Erdoğan E. HAKKI –

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü

Mart, 2005  

                                        

 

 

 

BİYOÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI

Dersin tanıtımı

Dersin içeriği

Sınav sistemi

Kaynak kitap

Makaleler

Ödev

 

Diğer Dersler

Öğretim üyesi


  • Canlı organizmalar ve doğal ortam en iyi nasıl korunur?
  • İnsanın doğa tahribatı yapmadan ekonomik gelişimini sürdürmesi mümkün mü?

Bu sorular, koruma (konsevasyon) biyolojisinin ana konularını oluşturur.

Biyolojik anlamda korumanın amacı türlerin, habitatın, biyolojik komünitenin ve de türler ile ekosistemin etkileşiminin devamlılığını güvence altına almaktır. Bu, herhangi bir şekilde insanın dokunmadığı bir sistemin kurulması ve de korunması şeklinde algılanmamalıdır. Konservasyon, doğa ve de doğal ortamın korunması anlamında (bir sanat eseri ya da folklorik bir değerin aksine) yeni bir kavram değildir, çok uzun süredir vardır.

 

Eski binaların, arşiv materyalinin, doğal alanların, bitki ve hayvanların, habitatın vs. korunması çok popüler bir konu olmasına rağmen Konservasyon (Conservation) terimi Avrupa dilleri dışında pek çok dil ve kültürde tam karşılığını bulamamıştır.

 

Genellikle algılanan, çevrenin bizden ayrı, bizim dışımızda bir şey olduğudur. Halbuki, birçok yerli topluluklarda, insanlar çevrenin bir parçası, aktif ve ayrılmaz bir üyesidir. Konservasyon biyolojisinin bir amacı olacaksa, bu biyoçeşitliliğin korunmasıdır. Bu da hayat çeşitliliğinin korunmasıdır.

 

Ekoloji, biyolojik çeşitlilik (biyoçeşitlilik) herkez için farklı anlamlar ifade edebilir.

Konservasyon biyolojisi, disiplinlerarası bir alandır. Bu konudaki önemli terimlerden bazıları:

  • Çevre

  • Ekoloji

  • Yaban hayatı

  • Tür

  • Biyoçeşitlilik

Algılama Farklılıkları

 

Koruma biyolojisi son yıllarda Batılı ülkelerde,  doğal hayat, yaban hayatı ve korunması konularına artan ilgisi ölçüsünde popülerliğini arttırmıştır. Ancak, Batıdaki Orta Sınıfın bu geç dönem ilgisinin aksine, doğayı kendisinin bir parçası sayan pekçok yerli halkın, Amerika kıtasındaki Kızılderili kabilelerinde olduğu gibi, yüzyıllar öncesine dayanan koruma gelenekleri var.

 

Bugün  konservasyonun politik, kültürel, ruhani ve dini yönleri mevcut. Bunun için Koruma Biyolojisi politika arenasına taşınmış durumdadır. Buna rağmen pekçokları için konservasyon hala uç noktalardaki kişilerin uğraşı olarak algılanmakta iken, konunun sıkı savunucuları için bu işle uğraşanlar dünyayı sahiplenen gerçek kahramanlardır. Nitekim bu konuda can vermiş insanlar mevcuttur (1985'te GreenPeace gemisi Yeni Zelanda açıklarında batmıştır). Bu insanlar, yaban hayatı ve doğayı korumak için canlarından oldular.

 

Bazen biyolojik koruma temimine yüklenen anlam Ekoloji, Çevre ve Çevrecilik, Yeşilseverlik, Doğa Gönüllüleri gibi kavramlarla eştir. Halbuki biyolojik koruma ekoloji ile ekoloji de çevrecilikle aynı şey değil.

Ekoloji Bilimi,

Ekolojik Hareket,

Ayrıca bir de Koruma Hareketi var.

Bu kavramların dayandığı taban da amaçları da farklı.

Yeni terminolojiler de kazanılmakta, örn. Ekolojik Turizm ya da Ekoturizm gibi.

 

