Hacıalinin websitesi

Anayasadaki Boşluklar


Hacı Ali Özhan
* Hukuk dünyası dergisinde yıl 2 sayı 6 numarada yayımlanmıştır. Haö.
  • BAĞIMSIZ BAKANLARIN GÖREV SÜRESİ
  • MECLİS BAŞKANI NEREDE YARGILANMALIDIR
  • ANAYASA MAHKEMESİNİN GEREKÇELİ KARARLARI
  • Anayasadaki Boşluklar

    *Hukuk Dünyası 2 yıl 6 sayıda yayımlanmıştır.

    Toplumsal ihtiyaçların gelişmesi ve değişmesi nedeniyle kanunlarda değişiklik yapılması gerektiği gibi, ihtiyacı karşılayan kanun hükmünün bulunmadığı yani kanunda boşluk bulunduğu haller her zaman olmuştur. Önceden her durumun tahmin edilmesi, ayrıntıların öngörülmesi mümkün olamayabilir.

    Ayrıca kanun koyucunun ihmalkar davranması veya siyasal kaygılarla kanun yapılması da son zamanlarda sıkça görülmektedir. Yeni ihtiyaçları karşılayacak kanun yapılması, boşluk bulunması halinde bunun doldurulması gerekirken ne yazık ki TBMM Genel Kurulu nun çalışma sistemi ve iradesinin ihtiyaca cevap vermediği açıkça görülmektedir.

    Özellikle Anayasa düzeyindeki boşluk halinin ciddi bir hukuk çıkmazı yaratması yanında, toplumsal gelişmenin önünü tıkaması çok önemli bir sorundur Anayasa düzeyinde boşluk hallerine örnek verilerek, önerilerle beraber değerlendirme yapılacaktır.

    BAĞIMSIZ BAKANLARIN GÖREV SÜRESİ

    TBMM'nin 31.07.1998 tarihinde milletvekili ve mahalli idareler seçimlerinin birlikte 18.04.1999 tarihinde yapılmasına karar aldıktan sonra bağımsız olması gereken bakanların durumu tereddüt yaratmış kısmen tartışma konusu olmuştur. Anayasamız seçimin yapılmasına karar verildikten sonra beş gün içinde Adalet, içişleri ve Ulaştırma Bakanlarına bağımsızlardan başbakanca atama yapılacağına amirdir. Sekiz ay önceden seçim karan alınması şimdiye kadar rastlanır olmadığından, bağımsızların sekiz ay boyunca bakanlık yapmalarının yerinde olmaması nedeniyle mevcut bakanların görev süreleri tartışma yaratmış, hatta Adalet Bakanı başbakanı zor durumda bırakmak istemediğinden istifa ettiğini açıklamıştır.

    Seçim dönemi başlangıcının kanunda 04.01.1999 tarihi olarak belirtilmesi nedeniyle bu tarihten sonraki beş gün içinde görevleri sona erer görüşü savunulmuştur. Anayasanın lafzı yorumuna göre, en geç 05.08.1998 tarihinde bu üç bakanlığın görevi kendiliğinden bitip, başbakanca da bağımsız bakanların atanması gerektiği anlaşılmaktadır.Anayasanın amacı yönünden bakıldığında bu yorumun doğruluğu ciddi sorunlar getirmektedir.

    Anayasanın 114. maddesindeki bu boşluk hali, ayrıca 114. maddenin kötü bir anlatım olarak düzenlenmesi haklı bir karışıklığa neden olmuştur Aynı tereddüt başbakanın gensoru ile düşürülmesi nedeniyle bağımsız bakanların görev süresinin tespitinde de yaşanabilir. Seçim tarihine kadar görev yapacak bağımsız bakanlar, başbakanın istifası üzerine yeni bir durumla karşılaşmışlardır. Burada da anayasa boşluğunun olduğu pekala söylenebilir. Çünkü bu durumu düzenleyen açık bir hüküm yoktur.

