhtevasi, bundan sonraki tum insan iliskilerimizde "anahtar" olacak deger ve onemde bir nitelik arzediyor da ondan!.. o yuzden epey vaktimizi alsa da, ustunkoru bir ozetleme yapip hani dedikleri gibi "aradan cikartmak" istemiyoruz... eger bugune kadar yaptigimiz hatalari ve bunun tabiî sonucu olan menfilikleri tekrar ve tekrar yasamak istemiyorsak, basta sahsimiz olmak uzere hepimizin hayata ve insanlara bakisindaki yahut davranislarindaki keyfilige ve iticilige bir son, bir cekiduzen vermemiz gerekmiyor mu sizce de? sizden aldigimiz reaksiyonlardan da asikar ki, kimse artik o menfi yaklasim ve ornekleri ne kendinde ne cevresinde bundan boyle gormek istiyor, Mutefekkir'in bizlerden bekledigi "seviyeyi ve verimliligi yukseltmek" hedefi hepimizin canevinden duydugu bir istek hamdolsun, bize de bunu ortak bir irade beyani halinde dosta dusmana ilan etmek dusuyor o halde su an. Evet, dedigimiz gibi, bu muhim mesaji size “ozetleme”den sonra yazmak istiyorduk, ancak bazi sartlar buna musaade etmiyor cogu zaman oldugu gibi... acil ve atik olmak gerekiyor cogu zaman oldugu gibi... bunun bir sebebi, Peygamber buyrugunca da zemmedildigi üzere, "tûl-i emel"den, uzun emelden, vebadan kacar gibi kacmamiz geregi... hani "ah soyle soyle bir zaman gecsin aradan, bak gor neler yapacagim" aldanisi... gerci bu tur emel degildir tek basina kotu olan, menfilik "BUGUNUN HAKKINI VERMEYEN" ham hayalcilikte ve mesuliyetlerimizi daima "gelmeyecek" bir yarina ertelememizdedir!.. bugune kadar yaptiklarimiz neyse, iste biz de oyuz; bitti!.. o yuzden, ecel saatinin ve baska bazi menfîliklerin kapimizi ne zaman calacagi mechul oldugundan, hemen yazma geregi duyduk bu mesaji. Bir ikinci sebebi daha var acelemizin; o da yasadigimiz birtakim hadiselerin bize "aceleci" olmayi dayatmasi... sitemizde yazan cogu arkadasimizin bugunden yarina ne olacagi su an icin mechuldur, klasik laftaki gibi "önlerini gorememektedirler harici faktorlerden dolayi"... dostumuz cok oldugu gibi, hasmimiz da cok... sahsimiz dahil, bircok ustamiz ve genc usta namzedimiz de bu durumda... mesela, eski davalarimizdan biri birkac hafta once neticelendi ve net olarak yaklasik 15 ila 20 ay hapis yatmamiz tehlikesini doguracak (ki sahsen "kitab okuma" ve "yazma" firsati olarak baksak da!) bir ceza aldik. simdilik temyizde fakat 6 ay kadar sonra "kesinlesme" tehdidi tasiyor, eger talihimiz yaver giderse ceza bozulabilir veya bu temyiz suresi cok daha fazla uzayabilir yahut hemen hapse girmeme durumumuz olabilir, lakin simdi bunlardan ziyade, en kotusunu dusunup bu muhtesem faaliyetlerimizi ve onu doguran "muessese"yi ayni sihhat ve verimlilikte size ACILEN devredebilmenin tedbirlerini almak durumundayiz. Yani oyle olmali ki, bizim disarida oldugumuz surecte tikir tikir isleyen yapimiz, bizlere birsey oldugunda da ayni guzellikte ve verimlilikte, ama bilhassa "uretim disiplin ve surekliliginde" devam etmeli... "sahislarimiz" da bu faaliyetlerin icerisinde oldugundan degil sadece, fakat en basta idealimizin "tasiyicisi" bu kadar hayati ve sekteye ugratilamaz bir "misyon" belirttigi icin!.. Ölçünüz hep şu olsun, hic umulmadik bir zamanda Mutefekkir soyle veya boyle cikabilir, bizlerin de belki sadece "legal" faaliyetler zemininde davranmamiz dahi gerekebilir. iste o an belki tum diger faaliyetlerden daha onemli olacak olan etkinlik bizlerin uretim ve davranislari olacaktir. Ama bunun icin de ortada sapasaglam ve faal bir muessesenin "zaten" bulunmasi gerekmektedir!.. "Kumandan" demeyi bildigimiz halde nicin "Mutefekkir"de israr ettigimizin bir sebebi de budur!.. Bilvesile, Mutefekkir'in, kendisini "belli bir grubun mali imis" gibi empoze eden "Kumandanimiz, Kumandanim vs." gibi hitablardan hic hazzetmedigini nakledelim. Ayni dikkat, "Ustadimiz, Ustadim vs." gibi takdimler icin de caridir.Simdi uzerinde ciddiyetle dusunmeniz ve gelecekteki kendi uretim planinizi de netlestirmeniz umidiyle birkac noktaya temas etmek istiyoruz. en basta, bizim faaliyetlerimizin temel "çerçeve"si KULTUR-SANAT (fikir, ilim, felsefe, sanat, edebiyat vs) yayinciligidir ve bu hep boyle olacaktir, hep boyle olmalidir, ustelik bu cok klasik bir "taktik icabi" da degildir... bu gerekliligin vaz’edicisi de sahsimiz degildir elbette. Bize dü şen ve bizden beklenen, bu "kultur-sanat mevziini" asla ve asla terketmemektir, onu baska (belki bazen daha hayati olabilecek) sahalarin yedegine vermemektir. bakmayin bazi zamanlar turlu sebeblerle ve getirisini dusunerek aldigimiz risklere, yahut sitemize muthis bir tesir ve guc katan siyasi-stratejik nitelikli "isbirligi-gucbirligi" tesebbuslerimize... bunlar daima olacaktir belki, ancak "anasayfamizda" muhtevasi cercevelenmis KULTUR-SANAT cizgimizin biraz daha gerisinde ve arka planda!.. size Akademya dergisinin son sayisi (Ağustos 1999) hakkinda Mutefekkir'in yaptigi tenkidi mealen hatirlatmamiz bircok sozden daha natik olacaktir eminiz:"Ilk sayilarinizdaki cizgi daha guzeldi, bu son sayida isi gazetecilige döndürmüssünüz!"