Abel Xavier

Kaynak: Galatasaray Dergisi Şubat 2003

Gurur Savaşçısı

"Tek bir gerçek var o da sahada olandır. Formasını taşıdığım takımlarda verdiğim mücadelenin bir hedefi de milli takım formasını giymek içindir. EURO 2004'de oynamak istiyorum. Beni cezalandıranlara ve yalnız bırakanlara ne olduğumu göstermek istiyorum. Euro 2000'deki imajımı değiştirmememin sebebi budur. 2000 yılına kadar birçok kez imaj değişikliği yaptım ama Everton'da da, Liverpool'da da beni böyle gördüler, Galatasaray'da da böyle görecekler. Bunu 2004'e kadar da koruyacağım."


20 Şubat 2002
Anfield Road-Liverpool


"Galatasaray çok dişli bir takımdı bizim için. Maç 0-0 devam ediyordu. Bir pozisyonda, Hasan Şaş'a sert girdim. Ayağa kalktı, biraz itiştik. Bana "Sen İstanbul'a geleceksin" dedi. Hasan haklı çıktı! Bakın artık İstanbul'da ve Galatasaray'dayım"

2002 Ocak ayı ara transferinde "Abel Xavier Galatasaray'da" manşetleri atan Türk basını, haberin bir yıl gecikmeli de olsa doğru çıkmasından mutludur elbet. 26 Şubat 2002'de Liverpool forması ile Ali Sami Yen'e misafir olan Abel Xavier, artık evsahibi...

Galatasaray Dergisi'nin yeni poster çekimleri yapıldığı gün oturuyoruz sohbete. Derginin kapak çekimleri için aklımızdakini- kramponları boynunda yarı çıplak Xavier- söylediğimizde kırmıyor bizi, Zeus'un futbol sahalarındaki elçisi. Yabancı dil konusunda tam bir koleksiyoncu. Futbol kariyerinde uğradığı her ülkenin dilini kısa sürede öğrenmiş. İtalyanca, İspanyolca, Fransızca, İngilizce, Flamanca ve İngilizce biliyor. Biz, Florya'nın Portekizce ustası Mustafa Turgun vasıtasıyla, Xavier'in anadilinde başlıyoruz konuşmaya...

30 Kasım 1972 Mozambik doğumlu Abel Xavier. Mozambik, 500 yıldır Portekiz egemenliğinde bir Afrika ülkesi. Ülke ve Xavier Ailesi için dönüm tarihi ise 25 Haziran 1975. Mozambik, yüzyıllardır süren sömürge sıfatını üzerinden atıyor ve cumhuriyete kavuşuyor. Ülkede zor ve sıkıntılı yıllar başlıyor...

"Mozambik'de doğdum, fakat oraya ait çok fazla anım yok. Mozambik özgürlüğünü ilan ettikten sonra, ailem bir tercih yapmak zorunda kaldı. Portekiz bize kapılarını açmıştı. İsteyen Mozambik'de kalabilir, isteyen Portekiz'e göç edebilirdi. Neredeyse üstümüzdeki giysilerle Portekiz'e geldik. Zor bir hayat başladı bizim için.

Afrikalılar ilk defa Portekiz'e gelmişti, kendi kültürümüz, örf ve adetlerimiz vardı. Afrika halkı birbirini kollar; çekirdek bir toplum oluştu Lizbon'da. Portekiz halkı tarafından iyi karşılandığımızı söyleyemem. Ailem zor şartlarda elinden geleni yaptı. Çocukluğumda futbol oynarken pek sorun yaşamazdım, ta ki yeteneğim anlaşılana ve futbolcu olmaya karar verene kadar. Portekiz'deki Mozambikli aileler için, çocuklarının eğitimi çok önemlidir. Benim annem de, doktor veya avukat olmamı isterdi, bunlar saygın mesleklerdi. Ailemle futbolcu olmak konusunda çatıştım, savaş verdim."

Bu savaşı kazanan Abel'in, kaderinden çok genlerinde var futbolcu olmak. Profesyonel futbolun olmadığı Mozambik'de, iki kuşak futbolcu bir aileden geliyor.