    Mevcut hükümlerden yorumla konunun çözümü gerekmektedir. Bu durumda kanımca. Başbakanın istifası ile Adalet, içişleri ve Ulaştırma Bakanları'nın görev süresi bitmiştir. Yeni bakanların atanmasına kadar geçici olarak usul gereği görevleri devam edecektir ama görevleri sona ermiştir. Çünkü, Bakanlar Kurulu'nün başkanı olan başbakanın istifası bütün kurulun görevini sona erdirir. Bakanlar Kurulu'nü seçen, bakanlar arasındaki irtibatı sağlayan bakanların bütün işlemlerinden sorumlu olan ve Bakanlar Kurulu' nun yönetiminden TBMM'ye karşı sorumlu, başbakandır. Cumhurbaşkanınca atanan başbakanın yokluğu bütün kurulu yok hükmünde kılar.

    Başbakan' ın yüce divana şevki halinde Bakanlar Kurulu' nun istifa etmiş sayılması da bu yorumu doğrulamaktadır. Sorumlu ve tek yetkili başbakan, TBMM'nin doğrudan muhatabıdır. Başbakan' ın olmaması hali, vekâletle, yardımcılık makamları ile yürütülemez. Ayrıca diğer bakanların değişmesine karşın, bu üç bağımsız bakanın değişmemesi halinde, yeni başbakanın secim hakkına müdahale olduğu gibi, kendisince seçilmeyen bakanların yeni başbakanla beraber çalışması ve bunlardan sorumlu olması haklı gerekçelerle izah edilemez.8 ay önceden seçim tarihinin belirlenmesi, seçime giderken bir hükümetin gensoru ile düşürülmesi gibi sık rastlanmayan istisnai haller böyle bir sorunla karşılaşılmasına neden olmuştur.

    Anayasanın 114. maddesindeki boşlukların doldurulması gerektiği gibi, kötü anlatımı da düzeltilmelidir. Keza, koalisyon sistemlerine ve seçeneklerine göre de madde metninin düzenlenmesi önümüzdeki seçim sonuçlan içinde ihtiyaca cevap verecektir. Kısaca yeni Başbakan, bu üç bağımsız bakanlık için yeniden seçim yapacak ve bu seçilen kişiler de Cumhurbaşkanı'nca atanacaktır. Ayrıca belirtmek gerekir ki Başbakan' ın istifası ile Cum-hurbaşkanı' nın kime görev vereceği Anayasal olarak düzenlenmelidir. Yürütme organında Başbakanın önemi çok büyük ve tartışmasızdır. Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı'nın siyası partilerle tartışmalı duruma düşmemesi her yönden gerekli olduğu gibi anayasanın da genel arzusudur.

    Sn. Başbakan Erbakan' ın istifasından sonra görevin kime verileceği tartışmaları ve Sn. Yılmaz' ın istifasından sonra halen de tartışılan görevin kime verileceği. Cumhurbaşkanlığı makamını zedeleyici boyutları olan bir konudur. Bu konudaki uygulamanın geleneklerden çıkarılarak bir sisteme kavuşturulması, bu konudaki anayasadaki boşlukların doldurulması yaşadığımız olayların açık göstergesidir.

    MECLİS BAŞKANI NEREDE YARGILANMALIDIR.

    Başbakanın, bakanların, yüksek yargı organı üyelerinin görevle ilgili suçlarında. Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatı ile yargılama yapmaktadır. TBMM Başkanı ve Başkanlık Divanı üyelerinin görevle ilgili suçlarında nerede yargılama yapılacağı konusu anayasada düzenlenmemiştir. Konunun önemi gereği anayasal düzenlemeye kavuşması gereği açıktır. Çünkü, Cumhurbaşkanı'ndan sonra ikinci sıradaki bir makamın, yasama organı gibi bir meclis başkanının yargılanması konusu anayasa düzeyinde bir sorundur. En düşük derecedeki bir devlet memurunun yargılama usulüne tabi olması düşünülemez. Kaldı ki, bir devlet memuru görevle ilgili suçlarında Memurun Muhakemeti Kanunu gereği ancak idari bir kurulca yargılanabilir denildikten sonra mahkemede yargılanabilmektedir.