... Oysa bu satirlarin yazari, 1999'un o en civcili gunlerinde kendince tum gemileri yakarak ve katiksiz bir siyasi propagandaya basvurarak o son sayida "marifet" yaptigi zannindaydi!.. kissadan hisse: disarida kiyamet de kopsa, faaliyetlerimizin "kurulus" ve "yurutulus" gayesinden, Peygamberimizin Uhud Dagi'ndaki okculara mevziini terketmemeleri ihtarindan bir feraset hissesi kaparak, asla sapmamalisiniz!.. Subhesiz, belki hepimiz su an bu noktada hemfikiriz, ancak yarin kim ne yapar ne der ne yazar bilemeyiz, bu bakimdan nefsimize bile mutlak itimad beyan etmek de istemeyiz, fakat "olmasi gereken"i boylece "sartsiz" huviyetiyle serdedelim ki yarin kimin ne yaptigina dair elinizde bir "mihenk" bulunsun, dostca istisarelerin anahtari olsun. farzimuhal, yarin cikar da bir ustamiz veya sitemizin disindan birisi, "simdi bu faaliyetlerin sirasi degil, ne oyle felsefe paralama, fizikten edebiyattan dem vurma! hepimize gereken su noktaya tum dikkat ve faaliyetlerimizi kanalize etmektir!" derse, siz yine de bu olcuden sapmayin, sahis olarak baska ne yaparsaniz yapin, ancak bu faaliyetimizin KULTUR-SANAT vasfini zedeleyici bir imaj kazanmasina asla mahal vermeyin! Ezcumle, yanlis anlasilmamasi icin tekrardan izah etmek isteriz ki, ister yazarimiz ister ustamiz isterse bir baskasi, diledigi faaliyet nevine kendi ismi cismiyle diledigince istirak edebilir, belki bazen etmelidir de, ne var ki, bu secimi veya bu gerekeni gerektigi yerde yapisi, onun sahsina aittir, yahut ferdlere aittir, yani kimse "muessese"nin varligini, imajini ve birikimini tehlikeye atamaz, bosa cikaramaz, onemsizlestiremez!.. Sozu uzatmaya ne gerek, "Sefine" gibi bir fikir-ilim-sanat saheseri, "zindan"dan yazilmistir!.. Ibret almasini bilene, Mutefekkir'in nasil her kayd-u sart altinda "fikirci" mevziini terketmediginin de destanlik ornegini teskil etmektedir!.. gerisi iyiniyetli isguzarlik veya dupeduz cahilliktir. Sitemizin sahsimizdan sonraki editorlugune, koordinatorlugune su veya bu ustamiz, su veya bu gonuldasimiz gelebilir; mesele bu degildir, eger her ferdin ne yapacagini derinden bildigi bir muessese yapisi mayalanmissa, kivamini bulmussa, hicbir sey aksamaz, hicbir verim eksilmez, hicbir tesir zayiflamaz!.. onlerinde hangi besteyi calacagini bilen muzisyenlerin e şzamanli "koordinasyon"unu saglayan “orkestra sefi” gibidir bir bakima editor!.. bu kalitede bir degil bircok arkadasimizin "is icinde" egitim aldigi ve almakta oldugu da bir hakikattir, biz bile hergun yeni seyler ogreniyor, gecmis hatalarimizi farkediyor ve hergun bunlarin telafisiyle ugrasiyoruz karinca kaderince... yani problem teskil edebilecek olan bu degildir. peki nedir? editor veya koordinator olacak insanin, bizim dogrularimizdan ve yanlislarimizdan ders alarak, en basta "tum arkadaslar arasindaki dayanismali ekip ruhunu, birbirine sartsiz sevgi ve hurmeti" velev ki kendisi gibi gormese ve dusunmeseler dahi DAIMA koruyabilmesidir gerekli olan nitelik!.. ne zaman ki editor, bir “koordinator” olmak yerine, bazi dostlarin veya bakis acilarinin kemiklesmis tarafinda yeralir, dostlarinin arkasindan konusmaya baslar, dostlarina rencide edici cevablar vermeye yeltenir, iste editor'un "vefat" gunudur o ve kendisinden beklenen "misyon"u tabir-i amiyane ile katletmistir!..Hele bir editor, platformumuzun birbirine esit ehemmiyette muhtelif organ veya cebheleri olarak fikir, sanat, siyaset, felsefe, ilim, edebiyat vs.den birinin tarafinda ve digerlerinin gizli-acik karsisinda yer alirsa, muhimsemez bir tavir alirsa, mesela "edebiyatmis, siyasetmis, felsefeymis, peh!" derse, bu sefer de varlik sebebini ve mesruiyetini yitirmis demektir. Ya hatasini farkedip umumdan ozur dileyerek devam etmeli, eger bu olgunlugu gosteremiyorsa yerini layik olana devretmelidir. buna ise sadece tum yazarlarin istirak edecegi "tum yazarlara acik" bir "istisare" neticesi karar verecektir. biz yine de isimizi sansa birakmiyor ve tum bu hususlarin selametine kefil olucu bir "emniyet subabi" olarak, site faaliyetlerimizi en basindan beri birlikte yuruttugumuz su anki webmasterimizi, dergilerdeki "sorumlu yazi isleri muduru" misyon ve fonksiyonunca "hakem" tayin ediyoruz. cunku hepinizle farkli zaman ve donemlerde surdurdugumuz diyalog ve faaliyetlerimizin siteye yansiyis bicimine muttali kuskusuz tek insan o oldugu ve yayin politikamizda bugune kadar nelere dikkat ettigimizi, hangi ifadeleri redakte ettigimizi, ne tur yazilari ne sekilde yayin politikamiz cizgisince degerlendirdigimizi en basta o bildigi icin!.. bugun icin de cari olmak uzere, eger devam ederse hassaten ileriki donemde, isterse ustalarimizin, editor'un, en klas yazarlarimizin makaleleri de sozkonusu olsa, site yayin politikasini tehlikeye soktugunu dusundugu her ifadeyi redakte etme, dostlar arasi ahengi ve guveni sarsici polemik dogurma potansiyeli olan yazilari hatta hic yayinlamama hakki bakidir!.. hani tum kurumlar ustu anayasa mahkemesi misalince ki, yeni bir yasa koyamaz, hukumet gibi idari ve icrai karar alamaz, fakat tatbikatta "anayasa"ya aykiri her duruma mudahale edebilir; kisacasi, KULTUR-SANAT rejimimizin ve dostlar arasi sevgiye ve karsilikli saygiya dayan aile ruhumuzun koruyusu ve teminati webmasterimizdir!.. bu nokta, kendisinin destanlik bir emek ve fedakarlikla sitemizi gece gunduz demeden, hepimizin uykuda oldugu saatlerde sabaha kadar uykusuz kalarak yahut birkac saatlik uykuyla ve yillarca HIC KESINTISIZ bugune tasimasinin, bugune dek birkac milyari bulan