"Dedem de babam da iyi futbolcu idiler. Biz Afrika'da, 'futbol ruhumuzda yaşar' deriz." Mozambik'in, Portekiz futbol tarihinde çok önemli bir yeri var. Ülkenin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu kabul edilen Eusebio da, Abel Xavier gibi Mozambik kökenli. 1962 yılı Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde, Real Madrid'i 5-3'lük skorla yıkan Benfica'nın, 1966 Dünya Kupası'nın çeyrek finalinde, Kuzey Kore karşısında ilk 20 dakikada 3-0 yenik duruma düşen, ancak maçı 5-3 kazanan Portekiz'in dört gol atan efsane santrforu Eusebio'dan bahsediyoruz. Abel Xavier, Portekiz'e 1966 Dünya Kupası'nda attığı dokuz golle üçüncülüğü getiren Eusebio'dan sonra, dünya futbol literatürüne adını yazdıran ikinci Mozambik kökenli Portekizli. Bir üçüncüsü var ki o da Portekiz futboluna son 15 yılda damgasını vuran adam: Carlos Queiroz. Portekiz'in, aralarında Xavier'in de bulunduğu "Altın Jenerasyonu"nu yaratan teknik adam…

Portekiz'de adını Estrela Amadora'da duyurduğunda 18 yaşındadır Abel Xavier. 1993 yazında ise ülkenin dev kulüplerinden Benfica'ya imza atar

"Benfica büyük bir takımdı. Şampiyonlar Ligi'ni, Avrupa'yı, Benfica ile öğrendim. Avrupa Kupası heyecanını yaşadıktan sonra yurtdışına açılmak istiyor insan. Daha fazla istemezseniz, bir yere gelemezsiniz. Benim karakterimde maceraperestlik var. Her yıl şampiyonluğu oynayan Benfica'dan İtalya'ya, Bari gibi nispeten ufak bir kulübe gitmek de bir macera idi."

1995 yılında iki yıl formasını giydiği Benfica'dan ayrılır ve Serie A'ya "merhaba" der Abel Xavier. İşi bu kez zordur. Bari, ligde kalma mücadelesi veren bir takımdır.

"Genç yaşta, son derece güzel şartlarda, kendimi ispat ettiğim bir takımdan gittim İtalya'ya. Adaptasyon zorluğu elbette var, ancak futbol bireysel bir spor değil. Takım içindeki hava, adaptasyonu belirler; kaldı ki İtalya Ligi, yabancılar için zor bir lig, hatta adaptasyonu geciktiren bir lig. İtalya'da geçirdiğim bir yıldan çıkardığım sonuç, birçok yetenekli oyuncunun neden İtalya'da başarılı olamadığı ve daha sonra gittikleri ülkede nasıl başarılı oldukları oldu."

Serie A'dan sonraki yolculuk La Liga'yadır. 1996-98 yılları arasında, Fabio Pinto'nun da bir dönem oynadığı Real Oviedo'ya transfer olur.

"Şampiyonluğa oynayan bir takımdan, tek amacı kümede kalmak olan bir takıma gitmek zor elbette. Ben her zaman kazanan tarafta olmak isterim. Bari, Real Oviedo ve Everton'da bu zorluğu yaşadım. İlk günden itibaren bir şok yaşıyorsun, içinden gelen istek ve motivasyonla oynadığın takımın gerçeği çakışıyor."

La Liga kariyerinde 58 karşılaşmada forma giyer Abel Xavier. 1998 yılında Hollanda ekibi PSV Eindhoven'dan teklif alır. PSV'nin hocası, ünlü İngiliz teknik adam Boby Robson transferinde ısrarcıdır. Hollanda'da bir sezonda 19 maçta forma giyer, 2 gole imza atar. Kariyerinin bu yıllarında milli formadan uzak olan Abel Xavier, Portekiz'in "Altın Jenerasyonu" olarak kabul edilen 20 yaşaltı Dünya Şampiyonu (1991) onbirinin değişmez oyuncusudur. Bugün Manchester United'da, Alex Ferguson'un yardımcılığını yapan ve 80'li yılların sonunda Portekiz futbolunda devrim yaratan Carlos Queiroz, genç kadronun yaratıcısıdır. Futbol tarihimizdeki izdüşümünü ararsak eğer, Carlos Queiroz, Portekiz'in 10 yıl önce Akdeniz Oyunları'nda, Dünya Kupası üçüncüsü Milli Takımı yaratan Fatih Terimi'dir. Abel Xavier, Rui Costa, Bento, Capucho, Joao Pinto, Figo'lu kadro, 1991'de Lizbon'da Brezilya Milli Takımı'nı penaltılarla 4-2 mağlup eder ve Dünya Şampiyonu olur. Dünya futboluna 90'lı yıllarda, kulüpler bazında damgasını vuracak olan bu yıldızlar, nedense Milli takım forması altında bir türlü istenen başarıyı yakalayamazlar. Xavier, bu konuda ne düşünür acaba?

