SİYASETTE KALİTE

Gökhan ORHAN*

Kalite kavramı son yıllarda sıkça kullanılıyor. Kalite ödülleri veriliyor, toplam kalite yönetimi gibi kavramlar işletmelerden okullara hemen günlük hayatın her alanına girmiş durumda. 19 Eylül 2001 tarihinde İstanbul'da başlayan 45. Avrupa Kalite Kongresi nedeniyle kalite konusu Türkiye'de bir kez daha gündeme geldi. Bu uluslar arası organizasyonun açılışında bazı siyasiler konuşmalar yaptılar. Yine Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de açılışa bir mesaj göndererek kalitenin önemine değindi.

19 Eylül akşamı bu kongreyle ilgili bazı haberler televizyon ekranlarına yansıdığında kongrede kalite konusunda oldukça ciddi konuşmalar yapan bazı siyasilerin aslında işin özünden ne kadar haberdar olduğu konusu kafama takıldı. Bu siyasiler muhtemelen kalite meselesi kendi bakanlıklarını ilgilendirdiği için oradalar, ve kalitenin rekabet için ne kadar önemli olduğu hakkında oldukça güzel konuşmalar yapmışlar. Hatta kamu kurumlarında da hantal bürokratik yapının ortadan kaldırılması, vatandaşa en iyi hizmetin sunulması konusunda faaliyetlerin yoğun bir şekilde devam etmekte olduğunu bildirip, eğitimin öneminin kavranmasıyla vatandaşlara daha iyi hizmet vermenin yollarının araştırılmaya başlandığını kaydetmişler.

Kendilerine kapıda haberciler tarafından "siyasette kalite konusunda ne düşünüyorsunuz?" sorusu yöneltilince verdikleri yanıtlar oldukça düşündürücü. "Son yıllarda siyasette kalite artıyor" mealinde bir yanıt veren siyasimiz, örnek olarak da iktidardaki partiler arasındaki uzlaşma ortamını verdi. Yani artık siyasette kavga yok, daha seviyeli bir üslup var dedi ve bunun adı kaliteli siyaset olarak koydu. Soruların devamında ise araya diğer bir siyasi girip "bu konular burada konuşulmaz, bunlar derin konular" gibisinden bir şeyler söyleyip konuyu kapattı.

Peki "siyasette kalite" sadece siyasi partilerin kavga etmemesi ve düzeyli olmasına endekslenebilecek bir kavram mıdır? Bu siyasi konuşmasında kullandığı bazı kavramları hatırlasa ve orada ettiği "kamu kurumlarında da hantal bürokratik yapının ortadan kaldırılması, vatandaşa en iyi hizmetin sunulması konusunda faaliyetlerin yoğun bir şekilde devam etmekte olduğu" cümlesini tekrarlasa belki bu konuya o kadar takılmayacağım. Ama maalesef bu olmadı. Kimbilir belki de yarım saat önce kullandığı bu ibareler siyasimizin aklına gelmedi. Peki, hemen her laf başında siyaseti bir hizmet yarışı olarak tanımlayan (gören diyemeyeceğim) siyasilerimiz neden siyasetin asli görevi olan hizmet boyutunu bir çırpıda göz ardı edebiliyorlar. Siyasette kalite denince akıllara neden bir siyasetçinin seçmene ilk verdiği taahhüt olan hizmet unutuluyor. Özellikle de siyasetin ve siyasetçinin asıl amacının izlenecek kamu politikaları yoluyla halka en iyi hizmetin verilmesi olduğu ve siyasette kaliteyi bu hizmetlerin ne kadar iyi verilip verilmediğinin belirlediği gerçeği tamamen göz ardı edilebiliyor, ya da bu ve benzeri söylemler kağıt üzerinde kalıyor.

Bu sonucun ortaya çıkmasında tabi ki bu topraklarda baskın olan kamu yönetimi ve siyaset anlayışının da önemli bir etkisi var. Bürokratların civil servant olmadığı; hizmet için değil yönetmek için göreve geldiği; uyulmaması durumunda yaptırımları olan hizmet kriterlerinin bulunmadığı; kamuda hedeflere ulaşmadaki performansın ölçülmediği ve denetlemelerdeki yegane kriterin size ayrılan bütçeyi doğru bir şekilde harcayıp harcamadığınız olduğu bir ortamda doğal olarak siyasette kaliteyi ölçecek bir kriterimiz yok. Ortada kriterin olmadığı bir ortamda da doğal olarak bir değerlendirme yapamayız.

Bu topraklardaki siyaset anlayışından bahsederken bunun kökenlerine de bakmamız gerekebilir. Nuray Mert'in de bahsettiği gibi Osmanlı hemen her büyük imparatorlukta olduğu gibi siyaseti değil idareyi ön plana çıkarmıştır. Bu imparatorluğun mirasçısı olan Türkiye'de de siyaset hala bir idare faaliyeti gibidir, siyasal partiler bu idare faaliyetine talip farklı ekipler, seçimler bu ekipler arası yarışma gibidir. Siyasiler bize siyasetin bir hizmet yarışı olduğunu söylemektedir ama bizler siyaseti öteden beri idare ile karıştırdığımız için, 'hizmet için varız' diyen kimseye 'kime ve neye hizmet için?' sorularını soramayız. Çünkü bu soruyu önemsemeyiz ve siyaseti oy alma oy vermeden ibaret sayarız.

Bu bağlamda bu ayrımlar üzerinde iyi düşünmek gereklidir. Siyaset doğası gereği kirli bir şey değildir. İnsanların kendi kaderlerini belirleme sürecinde aktif rol almalarını ve kendi çıkarlarının temsili için örgütlenmelerini gerektirir ve son tahlilde kamu politikaları da siyaseti sınırlarını çizdiği bir karar alma sürecinin sonucu olarak ortaya çıkarlar. İşte tam da bu noktada kamu politikalarının amacı halka hizmet olarak karşımıza çıkar. Siyasette kalite de varolan sorunların ne ölçüde çözüldüğü ve hizmetlerin ne kadar etkin bir şekilde verildiğiyle doğru orantılıdır. Bu yüzden yıllardır sürüncemede kalan kamu yönetiminde yeniden yapılanma çalışmalarının bir ayağını da kamu hizmetlerinin sunulması sürecinde kalite kriterlerinin belirlenmesi oluşturmalıdır ki performans değerlendirmeleri bu kriterlere göre yapılabilsin ve kimlerin işini hakkıyla yaptığı ve siyasete kalite gelip gelmediği buradan anlaşılsın.

*Balıkesir Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü

Ana Sayfaya Dönüş