telefon faturasi toplamina hic ses cikarmadan, mesuliyetinin geregini yerine getirmesinin "rusvet"i veya "mukafat"i da degildir aslinda; sadece, sitemizin ve misyonumuzun "selamet"ini ve devamliligini simdiden "teminat" altina alici bu "tedbir"in kefili bir liyakat ve samimiyet gostermesi hasebiyledir! aman nazar degmesin, fakat eger yenicerilige kalkarsa, onun da basi vurula; yani tum yazarlarimizin ortak iradesiyle, ikaz edile ve haddini bilmesi telkin edile!.. Evet, dostlar, insallah, bugunden sonra, amatorluge veda ediyor ve artik "profesyonel" site yayinciligina geciyoruz; yukarida serdetmeye calistigimiz sebeblere ilaveten, sizin de tahmin ve takdir edebileceginiz gerekliliklerden dolayi... ilk is olarak, sayisini sizin hur iradelerinizin belirleyecegi bir "yayin kadrosu" olusturuyoruz. siz de mustekisiniz ki, "aylik" periyodda yayin yapan bir kultur-sanat dergisi olsaydik, dergimizin yazar kadrosunun ucte birinin yazilari dergide bulunamayacakti, cunku disiplinli bir uretim ve verim sorumlulugunu bir turlu tesis edemedik bugune kadar... usta veya genc usta namzedlerimize bu hususta baski yapmamaya calistik ancak, siz de takdir edersiniz ki, boyle gev şek "kadro" faaliyeti olmaz, hersey o kadar sarih ki hepimiz icin, ek bir izahat, zekaniza ve vicdaniniza hakaret olur. Yalnizca, Mutefekkir'in "duzenli yazmak, adini unutturmamak" uzerine soylediklerini hatirlarsaniz kafi... Yeni "yayin kadromuz" sadece AYDA BIR KEZ ne mevzuda ve ne kalitede olursa olsun YAZMA MESULIYETINI kendi hur iradesiyle yuklenmis yazarlarimizdan olusacaktir, "telif" yazamasa dahi, hic olmazsa "derleme" ve mesela bir kitabdan "secmeler" yapabilir her yazar, yeter ki "soz namustur!" siarina uygun davranilsin!..Baska da hicbir sey istemiyoruz hepsi birbirinden seckin yazarlarimizdan, mesul olacaklari "tek vazife" kendi hur secimleriyle kabul ettikleri bu misyon olacaktir, o kadar!.. diger baska is, verim ve eserleri EGER DILERLERSE yapar, dilemezlerse yapmazlar ve yapmamaktan dolayi kinanamazlar!.. aslinda tum yazarlarimiza, kendi istikbal ve uretim keyfiyetleri bakimindan yapabilecegimiz en buyuk yardim da bu "disiplin" olacaktir ki, bunu da elbette izaha hacet yok, dostlar muradimizi ve kendileri hakkindaki coskun umidlerimizi farketmis olsa gerektirler bu vesiyle de!.. Tek bir temel insan davranisidir gozonunde bulundurdugumuz. Goethe'nin dedigi ve Mutefekkir'in de iktibas ettigi gibi: "Insanin yalniz kalmasi, hele yalniz calismasi hic iyi degil, birseyler basarmasi icin baskasinin ilgisi ve tesviki gerekir!" (mealen). cunku "tek basina" calisan hemen her insanda, akilalmaz bir disiplinsizlik ve uretim istikrarsizligi dikkat ceker; istisnalar kaideyi bozmasa da biz pek rastlayamiyoruz. Dogrudur, bu sevgili dostlar gelecekte buyuk eserler vereceklerdir, hic subhemiz yok, ama gelecekte bugun bizimle alakasiz binlerce insanin arasinda "herhangi biri" olarak! ya bugun, kendilerine en cok ihtiyac duyulan bugun nerdeler? bu "zor gunde" nerdeler?.. o gun, birisi cikar da kendilerine Mutefekkir'in "PARSACI"larla ilgili yazdigi su hicvini okursa hic utanmayacaklar midir?: PARSACI Tehlike var ters yönde Yosun alt ında balıkTören vakti en önde Sümüklü kalabal ık
Sizden acil ricamiz sudur: sevgili ustalarimiz ve usta namzedlerimiz de dahil, AYDA BIR YAZI yazmayi taahhud ederek yeni "yayin kadromuz"a dahil olmak ister misiniz?.. Eger boyleyse kisaca bir mesaj, ama en guzeli kendi dusunce ve tekliflerinizi de ihtiva eden bir mesaj atarsaniz minnettar oluruz, en buyuk ihtiyacimiz buna!.. dostlarimizin hur ve hepsi kiymet bakimindan gozumuzde esit olan seckin iradeleriyle yapacaklari bu secimin neticesinde olusacak yeni "yayin kadromuz"la daha yogun ve daha verimli bir diyalog icinde olmayi dusunuyoruz. kisacasi, bu yazarlarimiz arasinda "kapali devre" bir haberlesme, yardimlasma ve mesajlasmamiz da olacak, kendilerine daha hususi ve daha yogun bir fayda eristirmeye calisacagiz... ve gecmisten farkli olarak bu diyaloglarimizda tek bir seye asla yer olmayacaktir: HER TURLU KIRICILIK VE RENCIDE EDIS... Bu teklifimiz, bugune kadar yazmis tum gonuldaslari istisnasiz olarak kapsamaktadir, tumunun istisnasiz benzersiz bir istidadi oldugu tarafimizca asikardir, belki tek problem bu istidadlarini yetkinlestirecek vasattan uzak oluslari ve belki bizim hatali birtakim gecmis yaklasimlarimizdir... henuz hic yazmamis dostlara da bu teklifimiz buyuk bir zevkle aciktir!.. diger dostlar ise ya "misafir yazar" olarak diledikleri zaman o guzel verimlerini bizimle ve okuyucularimizla paylasabilirler yahut sadece izleyici olarak kalabilirler; vicdan ve arzulari neyi emrediyorsa herkes onu yapmakta hurdur, kendileriyle ayni sicaklikta daha "umumi" muhtevali mesajlasmalarimiz subhesiz devam edecektir. Hatasi ve sevabiyla tum yaptiklarimiz tarihin hassas kayidlari arasina girmektedir; "tarih" bazen affedici ama bazen de yersiz mazeretleri kiyasiya mahkum edici bir "sahid"dir, hep biliriz... kisi, hayata hangi gozlukle bakiyorsa, davranis istikameti de genelde hep oyle olur; mazeret mubtelasiysa, hayat onun sanki tek musbet ve istikrarli is yapmasina firsat vermeyecek kadar dehset mazeretlerle doludur, nerdeyse tek "verimli" adim atamaz!.. ama "her sartta