Kötü bir seymi yaptım
Öğrendim ki!
Herkezin öyküsü
Ders al bundan
İnsanı sevmek
Sevgiyi yaşıyanlar
Sevmek olgunluktur
Güçlükleri sevgi ile yenmek
Sevgi ve inanç
Sevgi hatırına
Bir tek gülümseme
Sevmek
Fırsat
Sevgi ve merhamet
Sevgiye güveniriz
Senin için
Sevgi ve sabır
Birbirimize değmeden
Papatya tarlası
Gerçek fakirlik
Doğru zaman
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KÖTÜ BİRŞEY Mİ YAPTİM ?

Ne yaptım ben şimdi ? Hayır, niye bana öyle bakıyor, onu anlamadım. Kötü bir şey mi söyledim? Dürüstlükse dürüstlük, açıklıksa açıklık, daha ne? Korkmadan söyledim işte; dosdoğru. Ne yapayım, kendimi tutamadım; bir anda oluverdi. Canım insan her şeyini de denetleyemez ki! Nasıl da bakıyor, kopkoyu. Korktum desem yeridir. Söylerken hiç korkmamıştım oysa.
İnanamiyorum; gerçekten inanamıyorum. Ne kadar da rahat söyledi, hiç korkmadan, gözümün içine baka baka. Açıklık dediysek bu kadar da değil. Hiç hazır değildim ki. Savunmasız yakaladı beni, hain kadın! Nasıl da ta gözümün içine bakıyor; nasıl hem bunu söyleyip bana bakabiliyor? Faltaşı gibi açtı gözlerini; korkuttum galiba.
Zaman nasıl da geçiyor; bunu ilk söylediğim erkekte de böyle olmuştu. Daha on dört yaşındaydım, okulun arka bahçesinde yan yana oturmuş ottan böcekten konuşuyorduk. Bir an durdum, söyledim; biraz tedirgin, bir yüzü dikenli bir yüzü kadife kaplı, mayhoş bir sesle. Dondu kaldı. Ne var bunda bu kadar sorun edecek, ben de onu anlamıyorum. Hem ne zamandır söylemek istiyordum; içimde kalsaydı bomba gibi  gumm.. diye patlayıp beni oldürebilirdi. Ben bu konuda çok rahat yetiştim. Bunu söylemenin sıkıntısı hiç yaşamadım. Daha doğal ne olabilir ki? Ben de söylemiştim işte. Onun yeşil gözlerine bakmıştım; onlar da çok koyuydu, o zaman da korkmuştum. Hayat ne kadar tuhaf (yoksa biz mi onu tuhaf kılıyoruz?), bu sahneyi birçok kez oynadım (aslında oynadım denemez, içtendim her seferinde); karşımdaki aktörler değişti, ben değiştim; ama replikler hep aynı. Ama sözler gerçekten içimden bir yerlerden geliyordu. Bu sefer de öyle oldu.
Ulan, bunu kimbilir kaç kişiye, kaç kez söyledi; karı milleti böyle işte! Car car car her şeyi, herkese söylüyorlar. İnsan biraz sıkılır, utanır, kızarır; gerekirse arkasını dönüp söyler, arkadaşına söyletir; ama böyle de hiç önceden
belli etmeden olmaz ki! (Yoksa etti de sen mi anlamadın, ha?) Bunu -en azından buna benzeyen bir şeyi- duymayalı bayağı da oldu; haliyle nasıl tepki vereceğimi unuttum. Gülersen şımarır; kızarsan ağlar; tepki vermezsen alınır; kızarırsan dalga geçer; arkanı dönüp gidersen de yemediğin laf kalmaz. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Ne yapacağım ben şimdi?
Ne kadar da karman corman görünüyor. Suratı çarşamba pazarına döndü, haberi yok. Şimdi gülsem dalga geçti olacak, surat assam ciddi değildi olacak. Ben de boş boş bakayım bari. Ben hamlemi oynadım, sıra onda. Acaba en son kim ona böyle bir şey söyledi? Ay çoçuk resmen şoka girdi. Bir şeyler daha mı söylesem; konuyu biraz daha açsam mı? Ama konunun neyini açayım, zaten apacık. O hiç böyle bir şey söyledi mi, peki? Söylerken o kendini nasıl hissetti? Söylerken de gözleri böyle yuvalarından fırladı mı, ağzının bir tarafı yine güldü, bir tarafı ağladı mı? Ayaklarıyla yine bu ilginç Afrika tamtamlarını tutmaya başladı mı? Sahi, şöyle nesnel bir gözle bakınca ne kadar da komik görünüyor!
