GENCO GÜLAN SERGİSİ: KOPYA

A. Göknur Gürcan

1999 yılında Selda Asal’ın başlatmış olduğu Apartman Projesi dizisi düzenli olarak olmasa da, yeni işlerle devam ediyor. Tünel Şeyh Bender sokak 4 numaralı apartmanın giriş katındaki proje mekanı, bu kez kapılarını Genco Gülan’ın “kopya” isimli sergisine açtı. 4 Kasımda açılan sergi, açılışta mekanın içinde de izlenebildi. Daha sonra kapıları kapatılan mekanın içerisi ve dışarısı arasında kalan kısmı (sokağa açılan pencereler) yine izleyici ile sergi mekanı arasındaki tek bağlantı yeri oldu.

Kimlik sorunsalını bu sergisinde farklı bir sunumla devam ettiren Gülan, mahalle berberlerinden toplamış olduğu saçları, mekanın döşemesi üzerine düzenli aralıklarla üç adet dikdörtgen oluşturacak şekilde yerleştirmiş. Bu saçtan dikdörtgenlerin (yatay) karşısındaki duvara simetrik şekilde üç adet DNA analizi (dikey) yerleştirilmiş. Sanatçının dijital baskı tekniği ile kanvas üzerine bastığı bu analizler kendi saç ve kan örneklerinden yapılmış DNA analizinin büyütülmüş üç adet ‘kopya’sı. Kanvasların üzerinde ise; berber aynalarını hatırlatacak biçimde üç adet ayna yer alıyor. Tavana yakın ve içeriyi göstermesi amacıyla üst tarafları duvardan uzaklaştırılarak asılmış aynalar sayesinde izleyici daha az zorlanarak işi izleyebilme imkanına sahip oluyor.Daha önceki işlerinden farklı bir biçimde oldukça minimal olarak değerlendirilebilecek bu işinde sanatçı, saç üzerine yoğunlaştırdığı kimlik problemini buradaki üç yığın ve ‘kopya’ ismi ile daha çok örtüşen ayna ve DNA örnekleri ile somutlaştırmış. Minimalist sanatın aksine biçim burada içeriğin önüne geçmezken, iş ne gariptir ki bize ‘yaşayan sanat’ı çağrıştırır.

genco.jpg (18606 bytes)

  Kimlik ile olan sorununu (kavgasını!) bir performans biçiminde değil ancak insanın yine fazlasıyla içinde olduğu bir işle aktaran Gülan, bu sefer kameralar yada seyirciler önünde saç veya sakal kesmiyor, ancak bazıları kıvırcık, bazıları düz, sarı, siyah...saçları bir araya getirip sunarak yaşayan bedenin uzantısını vurguluyor. Çoktan ‘ölü’ kabul ettiği saçlarının bir sergi mekanında kimliksizleştirildiğini bilmeden yaşamla meşgul olan insanlar dolaylı olarak sergiyi izlemeye gelenlerin hayal dünyasını harekete geçiriyor. Gülan onlarca insandan (erkekten) kesilmiş olan saçlarla yaptığı bu düzenleme ile saçaların sahibi olan insanları birbirine karıştırıp kimliksizleştirirken diğer taraftan kendi kimliğini seriyor izleyicinin önüne. Kimliksizleştirdiği saçların karşısına kendi saçından yapılmış DNA analizi örneklerini koyarak kendini nüfus cüzdanından bile! daha iyi tanıtıyor. Aynalar ise bir taraftan işi izleyiciye aktaran nesne görevini görürken izleyiciyi de içine alarak yine izleyiciye geri sunan yansıtıcı oluyor. İnsanların genetik kodlarının ancak kopyalandığı zaman aynı olacağına dikkati çeken Gülan, kendini kopyalatamadığı için (şimdilik!) kopyasını kopyalatmış. Gülan’ın ‘kopya’ konsepti içinde kendi kimliğinden yola çıkarak saç, sakal, bıyık ile yakından bağlantılı olan kimlik problemini vurguladığı sergide dikkati çekebilecek diğer bir nokta sergilenen saçların sadece erkek berberlerinden toplanmış saçlar olması olabilir. Sanatçı, toplum tarafından insanların üzerine yakıştırılan kalıpların kadınlar ve eşcinsellerde olduğu kadar erkeklerde de olduğuna dikkati çekerek, bu sorunun erkek tarafındaki temsilcisi oluyor. Her gün uzayan bıyığını ve sakalını kendi tercihi ile kesen erkeğin, biyolojik değişimine karşı koyarak kimliğini koruduğunun, kesmeyi tercih etmese dahi kesmek zorunda olduğu durumlarda (memurluk,askerlik,öğrencilik,babalık...) yine kimliğini sergilediğinin altını çizen Gülan, bunun aksi durumlarda da, “örneğin moda gerektiriyor ise saçınızı uzatırsınız ya da yine bunu gerektiren bir tarikat mensubu iseniz saçınızı ve sakalınızı uzatırsınız” diyerek saçın kimliğinizi tanıttığını vurguluyor. Bu konuda özgür olabilmeniz için üzerinizde herhangi bir baskı olmaması gerektiğine dikkati çeken Gülan’ın işinde mekandaki şeylerin ve izleyenin üzerinde baskın olacak kadar çok (5m2) erkek saçının yer alması kuralları koyan erkek egemen toplumun eleştirisi niteliğini de kazanabilir.

Gülan’ın sorunsalı, sunumu farklı olsa da saçın ‘iktidar ve kimlik’ arasındaki ilişkisine benzer şekilde yaklaşan sanatçı Neşe Erdok’un çalışmalarını hatırlatır. Neşe Erdok’un ‘disiplin ve ceza’, ‘suç ve ceza’ ismini verdiği seri resimlerinde, işlenmiş bir suç olmasa dahi figüre ceza verilirken iktidarın veya toplumun saça indirgediği disiplin ve baskı sorgulanmıştır. Sanatçının resimlerinde saçı kesilen figürlerin hoşnutsuzluğu bazen saçın kesilmesini istemeyen figürün elle yaptığı bir hareket bazen de göz boyaları ile birlikte akan göz yaşları şeklinde karşımıza çıkar. Berber koltuğunda oturan figürlere hakim bir biçimde, iktidarı temsilen saç kesen bir figür, makas yada bir el yer alır. Ayrıca Gülan’ın vurguladığı ‘saç ve kimlik’ bağlantısına geri döndüğümüzde, Erdok’un berber koltuğunda oturan figürlerinin kimliğine yakınlaşabiliriz. Koltukta oturan figür (çoğunlukla kadın) saçını kestirmek zorunda olduğu bir durum içindedir.