"Evet, 1991'de şampiyon olduğumuz kadronun çok iyi olduğu doğru ama Portekiz'in 80'lerdeki jenerasyonu da iyi idi. Belki rastlantı ama her on senede bir çıkıyor Portekiz futbolunda yıldızlar. Altın nesil genç yaşlarda kupalar kazandı ancak geçtiğimiz on yıl içinde olanlara kimse anlam veremedi. Herkes büyük takımlarda oynuyordu ama milli takımda başarı gelmedi. Bu da başımızda bulunan teknik adamların takımın seviyesinde olmamalarından kaynaklanıyordu."

2004 Avrupa Futbol Şampiyonası'na ev sahipliği yapacak Portekiz. "Altın Çocukların" belki de son şampiyonası olacak bu. Portekiz halkı ve medyasının baskısı, iki yıl önceden başlamış Milli Takım üzerinde.

"Biz bu baskıyı her zaman hissettik fakat Portekiz Futbol Federasyonu yeni bir politika geliştirdi. Yıldız oyuncuların başına çok iyi bir hoca getirdiler. Scolari, Brezilya ile Dünya Kupası'nı kazanmış ve bir anlamda dünya futbolunun günümüzde en başarılı teknik adamı. Bu da bizlere çok büyük güven veriyor. Bu baskıları kaldıracak, bunları göğüsleyecek bir insan var artık. Son şampiyonasını oynayan futbolcular, iyi bir teknik direktör ve ev sahibi olmamız bize kupayı getirebilir ama yine de Türkiye, Almanya ve İtalya gibi güçlü rakiplerimiz var."

Sohbete milli takımla devam ediyoruz. 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası'na ve Abel'in kariyerinde en çileden çıktığı ana geliyoruz. Rakip, yarı finalde Fransa, uzatma dakikalarında Fransız forvet Sylvain Wiltord'un ortasında, Abel Xavier'e çarpan top ve Avusturyalı hakem Günter Benko'nun -yan hakeminin uyarısıyla- penaltı noktasını göstermesi. Topun başına gelen Zinedine Zidane ve altın golle kupaya veda eden Portekiz. Sonrasında belki de Euro 2000'in en akılda kalan görüntüleri. Hakeme isyan eden Abel Xavier, Figo ve kırmızı kartla oyun dışında kalan Nuno Gomes...

"Ben kaybetmeyi sevmem, antrenmanda bile. Haksızlık yapıldığı zaman isyan ederim Ama bu isyanımı hiçbir zaman hakemi ya da takım arkadaşlarımı küçük düşürücü biçimde sergilemem. Elbette ki limitleri zorluyorum ama bu disiplin limitleri içinde oluyor. Evet sert oynamayı da seviyorum ama oynadığım oyunun karşılığında doğru bir insan olmayı seviyorum. Kendime yapılmasını istemediğimi başkasına yapmam."

O gün, futbolseverlerin hafızasına hırçın görüntüsüyle kazınan Abel Xavier'in kariyerinde sadece bir kez -Everton'da- kırmızı kart gördüğünü not düşüyor, sözü yine ona bırakıyoruz. "Fransa karşısındaki o pozisyon anlık bir olaydı. Bildiğim tek bir şey var. Eğer o gün ben Fransız Milli Takımı forması giyseydim; bu penaltı olmayacaktı. Futbol sahasında da, özel hayatımda da haksızlığa tahammülüm yoktur."

Euro 2000'in faturası ağır oluyor Abel Xavier için. UEFA, 9 ay uluslararası karşılaşmalardan men cezası veriyor.

"Maçtan sonra öyle bir resim çıktı ki ortaya, bunu üzerimden sıyırmak için yalnız kaldım. Ülkem de sahip çıkmadı, tek başıma masraflarını da karşılayarak avukatları tuttum, dava açtım ve kazandım. Cezayı kaldırdılar. UEFA, hiçbir zaman bir oyuncuya böyle bir hakkı iade etmemişti. O takımda oynayanların sekizi büyük takımlara transfer oldular, ben gidemedim bu ceza yüzünden. İşimi yapmama müsaade etmediler. İşin peşini hala bırakmıyorum. İnsan hakları mahkemesinden de aynı sonucu bekliyorum. Bütün bu savaşımda yapayalnız kaldım, futbolu bırakmaya düşündüm. Ben bir mahalle takımı forması ile oraya çıkmamıştım. Ben bir milli takım oyuncusu idim; kendi ülkemi temsil ediyordum ama ülkem Euro 2004 organizasyonunu kaybetme korkusuyla beni yalnız bıraktı."

