HaciAlinin websitesi

HAZİNE YARDIMI VERİLMESİ İSTEMLİ DAVA DİLEKÇESİ

Hacı ali özhan

 

*Dava konusu

*Hukuki durum

*Talebimizin gerekçeleri

*Deliller-hukuki sebepler-talep

 

 

DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA

ANKARA

..........................................................Yürütmeyi Durdurma ve Duruşma istemlidir.

Davacı Vekili.............:Av. Hacı Ali Özhan adres..........

Davalı..........................:Maliye Bakanlığı-Ankara

Dava Konusu ..........:Hazine Devlet yardımı yapılması gerektiğinin TESBİTİ ve Ödeme yapılarak Tahsili ile menfi işlemin iptalidir.

Tebliğ Tarihi .............:5-11-1998

I- DAVA KONUSU :

1-............. Partisi 24-11-1992 tarihinde kurularak tüzel kişilik kazanmış, 24-12-1995 tarihli milletvekili genel seçimlerine ve 27-3-1994 tarihli mahalli idareler genel seçimlerine katılmıştır. Girilen seçimlerde ülke seçim barajı geçilemediği için milletvekili çıkaramamış ve TBMM'de temsil edilme olanağı bulamamıştır„

2- Ocak 1998 tarihi itibariyle TBMM'de temsil edilen siyasi partilere hazine devlet yardımı yapılmış, ocak 1999 tarihinde de yardım yapılacağına ilişkin geçici bütçe yapılmıştır.

18-4-1999 tarihinde milletvekili ve mahalli seçimlerin yapılması da dikkate alındığında hazine yardımının 3 kat oranında yapılacağı kararlaştırılmıştır.

1995 tarihli ger el milletvekili seçimi sonucu çıkarılan milletvekili sayısına göre DYP 5,229 trilyon, ANAP 5,013 trilyon, DSP 2,944 trilyon, CHP 2,150 trilyon, FP 1,7 trilyon, DTP 1,7 trilyon. M"P 1,7 trilyon ve BBP' si 400 milyar Tl hazine devlet yardımı 10-01-1999 tarihinde ödenecektir.

3-..............vekaleten 15-o9-1998 târihinde "56002 kayıt başvuru ile, ocak 1998 tarihi itibariyle hazine yardımı yapılmasa ocak 1999 tarihi itibariyle seçim yılı olması nedeniyle 3 kat oranında hazine devlet yardımı yapılması talep edilmiştir. (Ek-1)

Maliye Bakanlığı talebimizi, 03-11-1998 tarih 19026 nolu cevabi işlemi ile talebimizi reddetmiştir. Red kararı tarafımıza 5-11-1998 tarihinde tebliğ edilmiştir. (Ek-2)

II- HUKUKÎ DURUM :

A-Siyasi Partiler Kanununa, 1984 yılında 3032 sayılı k eklenen ek madde l hükmünce, son genel milletvekili seçimlerine ma hakkı kazanmış ve ülke barajını aşmış partilere o yıl ki genel gelirlerinin 2/5000 oranında ödenek ayrılacağı belirtilmiştir.

1984 yılından buyana uygulanan madde hükmü, 1988 yıl 3470 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, ülke barajını geçemedi milletvekili çıkaramayan siyasi partilerin, geçerli oyların %7 almaları halinde hazine yardımından faydalanabilecekleri belirtilmiştir.

Yine 1990 yılında 3673 sayılı kanun ve 1992 yılında sayılı kanunlarla siyasi partiler kanununa eklenen geçici 13 ve 16 maddelerle ; mecliste 10 milletvekili bulunan siyasi partilere de 3 milletvekili bulanan siyasi partilere devlet hazine yardımı yapılacağı hükme bağlanmıştır.

B- Siyasi partilere hazine yardımı yapılacağına dair 19 yasamızda "bir hüküm yok iken, 1995 yılında 4121 sayılı kanunla maddenin son fıkrasına amir hüküm getirilmiştir.

