Anasayfa
Hayat
Leviathan
Meclise dikiz
Medya
Tarih
Görsel
Linkler
Cyberman arşivi
Beyaz Saray
yalanları

Bugünlerde "gerçekler" ve "yalanlar" ile dünyanın kaderi arasında herzamankinden çok daha güçlü bir ilişki var sanki.

Beyaz Saray Şahinleri, 2001 (11 Eylül'den hemen sonra)
ABD Senatosu'nun en gedikli senatörü Robert Byrd, geçenlerde oldukça dokunaklı bir çıkış yaptı. "Gerçek kendini mutlaka gösterecektir" diye okkalı bir laf etti: "Gerçeğin, tüm bulandırma çabalarına karşın bir kendini ortaya koyma yolu vardır. Çarpıtma onu sadece bir süre gözden uzak tutar. Biz insanlar gerçekleri bulanık hale getirmek ya da arkadaşlarımızı kandırmak için ne tür yöntemlere başvurursak başvuralım, gerçek er ya da geç çatlaklardan sızmasını bilir."

Bu lafları eden, gayet ortalama bir Amerikan senatörü, seçim bölgesinin kralı, bu yaşından sonra da strateji kavgalarına gireceği izlenimi falan vermeyen bir adam. Böyle bir adamı bile dokunaklı konuşturan öyle bir şeyler var ki, yaklaşık bir aydır uluslararası basında "gerçekler" ve "yalanlar"dan geçilmiyor. Ve sanki bugünlerde bu iki şey ile dünyanın ve herkesin kaderi arasında herzamankinden çok daha güçlü bir ilişki var.

Gerçek - yalan ekseninde en çok tartışılan konuların başında ünlü "Kitle İmha Silahları" geliyor. "Koalisyon güçleri" diye epeyce kandırmaca bir markayla paketlenen üç buçuk ülkenin hükümetleri, Birleşmiş Milletler'den savaş kararı çıkmadığı halde Irak'a neden savaş açmıştı? Saddam'ın bu korkunç silahlara sahip olduğu, hatta 45 dakika içinde bu silahları kullanabileceği gerekçesiyle değil mi?

İşte bu silahların Bağdat'ın düşmesinden iki ay sonra bile bulunamamış olması şimdi tepkilere yol açıyor. "Koalisyon" ülkelerinin vatandaşları, köşe yazarları, muhalif politikacıları "savaş açmamıza gerekçe olan şey bir 'yalan' mıydı?" diye soruyorlar. "Irak Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal etmediği halde, elimizde meşru bir gerekçe olmadığı halde mi bu ülkeye savaş açtık, topraklarını işgal ettik?"

Er Jessica'yı kurtarma şovu

Gerçekler ve yalanlar deyince aktüalite açısından ikinci sırada, 19 yaşındaki er Jessica Lynch'in Irak'ta esir düşüp kurtarılması hadisesi var. Amerikan levazım eri Lynch'in, birliğinden dokuz askerin öldüğü pusuda düşmana karşı epeyce direndikten sonra vücudunda kurşun ve bıçak yaralarıyla esir alındığı ve 1 Nisan'da Amerikan komando birliklerinin parmak ısırtan bir operasyonu ile kurtarıldığı Pentagon kaynaklarınca duyurulmuştu.

BBC, CBS ve Associated Press'in Irak'ta yaptığı röportajlar, Lynch'in vücudunda kurşun ve bıçak yaraları olmadığını, yattığı hastanenin çevresinde tek bir Iraklı asker bile olmadığını, hastanedeki doktorların daha önce kendisini Amerikalılara teslim etme girişiminde bulunduğunu ama araçlarına ateş açılması üzerine geri dönmek zorunda kaldıklarını ortaya koyuyor. Olayı yaşayan hastane görevlilerinden biri anahtarları verdikleri halde Amerikan askerlerinin kapıları kırarak açmayı tercih ettiğini anlatıyor. Dr. Amar Uday, Toronto Star'ın kendisiyle yaptığı röportajda, "Şehir o gün düştüğü için herkes Amerikalıların gelmesini bekliyordu. Ama bir Hollywood filmindeki gibi kapıları kırarak girmelerini beklemiyorduk" diyor. NBC ise, bu tür haberleri umursamıyor ve "Saving Private Lynch" ("Er Lynch'i kurtarmak") adlı TV filminin çekimlerine devam edileceğini açıklıyor. Associated Press haberine göre Demokrat Parti'nin başkan adaylarından Dennis Kucinich 3 Haziran'da ABD Savunma Bakanlığı'na başvurarak konuyla ilgili gerçeklerin açıklanmasını talep etmiş durumda.

"Açlar için genetik olarak değiştirilmiş tohum" palavrası

Devam: ABD Başkanı Bush'un ekonomiyi canlandırma amaçlı 330 milyar dolarlık vergi kesintisi paketinden "vergisini ödeyen herkesin yarar sağlayacağı"na ilişkin Cumhuriyetçi Parti açıklamasını değerlendiren New York Times yazarı Paul Krugman, "Bu tek kelimeyle yalan" diyor. "50 milyon hanenin hiçbir kazancı olmayacak. 20 milyon hanenin cebine ise 100 dolardan az bir para girecek."