Konservasyon dendiğinde doğanın, kitapların, resimlerin eski binaların koruması hep bu kavramın içinde var. Hatta sanat eserlerinin korunması, birçok defa doğanın korunmasından öndedir. Şurası bir gerçek ki, bugün bir türü korumak için 50 milyon $ verecek bir kişi bulmak hemen hemen imkansızdır ama bir Van Gogh taplosuna bu parayı çekinmeden verecek onlarca insanı rahatlıkla bulabilmek mümkündür. Koruma alanlarımız olarak belirlenmiş araziler üzerinde, hayatımızı kolaylaştıracağı bahanesi ile geri dönülmez tahribatlar vereceğimizi bile bile otobanlar, demiryolu ağları vs. yapabiliyoruz. Gökova'da olduğu gibi termik santrallerimizi en akıldan uzak köşelere sırf ticari kaygılarla yapabiliyoruz. Üstelik zararı en aza indirmenin mümkün olduğu durumlarda da bu yolu birçok defa hiç denemiyoruz. Örneğin otobanlarımızı, demiryolu ağlarımızı mutlaka geçirmemiz gerekiyorsa, koruma alanlarından tünellerle geçebilecekken tahribetmeyi yeğliyoruz (Karadeniz Kıyı Şeridi Yol Projesi buna canlı örnek). Termik santrallerde de daha az hasar verecek lokasyonlar yerine endemik canlıların göbeğine dikebiliyoruz bu tesisleri. Birçok ilimizin sanayi ve yerleşim yerlerine göz atarsak orada da en olmaması gerekeni, en verimli toprakları ya da bakir alanları bu faaliyetlerimiz için merkez seçebiliyoruz. Bursa buna en güzel örnek. Sonsuza kadar yok olacak doğal ortamın tahribatı ile mesela kültürel mirasa ait ya da sanat eserlerine verilen zarar kıyaslandığında (tabii ki ikincisi de çok önemli ama doğal ortam tahribatının sonuçlarını kestirmek bile çok zor) herzaman ilgi ve alaka ikincisi üzerine yoğunlaşır.

 

Doğaya paha biçilebilir mi? Bu, saçma ama belki de hemen tüm türler ve ekosistemler için sorulması gerekli bir soru. Çünkü değerinin bilinebilmesi, farkedilebilirlik açısından bu soru sorulmalı. Bazı türler sözkonusu olduğunda, örneğin bazı balık türleri, ya da ekolojik sistemler (kerestelik ormanlar gibi) bunlar için hesaplamalar yapmak mümkün.Belki de biyoçeşitliliği koruyabilmemiz için bütün türlere böyle değerler biçmek gerekli. Bu değerleri insanlar farklı amaçlar için kullanabilir.

 

Yorumlama Farklılıkları

 

Hangi bilimdalı olursa olsun, bilimadamları arasında aynı konudaki yorumlarda sıklıkla farklılıklar gözlenir. Örnek olarak ele alacaklarımız arasında:

  • Dünyadaki mevcut türler ve yokolma hızları

  • İklim Değişiklikleri

  • Arazi ve Doğal Kaynakların Kullanımı

Bu ve benzeri pekçok konuda bilim adamları arasında anlayış birliği yoktur, bu da doğaldır, çünkü her bilim adamı kendi dar araştırma sonuçları ile yorumlar getirmektedir bu çok kapsamlı problemlere.

 

Kullandığımız kaynaklar: Işık ve ısı enerjisi, rüzgar, mineraller, hava, su, toprak, canlı organizmalar. Bu kaynaların bir kısmı maalesef sınırlı ya da yenilenebilir nitelikli değil. Asıl sorun bu. Dolayısıyla, birçok defa lokal olarak görülen sorunlar küresel nitelik kazanabilmektedir.

 

 

 

 

 

                       

 

 

 

          

 

 

 

 

 

Bu üçlü tüm sorunlarımızın temelini oluşturmaktadır. Bu kadar büyük ve de kompleks bir konu hakkında, kaynakların kullanımı ve de gelecek nesillere muhtemel etkileri mirasımız hakkında bilimadamları arasındaki farklı fikirler olması çok doğaldır. Bu konuda başlamış olan uluslararası bazı girişimler ve alınan kararlar, uygulamalarda büyük sıkıntılar yaşansa da ümit vericidir. Bunlara örnek olarak verilebilecek büyük çaplı girişimler:

  • Dünya Koruma Stratejisi (IUCN, 1980)

  • Dünya için Koruma. Sürdürülebilir Yaşam Stratejisi (IUCN, 1991)

  • Birleşmiş Milletler Dünya Zirvesi (Rio de Janeiro, 1992)

 

İnterdisiplinerlik

 

 

 

Biyoçeşitliliğin korunması pratikte sadece bilim, eğitim ve biyolojinin işi değil. Sosyal, ekonomik ve politik boyutları var. Disiplinlerarası bölgeler, özellikle önem kazanıyor. Başarılı sonuçlar alınabilmesi için bilim ve siyaset arasında sürekli köprü kurulması gerekiyor.

Ekoloji ile Ekonomi arasındaki açığı kapatmak için yoğun çaba vardı uzun süre. Son zamanlarda ortaya çıkan Ekolojik Ekonomi bu boşluğu doldurmaya başladı.

