hacıalinin insan hakları sayfası                                            güzel insan akın birdal için

ŞİİRLİ DÜŞÜNCE AÇIKLAMASI

HACI ALİ ÖZHAN

30 EYLÜL 1998 Cuma dergisi yayımlanmıştır.

İstanbul Belediye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan hakkında Diyarbakır DGM tarafından 21.4.1998 tarihinde verilen mahkûmiyet karan, kamuoyunda büyük yankı yapmış, günlerce basında tartışılmış ve TCK' nın 312. maddesini gündeme getirmişti yeniden.

Karar üzerine Cuma dergisindeki (1) makalemde, "Kamu düzenini sağlamaya yönelik 312. Madde Sayın Erdoğan'ın davasında açıkça görüleceği üzere, bırakınız kamu düzenini sağlamayı, aksine kamu düzenini bozucu sonuçlar doğurarak amacını yok eder hale gelmiştir" diyerek, teshiste bulunmuştum.

Gerçekte gerek o tarihlerde gerekse de Yargıtay'ın mahkûmiyet kararını onayladığı 23.9.1998 tarihinden sonra, konu Türkiye gündemine doğrudan girmiş, kamuoyunda ve basında yoğun tartışmalara, yorumlara neden olmuştur.

312. maddeden ziyade Sayın Erdoğan'ın siyasi kişiliği, belediye başkanlığındaki başarısı Türkiye'nin en büyük partisinin liderliğine aday gösterilmesi, hatta kısa sürede Türk kamuoyunda karizmatik lider özellikte benimsenmesi davanın önemini artırmaktadır.

Kendi parti kitlesince benimsenmiş ve kamuoyuna gelecek vaadeden siyasi başarısı nedeniyle 1999 seçimlerinde önemli siyasi tercihleri belirleyici olması 312. maddenin milletvekili ve belediye başkanı seçilmesini engelleyen içeriği nedeniyle haklı olarak Türk siyasi hayatını etkileyen tanışmalara neden olmuştur.

Bu tartışma ve kamuoyunun tepkisi haklı olarak uzayacak ve Türk siyasi hayatında iz bırakacaktır. Davayı hukuki ve demokratik açılardan, tarafsız ve objektif olarak görüşlerimi bildirmek istiyorum.

Öncelikle 312. maddenin; soyut, tartışmalı içeriği suç unsurlarının açık ve kesin olmaması hali belirgin olarak gözükmektedir. Bu öylesine, ki biz hukukçuların dahi farklı sonuçlara, hatta İçimi zaman karşıt sonuçlara ulaşmamıza neden olacak kadar belirsizdir.

Nitekim, Diyarbakır DGM Savcılığı'nın beraat mütalaasına karşın mahkemenin bir üyesinin beraat yönündeki görüşüne rağmen diğer iki üyenin mahkûmiyet görüşü ile karar verilmiştir. Yine Yargıtay'daki beş üyenin birisinin suç yoktur diyerek kararın bozulması görüsü de bu tartışmaların haklılığını ve yerindeliğini göstermekledir.

Yine belirtmek isterim ki Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Şükrü Karatepe'nin davasında da soruşturmayı yapan savcının görevlendirdiği 3 hukukçu bilirkişice suç yoktur raporu üzerine, savcılık da suç yoktur görüşünü benimseyip, takipsizlik kararı vermişken, soruşturmanın yeniden yapılmasında savcılıkça dava açılmış ve yine savcılıkça suç yoktur denilerek beraat istenilmesine rağmen, mahkemece mahkûmiyet kararı verilmiştir.

Kuşkusuz mahkemenin mahkûmiyet kararı vermesi ve Yargıtay'ın onaylaması, doğrunun, gerçeğin bu olduğunu göstermez. Mahkeme kararları her zaman tartışılabilir ve hatta mahkemeler de yanılabilir. Bu, çoğu zaman da öncelikle de siyasi davalarda böyle olmuştur.

Ancak, uyuşmazlıklara şekli kesinlik ve bir son vermek ihtiyacından doğan hukuki bir usuldür. Mahkeme kararı ile hukuki gerçek böyle oluşmuştur. Ancak gerçek de, gerçeğin böyle olduğunu göstermez.

Bir mahkeme kararının veya savcılık mütalaasının, yasalar ve hukuk içinde dosya kapsamı ile sınırlı olarak, usuli kurallara uygun, karara yeter vakıa ve kesin deliller ile mantıki yorum ve gerekçeye dayanması gerekmektedir. Keza hâkim ve savcının davaya ve taraflara karşı objektif tarafsız olması da yargılama boyunca da bu tarafsızlığını koruması, davranış ve konuşmalarında buna azami dikkat göstermesi kanuni zorunluluk olduğu kadar, tarafların karara saygı duyması, adaletin tecellisinde şüphe duyulmaması için gereklidir.

