Yahya Kemâl'e Farklı Bir Bakış HAKAN YAMAN
Kendisini sevenler veya sevdiğini iddia edenler tarafından umumiyetle "aruzun son büyük güneşi” olarak takdim edilen Yahya Kemâl’i, şimdiye kadar hakkında yazılanlardan, anlatılanlardan farklı bir şekilde yorumlama iddiası ile bu “deneme”yi kaleme alırken; ölçümün İslâm’a Muhatap Anlayış sisteminden öğrendiğimiz şu hikmette saklı olduğunu da belirtmeliyim: "Büyük Doğu’nun çerçevesi içine girmiş herşey Büyük Doğu’nundur.” Birçok "özne", Türk-İslâm sentezi kakavanlığı ile Yahya Kemâl’i de resmî ideolojinin milliyetçi-mukaddesatçı (!) herhangi bir şairi gibi takdim etmiş ve bu düzeni, birtakım İslâmi motiflerle birlikte, "aruzun son büyük güneşini” de âlet ederek tahkimleştirme gayretine düşmüşlerdir. Bu zevâtın en büyük mesnedi ise, Yahya Kemâl’in, adına kurtuluş savaşı dedikleri Türk-Yunan harbinin sürdüğü yıllarda (yani savaş sonrası ne olacağının gaipte sır olduğu dönemlerde) resmî ideolojinin kurucusundan "bu milletin timsâli" diye bahsetmesidir. Elbette Yahya Kemâl bizim yüzyıllardır beklediğimiz mütefekkir-şair değildir. O, Büyük Doğu Mimarı’nın haklı olarak ifade ettiği gibi, "şiirde birinci unsur olan ruh ve fikirde değil, fakat ikinci unsur olan zevkte bir erginliktir." (1) İşte bu sebepten, yine sevgi li Üstadımız şunları yazar: "... bütün küçüklükler ve aşağılıklardan arınmış, fakat büyük "ulvî"ye yükselememiş, has ekmek yerine pasta kreması yuğurmuş ve ondan ibaret kalmış, kütük ve nakşı birbirine mezcedememiş, çileli tecritten yoksun, sadece (plâstik) bir idrak..." (2)• İdealimizdeki şair olup olmaması bir tarafa, Yahya Kemâl gerçekten kuru sıkı pohpohçularının anlattığı gibi resmî ideolojinin şairi miydi sorusuna vereceğimiz cevap “hayır” olduğu için, onu rejimin istismarına kurban giden yüzlerce kıymetten birisi olarak kabul etmeli ve diğerleriyle birlikte bu yalan ağından kurtarmalı, hakikati yerli yerine oturtmalıyız.İşte bu noktada mevzu ile ilgili bir ölçü verelim: İslâm’ın Anadolu topraklarındaki hâkimiyetinin devam etmesi için Türk-Yun an harbinde savaşanlar da, şehid düşenler de müslümandır. Ne yazık ki, madde planındaki bu kurtuluş ruh planında gerçekleşmemiş ve müslümanların bu zaferini İslâm düşmanları sahiplenmişler, Yunan’ın bile yapamayacağı zulümleri Anadolu halkına revâ görmüşlerdir.Bu iddiamızın en önemli vesikalarından birisi de Yahya Kemâl’in 30 Mart 1922’de Tevhid-i Efkâr gazetesinde neşrolunan "EZAN VE KUR’AN" isimli yazısında yakaladığı harika bir tesbittir: "Bu devletin iki mânevî temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor! Selim’in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur’an ki hâlâ okunuyor!” (3) Yahya Kemâl’in, devlet için mânevî temel olarak gördüğü ve dış düşmanların bile susturamadığı bu iki mukaddes kıymet, daha binlerce mânevî temelle birlikte -1930’lu yıllarda- yerli İslâm düşmanları tarafından yasaklanmış, susturulmuştur. Buna öncülük eden şahıs da, Yahya Kemâl’in 1920’lerde "bir fert değil, timsâldir” dediği zâttır. Yahya Kemâl bütün bunlardan, yani "mânevî temel" kabul ettiği kıymetlerin yasaklanmasından sonra, bunlara öncülük eden kişiyi "milletin timsâli" olarak görmeye devam etmiş midir? Elbette hayır! Zaten Osmanlı kültür ve medeniyetine hayran olan Yahya Kemâl’in, bu kültür ve medeniyetin dayandığı inancı yoketmek gayesiyle yapılan devrimleri tasvip etmesi düşünülemezdi. Fakat hassas ve çekingen mizacı sebebiyle (ki hassaslık ayrı bahis, bu “çekingenlik” bizim camianın, yani Anadolu müslümanlarının en rezil hastalıklarından birisi...), bu çağdaş (!) yeniliklere tepkisini gösterememiş, suskunluğu tercih etmiştir. Onun "devrimler" hakkındaki fikirlerini Büyük Doğu Mimarı’nın kaleminden okursak daha yerinde olur: "Burhan Âsaf, Yahya Kemal’i karşısına almış, alnı kırış kırış, malûm sınıflandırma, tezgâhlama ve değerlendirme tekerlemesiyle tartaklayıp duruyor. Yahya Kemal bunlardan hiç birine papuç bırakmıyor, hiç birini kabul etmediğini söylüyor. O zaman Burhan Âsaf, yüzü inkıbaz içinde diyor ki: - Peki, Kemal Bey, bunların hepsini birden silelim ve yeniden başlayalım!.. Herşeyden evvel kabul edersiniz ki, eşsiz bir Türk İnkılâbı vardır! Yahya Kemal, kâğıt hilesini yakalamış bir usta sırıtışiyle: - Ayol, diyor; ben asıl onu kabul etmiyorum. Evvelâ onu ispat et de sonra dâvana giriş!” (4)
Kaynaklar: 1) NFK, Allah Kulundan Dinlediklerim, Büyük Doğu Yayınları, 4. Basım, İstanbul 1993, s. 182-183 2) NFK, Kafa Kağıdı, Büyük Doğu Yayınları, 3. Basım, İstanbul 1989, s. 166 3) Yahya Kemâl Beyatlı, Aziz İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1989, s. 125 4) NFK, Bâbıâli, Büyük Doğu Yayınları, 4. Basım, İstanbul 1990, s. 109-110
|