TERİMLER VE KAVRAMLAR

Ekoloji: Organizmalar ve onların çevresi ile olan etkileşiminin çalışıldığı bilim dalıdır. Ekologlar, doğal olayları ve prosesleri inceleyip veri toplayarak neden bazı organizmaların bugün yaşadıkları yerlerde bulunduklarını, başka bazı organizmaların da neden o bölgelerde olmadıklarını açıklamaya, zaman içinde biyolojik komünitede ne gibi değişiklikler ortaya çıktığını anlamaya çalışırlar ve doğal sistemdeki enerji ve element döngüsü ve akışına bakarlar. Ekoloji çok geniş bir konu olduğu için ekologlar bir veya birkaç konuda uzmanlaşmaktadırlar. Bu konuların bazıları:

  • Popülasyon Ekolojisi

  • Komünite Ekolojisi

  • Bitki Ekolojisi

  • Yaban Hayatı Ekolojisi

  • Ekolojik Genetik

  • Sulak Alan Ekolojisi

Ekolojik Değer: Tür zenginliği (bir bölgedeki türlerin sayısı) gibi ölçülebilir bir niteliktir ya da biyokütle (biomass) gibi belli bir bölgedeki toplam canlı materyalin miktarı ya da hacmini ifade eder. Kısaca, bireylerin belli bir bölgeye ya da türe verdikleri değerdir. İnsanlar, çevre, doğal alan veya yaban hayatına farklı sebeplerle değer biçer. Bu da ekolojiden ne anladıklarına bağlıdır, çünkü ekoloji konusunda da algılamada pek çok farklılıklar gözlenir.

Çevre: Çevrenin iki anlamı vardır:

  1. Bilimsel Anlamı

  2. Popüler Anlamı

Bilimsel olarak çevre deyince bizi çevreleyen etrafımızdaki herşeyi anlarız. Buna biz, ürünlerimiz ve yapılarımız, fiziksel komponentler (enerji, hava, su, toprak ve mineraller) dahildir.

Popüler anlamda ise farklı çevreler vardır. Örn. ev çevremiz, iş çevremiz, kırsal çevre ve şehir çevresi. Bazıları çevreyi insanın dışında bir yer olarak algılar. Bazıları içinse çevre doğal olanla özdeştir. Sıklıkla çevre, yaban hayatı ve yaban alanla eş anlamlı sayılır. Bu durumda çevre, oraya gidilen ve eve dönerken de geride bırakılan bir yerdir. Bazı kültürlerde insan çevrenin ayrılmaz bir parçasıdır, bu kültürlerdeki algılama bilimsel anlamdaki çevre anlayışına yakındır ve korunması, özen gösterilmesi gereken bir yerdir. Bu farklı algılamalar (kültürel, dini ve eğitim farklılıkları sebebi iledir) insanların çevreyi kullanma biçimlerinde de büyük farklılıklar doğurur.

Ekosistemler: Biyolojik komünite ve Ekosistem terimleri artan bir sıklıkla telaffuz edilmektedir hemen dünyanın herbir yanında.

Biyolojik komünite belli bir alanda yaşayan ve karşılıklı etkileşimde olan türler topluluğudur. Biyolojik komünite ve Ekosistem arasındaki fark, ekosistemin canlı organizmaların yanında fiziksel çevreyi de (toprak, su, iklim, atmosfer) kapsamasıdır. Bu anlamda iki terim arasında farklılık yoktur, çünkü komünite fiziksel çevre ile etkileşimde olmadan devamlılığını sürdüremez. Biyolojik komünitenin sınırları dominant vejetasyon ya da komünitenin bitkileri ile tanımlanabilir. Örn. Çayır komünitesi, orman komünitesi gibi. Alternatif olarak biyolojik komünite fiziksel özelliklere göre belirlenebilir. Örn. Sulak alan komünitesi, çöl komünitesi gibi. Bir harita üzerinde biyolojik komünitenin sınırı belirlenebilir. Örn. bir akarsu ya da göl ile bu sınır belirlenebilir ama ekosistem için bu mümkün değil. Çünkü ekosistem kavramı popülasyonları ve türleri ve de bunların interaksiyonunu ve canlı sistemlerle fiziksel çevrenin etkileşimini de içerir. Orman ve göle giriş ve çıkışlar mümkündür. Su, besinler, enerji ve hatta organizmalar biyolojik komüniteye girip çıkabilir. Dolayısıyla, vejetasyon ve fiziksel özelliklere bakarak biyolojik komünitenin sınırlarının tanımı yapılabilirken bunu ekosistem için yapmak mümkün değildir. Biyolojik komünitenin özellikleri ve ögeleri enerji, mineral ve besin akışı gibi ekolojik proseslerle belirlenir.

