Kıbrıs’a
Dikkat Ediniz , Kıbrıs Bizim İçin Gereklidir !
Mustafa Kemal ATATÜRK
Son zamanlarda yoğunlaşarak devam eden Kıbrıs üzerine oyunlar, menfaat çevrelerinin destekleriyle boyundan büyük gösterilmeye çalışılmakta, çok önceden planlanan oyunlar devreye sokularak Rauf Denktaş küçük düşürülmeye çalışılarak istifaya zorlanmaktadır.
Kıbrıs için gerçekleştirilen iki barış
harekatının bilançosu:
Türk Silahlı
Kuvvetlerinden 498 şehit ve 1.200 gazi, Kıbrıs Türklerinden
70 Mücahit şehit, 270 sivil şehit ve 1.000 yaralıdır.
Şehit kanıyla
sulanmış ve Atatürk’ün seneler önce işaret ettiği gibi,
yüksek stratejik öneme sahip olan Kıbrıs Türk toprakları
Türk’ün dışında hiçbir millete teslim edilemez.
KIBRISLI RUMLARIN ÖRGÜTÜ EOKA’NIN TERÖR VAHŞETİNDEN ÖRNEKLER :
Ey Türkoğlu, Rumların
Katliamını Sakın Unutma !..
Kıbrıs’ta
herkes barış istiyor. Ancak Kıbrıs Türklerinin barış
arzusu herkesten daha kuvvetli. Çünkü onlar savaşı ve
terörü on yıllar boyunca yaşadılar. Kıbrıs’ta gelinen
kavşak, gelecek için çok kritik gelişmelerin habercisi. En
ufak bir hata Adada Bosna’da, Çeçenistan’da ve başka
yerlerde bile görülmemiş bir katliama yol açabilir.
Adada bugüne kadar yaşananlar KKTC ile GKRY arasındaki sınırın kaldırılması halinde “katliamlar” olacağını gösteriyor. Adanın bütüne sahip çıkan GKRY sınırın kalkması halinde, kuzeye akın edecek. Evleri, işyerlerini yağmalayacak ve işgal edecek. Ne Rum basını ne de GKRY bunu yalanlamıyor.
O zaman başlayacak soykırımı kim durduracak? Dünya tarihinin son on yılı katliamlarla geçti. Çünkü uluslararası toplum katliamları başlamadan engellemeyi başaramadı. Tarih sayfaları, Kıbrıs’ta Türk halkını hedef alan vahşetlerle dolu. Kıbrıs Türklerinin GKRY’ye inanmak için hiçbir nedeni yok.
15 Temmuz 1974 de Kıbrıs'ta üslenmiş bulunan Yunanlı subaylar, Atina'dan aldıkları bir emirle terörist EOKA'cıları da arkalarına katarak Makaryos'a karşı kanlı bir darbe gerçekleştirdiler. Amaçları, Makaryos ile taraftarlarını ortadan kaldırarak Adayı Yunanistan'a bağlamaktı (ENOSİS). Saldırıda, Yunanlı subaylar komutasındaki tanklar Başkanlık Sarayının kapısına dayanmış, binayı top ateşine tutmuştu. Binadan çıkıp kaçmaya çalışan Makaryos'un adamlarının üzerine alev makinesiyle ateş saçarak onları sarayın kapısı önünde canlı canlı yaktıklarına tanık olan Rumlar, bu korkunç olayı her yıl 15 Temmuzda düzenlenen törenlerde hatırlayarak gözyaşı dökerler ama gene da Atina’ya yaltaklanırlar.
Yunanistan'ın
Kıbrıs'ta bir diğer hedefi de Adanın Türk toplumuydu.
Yunanistan-EOKA saldırısından sonra, Cumhuriyetin garantörü
olan Türkiye, müttefikleriyle yaptığı diplomatik temaslardan
hiçbir sonuç alamayınca, Adada yaşayan Türk toplumunu
olduğu kadar, Rumları da Yunan yayılmacılığının
pençesinden kurtarmak için müdahalede bulunmaya mecbur
kalmıştı.