Yargıtay Başsavcısı Sayın Vural Savaş' in bizzat basına açıkladığı tebliğ namesin deki üslubu, sanık hakkındaki tanımlamaları, dava kapsamı dışı yorumlarla sanığı suçlaması, hukuki bir tarz olarak görülemez. Tabii ki davanın esası "hakkında mahkûmiyetin onaylanmasını “ talep edebilir. Bu tamamen başsavcılığın takdiridir.

Ancak görüşlerin hukuk içinde, hukuki tanımlama ve gerekçelerle izah edilmelidir. Sanığa hasmane duygularla, siyasi sayılabilecek anlatımlarla görüş açıklanması, hukuken doğru olmadığı gibi. adalete güveni zedeleyeceği için de çok sakıncalıdır. Sayın Başsavcılığın veya hâkimlerin doğaldır ki siyasi görüş ve tercihleri olacaktır. Ancak bu siyasi görüş ve tercihler kararlara yansımayacağı gibi, karşıt görüşte olanları cezalandırma aracı olarak kullanılamaz.

Gerçekle Başsavcımız Sayın Vura! Savaş Refah Partisi'nin kapatılma davasında gösterdiği ve kamuoyunda yoğun tanışmalara neden olan davranış ve konuşmalarını Refah Partili siyasetçilere de göstermekte, yeni tanışmalara neden olmakladır.

Kanun önünde herkes eşittir. Bu nedenle iktidardaki bir partiye de kanun işleyeceği gibi bir belediye başkanına, milletvekiline, bakana, başbakana karşı da kanunların işlemesi hukuk devletinin gereğidir. Tabii ki kimsenin suç işleme ayrıcalığı da yoktur. Ancak, aynı eylemi başka parti yaptığında veya başka siyasetçi söylediğinde dava açılmıyor veya mahkûmiyet kararı verilmiyorsa, bir başka siyasi partinin veya siyasetçinin aynı eylemi içinde eşitlik ilkesi gereği aynı işleme tabi olması gerekir. Kanun herkese karşı ileri sürüleceğine göre kanun herkes için de aynı şekilde uygulanmalıdır.

312. maddenin yoğun tartışmalara neden olan özelliği, milletvekili seçilmesi ve belediye başkanı seçimini düzenleyen kanunun adaylık başvurusunu engellemesi, seçilme hakkını ortadan yaşam boyu kaldırmasıdır. Bu mahkûmiyet kararı seçilme hakkını engellememiş olsaydı, bu kadar yoğun ve sıcak tartışmaya neden olmayacaktı.

Türk Ceza Kanunu' nun yürürlüğe girdiği 1926 yılından bu yana binlerce insanı 312. maddeden mahkûm edip siyasi yaşam dışına ittiğimiz gerçeği sanıyorum üzerinde düşünmeye değer bir konudur.Hem de toplumun aydın, yetişmiş kişilerinin siyaset dışı kalmasına neden olan 312. madde, toplumsal fayda açısından kesinlikle yerinde bir hüküm değildir.

Yaşamının bir zaman diliminde kötü yaşam sürmüş, gençlik döneminin hızlılığı ve ateşi içerisinde bir eyleme karışmış ve mahkûm olmuş kişilerin dahi yaşam boyu siyasi seçilme haklarından mahrum olmalarını toplumsal gereklilik açısından yerinde görmüyorum. Kaldı ki suç unsurları açık ve kesin olarak belirtilmemiş, tartışmalı ve kişiye göre değişen tanımlamalarla bir kişinin mahkûm olması, cezasını çekmesinin yanında, yaşam boyu siyasi haklarından mahrum olması kesinlikle savunulamaz.(2)

Sayın Erdoğan'ın İstanbul ilinin belediye başkanı olması ve başarılı hizmetleri yanında, partisinin genel başkanlığına aday görülmesi, siyasetteki konumunun bir kısım parti ve kişilerin tercihlerini değiştirecek özellikleri nedeniyle, yalnızca bir suç işledi denilerek siyasi yaşamdan aktif olarak uzaklaştırılması 312. maddenin toplumsal fayda yerine zararını açıkça göstermektedir. Kanımca 312. maddenin kendisinin varlığı, kamu düzenini bozmaktadır.

Sayın Erdoğan'ın davasının 312. maddenin tümden kaldırılmasına vesile olacağına inanıyorum ve içtenlikle düşünce özgürlüğü adına da diliyorum.

Sayın Erdoğan'ın Siirt'te yaptığı konuşmada, bir şaire ait dörtIüğü söylemesi nedeniyle mahkûm olduğu Yargıtay'ın gerekçesinden anlaşılmaktadır. Şiirin okunduğu toplumun yapısı, toplantıyı dinleyenlerin eğilim ve değerleri, şiirin konuşmanın bütünlüğü içinde okunuş amacı ve konuşmacının gerçek amacının ne olduğu dosya bütünlüğü içinde yorumlanıp değerlendirilecektir.