Hepimiz, zaman ve zemini sürekli değişen ögelere sahip ekosistemlerde yaşıyoruz. Enerji, mineral, gaz, su ve besin akışı var sürekli. Tür kompozisyonu değişiyor,faklı komünitelerde değişimler yaşanıyor. Örneğin bitki ve hayvanlar değişiyor, vejetasyon yapısı değişiyor, yaşlanan ağaçlar ölüyor ve farklı organizmalar için kaynak oluşturuyorlar. Ekosistemde doğal değişimler yaşanıyor. Ancak asırlardır insanoğlu çok daha büyük değişimlere uğrattı ekosistemleri ve bu etkiler daha ziyade çoklu türler üzerine oldu. Kirli atıklarımızın ekosisteme salıverilmesi ile ekosistemde türden türe aktarılıyor ve bazı türlerde ise birikiyor. DDT'nin böceklerden av hayvanlarına geçişinde ve birikmesinde yaşandığı gibi.

İnsan eliyle ekosistemin menejmanı daha ziyade tür sayısını azaltarak (varyasyonu azaltarak) sistemi basitleştirme şeklindedir. Tarımsal faaliyetlerle monokültür uygulaması sonucu birkaç, bazen de sadece bir egemen bitki türü çıkar karşımıza. Tarım ve orman alanlarındaki monokültür plantasyonu insan etkisi olmadan mümkün değildir. Ayrıca, böcek ve hastalık etmenlerini kontrol ediyoruz, su, besin ve enerji veriyoruz (gübre üretimi, dağıtımı ve makinalar için gerekli enerji). Yenilenemez kaynaklardan (petrol gibi) enerji aktarımı ile tarımsal faaliyetlerimizin sürdürülmesi ve harcanan enerjinin boyutu tüm dünyada tartışma konusudur. 

Yaban Hayatı: Sıklıkla evcilleştirilmemiş hayvanlar için kullanılan bir terimdir. Biyolojik anlamda ise yaban hayatı tüm evcilleştirilmemiş canlıları kapsar (bitkiler, hayvanlar "memeli, kuş, sürüngen, amfibiler dahil" ve diğer organizmalar "funguslar, bakteri ve virüsler").

Tür: Sistematik ve taksonomi disiplinleri, organizmaların klasifikasyonu ve isimlendirilmesi ile uğraşır. Bunlar, koruma biyolojisinin temelini oluşturur. Tür, belli bir çeşit organizmadan meydana gelen bir grup olup normal koşullarda başka bir türü oluşturan bir diğer grup üyeleri ile çiftleşmezler.

Cins: Benzer türlerin bir üst taksonomik grubu oluşturmasıdır.

Binomial Nomenclature:  İkili İsimlendirme.

Biyolojik Çeşitlilik: Biyolojik Bakış Açısı

Bundan 30-40 yıl önceki anlayışla koruma bazı kuş ve memeli türleri ile bazı bitkileri koruma idi. Bundan 10-15 yıl önce bu habitatın korunması ile yer değiştirdi. 5-10 yıl öncesi ise tüm ekosistemin koruması anlaşılıyordu koruma dendiğinde. Bugün ise çabalar Biyolojik çeşitliliğinin korunması üzerine yoğunlaşmış durumda (türler, habitatlar ve ekosistemler bunun içinde). Biyoçeşitlilik terimi 1980'den itibaren var. 1986 yılında Norse ve ark. biyolojik çeşitliliği farklı boyutları ile ele aldılar (genetik, tür ve ekolojik komünite olarak). 1992'de Edward Wilson "The diversity of life" adlı kitabında biyoçeşitliliği "Aynı türün genetik varyantlarından türlere ve cinslere, familyalara ve daha yukarı taksonomik gruplara kadar (ekosistemlere kadar) her düzeyde organizmaların çeşitliliği" şeklinde tanımlamıştır. 1992 Rio deklerasyonu ile biyoçeşitlilik gündeme oturdu. Bu tanım, biyolojik düzeyde daha da farklı organizasyonların da ilavesi ile genişletilebilir. Örn. Moleküler, çeşit, popülasyon, habitat, komünite ve biyomlar. Ayrıca türler arası etkileşim ve ekosistem prosesleri de dahil edilebilir. Dolayısıyla, konservasyon, biyoçeşitliliğin korunması, sadece birkaç hayvan türünün korunmasından ibaret değildir (pandaların, orkidelerin ve yağmur ormanlarının korunmasından ibaret değil). Biyoçeşitlilik, bugünkü bilinen hali ile dünyamızın gelecek nesillere aktarılabilmesinin anahtarıdır.

Biyolojik çeşitliliğin korunması, ekosistemlerin varlığını sürdürmesi, genetik varyasyonları kullanarak yeni suş ve tarım amaçlı kullanılabilecek bitkilerin mevcudiyeti ile birlikteyabani türlerin korunması ve canlı kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımı ile ilgili konulardır. Ayrıca gelecek nesillerin de en az bizim bulunduğumuz düzeyde biyolojik zenginliği görmelerini temin etmektir. 

 


| Öğretim üyesi || Selcuk Info
© 2005 EEH

 

1