Yunanistan’ın, EOKA’yı kullanarak Makaryos’a karşı
gerçekleştirdiği Enosis hareketi askeri bir operasyon değil,
terörist bir örgütün bir diğer ülke hesabına kanlı bir
eyleminden başka bir şey değildi. 1964'de Türklerini yok
etmeyi hedef alan EOKA’cıların gerçekleştirdikleri toplu
katliamlarla ilgili olarak 2 Ocak 1963 tarihli "Daily
Sketch" Gazetesi’nde Louis Kirby imzasıyla şöyle bir
haber yer alıyordu:
"Türk evlerini gördüğüm zaman dehşete kapıldım.
Duvarlardan başka sağlam kalan bir şey yoktu. Bir Napalm
bombası bile bu kadar tahribat yapamazdı. 40 tane beton bina
iskeleti saydım. Her ev ayrı ayrı benzin
dökülerek yakılmıştı. Çatıdan evin içine düşmüş
kiremitlerin altında bebek yataklarını, sandalye, masa ve
dolapların yanmış, parçalarını gördüm.
Rumların Kurbanı Bir Türk Bebeği
Ayvasil'den
bir mil uzaklıktaki komşu köyde, yakılmış harap olmuş 16
ev gördüm. Bu harap evler Türklere aitti. Bu köyde 100'den
fazla Türk kaybolmuş. Dolaştığım köylerde zarar görmüş
hiçbir Rum evine rastlamadım”
EOKA’cı teröristlerin cinayetlerine tanık olan İngiliz
gazeteci Bernard Jordan, 3 Ocak 1964'de "Daily Mail"de
yayınlanan Lefkoşa mahreçli haberinde şunları yazıyordu:
"Köydeki Türk evleri, üzerine gazyağı ile
ıslatılmış bez sarılı oklar atarak yakıldı. Yüz kadar
EOKA'cı ellerinde silahlarla sinsice köylerin etrafında
dolaşıyorlardı”
Kıbrıs
Türklerini hedef alan Yunan-Rum soykırımının
gerçekleştirildiği günlerde
bu cinayetlere tanık olan yabancı gazetecilerin haberlerinden
bazı yansımalar:
The Times, 4 Ocak 1964 :
"Küçükaymaklı köyünün imamı ve sakat olan ve
gözleri görmeyen oğlu bugün yataklarında öldürülmüş
olarak bulundular. Küçükkaymaklı'ya dönen Türkler, 75
yaşındaki imam Hüseyin İğneci’yi makineli tüfek
mermileriyle delik deşik edilmiş buldular. İmam camide
duasını ettikten sonra evine dönmüş ve yatmış. Daha sonra,
Rumlar (EOKA’cı teröristler) köye saldırınca köy halkı
kaçmış, İmam Hüseyin sakat oğlunu yalnız bırakmayı
reddederek, yanında kalmıştı. Türkler, bölgede üzerleri
toprakla örtülmüş beş ölü bulduklarını söylüyorlar.
İmam Hüseyin ile ama oğlu da bu ölüler arasındaydı.”
New York Herald Tribune, 13 Ocak 1964 :
"Kuşatılmış Türk tarafını dolaşmama izin
verilmişti. Kumsal bölgesine götürüldüm ve kırık cam
parçaları üzerinde yürüyerek, bahçesinde portakal
ağaçları olan ve etrafında sahipsiz siyah-beyaz bir kedi
dolaşan, yeşil-beyaz bir eve girdim. Bu evin banyo odası sanki
mezbahaymış gibi her taraf kan içindeydi ve banyoda birbirine
sarılmış
kanlar içinde bir kadın ve üç çocuğu ölü yatıyordu.
Bitişik odada da ölü bir kadın vardı”
Bunlar da terörist EOKA’cıların kurbanlarıydı.