yapabilecegim-uretebilecegim mutlaka kucuk veya buyuk bir sey vardir!" seckin bakis acisina sahib olanlar, ki platformumuzda sayilamayacak kadar cok ornegi var hamdolsun, bayragi bugunlere getirenler ve yarin onu zafer burcuna m ıhlayacak olanlar da iste onlardir! Allah hepimizi bu mumtaz gonuldaslarimizdan eylesin!..Nihayet, sozu baglamak gerekirse, su an sitemizin yeni "kurulus" safhasinda üç kurucu mensubu bulunmaktadir (editor, koordinator ve webmaster), fakat diger "kurucu" gonuldaslarimizin kim olduklari mechuldur, elbette kalbimizin derinlerinden tasan arzu istisnasiz tum arkadaslarimizin bu kadrodaki seckin yerlerini bugune kadar oldugu gibi almalaridir, fakat biz, davanin bizden istedigini basta nefsimiz olmak uzere istiyor ve "ozdisiplin ve uretim mesuliyeti"ni herseyin onunde goruyoruz. isterse bes kisi olsun, ama hepsi verimlilikte birbiriyle yarisan "yildizlar kusagi"nin namzedleri olsun!.. Tilki Gunlugu'nden bir bolum basligini hatirlarsiniz: "CARE CETIN BIR IDMAN"... Lakin acelemiz yok, insallah hersey yavas yavas kivamini bulacaktir, yeter ki bir nebze mesul olunsun, ahde vefa gosterilsin, "amellerin hayirlisi az da olsa devamli olanidir" Peygamber buyrugundan bir hisse faaliyetlerimiz uzerinde daima ışıldasın!..Hurmet, sukran ve muhabbetin hasiyla sizleri kalbden selamliyoruz. NOT: iste size bir suredir kendisinden haber alamadigimiz "arslan parcasi" genc ve muthis istidadli bir yazarimizin, hepimizin iftiharla gogsunu kabartan harikalar harikasi mesaji, Allah sayilarini arttirsin, aslinda cogu yazarimizda dehset bir istidad var ama maalesef kendileri kendilerindeki potansiyelden cogunlukla habersiz, bu habersizlikte bizim de vebalimiz var muhakkak ki insallah bundan boyle telafi etmeye bakacagiz: "A ğabey selam;Hem siz uzun zamand ır vaktin getirdikleriyle meşgul olduğunuzdan, hem de ben akıl almaz bir tarzda meşgul olduğumdan size yazamamıştım, ki arayı soğutunca tarize muhatap olmamak için de insan cesaret edemiyor.K ısaca bahsedeyim:2-11 Haziran aras ı Feza Gürsey Enstitüsü'nde "Quantum Computation" isimli bir konferansa katılımcı olarak davet edildim.11 Haziran-2 A ğustos arası İTÜ'de Newton Fiziği, Elektrik Fiziği ve Diferansiyel Denklemler konulu bir çalışmaya katılacağım.25 A ğustos-5 Eylül'de de "Kriptoloji" seminerine...Bu sevinçleri sizinle -hiç de ğilse sizinle- paylaşayım dedim. Hülasa-i kelam inşallah bu yoğunluklardan fırsat bulduğum aralarda verimleri toparlayıp göndermeye çalışırım. Dua edin Baki selam"14 May ıs 2003
“ALTUN” G İBİ NÂDİR VE O NİSBETTE DEĞERLİ ÇİZERLERİMİZ
Selam can dostlar, Dogrusu sevincten icimiz icimize sigmiyor, tam da bekledigimiz "katki ve katilim" mesajlarini tam da bekledigimiz dostlardan, ama hassaten sitemizin gozbebegi o "genc" usta namzedlerimizden aldik ki, bu sevk ve nesemiz oyle benzerleri gecmiste yasanan turden olmadi, cidden cok sevindik, sagolsunlar, varolsunlar, insallah o guzellikleriyle daima hep burada, hep bizimle olsunlar, genclikleriyle sitemizi genclestirsin ve dost ve dusman nazarina hep zinde kilsinlar!.. gencler, istikbalimizdir! onlar icin yasiyoruz bir bakima!.. Size bir ikinci mesaj daha atmistik, "muhim-acil" baslikli mesajimizdan sonra ve sitemizin "kurucu" kahramani olan emekcilerimizin, teknik kadromuzun daima "has" kadromuz olduklari ve olacaklari ile ilgili ve davamizin bu "dervis"leri sayesinde baslangicindan bugune sitemizin ayakta ve hayatta kalabildigini iftiharla belirten!.. asil bu "isimsiz" kahramanlari hepimizin alkislamasi geregine de isaret eden!.. ki bu can dostlardir bazen teknik bazen mali bazen fiili destekle sitemizi bugunlere tasiyan!.. "davet" kelimesi bu dostlarin belirttigi ihlas ve cefakarlik yaninda, acikca ifade edelim, hakaret olur!.. onlari davet etmiyoruz, cunku onlar her zaman buradaydilar ve her zaman burada olacaklarindan zerrece subhemiz de yok!.. Ve yine, "altun" gibi nadir oluslari sebebiyle, degerleri de yazarlarimizin bazen iki kati olabilen, davamizin ve sitemizin iftihar vesilesi "cizer"lerimizi alkislayici ve onlara da "hassaten" ve belki en buyuk israrimizla AYDA BIR VERIM teklifini yapan bir muhtevasi vardi ayrica bu ikinci mesajimizin!.. bizi ne cok sevindirirler sayet teklifimizi kabul ederlerse!.. Maalesef, eve geldigimizde farkettik ki, galiba cok az dosta gitti bu mesaj, yahut hickimseye gitmemis teknik bir aksaklik sebebiyle... nerdeyse ilk anda tum bugunun guzelligini bir nebze golgeleyebilecek bir uzuntu yasayacaktik ki, hemen kendimizi toparlayip biz de kisaca o mesajimizin muhtevasini bu sekilde aktararak, aksakligi böylece telafi etmeye calistik. Allah hicbirinizin yoklugunu gostermesin! ne buyuk gurur duyuyoruz hepinizle! gurur duyan sahsimiz degildir sadece, tum camiamiz ve sevenlerimiz adina biz yalnizca bir ifadeciyiz, o kadar!.. derler ya, guzel dostlar, ne cok sevildiginizi bilin!.. belki bu muhabbet ve takdirden yeterince haberiniz yok, biz de sanki zaten biliyormussunuz gibi her zaman ifade edemiyoruz ancak, bizim bildigimizi siz de bilin!.. Tarifsiz sukran ve muhabbetle... 14 May ıs 2003
İNSAN MÜNASEBETLERİ VE BİZ