    Meclis başkanının doğrudan bir asliye ceza mahkemesinde yargılanması kabul edilemez. Anayasa yapılırken sorun görülememiş, bu unutkanlık sonucunda anayasada boşluk bırakılmıştır. Sn. Kalemli' nin görevle ilgili yargılanması konuyu gündeme getirmiştir. TBMM adına denetleme yapan Sayıştay üyelerinin görevle ilgili suçlarında Yüce Divan'da yargılanması kabul edilirken, TBMM başkanının asliye ceza mahkemesinde yargılanması kabul edilemez. Meclis Başkanı ve Başkanlık Divanı gibi önemli makamların, bakandan aşağıda olduğu düşünülemez. Anayasadaki bu boşluk hali Yüce Divan olarak düzenlenmelidir.

    Aynı sorun Genelkurmay Başkanı'nın görevle ilgili suçlarında da nerede yargılanacağı anayasada boşluktadır. Genelkurmay Başkanlığı gibi çok önemli bir makamın görev suçlarında bir askeri mahkemede yargılanması doğru kabul edilemez. Keza kuvvet komutanları için dahi aynı görüş ileri sürülebilir. Konu anayasa düzeyinde bir sorundur. Bu makamların özelliği gereği Yüce Divan'da yargılanmaları gerektiği gibi, adaletin doğru oluşabilmesi de bunu gerektirmektedir. Bir askeri hakimin veya asliye ceza hakiminin bu tip davalarda doğru karar verebilmesine her zaman şüphe ile yaklaşılacaktır. Kısmen uzmanlık gerektiren bu tip davalarda çok sayılı bir kurulca ve en deneyimli hakimlerle yargılama yapılması yerinde olacağı gibi toplumsal beklentiye de uygundur

    ANAYASA MAHKEMESİNİN GEREKÇELİ KARARLARI

    Dileğimiz siyasi partilerin kapatılması ile ilgili hükümlerin tümden kaldırılması olmakla beraber, bu konuda anayasadaki boşluklara değinmek istiyorum. Anayasa mahkemesince kapatılmasına karar verilen Sosyalist Birlik Partisi'nin gerekçeli karan, karar açıklandıktan yaklaşık üç yıl sonra Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. Yine Demokratik Değişim Partisi'nin kapatılmasına ilişkin gerekçeli karar yaklaşık iki yıl sonra yayımlanmıştır.

    Anayasamız açıkça, gerekçeli karar yayımlandığında karar yürürlüğe girer demesine karşılık. Bakanlar Kurulu' nun uygulaması açıkça anayasaya aykırıdır. Şöyle ki, kararlar gerekçesi yazılmadan açıklanamaz denmesine karşın, isabetli olarak Anayasa Mahkemesi başkanlarınca 'sonuç bildirme' denilerek basına, kamuoyuna açıklanması kararın yürürlüğünde tartışmalara neden olmaktadır. Bakanlar Kurulu, kapatılan siyasi partilerin mallarına tasfiye istemekte, Maliye Bakanlığı'nca da bu işlem yapılmaktadır. SBP ve DDP hakkındaki kapatma karan gerekçesi yayımlanmadan Bakanlar Kurulu'nca karar gereği işlem yapılması anayasaya aykırıdır.

    Gerekçeli karar yayımlanınca-ya kadar parti tüzel kişiliği anayasanın lafa yorumu gereği devam etmektedir. Kaldı ki, siyaseten yasaklı kişilerin süresi de gerekçeli kararın yayımı ile başlar. Ayrıca Avrupa insan Haklan Mahkemesi de gerekçeli kararın yayımını süre hesabında esas almaktadır. DDP' nin kapatma karan üzerine, Avrupa insan Haklan Komisyonu'na yaptığı müracaat gerekçeli karar yayımlanıncaya kadar bekletilmeye sunmuştur. Gerekçeli karar yazılmadan açıklanamaz' hükmü ile "yayımlanmasıyla yürürlüğe girer" hükmü değiştirilmeli, Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçesinin yazılması konusunda bir süre sının getirilmesi yaşadığımız olayların açık göstergesidir.

    Bu konu Refah Partisi davasında açıkça kendisini göstermiştir. 16.01.1998 tarihinde Refah Partisi" nin kapatılmasına ilişkin karar açıklanmış ve tüzel kişiliğinin devamı konusu ciddi bir tartışmaya neden olmuştur. Kapatılmaya neden olan kişilerin beş yıllık siyasi yasaklarının başlangıcı, AİHK' ya müracaatın başlangıç tarihi, ayrıca milletvekili olanlarının milletvekilliklerinin düşüm tarihi bu davada çok önemlidir.