Daily Telegraph 14 Ocak 1964:
“Bugün Lefkoşa'dan Londra'ya getirilen 20 göçmen arasında
çocuklarla gelen iki de İngiliz kadın vardı. Bunlardan
birinin Kıbrıslı Türk olan kocası geride kaldığı için
kimliğini açıklamaktan koruyordu. Apartman dairesinin
dışında 5 Türkün EOKA’cılar tarafından vurularak
öldürüldüklerine tanık olduğunu söyledi. Silahsız olan bu
Türklerin
elleri havadayken makinelİ tüfekle nasıl tarandıklarını
anlattı”
Daily Mail Ocak 1964:
“Bu akşam Lefkoşa'ya 13 mil uzaklıktaki Ayvasil'de
öldürülen 9 Türkün cesedi İngiliz paraşüt alayı
refakatinde getirilirken, Türk bölgesindeki Kızılay
hastanesinin dışında sessiz bir kalabalık toplandı. Bu arada
biri kadın, üç ceset daha bulundu, fakat onlar getirilemedi.
İngiliz paraşütçüler tarafından korunan Türkler, aynı
yerde gömüldüğüne inanılan 20 cesedi daha aramaya devam
ediyorlar. Köyde kaybolan 7 kişilik bir ailenin burada
gömülmüş olabileceği düşünülüyor. Evlerin yanmış ve
damdan içeriye el bombaları atılmış olduğu görüldü.
Mezarlar bir buldozerle kazılmış ve 2-3 ceset üst üste
gömülmüş. Hepsi de vurularak öldürülmüş. Bir adam,
elleri ayaklarının arkasına bağlanmış ve çömelmiş bir
şekildeyken, başına kurşun sıkılarak öldürülmüş.
Karnının üzerindeki yara üzerine bir el bombasının
atıldığını gösteriyordu”.
Daily Herald 31 Aralık 1963:
"Diğer İngiliz gazetecilerle birlikte Dr. Nail
Adiloğlu'nun kliniğine gittik. 14 kişilik bir koğuşta 40
ağır yaralı vardı. Bu ortamda, ne korkunun ne de
gözyaşlarının olmaması dikkatimizi çekti. Sırtından
vurulmuş 24 yaşındaki Ayşe İbrahim'in dizi kurşunla
parçalanmış olan 4 yaşındaki kızıyla beraber aynı yatakta
yattıklarını gördüm. Anne felç
olmuş, çocuğu ise ömrü boyunca yürüyemeyecekti. her ikisi
evlerine zorla giren Rumlar tarafından vurulduklarını
öğrendik. Bu arada bir evde öldürülen ve bir banyoya atılan
3 Türk çocuğunun cesetlerini gördüm. Anneleri de başka bir
odada vurulup öldürülmüştü. Bu korkunç bir sahneydi”
Daily Telegraph 14 Ocak 1964:
"Bu akşam 9 gün içinde 300 Türkün öldürüldükleri
Lefkoşa'nın Türk kesimine gittik. Biz oraya giden ilk Batılı
gazetecilerdik. Orada kelimelerle anlatılamayacak korkularla
dolu sahnelerin tanığı olduk”
Le Figaro, 15-16 Şubat 1974:
"Eğer Türkiye bugüne kadar Kıbrıs'taki Alayını
takviye etmediyse bu Türkiye'nin sabrının bir kanıtıdır.
Bunu yapma hakkı inkar edilemez. Şayet uluslararası
anlaşmaların herhangi bir anlamı varsı Türkiye, Kıbrıslı
Türkleri başka katliamlardan kurtarabilir. Bu ırkçı
ayrımcılığın en çirkin şekli. Konuyu bulandırmak için
hatanın her iki tarafa ait olduğu iddia edilmiştir. Oysa
gerçek suçlu EOKA olarak bilinen Kıbrıs Rum terör
örgütüdür”
Christian Science Monitor, 17 Şubat 1964 :
"Cüppeli ve sakallı Başpiskopos Makaryos gerçekleri
örtbas eden bir Bizans yeteneğine sahiptir. Makaryos
Hükümeti, bilinçli bir şekilde çatışmaları başlattı.