Selam guzel dostlar, Hamdolsun, hamdolsun, hamdolsun... dostlara mesaj ustune mesaj atmakla gecen uykusuz bir gecenin sabahinda size bu maili atabildigimize gore, anlayin ki hersey ne kadar muhtesem gelisiyor, tahminimizin de kat kat ustunde guzel reaksiyonlar aliyoruz hepinizden, yepyeni bir "hamle" heyecani, yepyeni bir "acilim" sevki, yepyeni bir "eser" ihtirasi ne kadar yogun ve ne kadar guclu sardi hepimizi! dogrusu, "ayda bir verim (yazi veya resim-desen-grafik)" teklifini yaparken icten ice muthis endise tasiyorduk, hani dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak misalince... İyi kotu dostlar yaziyorlar, kimi haftada bir, kimi ayda bir, kimi uc ayda, kimi alti ayda, kimi de yilda bir!.. simdi bu citayi ani bir hamleyle "asgari ayda bir"e yukseltmek aslinda son derece riskli bir teklif ve tesebbustu bir bakima... ya kabul edilmezse?.. ama "dusunulmemis ve dusunulemez realiteleri ortaya cikaran guc olarak hamleye inaniyoruz!" mealinde kulliyatta gecen olcu hakikat oldu ve ummadigimiz kadar coskun ve yogun bir katilim gerceklesti. Allaha ne kadar sukretsek hamdetsek az!.. Ve tum bu benzersiz heyecan, herbirimizin icinde disariya pek renk vermeden mayalanmis, pismis, olgunlasmis ve artik indifa edecek bir "vesile" arayan bir volkan misalinceymis meger!.. hepimiz ayri ayri koselerde hep ayni "hasret"i icimizde buyutmusuz!.. birseyler yapmali, birseyler yapmali, ama ne?.. biz de bir bakima “kendimize has”m ış gibi gibi vehmettigimiz bu yepyeni hamle teklifimizi size arzedince, tabiri caizse oyle bir "Evet!" yankisi geldi ki hakikaten biz de sasirdik!.. meger biz soylemeseymisiz, siz zaten soyleyecekmissiniz, hatta kafamiza cakacakmissiniz!.. bir ihtilali patlatan bazen kucucuk hadiselerdir ya, hamlemiz de ayni hadiseyi dogrulayan bir siddet ve keyfiyette gerceklesti tek kelimeyle!.. malum, bir halk ihtilali, ancak halk hazir olunca yapilabilir ya, siz hazir olmasaydiniz biz ne desek bostu!..Bu surecte hepimiz kendi kosemizde turlu hayat ve fikir dersleri devsirdik, kosturduk, belki bir donem uctuk belki bir donem surunduk, aci cektik, karmasik duygular yasadik, alelade islerin bunalticiliginda ayakta ve hayatta kalmaya calistik, neticede su oldu bu oldu ama icimizde daima bir ses bize hep sunu sordu: Birseyler yapmali; ama ne?.. gercekte yasadigimiz her tecrube, aci veya tatli, bizim icin "ders" alinmasi ve fikir devsirilmesi gereken bir "mevzu-bir vesile-bir is"tir. Üzerinde oldugu isin hakini vermek ve o isin zamani icinde bulunmak, o mevzuun fikrini damitmak demektir ayni zamanda! fikir; “varligi kavramak icin yapma varlik” bu bakimdan!.. fikredilmek uzere kendini dayatan, suurumuza kendini empoze eden “hadise” veya “hadiseler serisi”!.. Az once cok sevdigimiz bir gonuldasimizla dertlesirken su birkac satiri karalamistik ki tam yeri geldi: "Bizim kendi faaliyetlerimiz icin de olcu bu aslinda, hani ozetledigim kitab var ya, o kitabdan sonra insan iliskileri namina muthis seyler yakaladigima inaniyorum ve duse kalka hatta kan revan icinde suregelmis "insan iliskileri"ni anlama zorunlulugumun, yani yasadigim hadiselerin bana dayattigi "ogreneceksin, yoksa yanacaksin!" ihtarina nihayet musbet cevab verebilecegim bir "bakis acisi" yakaladigimi saniyorum, Allah omur verirse, bundan sonra, hem bakis acimi, hem de davranis tarzimi iyiden iyiye degistirmeye bakacagim, calisacagim, oyle bir gunde olmuyor elbette fakat "birken bin olma"nin sirrindan bir ipucu devsirdigimi derinden hissediyorum. ve bunu da "is icinde" yaptigim hatalarima, hayatta karsilastigim turlu istirab verici probleme, bana cozumu dayatan turlu kanli canli insan iliskisi problemine borcluyum. Fikir, egildigi mevzu ve hadisede kisiden kendisini cozmesini isteyen "araz" ile ortaya cikar, sen su hadise ve mevzuda, oburu bu sahada problemlerle karsilasmis ve gerekli fikir dersini almistir, benimki de bircok kez insan iliskileri sahasinda oldu ve bu bahisteki fikirlerim de belki bircogununkinden cok daha hakikidir, cunku bence "spekulasyon" degildir, iyi-kotu tecrubelerin neticesidir. bence dostlar icin bircok kitabdan belki daha degerlidir. Haticeye degil neticeye bak, denir ya!.." Evet, dostumuza boyle yazmistik, hele o son soz cok muhimdir gozumuzde: "haticeye degil neticeye bak!"... Daha once de soylemistik, "kucuk insanlar sahislarla, vasat insanlar hadiselerle, yuksek karakterli insanlarsa fikirlerle ilgilenir!". oysa herbirimiz icin tum yasadigimiz hadiseler, tum karsimiza cikan insanlar, artik "süje-ruh"umuza "obje" olan ne varsa, hepsi ruhumuzdan tek bir sey isterler, "beni çöz, fikir ve ahlak hisseni devsir, gerekeni ve istedigini yap, beni tani, ya al ya reddet ya bosver!"