Ancak, siyasi kişilerin toplumsal konulardaki eleştiri sınırlarının bir yükümlüğün, bir ödevin ifası olduğu için geniş yorumlanması gerekmekledir. Avrupa İnsan Haklan Komisyonu da bu geniş eleştiri sınırını kabul etmiştir.

Aksi halde düşünce özgürlüğü kamu zararına sınırlanmış olacaktır. 312. maddedeki suç, toplumdaki farklı kesimleri birbirlerine karşı düşmanlığa tahrik etmeyi cezalandırmaktadır. Bu davada devlete karşı, yöneticilerin uygulamalarına karşı eleştiri vardır. Toplum kesimleri arasında bir düşmanlığa neden olmadığı gibi bu yönde bir hedef de amaçlanmamıştır.

Aksine verilen ceza ile kamu vicdanı sızlamış ve kamu düzeni zedelenmiştir. Soyut ve tartışmalı maddelerin ceza hukukunda dar yorumlanması, ceza adaletinin bir gereği olduğu gibi delil yetersizliği kurumunun da bir gereğidir.

Açıkça suç olduğu belli olmayan, acaba suç mu değil mi kaygılarıyla düşünce açıklama özgürlüğünün kullanılmasını sınırlandırmak, toplumsal gelişme için zararlıdır. Hakkın özünü zedeleyicidir. Kaldı ki Avrupa insan Hakları Divanı, birçok kararında şoke eden, rahatsız eden, beğenilmeyen düşüncelerin de açıklanmasının kesinlikle yasaklanmayacağını açıklıkla belirtmiştir. Hem de yalnızca düşünce açıklamanın hiçbir sınırlamaya tabi olmadan, istisnasız her düşüncenin açıklanmasının demokratik bir toplum için gerekli olduğunu, bu konuda düşüncenin açıklanmasını sınırlayan bir tedbirin hedeflenen amaçla orantısız olduğunu belirmiştir.(3)

Kanunlardaki tartışmalı, kapalı, soyut maddeler hiçbir durumda, beğenilmeyen düşünce açıklamalarının, resmi görüşe karşıt düşüncelerin açıklanmasının cezalandırılmasına neden olmamalıdır.

Sayın Başsavcı' nın dava hakkındaki tebliğ namesini basına vermesi, aleni olduğunu açıklaması, gerçekte isabetli bir uygulamadır. Bu uygulamanın diğer davalar içinde başlangıç olmasını diliyoruz. Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'nin belirttiği gibi yargılamada iddia ve savunmanın eşit koşullarda olması için de bir gerekliliktir.

Bu nedenle tebliğ namenin karşı tarafa tebliği ile görüşlerinin alınması uygulama olarak başlatılmalıdır. Buna kanunen bir engel de yoktur. Dosya hakkındaki tetkik hâkimlerinin raporlarının tebliği ile karşı tarafın görüşlerinin alınmasında da aynı nedenlerle gereklilik ve fayda vardır.Bu nedenlerle en azından istek üzerine tebliğname ve tetkik hâkiminin raporlarının taraflara verilmesi uygulaması mutlaka yapılmalıdır.

Selam gazetesi yazarı Sayın Nurettin Şirin' in 312. maddeden beraat edip aynı davada, aynı konuşmadan dolayı 168. maddeden 17,5 yıl hapis cezası alması, bize 312. maddenin soyut, tartışmalı halini açıkça göstermektedir.

Sayın Erdoğan hakkında verilen mahkûmiyet kararının ve Yargıtay'ın onama kararının gerekçelerinin zayıf olduğunu, hukuki değerlendirmede yasakların geniş yorumlanarak hataya düşüldüğünü, suçun manevi unsurlarının oluşmadığının göz önüne alınmamış olduğunu düşünüyorum.

Türk milleti adına karar veren bir mahkemenin, kararına saygı gösterilmesi hakkaniyete, vicdana, adalete uygunluğu ile eş anlamlıdır. Bir kararı beğenmeyenler her zaman olabilir.

Önemli olan eleştirilerin yeterli, mantıklı gerekçelerle vicdandaki hak duygusuna dayanmasıdır.

Sayın Erdoğan davası kanımca uzun yıllar konuşulacak, Türk siyasi hayatında iz bırakacaktır. Şimdi 312, 159.,olmak üzere bütün düşünce, açıklama ve örgütlenme özgürlügünü sınırlayan maddelerin kaldırılması mücadelesi yoğun ve kararlı şekilde savunulmalıdır.

Sayın Tayyip Erdoğan'dan böylece özür dilenebilir.

hacı ali Özhan

30 eylül 1998 tarihli Cuma dergisinde yayımlanmıştır.

(1) Cuma dergisi. 15-21 /5/199S
(2) Yeni Türkiye dergisi, 1998/22 sayı s. 1047

(3) TBKP Kararı (AIHD) Resmi Gaz. 22.2.1998

30 EYLÜL 1998 Cuma dergisi.
   hacialiozhan@hotmail.com    hacialiozhan@mynet.com    hacialiozhan2000@yahoo.com         ana sayfa / main page