Kıbrıslı Türkleri yok etmek için kararlıdır”
Christian Science Monitor, 19 Şubat 1964 :
"Kıbrıslı Rumlar, Türklere karşı bir soykırım
politikası uyguluyorlar” 2 Nisan 1988 tarihli İngiliz The
Guardian Gazetesi’’nde yayınlanan bir İngiliz resmi
raporuna göre, “Hastanede yatan 25 Türk hasta yataklarından
kaybolmuşlardı. İngiliz istihbarat subayı Teğmen Martin
Packard'ın bulgulara dayanarak hazırladığı rapora göre,
hasta Türklerin gırtlakları Rum hastabakıcılar tarafından
kesilmiş, cesetleri bir kamyona yüklenerek şehrin kuzeyindeki
bir çiftliğe götürülerek orada parçalanarak kıyma
makinesinden geçirilmiş ve kanalizasyona atılmış.”
Yunan-Rum vahşetinin diğer bir tanığı da olayları
yaşamış tanınmış yazar H. Scott Gibbons'dur. İngiliz yazar
"Peace Without Honour- Şerefsiz Barış" adlı
kitabının bir bölümünde 1963 Noel gecesi katliamını
şöyle anlatıyor:
"Silah sesleri ve tüfek dipçikleri kilitli kapıları
dövüyordu, halk sokaklara çıkarılmıştı. Yetmiş yaşında
ihtiyar bir Türk ön kapısının kırılma sesiyle uyandı.
Yatak odasından çıktığı zaman odaya dolmuş birçok
silahlı genç adamla karşılaştı. Ona "çocukların var
mı?" diye sordular. Adam korku ile "evet" dedi.
Eve girmiş olanlardan bir tanesi
"onları dışarıya gönder" diye emretti. İhtiyar
adamın 19 ve 17 yaşlarında iki oğlu ile 15 yaşında bir
kızı vardı. Hepsi alelacele giyinerek dışarı çıktılar.
Eve baskın yapan Rum teröristler onları bahçe duvarının
önüne dizdiler ve makineli tüfekle tarayarak öldürdüler.
Aynı baskında diğer bir evde 13 yaşında bir erkek çocuğu
elleri dizlerinin arkasına bağlanarak bir odaya atıldı.
Rumlar bir yandan evi yağmalarken öte yandan çocuğu dövüyor
tekmeliyorlardı. Evden ayrılırken de tabanca ile başının
arkasından vurup öldürdüler”
Rumlar, 21 Temmuz 1974'de Limasol'da da 13-16 yaşlarında 25
erkek çocuğunu evlerinden toplayarak bir briket fabrikasına
götürdüler. Orada çocukların kafalarını preste ezerek
öldürürken, "Türklerin soyunu işte böyle
kurutuyoruz” şeklinde bağırmaları olaya tanık olanların
ömürleri boyunca gözlerinden silinemeyecek dehşet dolu bir
sahneydi. Bugün, hayatta olan o korkunç günleri yaşamış
tanıkların anlattıkları akıl almaz şeylerdir. Bu
tanıklardan biri de Salahi Hilal. Doğruyol bölgesinde,
EOKA’cı teröristler tarafından kaçırılıp vücudunun
etleri bıçakla kesilerek kanı emilen Salahi Hilal, hiçbir
savaş kanununa uymayan Rum-Yunan mezalimini şöyle anlatıyor:
"Beni kaçıran
EOKA’cılar bellerinden çıkardıkları kamalarla kollarımı
ve omuz başlarımın etli yerlerini kesmeye başladılar. Bu
arada yanlarına Yunanlı bir subay geldi. "Aranızda Türk
kanı içmeyen var mı?" diye sordu. İçlerinden bazıları
"içmedik" diye bağırdılar. Bunun üzerine Yunanlı
subayla birlikte 10-15 kişi bıçakla kestikleri etlerimden
sızan kanı yalamaya başladılar. Bayılmak üzereyken beni
dışarı çıkardılar. Dışarıda tutsak bir arkadaşımı
gördüm. Elleri ve ayakları bağlıydı. Bu arada bir Rum,
belindeki el bombasını alarak emniyet mandalını çekti ve
tutsak arkadaşımın üzerine fırlattı. Zavallı paramparça
olmuştu. Artık yaşamak istemiyordum”
Rumların, Kıbrıs Türklerine karşı giriştikleri soykırım,
akıl almaz barbarlıklarla dolu. Türkleri hedef alan cinayetler
saymakla bitmeyeceği gibi anlatılması bile tüyler ürpertici.