... Fakat "Sefine"yi okuyan dostlar hemen hatirlayacaklardir ki, hersey bizim bakis acimiza ve "obje"ye neyi nasil sordugumuza baglidir, "hakikat" tek bir bakis acisinin ve kavrayis tarzinin tekelinde degildir, onu asar, bizim gorus ufkumuzdan tasar!.. Dönelim "hatice-netice" ilgisine: bu temel espriyi kavramissaniz hemen farkedersiniz ki, "bakis aciniza, cikan neticeye, aldiginiz derse ve devsirdiginiz fikre gore" bazen hatice kotu netice iyidir, bazen hatice iyi netice kotudur, bazen hem hatice hem netice iyidir, bazen de hem hatice hem netice kotudur!.. Mutefekkir'in "seyyiatimizi hasenata kalbetsin Allah" mealindeki duayi bilvesile dile getirdigi uzere... Fakat bir yobaz veya bir anlayis ozurlusu icin, hayatta karsilastigimiz seyler yahut insanlar ya iyidir ya kotudur, ya siyahtir ya beyaz, "netice" onlarin baktigi belki son yerdir, onlarin ilgisini ceken belki tek sey "hatice"nin dedikodusur yahut "netice"yi severler de bunu "hatice"ye borclu oldugunu gormek istemezler, vesaire!.. ne diyelim, bizden uzak olsunlar, kalb ve zihnimize de mikroplarini bulastirmasinlar yeter... Velhasil dostlar, bu surecte ve is icinde yasadiklarimizi da hep boyle "cok yönlü" degerlendirin, insanlari da oyle! goreceksiniz ki, hayat hic de “tekduze” degil!.. hersey ne kadar manali, ne kadar esrarli ve "fikir zevki" potansiyeliyle dolup tasmakta her an!.. Ancak bunun icin, once temel problemi farketmek, sonra da cozume baslamak gerekiyor. kendi davamizi ve faaliyetlerimizi yayginlastirmak ve zenginlestirmek bahsinde yasadigimiz acmazlarin tumunun kaynaginin hep bir noktada toplandigini farkettik sahsen: "Insan munasebetleri"nde hatiri sayilir mikyasta “acemi” ve az da olsa bazen "problemli" bir sahsiyet yapisi arzediyoruz, bircok istisnayi haric tutarak soylemek istersek, nadirattan da olsa bazilarimiz insan munasebetleri bakimindan patolojik bile davranabiliyor hatta, bu noktada sahsimizi da haric tutmuyoruz ki, siz de hak vereceksiniz: Nicin yazilarimizin cerceveledigi "sanal" maskeden siyrilmak zorunda kalip da insan icine cikinca, hatta cikmaya bile gerek kalmadan ailemizde, disaridaysa toplum icinde, asil tuhafi bazen dostlar arasinda bile muhatabimizla verimli ve candan, kendimizi ve fikrimizi sevdirici, ugrastigimiz mevzu ve meslek neyse onun insanlarla icice gerceklesen yonlerinde netice getirici diyaloglar, insan munasebetleri kuramiyoruz kimi zaman?.. Peki ne yapiyoruz, ya insan icine cikmaya korkuyor ve kosemize sinip vaktimizi millete kabahat yuklemekle geciriyor yahut kanli canli insanlarla karsilasmadan ekranin gerisinde sahte bir dunyada belki hayal belki verim uretiyoruz veyahut da insanlarla aramiza “guvenlik mesafesi” koyup bize yaklasmalarini engelleyici tarzda saldirgan veya soguk davraniyoruz. ezcumle dostlar, biz insanlarla munasebeti pek bil-mi-yo-ruz!.. İste bu yuzdendir ki, yayginlasmaktansa kendi icimizde kendimizle konusuyoruz, kendimizle bogusuyoruz, kendimizle avunuyoruz. disariya cikamiyoruz, cunku ozguvenimizi kimbilir kacinci defadir sarsacak menfi diyaloglar yasadik, menfi reaksiyonlara sahid olduk da ondan!.. sonra elbette kabahati kendimizde belki hic mi hic bulmuyoruz, aslinda biz cok iyi ve dogruyuz da, insanlar bizden korkuyor, bize yaklasmiyor, bizi dinlemiyor vs vs vs... Oysa, gordugumuz karsilik, bizim "davet ettigimiz" karsiligin ta kendisidir!.. dilimizden dokulen ne olursa olsun, kalbimizin derinlerinde yatani her insan gibi o muthis sezgisiyle farketmekte gecikmiyor cunku muhatab!.. muhatabimiza sadece suurumuzla degil, suurun hem alti hem ustuyle, sadece dilimizle degil hem dilimiz hem kalbimiz hem de davranislarimizla "deger" vermeyi ogreninceye kadar, yayginlasmayi, sevdirmeyi ve sevilmeyi unutun!.. Bugune kadar bundan olmadi, bugunden sonra da -inat edersek- bundan olmayacak!.. mesele, insan munasebetlerinden uzakta sadece bu site faaliyetlerimizin "sanal" perdesi ardinda ve cazibeli goruntuler esliginde konusmaktan ibaret olsaydi kolaydi, ama hayat boyle uzaktan uzaga "platonik" insan munasebetlerinden, "kalici" cok az sey birakiyor bize!.. zaten sevenimiz, bakanimiz belki cok oluyor ama geldikleri gibi de giden bu insanlari tutmakta gucluk cektigimiz oluyor kimi zaman, cunku "kalici" bagliliklar kanli canli insani munasebetlerdeki basariya baglidir ve ancak onunla percinlenmisse kalicidir. Bu insani munasebetlerin "basari" faktorunden habersizsek, muhatabimizin hissettigi galiba bazi zamanlar sundan oteye gecmiyor: platonik askla sevdigi ve uzaktan perilere benzettigi kadinin yanina yaklasinca onun aslinda bir acuze oldugunu anlayan adamin inkisari!.. gerci hersey tam boyle gelismiyor, anlasilsin diye bilhassa abartarak ve vurgulu konusuyoruz ancak, soylediklerimizin hakikat payini zaten teslim ettiniz bile!.. Ve yazilarimizin "nasil" tesirli olup olamayacagina dair de bir ipucu size: eger yazmak bir nevi konusmaksa -ki oyle!-, konusurken nicin muhatabimiz bizi sevimli bulmuyorsa yazinca da iste o yuzden bizi sevimli bulmuyordur, cunku ruhumuz ve kalbimizin derinlerindeki esas duygular bir sekilde yazimiza, demek ki "okuyan" muhatabin suuraltina siziyor demektir! dogru bulmak baska birseydir, sevmemek daha baska! iki kere iki dorttur, ama matematigi sevmek ve sabah aksam matematikle yatip kalkmak zorunda degilim! (maalesef bu satirlarin yazarinin matematikle alakasi hep boyle olagelmistir) Bir ilgili mevzu daha... herkes yazamaz mi?.. hayir, eger herkes konusabiliyorsa herkes de yazabilir demektir!.. simdi size bir baska cok degerli gonuldasimiza yazdigimiz bir mesajdan hem simdiyedek soylemeye calistiklarimizi hulasa edici, hem de "yazmak"la ilgili bakis acimizi (bizce) dogrultucu bir bolum: "Subhesiz burada asil vebali ve kabahati kendimde goruyorum, cunku o kadar ic daraltici problemler yasadim ki, uzun donem kendimle mesgul olmak zorunda kaldim ve en yakin cevremdekiler de dahil bircok can dostumla ilgilenemedim, hani insan agir bir hastalik gecirip de hastaneye yatar ve