<BGSOUND SRC="Ayna-OlunceSevemezsemSeni.mid">
SON AŞK VE SON BAKIŞ

Yaşamın tüm yükünü yüklenip gelmiştim buraya ben. Burası sanal alemdi ve burada çoğunlukla gerçekten uzaklaştığınız ölçüde insan oluyordunuz.
Ellerim bir bebeğinki kadar dokunulmamıştı. Gözlerim sıcaktı ve gülümserdi durmadan. Hep gülümserdi gözlerim buraya gelmeden önce.
Omzuma yüreğimi, umutlarımı ve hepsinden önemlisi aşkımı yüklenip gelmiştim buraya. Biliyordum yükümün ağırlığını. Taşın ağırlığını biliyordum. Ve korkuyordum beni bekleyen olasılıklardan. Öyle ya, insan gerçeklerden değil, olasılıklardan korkar.
Yazmaya başladım. İlk günden beri kendimi o dünyaya dahil etmiştim. Duygulanımlarım, heyecanlarım, acılarım, üzüntülerim, yaşamım... Hemen herşeyim oradaydı artık. Kendi yaşamımı başkalarının yaşamıyla tokuşturuyordum orada. "Benim yaşamım seninkini döver." Zaten yaşamak, birbirimizin yaşamlarını çarpıştırmaktan ibaret değil midir? Ama kavgacı değildim ben ve yaşam tokuşturmayı da bilmiyordum. Zaten bu yüzden yenilmeye yargılıydım ya.
Aslında yaşamın bütün renklerini algılayan, bütün tonlarının kokusunu alabilen biriydim ben. Umutlarım vardı benim ve umutlarım masmaviydi. Sevgiyi seviyordum ben. Belki de bilmediğim zamana ve mekana ve kişiye aşıktım. Aşka aşıktım ben.
Ve birgün, hiç ummadığım bir anda yaşamımı başkalarıyla çarpıştırdığım sanal alemde yara aldım... Aşık olmuştum hiç görmediğim, hatta sesini duymadığım birine ve artık yaşamımı çarpıştırmak için değil, aşkımı sevdiğimle çarpıştırmak için yazacaktım.
Her gün, her gece geçiyordum computerin başına... Yazıyordum bıkmadan usanmadan. Soğuk parmaklarımla yazıyordum. Ve parmaklarında derman kalmamacasına yazıyordum.
Aşkımı yazıyordum. Sözde karşılık gören aşkımı...
"Seni seviyorum" diyordu karşımdaki parmaklar...
İnanıp inanmamak benim elimdeydi. Ama öyle söylüyordu işte. Seviyorum diyordu karşımdaki kişi... Seviyorum, seviyorum, seviyorum...
Ben de seviyordum. Öylesine seviyordum. Betimlenemezcesine... Aşkı hissetseniz bile nasıl betimleyebilirsiniz ki?
Belki ve hatta daha büyük bir olasılıkla sıcacık kelimelerdi karşılıklı olarak sevilen. Evet, evet öyleydi. İnsan nasıl severdi görmediği yüzü, duymadığı sesi, içine çekmediği kokuyu...
Ama seviyorum diyordu. Seviyorum diyene inanmalıydım. Dünyada en şanslı insanlar sevebilen ve bunu dillendirebilen insanlardır. Ben ve ‘sözde sevenim’  şanslıydık.
Yine yazışıyorduk birgün. Ilık sevgi sözcükleri o hattan bu hata gidip geliyordu yine. Yine umutlardı konuşulan, aslında çok istenip de yapılamayan şeylerdi. Görüşme ümidiydi. Sarılma ümidiydi. Dokunmaktı istenilen. Sevgi dokunmak değil miydi zaten?
Ama olumsuz etkenler vardı. Dokunmayı engelleyen. Olmuyordu, olmayacaktı.
Ilık sözcüklerin yerini soğuk sinir kelimeleri aldı giderek. Konuşmaya dayalı iletişimi doğuran yazışma, yine onu yokeden faktör oldu.
Ellerim soğuktu benim yine. Ama aydınlıktı ellerim ve yalan söylemiyordu hiç.
Belki karşıdaki eller de aydınlıktı, bilemiyorum.
Karanlık olan yaşamdı.
Karanlık olan aşktı.
Aşk aşktı işte gerçeğiyle sanalıyla.
Ve nerden bakarsanız bakın karanlıktı.
Karanlığa yazdım ben. Ve yazdım ve yazdım ve yazdım. Hala korkuyordum olasılıklardan. Çünkü gerçeğe dönüşmemişti karanlık.
Sonra gerçek geldi. Gerçek karanlık... Ve parmaklarımın üzerine siyah, simsiyah bir perde gibi örtüldü.
Bir kapandı, bir açıldı perde. Aydınlık kelimeler bile yetmiyordu karanlıkları bertaraf etmeye. Çünkü kelimeler değildi gerçek olan. Kelimeler gerçeği, gerçek hisleri anlatamazdı.
Yavaş yavaş çöktü karanlık. Önce ellerimi tamamen örttü. Sonra kollarımı ve bacaklarımı ve sonra gövdemi... Ardından saçlarımı...
Artık hiç kimse ve hiçbirşey yoktu karanlıktan başka. Sadece parlak gözlerimin ölgün ışığı vardı sanki karanlığa karışan.
Parlak gözlerimle gökyüzüne baktım.
Son bakıştı bu.
Bunun gözyüzünü son görüşüm olduğuna yemin bile edebilirdim.
Karanlıktı gökyüzü.
Sonra ruhum şahlandı ansızın.
Karanlıklara doğru yola koyuldu usul usul
Neden sonra büsbütün gözden kayboldu.
Ben bile göremedim onu.
Başka yerde bırakmıştım sevdiğimi. Yalan da olsa bir zamanlar bana yazılan ılık sözcükleri de orada -o başka yerde- bırakmıştım artık.
Gitmiştim ardıma bile bakmadan.
Ve bir isyandı gidişim. ELVEDA