Getirilen hükümle siyasi partilere 'yeterli düzeyde ve hakça' mali yardım yapılacağı ve bunun esaslarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

III- TALEBİMÎZÎN GEREKÇELERİ:

l-Siyasi partilere hazine yardımı yapılacağına dair anayasada açık hüküm olmamasına karşın, SPK' na eklenen bir madde ile belirlenen usul ve esaslarda hazine yardımı yapılacağı kanun hükmü haline getirilmiştir. Keza, SPK' da yapılan değişikliklerle yardımın usul ve esasları} da değişiklikler yapılmış ve uygulanmıştır.

Anayasada kaynağı olmayan bu düzenleme ile kanun koyucunun iradesi ile belirlenen usul ve esaslarda uygulama yapılması gerekli ve zorunlu olup usule de uygundur.

2- 1995 yılında Anayasanın 68 inci maddesinde yapılan değişik ile siyasi partilere hazine yardımı yapılması yönünde hüküm getirilmesi ile, anayasa koyucunun iradesinin kanun koyucunun iradesinden üstünlüğü nedeniyle anayasa hükmünün uygulanması gerektiği acıktır. Anayasa hükmü ile çelişen veya farklı olan kanun hükümlerinin zımni olarak yürürlük ten kaldırıldığın dada tereddüt edilemez.

Nitekim Ceza Genel Kurul bir kararında (15.1.1962/1-2 K) ; "........özel kanunun düzenlediği bir konunun, anayasanın bir hükmüyle açık ça düzenlenmiş olması halinde zımni ilga bulunduğu doğrudan doğruya anayasanın hükümlerinin uygulanması gerektiği..........." belirtilmiştir.

Yine Danıştay içtihadı birleştirme kararında;(12.2.1970/2-"............Anayasanın temel hukuk kuralları dışında bir konuyu ayrıntılarıyla düzenlemesi ve bu hüküm daha önceki kanunlarda bulunup aynı konuyu düzenleyen hükümlere aykırı olması halinde konuyu yeniden düzenleyen anayasa hükümlerinin uygulanacağı tabidir........" denilmektedir.

Konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarında da, anayasamı-konuyu ayrıntılı ve doğrudan düzenleyen hükümlerinin önceki kanun hükümlerini zımnen ilga edeceği yorumu yapılmıştır.

Anayasa Mahkemesi bir kararında (03.07.1964 tarih 22/54 karar nolu) ;

".......Bir kanun hükmünün anayasaya aykırı bulunması halinde yargı yerinin tutumu ne olabilir ?...Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesine düşen nedir ? Anayasa Mahkemesinin, yapısının niteliği ve anayasanın 8 inci maddesinde anlatımını bulan üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesi karşısında anayasaya aykırı kanunu bir yana bırakarak doğrudan doğruya anayasa hükmünü uygulaması gerekir........." denilmektedir.

3- Bir başka Anayasa Mahkemesi kararında da (3.6.1976/13-31 K) “.........Bilindiği gibi anayasada sadece özü belirlenmiş temel hukuk kurallarına değil, kimi konuları ayrıntıları ile doğrudan doğruya düzenleyen hükümlere de yer verilmiştir, ispat hakkına ilişkin 34 üncü madde bu i-kinci tür hükümlerdendir... Sonradan yürürlüğe girmiş bulunan anayasanın 34 üncü maddesi aynı konu ile ilgili olup, kendisinden önce yürürlükte bulunan TCK' nun 270 inci maddesi ile 481 inci maddesinin birinci fıkrasının l.inci bendinin bununla ilgili kuralını yürürlükten kaldırmış ve anayasa bundan böyle ispat hakkıyla ilgili işlemlerin 34 üncü maddeye göre yürütülmesini özellikle öngörmüştür..." denilmektedir.