bu donem zarfinda cevresinden ve asli mesuliyetlerinden buyuk olcude kopar ya, oylesine hayati sayilabilecek bir kiyamet hengamesinin ortasindaydim sanki, Allah beterinden saklasin, hamdolsun gecti, beraberinde bircok hayat tersi, fikir tecrubesi de cikararak... Zaten hep boyle oluyor, en buyuk problemlerim bende en buyuk fikri acilimlarinin da tetikleyicisi olmak imkan ve firsatini getiriyor, lakin insan yasarken cok aci cekiyor orasi baska... simdi insallah yepyeni bir baslangis yapiyoruz, bircok arkadas da meger ne cok bekliyormus bunu, fakat ben eski can dostlarimdan ziyade, yeni ve genc dostlarimi, isterse sadece birkac yaziyla merhaba demis olsun, fiskiracak mecra ariyan bu deha namzedlerimizin verimleriyle ve isimleriyle en önde olmasini diliyorum. Bu sozum oylesine bir abartma degil, cunku kendisiyle yazistigimiz dostlarimizin hemen hepsinin ruhunun derinliklerinde henuz kendilerinden de gizli muthis bir maden ve menba var, eger Sefine kitabini da okuma firsati bulmussan, dehset bir mana havuzunu hep birlikte paylasiyoruz, alabildigine zengin, alabildigine coskun, alabildigine esrarli ve en onemli problem olarak da "suurlu" hayatimizdan alabildigine "gizli"... iste hem kendim hem eski ve bilhassa yeni can dostlarim icin dilegim sadece bu: disarida degil, ama asil iclerindeki o muthis menbai indifa ettirebilmeleri, o derinliklerden suur sathina mana incilerini nakledebilecek bir damar, bir kanal acabilmeleri... zaten bir kez bu saglandiktan sonra, cevrenin bu kanali hemen kabuklastirip kapatmak ve unutturmak isteyen tesirlerinden gozu gibi sakininca insan, bir muddet sonra kimsenin kolay kolay kapatamayacagi bir mana kuyusu oluyor, hayatin tadi iste o zaman aliniyor, "fikir zevki" kalicilasiyor da ondan!.. Neyleyelim ki, hayat, yeni fikirlere, bilhassa ictimai mesuliyetlerimize bizi hazirlamak icin ders ustune ders, imtihan ustune imtihan gonderiyor!.. bu da mesguliyet ustune mesguliyet, problem ustune problem demek oluyor ve gecmiste her ikimizin de basina geldigi ve hala da gelmekte oldugu gibi basimizi kaldirip cevremize bakacak guc ve takat bulamiyoruz. ama herseyi tadinda birakmak en dogrusu, cunku fazlasi da tadsizlik doguruyor, kendi kendimizi zehirlemeye basliyoruz, hani dogum vakti gelmis olmasina ragmen bunu geciktiren annenin, karnindaki cocuguyla birlikte zehirlenmeye baslamasi gibi... boyle derdi Mutefekkir!.. Senin s ıkca dehandan ve yapacaklarindan subhe duydugunu, vesveselendigini biliyorum, dogrusu benim bu fikri tanidiktan sonra yasadigim ilk iki sene boyunca dogru durust bir sayfa bile yazamayisim ve "benden yazar falan olmaz!" diye kesin(!) bir kanaate sahib olusum gibi... ama sana kotu bir haberim var, eger buna ciddi ciddi inanmissan sadece kendini aldatiyorsun, diyeceksin ki, yazmaya calistiklarim dogru soyluyor, cevabım “Hayır!”, onlar da seni kesinkes aldatiyor...Niyesi su? eger insan birseyler konusabiliyorsa ve fikretme gucunde, muhakemesinde bir kalici ariza yoksa, kesinlikle yazabilir!.. yalniz yazmanin konusmadan bariz bir farki vardir ki, konusmak bizim "tabiî" organlarimizla "hic ogrenmeden" yapabilecegimiz bir i şken, yazmak bir “enstruman calmak” gibi biraz egitim ve bolca "pratik" gerektirir; hepsi bu!..Yani hep bildik hakikat, yazmadan yazar olunamaz!.. yuzmeden yuzucu olunamayacagi gibi!.. simdi hic egitilmeden ve suya da girmeden birisi kalkip da "bende yuzme istidadi yok" derse sadece kendisini aldatir, cunku henuz ne yuzme hareketlerini ogrenmis ne de henuz yeterli defa suya girmistir, boyle olunca elbette yuzebilmesi degil, yuzememesi normaldir. iste sendeki bu gereksiz ve seni kilitleyen guvensizligi asmak uzere, senden ama bilhassa senden "yeni donemde" beni-bizi yalniz birakmamani rica ediyorum, belki senden cok buna benim ihtiyacim var, cunku eger bugun istedigin huzur ve motivasyonda degilsen sayet, yani eger oyleyse, bunda en buyuk vebal bendedir!.." Dostumuza boyle yazmisiz, yazmadigimiz bir noktaysa su: Guzel yazmak icin, "tabiî" konusmanizi yaziya gecirin, gecirmeye calisin, kafi!.. sonra geriye doner ve tortulari ayiklarsiniz, olur biter!.. yani normal hayatimizda bizce onemli biri karsisinda oyle "cok manali" ve "cok mucerred" seyler soyleyecegim diye kisi kendisini kasarsa, baski altina alirsa nasil dili tutuklasirsa, yazida da ayni husus, cok manali yazacagim diye kalemi elinize alirsaniz ya hicbir sey yazamaz yahut garib cumlelere, upuzun ifadelere, calinti deyislere basvurursunuz ki, manali degil, "kelimelerin gelis gidisinden sahte manalar tureten" manasiz konusucular olursunuz. Şimdi sira, "yepyeni" ve "elbirligiyle yukseltecegimiz" bir “oluş”ta!.. “Gecmi ş”, hadiseleriyle gecti, aldigimiz ders bakimindansa hic gecmedi, bize bugunun "fikir" zenginligini ve "hamle" imkanini getirdi, isimler cisimler birakalim bos islerin mubtelalarinin eglencesi olsun, bize devsirdigimiz "olgunluk" yeter!.."Muhim-acil" baslikli mailde soylediklerimizi biraz daha netlestirelim ki, eksik anlatmamizdan dolayi tekrar ve tekrar izah etmek zorunda kalmayalim, yine bir sevgili gonuldasimiza yazdigimiz mailden bir kisim: "Yalniz bu islerin bence tek sarti vardir, belki daima böyle olmas ı gerekmez ama sahsimizin yaptiklari da dahil, yaşanılanların “yetersiz” neticelerinden