Hacıalinin websitesi..............................................................

İmralı duruşması açık yapılmalıdır

Hacı Ali Özhan

*29 mayıs 1999 Bakış gazetesinde yayımlanmıştır.

Türk mevzuatında ve uluslararası sözleşmelerde duruşmaların 'aleni' yapılması adil yargılamanın zorunlu bir şartı olarak kesin şekilde belirtilmiştir. Gerçekte çok önemli olan bu şart, mahkemelere güveni sağlayacağı gibi halkın adaleti denetlemesi imkanını da vermektedir.

Nitekim, Anayasada "mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır" hükmünün gerekçesinde, "... Bu açıklık kamuoyunda ve ilgililerin gönüllerinde huzur ve güven yaratır, insan tabiatının gereği olarak en çok gözünün gördüğüne inanır. Bu itibarla duruşmanın açık olması ilgililerin inan beslemesi bakımından gerekli ve hatta zorunludur." demektedir. Ayrıca CMUK' a göre, duruşmanın aleni yapılmaması kanuna aykırı olup kararın mutlak bozma sebebi sayılmaktadır. Yargıtay bozma üzerine duruşmanın yeniden aleni olarak yapılmasını, karara tesir edeceği gücünde, öneminde gördüğünden bu usul hatasını tekrar duruşma yapılarak giderilmesini sağlamaktadır.

Türk Yargı organları, Yüksek Mahkemeler ve yerel mahkemeler hiçbir hiyerarşiye tabi olmadan doğrudan "Türk milleti adına" kararlarını vermektedirler. Bazı kararlarda Türk milleti adına karar veren sıfatı yazılmaktadır. Aleniyet milletin mahkemeyi denetlemesi imkanı verdiği nedenle de millet adına karar veren mahkemenin bu denetime olanak vermesi zorunludur.

Aleniyet ilkesi, duruşmanın açıklığı; duruşmaya isteyen herkesin gelebilmesi, yapılanları görmesi, konuşulanları işitebilmesidir. Ayrıca işitilen, görülen ve duyulanların başkalarına yayılabilmesi de gereklidir. Duruşmada konuşulanların, okunan belgelerin, olayların basın organlarında anlatılması Basın Kanunu madde 30'da suç olarak görülmemiştir. Ayrıca teknik kayıt edici cihazlarca duruşmanın tesbiti ve millete yayımlanması da aleniyet kapsamına girmektedir. Büyük salonlardaki duruşmalarda, çok sanıklı duruşmalarda herkesin herkesi duyabileceği ve özellikle de dinleyicilerin hakimi, savayı, avukatı, sanığı duyabilmesi, görebilmesi için teknik önlemlerin alınması da aleniyetin bir gereğidir.

Duruşma salonuna girişte engel olunmamışsa, hiç kimsenin gelmemesi aleniyete aykırı değildir. Önemli olan salona girişte engel çıkarılmamasıdır. Hatta girişe engel olacağı düşünülerek duruşma salon kapısının açık tutulması kanunda belirtilmiştir. Ancak gürültü, soğuk gibi makul nedenlerle kapının kapalı olması aykırılık oluşturmaz. Uygulamada rastlanılan bazı davaları takip etmek için şehir dışından gelenlerin şehirlerarası yolda indirilerek şehire girişin engellenmesi aleniyete aykırıdır. Askeri mahkemelerde, duruşma salonlarının kışla içinde olması nedeniyle nizamiyeden içeriye dinleyici olarak .gelenlerin bir kısmının alınmamasının aleniyete aykırı olduğunu iddia ediyorum. Yine Ankara DGM Başsavcılığının ve istanbul DGM Başsavcılığının DGM bina girişinden kamera ve fotoğraf makinaları ile basın mensuplarının alınmaması kararının aleniyet ilkesine aykırı olduğunu iddia ediyorum. Bina girişinden içeri alınmayarak duruşma salonu kapısına kadar gelebilme, salona girebilme imkanı tümden kaldırılmaktadır. Salona girişin serbest olması, salon önüne kadar gelebilmenin mümkün olmasını gerektirir. Dışarıdan bir engelle salona yaklaşmak mümkün olmazsa, salona giriş ve dinleyici olmak tümden engellenmektedir. Mahkeme başkanı nasıl ki salona girişi sağlamakla görevliyse salon önüne gelebilmenin sağlanmasında da görevlidir.

Mahkeme duruşma salonları, davaların niteliğine, bölgenin koşullarına mahkemenin görevine bakılarak düzenlenmelidir. Duruşma salonu hakimin odası, kalem değildir. Salonun biçimsel koşulları ve dinleyiciler için yeterli sayıda yer ayrılması gereklidir. Bu yer kuşkusuz belirli bir miktarla sınırlı olacaktır. Ancak kamuoyunun yakından takip ettiği bir dava 10 metrekarelik bir salonda yapılamaz. Davanın niteliği, kapsamının gerektirdiği büyüklükte ve imkanda salonun düzenlenmesi şarttır.

Bazı dinleyicilerin gelmesi, yeterli sayıda dinleyicinin varlığı, salonun küçük olması, salona sığılmaması gibi gerekçeler Aleniyet ilkesi karşısında çok anlamlı değildir. Davanın özelliği gereği duruşmanın büyük salonlarda yapılmasına karar verilmesi bu duyarlılığın sonucudur. Bu konuda tam yetkili yalnızca mahkemedir.