Aynı konuya ilişkin bir başka Anayasa Mahkemesi kararında da(6.5.1982/8-3 K)".........Anayasanın 34 üncü maddesi genel bir kural olarak TCK' nun 481 inci maddesi de istisnaen ve belirli koşulların varlığı halinde ispat hakkını kabul etmiştir.....Anayasa koyucunun bu açık ve kesin buyruğuna rağmen kanun koyucu 20 yıldan beri gerekli yasayı çıkarmamış ve TCK' nın 481 inci maddesini anayasanın 34 üncü maddesine uygun bir hale getirmemiştir....Mahkemelerce anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı niteliğini açıklayan 8 inci maddenin 2 inci fıkrasına dayanılarak 481/1 fıkrasındaki ispat hakkını sınırlayıcı hükümlerinin bir yana bırakılması, ve kurallar kademeleşmesinde en üst düzeyde bulunan anaya sanın 34 üncü maddesindeki hükmün doğrudan doğruya uygulanması gerekmektedir. ......." denilmektedir.

TCK' nun 481 inci maddesi 29.11.1960 tarih 144 sayılı kanun' la eklenmiş olup, anayasanın geçici 4 üncü maddesince anayasaya aykırı lığı iddia edilemez kanunlar içinde olmasına rağmen bu yorum yapılmış 1988 yılında maddede değişiklik yapılmasına karşın anayasaya uyumlu hale getirilmemiştir.

1982 Anayasası 39 uncu maddesi ile ispat hakkı konusunu 1963 Anayasasının 34 üncü maddesini aynen alarak tekraren düzenlemiştir. Anayasanın 39 uncu maddesindeki özel ve somut düzenleme, TCK 'nun da uyumlu değişiklik yapılmasa dahi zımni olarak aykırı kanun hükümlerini uygulanamaz hale getirmiştir.

Bu anlatımlardan hareketle açıktan yürürlükten kaldırılmayan hükümlerin zımnen örtülü olarak yürürlükten kalktığı yorumu ile önceki kanuna göre sonraki kanunun, genel kanuna göre özel kanunun ve alt kanuna göre üst kanunun (Anayasanın) hükümlerinin uygulanması gerektiği açıkça gözükmektedir. Keza doktrinde hakim olan eğilimde bu yöndedir.

4- Olayımız da, anayasa 68/son fıkrasınca özel ve somut düzenleme getirmemiş, genel ve soyut düzenleme getirmiştir. Bu durumda anayasanın genel ve soyut düzenlemesi ile SPK' nunda ki özel ve somut düzenlemelerinin birlikte ele alınması gereklidir. Kanunun özel ve somut düzenlemesinin, anayasanın genel ve soyut düzenlemesine aykırılığı saptandığında zımnen yürürlükten kaldırılacağından şüphe edilemez.

Kanımızca, kanun koyucunun iradesinin ürünü olan yardımın usul, esas ve kapsamının; anayasa koyucunun genel ve soyut iradesiyle doğrudan çelişik olmamakla beraber farklı olup uyumlu değildir. Kanun hükümleri anayasadaki hükümlere, aykırılığı veya farklılığı oranında zımnen yürürlükten kaldırılmıştır.

Anayasadaki ifadede, bütün siyasi partilere 'yeterli düzeyde' ve 'hakça’ ölçüleri getirilerek yardım yapılacağı amir hükmü" açıktır. Anayasa koyucu yardımın usul ve esaslarını belirtmeyerek genel ve soyut sınırlar getirerek, kanun koyucunun iradesine bırakmıştır. Kanunda bir hüküm varken» 1995 anayasa değişikliği ile getirilen ölçülerle yardım usul ye esaslarının kanunla düzenleneceği kuralını getirmiştir. Buradan hareketle SPK' nun ek-l inci maddesi, geçici 13 ve 16 inci maddesindeki usul ve esasların yürürlükten kaldırılmak istenildiği görülmektedir. Aksi bir yorumla kanuna uygun anayasa hükmü getirilmek istenilmiştir diye düşünülemez.