Devam: Başkan Bush, Evian'daki G8 zirvesinden hemen önce genetik olarak değiştirilmiş (GM) tarım ürünlerine direnen Avrupa Birliği'ne yaylım ateş açıyor. Bu ürünlerin girişini kısıtlayan AB mevzuatı nedeniyle, Avrupa'ya tarım ürünleri ihraç edecek Afrikalı çiftçilerin GM tohum kullanamadığını ve önemli bir "maliyet avantajı"ndan mahrum kaldığını söylüyor. AB direncinin dünyadaki on milyonlarca aç insanın ölüm fermanı anlamına geldiğini haykırıyor. Ama GM tohumla yapılan ekinlerde hasattan sonra elde kalan tohumların çiftçinin mülkiyetinde olmadığını o an heyecandan hatırlayamıyor. Çiftçilerin patent sahibi şirkete bu tohumlar için her seferinde ödeme yapma zorunda oluşundan, bunun maliyetler açısından tam tersi büyük bir dezavantaj olduğundan söz etmiyor. The Guardian'daki 2 Haziran tarihli yazısında Jeremy Rifkin Bush'un söyledikleri için "yalan" demese de, bunların "gerekçeli bir politik görüş"ten çok bir "halkla ilişkiler bülteni"ne benzediğini belirtiyor.

Devam: Federal Communications Commission (FCC) Başkanı Michael Powell, Amerikan medyasında merkezileşmeyi daha da hızlandıracak ve yerel medyanın giderek cılızlaşmasına yol açacak tarihi FCC kararıyla (2 Haziran 2003) ilgili olarak, "Attığımız adımlar, farklılık ve yerellik hedeflerimizde ilerlememizi sağlayacak" diyor. FCC'deki üç Cumhuriyetçi üyenin iki Demokrat'a karşı onayladığı kararlar ile, ABD'de bir şirket, ülkedeki tüm hanelerin %45'ine (daha önce %35) erişen televizyon istasyonlarına tek başına sahip olabilecek; bir şehirde hem gazete hem de televizyon istayonu aynı şirketin olabilecek.

Kahraman Bush teröristlere karşı

Devam. 11 Eylül 2001'de Başkan Bush'un meseleyi kahramanca ve en kararlı biçimde ele alışını anlatan bir TV filminin çekimleri Kanada'da sürüyor. Filmde Dünya Ticaret Merkezi'ni hedef alan saldırıyı duyan Bush, çevresindeki hava kuvvetleri subaylarına kendisini hemen Washington'a götürmeleri emrini verdikten sonra şöyle diyor: "Üç paralık bir terörist beni istiyorsa ona gelip beni almasını söyleyin. Evde olacağım ve o..... çocuğunu bekleyeceğim." Beyaz Saray Sanat Komitesi üyelerinden Lionel Chetwynd tarafından çekilen filmdeki bu sahne gerçeği yansıtmıyor. Bush 11 Eylül 2001 günü olayları öğrendikten sonra Nebraska'ya gitmiş ve ancak akşama doğru Washington'a ulaşmıştı.

Gazetelerin bugünlerde köşe bucak "yalan"lar dan söz etmesi önemli bir gösterge. Gerçi ABD bağlamında "yalan" deyince aklıma hep 105 yıl önce Filipinler'de başlatılan savaşa taktıkları ad geliyor: "War for Humanity"; yani "İnsanlık Savaşı." 600 bin Filipinlinin katledildiği işgalin başlatılmasına gerekçe olan, Küba açıklarındaki Maine zırhlısında meydana gelen patlama. O patlamanın ardından ispanya'ya savaş açan ABD çok geçmeden Filipinler'e çıkarma yapıyor. Maine zırhlısındaki patlamanın nedeni bugüne kadar aydınlatılabilmiş değil.

Bugün değişen, olaylara tamamen kendi objektifinden bakan ve o objektifte sadece ve sadece gerçeğin resmi olduğuna tüm dünyayı inandırmaya çalışanların şimdi dünyanın dört yanında iş ortakları ile birlikte çalışması. Kitle İmha Silahları'nın Irak'ta bir türlü ortaya çıkmaması ya da er Lynch örneği düzmece kahramanlık haberleri üzerine yapılan tartışmalara bizim büyük gazetelerden birinin katıldığını gördünüz mü?

Not:
Vinay Menon'un 5 Nisan 2003'de Toronto Star'da yayınlanan yazısı rakamlar ve karşılıklarından oluşuyor: 2002'de yapılan bir kamuoyu araştırmasında, "Irak'ın nükleer silahı olduğuna inandığını" söyleyen Amerikalıların oranı %69'ymış.. 14 Eylül 2002 ile 7 Şubat 2003 arasında NBC, ABC ve CBS'de yayınlanan, doğrudan Beyaz Saray, Pentagon ve ABD Dışişleri Bakanlığı çıkışlı haberlerin sayısı ise 92.

7 Haziran 2003

IndyMedia
İsrail'in kitle
imha silahları
ABD'de değişimin
hâki tonları
"Medeniyetler
çatışması"
Önce bombala,
sonra liberalleştir!