Aleniyet hakkı; duruşmada bulunması mecburi kişilerin dışındaki dinleyicilerin hakkıdır. Sanığın millete karşı savunmasının bilinmesi ve millet acısından da, 'gerçeğin' bilinmesi amacına yöneliktir. Bu nedenle basın özgürlüğü ile Aleniyet hakkı arasında doğrudan zorunlu bir ilişki vardır.

Basın özgürlüğü; haber toplama faaliyetinden başlayarak, basım, dağıtım ve okuyucuya ulaşma noktasına kadar olan her aşamayı kapsar. Adliye içindeki duruşma salonundaki haber toplama faaliyeti de hem basın özgürlüğü gereği hem de Aleniyet ilkesi gereğidir. Bir kamu hizmetinin görüldüğü kamuya ait adliyede, duruşma salonunda haber toplama faaliyeti engellenemez. Ancak usul ve şartları belirlenebilir. UNESCO bildirgesinde, gazetecilerin bilgi toplayabilmek için en geniş olanaklara sahip olması, görevlerini yaparken her türlü kolaylığın sağlanması zorunluluğu açıkça belirtilmiştir. Bir televizyon yayınının durdurulması, denetlenmesi yalnızca yayın odasına müdahale olarak görülemez. Herhangi bir haberin toplanmasında çıkarılan en küçük bin engel dahi bu yayının durdurulduğu, denetlendiği anlamındadır. Haberde gerçek dişilik, hakaret, çarpıtma varsa yayıncının sorumluluğu vardır. Önceden haber yapılma aşamasındaki bir engel, suç işlenecekti, kişisel hak ihlal edilecekti, örgüt propagandası yapılacaktı gerekçesiyle de olsa basın özgürlüğüne müdahaledir. Ancak yayımdan sonra kanuni takibat yapılabilir. Bu hak öylesine sıkı düzenleşmiştir ki, bir yayının durdurulması ancak milli güvenliğin açıkça gerekli kılması, kamu düzeninin açıkça bozulmasının kuvvetle muhtemel olması halinde Başbakan veya Bakanca kullanılabileceği kanun ve yönetmelik belirtilmiştir. Dolayısıyla ancak yayın odasına yapılabilen bu müdahale, haberin toplanması aşamasında hiçbir durumda geçerli olamaz.

Konuyu düzenleyen Anayasanın 28'inci maddesinin gerekçesinde; aynen, "olaylar bakında yayım yasağı konamayacağının koymakta ve kurala bir tek getirmektedir. Bu istisna da yargılama görevinin etkiden uzak tutulması amacına yöneliktir. Gerçekten yayım yasağı basın özgürlüğünü tıpkı sansür gibi ağır şekilde tehdit eden bir önleyici tedbirdir. Bu nedenle uygulama alanının gayet dar tutulması, dar biçimde sınırlanması gerekir. Kabul edilen istisnanın meşruluğu üzerinde şüpheye yer yoktur..." denmektedir.

Yukarıdaki anlatımlarımızdan anlaşılacağı üzere. Aleniyet ilkesiyle basın özgürlüğü içice geçmiştir. Basın özgürlüğü, Aleniyetin kullanılma şeklini, uzantısını teşkil eden 'özel bir konuma' gelmiştir.

Abdullah Öcalan davasına basının olağanüstü ilgi göstermesi, davanın özelliği Türkiye ve dünya kamuoyunun ilgisi; davanın kapsamlı olması nedeniyle normal görülmelidir. Türkiye'deki ve yabancı basına her türlü haberin doğru şekilde toplanması imkanının verilmesi, her türlü kolaylığın gösterilmesi her yönden gereklidir.

Duruşma salonundaki konuşmaların, hakim, sava, avukat ve sanığın konuşmalarının bizzat basın aracılığıyla gösterilmesi, duyurulmasına sınır getirilmemelidir. Aleniyet ve basın özgürlüğü kavramlarına duyarlılık gösterilmesi milletin adaleti denetleme hakkı ve gerçeği öğrenme hakkının sağlanması için şarttır. Kaldı ki Anayasa, kanun ve sözleşme hükümlerinin gereği de bunu zorunlu kılmaktadır.

Yüzlerce olayın anlatıldığı, yüzlerce yakınanın müdahale edip taraf olması, yüzlerce vakanın gerçeğinin 'gerçekte' ne olduğunun en yetkili kişi olan Abdullah Öcalan'dan 'BİZZAT' öğrenilmesi Türk vatandaşın hakkıdır. Asrın; yüzyılın davası, dünya çapında bir davada Kürt sorunu, PKK gerçeğinin 'gerçekte' ne olduğunun bizzat Abdullah Öcalan' dan dinlenilmesi, bilinmesi ihtiyacı vardır. Bu basit bir örgüt propagandası olarak görülmemelidir. Avukatlarına söylediği "Tek arzum sorunun barışçıl çözüme kavuşması, davanın da bu çözüm için fırsat olarak değerlendirilmesi” ve “yaşarsam barış İçin yaşarım" diyen Abdullah Öcalan'in canlı veya naklen savunmasının yayımlanma imkanı verileceğini ümid ediyor ve diliyorum.

Hacı Ali Özhan

29 mayıs 1999 tarihinde Bakış gazetesinde yayımlanmıştır.

hacialiozhan@hotmail.com-------------------------------ana sayfa