Beraber, Brüksel'deki maçın 117. dakikasını yaşıyoruz yeniden. "Portekiz Futbol Federasyonu için söylediklerin, milli takım formasını giymen konusunda zorluk çıkarmaz mı?" diye soruyoruz.

"Tek bir gerçek var o da sahada olandır. Formasını taşıdığım takımlarda verdiğim mücadelenin bir hedefi de milli takım formasını giymek içindir. EURO 2004'de oynamak istiyorum. Beni cezalandıranlara ve yalnız bırakanlara ne olduğumu göstermenin tek yolu budur. Euro 2000'deki imajımı değiştirmememin sebebi budur. 2000 yılına kadar birçok kez imaj değişikliği yaptım ama Everton'da da, Liverpool'da da beni böyle gördüler, Galatasaray'da da böyle görecekler. Bunu 2004'e kadar da koruyacağım."

Beyaz saç ve sakal, Abel Xavier'in gurur mücadelesinin de simgesi olmuş. "Abel, teşekkür ederim" diyorum. "Ne için diyor?" şaşkınlık içinde. "Bak, röportajın başlığını verdin bu anlattıklarınla": "Gurur Savaşçısı..."

İmajdan devam ediyoruz. Galatasaraylı bayan taraftarlardan gelen sorularda merak konusu, Türkiye'de Network reklamlarıyla tanınan Hintli model Satya Oblet ile olan benzerliği. "Kim kimi taklit etti?" sorusunun cevabı şöyle: Hintli model, Abel'i örnek almış, fakat bugüne kadar yanyana gelmemişler. Bir diğer taraftarın sorusu sırada: "Futbolun son yıllarda mekanikleşen görüntüsüne, bir renk mi katmak istiyor bu imajıyla?" diye soruyor Alper Maviengin.

"Futbolda pek çok disiplin var, kulübün, başkanın, teknik direktörün. Bazen oyuncu şahsiyetini çıkartamıyormuş gibi görünür. Bu imaj değişikliklerinin sebebi bu olabilir. Ben özgürlüğüme düşkün bir insanım. Kendimi yenilemek de bana moral veriyor, bu sıcaklığı, değişikliği yarattığınız zaman moral buluyorsunuz. Bütün bunlar aslında futbolcunun imajıyla ilgilenmek yerine, sahada ne yaptığı, neleri başardığını göstermenin değişik bir yolu."

Aynadaki Abel Xavier'den, yine yeşil sahadaki Xavier'e dönüyoruz. Şubat 1999'da transfer olduğu Everton'da 49 maçta forma giyiyor. 2002 Şubatı'nda ise zor bir transfere imza atıyor. Everton'un tarihinde, ezeli rakipleri Liverpool'a transfer olan 3. oyuncu olarak Anfield Road'un yolunu tutuyor. Everton taraftarı ayağa kalkıyor. Liverpool derbisiyle birlikte Galatasaray-Fenerbahçe derbisini de soruyoruz Xavier'e.

"Everton'dan Liverpool'a geçerken iki kulüp başkanı da bu kararımı saygı ile karşıladı. Taraftarın hepsi değil ama bir kısmı kalbi ile düşünür. Onlar beni bu kararımdan dolayı eleştirdi. Dave Hickson ve Nick Barnby'den sonra Everton'dan Liverpool'a geçen 3. oyuncu benim ama Everton'da oynarken oturduğum evi bile değiştirmedim. Galatasaray-Fenerbahçe derbilerini 90 dakika seyretmedim. Türkiye'de futbolun çok daha yoğun yaşandığının farkındayım ve bu benim için de çok özel bir karşılaşma."

Lakap konusuna gelince, biliyoruz ki Galatasaray taraftarı çalışmalarını sürdürüyor. Biz daha önceki yıllarda oynadığı takımlardakileri sıralayalım: Buz Adam (EURO 2000 sonrası), Neptün ve Zeus. En güzelini Abel'den duyuyoruz ama: "Aslan Kral diye çağırırlardı beni" diyor.

Son soru pek mi klasik olur, "Galatasaray'a gelirken kimleri aradın, bilgi aldın?" dersek!..

"Galatasaray olunca pek sorgu suale gerek yok, sadece Dimas ile konuştum" diye cevaplıyor.. "Xavier" diyorum: "Bir de Arsenal kalecisi David Seaman'a sorsaydın. Bizi en iyi o tanır!.. Nerden diye sormuyor Xavier. Biz söylüyoruz!

- 17 Mayıs 2000 Kopenhag Parken'dan...