çıkardığımız bir netice olarak:Savasla diplomasiyi birbirine karistirmamak; yoksa her ikisini de eline yuzune bulastirir insan, "her mevzu kendi esas, usul, kural ve kaideleri icinde" cozulur, bilirsin. "ne yardan gecerim ne serden", bu islerde pek yurumez, gerekirse k ınanmayı da goze almali insan "vazifesinin kendisine bictigi istikameti korumak" bakimindan, ahbapcavuslukla ve sunu bunu kirmayayim diye, insan uzerinde oldugu misyonu katletmemeli, degil mi?..Senin bana daha once dediklerini baskalari da sana soyleyecek mesela, ama eger gereken oysa, kimseyi direkt karsina almadan yine inandigini yapacaksin, emri vicdanindan alacaksin, psikolojik baskilar karsisinda egilmeyeceksin, ola ki laf atan herkese tam da istediklerini yapip (bazen benim yaptigim gibi!) sinirlenmeden, (bazen benim yaptigim gibi yapmadan yani!) cizgiyi korumak!.. yani, istikbalin tum muhtemel konjonkturlerine hazirlikli ve hazirlayici olmak ayni zamanda!.. Mutefekkir, “ İslamcı Militan Dergi” takdimiyle çıkarttığımız Ak-Doğuş icin "Beni dolmuşa getiriyorsunuz!" demisti, yani bizimle baslayan ve Taraf'la devam eden "keskin" yayın cizgisi, Mutefekkir'in bizzat istedigi ve ongordugu "tek" cizgi degildir, elbette yanlış değildir, üstelik “tarihî” değerdedir, ama yegane alternatif de değildir, hatta bambaska legal teskilatlanmalar yoluyla da Mutefekkir'i cok farkli bir noktada takdim mumkun olabilirdi, bugune kadar şu veya bu sebeble olmadi, ancak yarinin neler getirecegini bilemeyiz, "kaskati" angajmanlar kazandirici degil kaybettirici olabilir bazen, yumurtalari tek sepete koymak ahmakliktir, ister o taraftan bakinca isterse bu taraftan!Yani herhalukarda Mutefekkir'in selametini dusunmek, ona eger bu tarafta bir tezahur imkani ve takdim sansi olursa bu altyapiyi "simdiden" hazirlamak, hicbirsey olmasa dahi onun "Mutefekkir" vasfini subheye mahal birakmadan ve baska mevzularin yedegine vermeden meydan yerine dikmek!.. Hep kar ıştırılıyor ya, bu bir “taktik” değildir, HAKİKATEN ÖYLE OLDUĞU İÇİNDİR!.. Kendisi “idam-muebbed” almamis tuzukuru adamin, Mutefekkir'in uzerinden kahramanlik ve keskinlik taslamasina da aklim ermez ayrıca!..Hani şu “Kumandan mi, Mutefekkir mi?” hadisesini bir de bu gozle dusunen kac kisi vardir bilmem!Yetmiyormu ş gibi, birileri de kalkıp bunu cesaret meselesiymiş gibi empoze etmeye çalışıyor. Halbuki, mesele buysa, 28 Subat'in ustunden daha bir ay bile gecmeden, herkes bir koseye sinmisken ve kimseden cit cikmazken, hatta Hasan Celal Guzel bile ortada yokken, cikip da "Darbe olursa buna silahla direniriz!" deyip Yeni Yuzyil gazetesine manset olan ve mahkeme mahkeme surunen adam, şu satırların yazarıdır; ayiptir soylemesi: "ilk" adam! Simdi uzaktan bazi genc ve cesur arkadaslar, sagolsunlar, benim soylemeye korktugum(!) "Kumandan" kelimesini uzerine basa basa soyleyerek bize kahramanlik dersi veriyorlar, Allah eksik etmesin, ne diyelim!..Tamam, sahsen oyle cesur bir adam oldugumuzu iddia edemeyiz, bilhassa fiiliyatta, fakat "dil"imizi ve "kalem"imizi cesaretle kullanmak noktasinda baskasindan ders alacak ve birilerine birsey isbatlamak zorunda kalacak belki son kisiyiz!.. Riski ve kahramanligi herkes kendisi icin alsin dostum ve Mutefekkir uzerinden, onu riske sokarak kimse keskinlik taslamasin!.. Bize dusen, onun bir “F İKİR ADAMI” olarak maruz kaldığı zulmü dünyaya haykırmak mıdır, yine aynı şekilde ona “fikir adamı” olarak hakettiği "imkan"ları hazirlamak midir, yoksa davranislarimizla onun hucredeki yerini saglamlastirmak mi?..Aç ılmış "hazir" yolda yurumeyi herkes kolayca becerir, ya yepyeni bir yol acmak? iste onu ancak "öncü" mizac ve istidadlar becerir, bunun da okulu yok maalesef!.."Fazla tevazu yapma inanirlar" derler ya, istiyoruz ki baskalari soylesin fakat, iste davamizi kitlelerle bulusturan ve bilhassa ic ihanetle elele kollektif ihanetle gomulmek istenen bir fikrin davasini sicratan bir "ilk" olarak Ak-Dogus, hareketimizin yuzune kapatilan kapilari Islamci camia planinda tek tek acan ve sansur duvarlarini paramparca eden yine bir "ilk" olarak Akademya, iste bir ikinci defa ve bu sefer cebren gomulmek istenen bu fikrin davasini "fikir ve tesir" planinda hangi noktadan alip hangi noktaya getirdigi asikar Akademyayadogru, bunlarin hicbirisi "hazir yolda uygun adim giden taklidci faaliyetler" degildir, sunun kinamasina bunun laf atmasina otekinin uzak durusuna ragmen istikametini bozmayan, kendi mütevazi çap ınca da olsa "hazirlop degil hazirlayici ve kurucu" faaliyetlerdir!.." Yani bizce, kahramanca!.. istisnasiz hepimizin onculugu, katkisi ve kahramanligiyla!..Ak-Dogus'tan Akademya'ya, oradan “Akademya’ya Dogru”ya, tum bu kahramanca faaliyetler, tamamen kadrosunun tam bir "ekip ruhuyla", "is ve gonul birligiyle" ve "kardeslik iklimiyle" tesis etti ği basarilardir! tek tek kisilerin degil, "öncü" kadrolarin eser ve kahramanligidir!.. fakat mucadelemiz gayesine ermemistir, demek ki mucadele bitmemistir ve "övülmeyi gercekten hakedip etmeyecegimiz" son noktadaki performansimiza nazaran belli olacaktir, oyleyse?..Şöyle son ve guclu bir omuz atmanin tam sirasidir dostlar, kale kapilari, acilmak uzere şiddetle gacirdiyor cunku!.. Herbirinize en derin sukran ve en coskun muhabbetle... 17 May ıs 2003
|