Yeni kanun çıkarılması anayasanın amir kuralı gereği ise de, çıkarılmadığında yürütme organlarınca« anayasa koyucunun amacı yönünde uygulama yapılması zorunludur. Kanun koyucu görevini yapmadığında anaya sa hükümlerinin ve anayasal hakların yokmuşçasına, yürütme organlarınca uygulama içinde olunamaz, böyle düşünülemez dahi. Bu gibi durumlarda., mevcut kanun hükümlerinin anayasa ile çelişmeyen, aykırı olmayan, farklı olmayan hükümlerinin uygulanması yanında; çelişen, aykırı, farklı^kanun hükümlerini uygulamayarak (zımnen yürürlükten kaldırılmıştır.) yürütme organlarının kıyasen 'anayasanın emri gereği' yorumla uygulama yapması gerekmektedir. Uygulama kanunu yok denilerek bir anayasal hak ihmale-dilemez« geciktirilemez, ertelenemez.

Anayasanın açık emrine rağmen kanun çıkarılmadı denilerek .eski kanun hükümlerinin aynen uygulanması düşünülemeyeceğine karsın, ne yazık ki uygulama "bu yöndedir, SPK' nunda ki ek-l, geçici 13 ve 16 inci maddelerinin, anayasa değişikliği yapılmamış gibi aynen uygulanması şeklindeki bir yorum açıktan anayasa aykırı olur» anayasa hükümlerinin ne anlama geldiği sorusunu haklı olarak çıkarmaktadır. Kanun çıkarılmayarak anayasanın uygulanmasının geciktirilmesi yönünde ki ihmal veya kötüniyetli çaba hukuken korunamaz. Bu uygulamadan vazgeçilmesi ve talebimizin kabulü ile anayasaya uygun içtihat ve doktrine uygun uygulama değişikliğinin yapılmasını umuyor ve talep ediyoruz.

5- Mevzuatımızda, 1961 Anayasasına 56 inci maddeye son fıkra eklenerek getirilen 1971 yılı 1421 sayı anayasal düzenlemeye paralel olarak getirilen siyasi Partiler Kanununa 1973 yılında 1783 sayılı kanunla anayasadaki özel ve somut hüküm ve kapsamı aynen aktarılmıştır.

Bu düzenleme ile %5 oy alan veya TBMM’ de grup kuran siyasi partilere yardım yapılacağı hükme bağlanmıştır. 1699 sayılı 1973 yılında Anayasaya eklenen geçici 22 inci madde ile de yardımın kapsamı genişletilmiştir. SPK' nunun geçici 4 üncü maddesi kapsam açısından önemlidir.

1982 Anayasasında siyasi partilere hazine yardımı yapılacağı yönünde bir hüküm yokken, SPK' nun tasarısında da olmamasına karşın, SPK tasarısının Danışma Meclisindeki görüşmelerinde getirilen önerge ile siyasi partilere hazine yardımı yapılması "benimsenmiş, ancak Milli Güvenlik Konseyince konuyu düzenleyen 49 uncu madde metinden çıkarılmıştır

2820 sayılı SPK' na 1984 yılı 5032 sayılı kanunla eklenen 61/j maddesi ve ek-1 inci maddesi ile kanun koyucu hazine yardımını benimsemiş ve uygulamaya sokmuştur. Bu yardım 1995 yılında anayasal değişiklikle benimsenerek, yeni usul, esas ve kapsamda anayasal hak ve hüküm haline gelmiştir.