    Yine daha önemlisi anamuhalefet partisinin değişmesi yanında, meclis grubu ve Başkanlık Divanı ile komisyonlardaki RP'nin temsilinin ne zaman sona ereceği can alıcı hukukî ve siyasî bir sorundur. Anayasa Mahkemesi makul sayılabilecek bir sürede 22.02.1998 tarihinde gerekçeli karan yayımlayarak tartışmayı kesmiştir. Ancak SBP ve DDP' de olduğu gibi gerekçeli kararın iki yıl veya üç yıl uzaması hali bu konudaki anayasal boşluğu açık bir ihtiyaç haline getirecek ve mutlaka boşluğun doldurulması gerektiği görülecekti. Ayrıca belirtmek gerekir ki. Bakanlar Kurulu' nun gerekçeli karar yayımlanmadan RP'nin mallarının tasfiyesine karar alması ve Maliye Bakanlığı'nın malların tespiti işlemi anayasaya aykırı olup yanlış bir uygulamadır. Anayasadaki boşluk hali, Bakanlar Kurulu' nu dahi yanlış uygulamaya yönlendirici boyuttadır.

    Demokratik Kitle Partisi hakkındaki kapatma davası hakkında Yargıtay Başsavcısı ve Genel Başkan Şerafettin Elçi sözlü olarak beş ay kadar önce dinlenmiş olmasına karşın Anayasa Mahkemesi karar vermiş değildir. Yargılama usulü tamamlandıktan sonra en son olarak başsavcı ve genel başkanın sözlü açıklamalarının dinlenmesiyle yargılama bitmiştir. Bundan sonrası Anayasa Mahkemesi Heyeti'nin oylamaya geçerek karar vermesidir. Mahkeme açısından arak yapacak başka bir işlem kalmamış, dosya tamamlanmıştır. Yapacak bir işlem kalmadıktan sonra karar için oylamaya geçilmelidir. Mahkeme hukukî araştırma yaparak, hukukî tartışmalarla davayı uzatamaz. Yargılama boyunca yapılacak işlem yargılama bittikten sonraya bırakılamaz.

    Kaldı ki Anayasa Mahkemesi üyesinin karar verecek yetkinlikte, deneyim ve uzmanlıkta olduğu varsayılır. Mahkeme bu konuda tereddütlere neden olacak bir uygulama içinde olamaz. Kanunlarımız ve Yargıtay uygulaması duruşmada, sözlü dinleme yapıldığında veya en kısa zamanda karar verilmesi.... gerektiğini belirtmiştir. Nitekim uygulama da bu yöndedir. 1995 Anayasa değişikliği ile eklenen bu sözlü dinleme kuralı isabetli olmakla beraber, sözlü dinlemeden ne kadar sonra karar verileceği konusunda bir kural yoktur. Bu konunun da anayasa düzeyinde kurallaşması ihtiyaç olarak DKP davasında kendisini göstermiştir. Böylesine önemli bir konu. Anayasa Mahkemesi'nin inisiyatifine bırakılmamalıdır Toplumu ilgilendiren siyasî konularda yargı organları tartışma dışı kalmalıdır.

    Dokunulmazlıkların kaldırılmasının iptali davalarında Anayasa Mahkemesi'nin karar verme süresi 15 gündür. Gerçi 15 gün içinde karar verilmezse ne olacağı boşluktadır, ancak genellikle uygulanan bu süre şeklinde objektif olarak ihtiyaca cevap verebilir. Boşluk bulunması hali en iyi kanunlarda bile normal bir sorundur. Bu sorunu tümden kaldırmak mümkün olmamakla beraber, ihtiyaç halinde, kanunlarda boşluk bulunduğu hallerde bunun en kısa ve uygun zamanda TBMM'ce doldurulması önemlidir. Ama ne yazık ki TBMM'de kanun çıkartmanın güçlüğü ve kanun yapma sistemi ihtiyaca cevap vermekten uzaktır. Öncelikle meclisin çalışması konusundaki boşlukların doldurulması da asıl temel ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.

    Hacı Ali Özhan ..............................................................main page / anasayfa

    hacialiozhan@hotmail.com