Rumlar, 1960'lı yıllarda döktükleri kan yetmiyormuş gibi,
1974'de de cinayetlerini sürdürdüler. keyif için korumasız
sivil insanları toplu halde öldürdüler: 20 Temmuz 1974
günü; Nikosya'da bulunan Alaminos köyüne baskın yapan Rum
militanlar köy halkından 14 kişiyi ellerini bağlı, makineli
tüfekle tarayarak öldürdüler. Bunların çoğu çocuk ve
yaşlı insanlardı.
21 Temmuz 1974 günü; Nikosya'da Gaziveren köyünü basan EOKA’cılar önlerine çıkan Türke ayırım yapmadan ateş ettiler. Bu saldırıda 4'ü kadın 6 kişi öldürdüler, 22 kişiyide yaraladılar. 21 Temmuz 1974'de Limasol'da yaşayan Türklerden silahsız 26 kişi öldürüldü. 1800 kişi de rehin olarak esir alındı. 23 Temmuz 1974'de, Rumlar, Nikosya'nın Angolemi köyünde yaşayan Kadın, yaşlı ve çocuklardan seçtikleri 8 Türk insanına önce işkence ettiler ve sonra da kafalarına kurşun sıkarak öldürdüler. 13 Ağustos 1974'de Baf'in Kithasi köyünde yaşayan yaşlı bir karı-koca'nın kafalarını balta ile keserek öldürüldüler. 14 Ağustos 1974'de Yunanlılar ve Rumlar Larnaka'da Tokhni köyünde yaşayan 50 ve gene Larnaka'da Mari köyünde yaşayan 40 Türkü öldürerek toplu halde bir çukura gömdüler.
14-15 Ağustos 1974'de Rumlar, Magosa'da Atlılar köyünden
(Aloa) 57 kişi olan köyün 3 kişi dışında bütün
halkını, Sandallar köyünün 57 kişi olan bütün halkını
(Sandallaris) ve Muratağa (Maratha) köyünün 82 kişi olan
halkını 2-3 yaşındaki çocukları bile ayırmadan sıraya
dizerek makineli tüfekle tarayarak öldürdüler ve toplu halde
gömerek üzerlerine benzin döküp yaktılar. 15 Ağustos
1974'de Baf'da 5 ile 3 yaşında iki çocuk, EOKA’cılar
tarafından atış hedefi olarak yüzlerce kurşunla vurularak
öldürüldüler. Bu olaya tanık olanları çıldırtan korkunç
bir sahneydi.
16 Ağustos 1974'de Baf'da Ayios Yoannis köyünde yaşayan biri
kadın 7 Türk işkence edildikten sonra öldürüldüler.
12 Kasım 1974'de Rum teröristler 3-16 yaşları arasında 3
çocuk ve 2 kadını öldürdüler.
Bunlar EOKA terör örgütünün Birleşmiş Milletler
belgeleriyle tespit edilmiş cinayetleridir. Rumların
barbarlıkları bu kadarla da bitmiyor, 1963-1974 yılları
arasında, hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuş,
öldürülerek cesetleri yakılmış yada Rum tarafında kalan
bölgelerde toplu mezarlara gömülmüş binin üzerinde kayıp
Türk var. KKTC’de, Rum teröristlerin organlarını keserek
silah zoruyla yedirdikleri, göğüsleri bıçakla oyularak
üzerine haç çizilen ve gözleri önünde aileleri
öldürülen, acılarına rağmen yaşam mücadelesi veren
insanlar var. Bu insanların Rum’un yönetiminde yaşamasını
istemek insanlık dışı bir davranış olur.