1982 Anayasa koyucu, 1995 değişikliği ile:, 1961 anayasasın da, hazine yardımı hükümleri varken aynı hükümleri getirmemiş, daha geniş adalet ve hakkaniyete uygun şimdiki düzenlemeyi getirmiştir. Anayasa koyucu 2820 sayılı kanundaki hazine yardımı uygulamasına rağmen yardım fikrini benimseyip anayasal düzenlemeye alarak daha geniş, adaletli ve hakkaniyete uygun bir uygulamayı amaçlamıştır. Bu amacı yönünde de yardı mm usul ve esaslarının kanunla düzenleneceğini emretmiştir. Anayasa koçunun amacına göre ve emrine göre ...................partisine hazine yardım yapılmak zorundadır. Bu anayasal hakkımız talep edilmektedir.

6- Mevcut kanunun TBMM'de en az 3 milletvekili bulunan siyasi partilere yardım yapılacağı sınırı, anayasanın 'yeterli düzeyde hakça' ölçülerine uygun değildir. Siyasi partilere özelliklede seçimler öncesi eşit koşullarda yarışa girilmesinin sağlanması ağısından yardım yapılma sı gerekli ve anayasal zorunluluktur. Any.Mah.19.2.1969/26-14 k hatırlatırız" Hazine yardımı siyasi partilere 'sadece parti ihtiyaçları veya parti çalışmalarında1 kullanılma şartıyla verilmekte (ek-1/4 f.) 6l/j bendinde siyasi partilerin gelirleri arasında gösterilmektedir. nedenle bir siyasi partinin seçime girmesi ve iktidara aday olması onun asli faaliyeti olup, bu faaliyetin desteklenmesinde eşitsiz davranılamaz.

Hakça ölçüsü; bütün siyasi partilere yardımı gerektirir. Milletvekili sayısından ziyade genel seçimlerdeki oy oranına göre yardım miktarının hesaplanması anayasaya, adalete, hakkaniyete, vicdana en uygun usuldür. Genel seçime girmiş ve TBMM dışında kalmış partilere yardım yapılması yanında, ilk kez genel seçime girecek partilere de belirli bir miktar yardım yapılabileceği gibi, kanımızca en az yardım alan miktar kadar yardım yapılması anayasanın özüne en uygun uygulama olacaktır.

Yeterli düzeyde yardım ölçüsü de; secim yılı veya ara yıllar ihtiyacına göre yeni bir formülle hesaplanmalıdır. Bu yeni hesaplama biçimindi 1961 Anayasası, 648 sayılı SPK ile 2820 sayılı SPK kanununun yukarıda sayılan maddelerinden kıyasen yararlanılarak 68/son maddesindeki anayasa değişikliği ile çelişmeyen, aykırı ve farklı olmayan hükümlerin uygulanması mümkündür.

7- Mevcut kanun hükümlerine uyulacağı nedeniyle talebimizin reddi anayasaya uygun değildir. Uyum kanunu çıkarılmadığı ipin yardımın uygulamaya yönelik özel ve somut, usul ve esası belirli değil denilerek anayasal emirden kaçınılamaz. Ayrıntı özü yok edemez. Hakkın özüne dokunan yorumlar anayasaya uygun değildir. Üstün irade (anayasa) hakkı vermiştiler. Biçimsel bir ayrıntı- olan kanunun çıkarılması anayasal hakkı kullanımını engelleyemez. Bu nedenle talebimizin kabulü zorunludur. Kanun koyucunun iradesi anayasa koyucunun iradesini erteleyemez. Kanun koyucunun keyfi ile ........nin anayasal hakkı hem de anayasaya açıktan aykırı olarak ne zamana kadar geçerli olacaktır.......... anayasa gereği, anaya sal hakkı olan hazine yardımı yapılmak zorundadır.

Anayasalın 68/son fıkrasının SPK' nün özel hükümlerimi ortadan zimnen kaldırmadığı görüşü de doğru değildir. Davalı Bakanlık red cevabi işlemini bu nedene dayandırmaktadır. Anayasanın son kanun olması ve üst norm olması nedeniyle önceki kanun hükümlerini açık ve zımni kaldır masında şüphe edilemez. Siyasi partilere yeterli düzeyde ve hakça ölçüleriyle yardım yapılacağı kuralıyla, önceki yardıma ilişkin kanun hükümleri çelişmektedir ve bu çelişki nedeniylede zımnen kaldırılmıştır.