Birşey söylemem gerekiyor. Şimdilik herhangi bir şey de olabilir. Bir süre daha dikkatini dağıtırım; top çevirmiş olurum; zaman kazanırım. Sonra da harika bir şeyler patlatırım, rakip nakavt. Bakma kızım bana öyle; yüzüm ısındı zaten, bu hayra alamet değil. Oğlum var ya, rezil oldun hatuna. İçinden kesin dalga geçiyordur benimle. Ne diyeceğim ben şimdi? Dünkü maç olmaz, çok kızar; hava hiç olmaz, bayat kaçar. Tamam buldum! Kedisini sorayım! Ama o da olmaz, daha on dakika önce sormuştum. Bildiğin gibi, der geçer; yutmaz. Off, off.
Ne biçim iç geçirdi zavallım. Hay dilim kopaydı. Böyle olacağını bilseydim; Ne yapardım? Bilmiyorum. Eninde sonunda söylemem gerekiyordu. Ya söylemeden ölseydim! O zaman hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken bir sahne ( en çok sevdiğim sahne!) eksik kalmış olacaktı. Yok yok, çok iyi oldu söylediğim. Onun da bununla bir gün yüz yüze kalması gerekecekti zaten. Bu gerçeği bir tek benim bilmemin bir anlamı yok. Bu yükü tek başıma taşıyamazdım ki! Ay adama bak, ağladı ağlayacak. Çoçuğun hayatının seyri değişti sanki; hem de benim yüzümden. Bir şeyler mi söylemem gerekiyor mu acaba? Konuyu mu değistirsem? Dünkü maçtan laf açsam, güler herhalde; havayla ilgili bir yorum yapsam, konuyu değiştirmeye çalıştığım çok belli olur. Hah buldum, ona Cimcime'nin bugün ne yaptığını anlatayım; ama o da olmaz, demin anlattın ya kedini diyecek, bu sefer ben salak konumuna düşeceğim. En iyisi bekleyeyim.
Ya o kadar rahat söyledi ki benim de rahat görünmem, üstüne üstlük rahat bir şekilde bir şeyler söylemem gerekiyor. Konuyla ilgisi olsa iyi olur aslında. Kızım böyle böyle, desem ne olur ki, neyim eksilir? Ama bana böyle kodlanmadı bu tür şeyler. Ben hep ağır olmayı öğrendim. Ne bu böyle çoçuk gibi pıtır pıtır her şeyi söyleyi vermek. Ama söylemeliyim. Onu kaybetmek istemiyorsam söylemeliyim. Kendim için, onun için, ikimiz için bunu yapmalıyım. Başlangıç olarak biraz anlamlı bakmaya çalışayım.
Niye böyle komik komik bakmaya başladı? Yün yumağını sepetinden alıp, iyice karıştırdıktan sonra balkondan atmış bir kedi gibi bakıyor. Ne kadar şirin olabiliyor bazen, bazen. Onun dışında hep ciddi görünmeye çalışıyor. Baba maskesini bir türlü yüzünden çıkarmıyor -yatarken bile. Bu galiba bir şey söyleyecek. Tanrım, teşekkür ederim!
Evet, şimdi söyleyeceğim. Daha tam hazır değilim galiba. Aklından neler geçiyor, yaramaz kız çocuğu? Nasıl da bir vuruşta yıktın beni! Benden daha cesursun, doğruya doğru (tabii bunu sana asla itiraf etmeyeceğim, avucunu
yalarsın. Söyleyeyim de bütün otoritemi kaybedeyim, değil mi!). Biraz daha beklemenin ne zararı olabilir, önce onu bir değerlendireyim. Bana fenalık geldi. Üç seçeneğim var; ya arkamı dönüp giderim, ya beklemeye devam ederim, ya da aynı şeyi bir daha söylerim. Ona kadar sayacağım, o anda karar veririm.
Bir, iki;
Ne oldu bu kıza, birden hareketlendi. Konuşacak mı yoksa? Ya çekip giderse, ya ağlamaya başlarsa; işte o zaman ayvayı yedik. Giderse, bütün o güzel, huzur dolu, yumuşak, papatya kokulu günler sona erecek, sırf benim inadım, otorite merakım yüzünden.
Üç, dört, beş;
Hayatımı ne kadar da renklendirmişti; ne kadar neşeliydim onunla (her ne kadar ona pek belli etmediysem de);
Altı, yedi;
Her şey onunla daha eğlenceli, daha zevkli, daha sarı; Ama daha biten bir şey yok ki;
Sekiz, dokuz;
ONU KAYBETMEK İSTEMİYORUM!!!
Dokuz-çeyrek, dokuz-buçuk;
"BEN DE SENİ ÇOK SEVİYORUM, SARI PAPATYAM"
Dokuz-kırk beş;
...
Ne? Ne dedi bu? Gerçekten söyledi! İnanamıyorum. Yaşasın!
"Canım, canım benim!"
Şimdi ne oldu, niye boynuma atladı bu kız? Kadınlar böyle işte, yüz verince tepene çıkarlar. Söylemesey miydim acaba? Neyse ben de sarıladurayım bari.

ANA SAYFA