Deliller...................: Maliye Bakanlığına başvuru dilekçemiz,15-9-1998/39002 no, Maliye Bakanlığının 03-11-1998 tarih 19026 nolu B.07.6.BMK.O.11.390 sayılı red işlemi (Ektedir) Yargıtay Başsavcılığı Siyasi Partiler sicil kayıtları, Yüksek Seçim Kurulu kararları, ve her türlü delil.

H. Sebepler........... : Anayasa ve kanun hükümleri ile ilgili mevzuat hükümleri, Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları, TBMM'si komisyon rapor, genel kurul görüşmeleri.

Sonuç ve Talep:Yukarıda izah edildiği ve Duruşmada anlatılacağı üzere :

-Danıştay ilgili Dairenizin 2575 sk. nun 24/1-d bendince görevli ve yetkili mahkeme olduğunuzun kabulüyle,

-Davacı siyasi parti yönünden birey işlem olmakla beraber konunun, uyuşmazlığın düzenleyici işlem olması nedeniyle

-Duruşma isteğimizin kabulüyle,

-Anayasanın 1995 tarihli 4121 sayılı kanunla eklenen 68/son fıkrası hükmünün, SPK' nun ek-l, geçişi 13 ve 16 hükümlerini zımnen kaldırdığı veya farklılığının TESBİTİNE,

-1996, 1997, 1998, 1999 yıllarına ait Maliye Bakanlığının Hazine devlet yardımı uygulamasının Anayasaya aykırılığının veya, farklılığının TESBÎTÎNE,

-1995 tarih 4121 sayılı kanuna göre Anayasa hükmünce siya si partilere hazine devlet yardımının usul ve esaslarını: TESBÎTÎNE,

-.............Partisine hazine devlet yardımı varılması , gerektiğinin TESBITINE.

Ayrıca yukarıdaki nedenler ve resen nedenlerle ;

1-Maliye Bakanlığının 03-11-1998 tarih 19026 nolu talebimizin reddine ilişkin işlemin İPTALINE,

2-....................Partisine ocak 1998 tarihi itibariyle;

fazlaya ilişkin hakkımız saklı kalmak üzere, en az devle hazine yardımı alan siyasi parti kadar hazine yardımının tesbiti ile aynı miktarda yardımın yapılmasına karar verilerek Tahsiline,

3-.............Partisinin 18-4-1999 tarihli milletvekili genel seçimleriyle, mahalli seçimlere gireceği nedenle ocak 1999 tarihinde fazlaya ilişkin hakkımız saklı kalma üzere, en az hazine devlet yardımı alan siyasi partiye yapılacak yardım miktarı kadar yardımın yapılmasına, bu yardımın seçimler nedeniyle 3 kat oranında ödenmesine ve Davalıdan Tahsiline karar verilmesine,

4-1999 yılına ait Hazine yardımı geçici bütçeyle tesbit edilerek 10.1.199 tarihine kadar ödeneceğinden ; davanı kabulü halinde diğer siyasi partilerin yardım miktarının etkilenmesi ve ödeme yapılması halinde de telafisi imkansız fiili ve hukuki engeller bulunması, ayrıca genel seçimlere 18.4.1999 tarihinde .............partisi yardım almadan girmesinde ki hak kayıbı ve mağduriyetinin büyüklüğü ve telafisi imkansız hal karşısında Hazine yardımı ödemelerinin Yürütmeyi durdurma kararınızla durdurulmasına karar vermenizi veya ......'ne verilecek yardım miktarının depo edilerek bekletilmesi yönünde Yürütmeyi Durdurma kararı vermenizi .............. Partisi adına vekaleten talep ederim.

Av. Hacı Ali Özhan

hacialiozhan@hotmail.com-------------ana sayfa

hacialiozhan@mynet.com