HaciAlinin websitesi.
SEÇİM HUKUKU VE İLGİLİ KARARLAR Bu sayfada, seçim hukuku ve ilgili mahkeme kararları yer alacaktır. Önemli ve ilginç kararlar yanında 1* SEÇİM USULU ÜZERİNE2* SEÇİM SONUÇLARI3* SEÇİMLERDE YAŞ DEĞİŞİKLİĞİ4* SEÇİMLERDE PARTİLERİN İTTİFAKI5* SEÇİM BARAJININ SONUÇLARI6* ERTELEME KANUNLARININ SEÇİLME HAKKINA ETKİSİ7* ERTELEME KANUNU YÖNÜNDEN SİYASİ YASAKLARIN DEGERLENDİRİLMESİ |
Hacı Ali Özhan
Genel milletvekili seçimlerinde siyasi partilerin aldıkları oy oranı ile çıkarılan milletvekili sayılarına bakıldığında ciddi, bir dengesizliğin varlığı hemen göze çarpmaktadır. Bu öylesine ki, milli iradeyi ve egemenliğin oluşumunu engellediği bile söylenebilir. Seçim hukuku aritmetik bîr eşitlik saglayamayabilir. Ancak farklılığın makul dengede olması gerekli ve zorunludur. Aşağıdaki tablo bu durumu çok güzel özetlemektedir.
Yandaki tabloda görülen rakamlar arasındaki fark belirgin olup, yönetimde istikrar, temsilde adalelin ilkesi ile açıklanamayacak kadar aşın boyuttadır. İktidar partilerinin kendi iktidarlarını tekrar sağlamak amaçlı, seçimlerden hemen önceki kanun değişiklikleriyle haksız olarak bu sonuçlar alınmak istenilmiştir 1987 yılında seçimden önceki kanun değişikiği ile ANAP 292 milletvekili çıkarabilmiştir. Bu kanun değişikliğinden sonra seçimleri boykot fikri Sn. Demirel ve Ecevit tarafından benimsenmiş ama ne yazık ki Sn. Erdal İnönü tarafından benimsenmemiştir. Bu seçimlerde, 5.9 milyon oyla 99 milletvekili, 4.5 milyon oyla 59 milletvekili
çıkarılmış ve DSP'nin 2 milyon oyu hiç milletvekili çıkaramamıştır. 8.7 milyon oyla ANAP 292 milletvekili çıkaracak kadar seçim sistemi çarpıtabilmiştjr.
Çok partili sistemde en makul denge 1961 ve 1965 yıllarındaki seçim sisteminde sağlanmıştır.
Ülke seçim barajının % l O oranında olması da milli iradenin oluşumun önemli derecede etkilemektedir. Örneğin 1 995 seçimlerinde HADEP' İn aldığı % 4.5 oranındaki oy ile *% 8.5 oranında MHP' nin oyu barajı geçemediği için milletvekili çıkaramamıştır. Diğer küçük partilerinde %2 oy aldığı düşünülürse- % 15 oranındaki bir seçmenin oyu TBMM'de temsil edilememiştir.
Keza % 10 ülke barajı nedeniyle seçmenin, barajı geçemeyeceğini düşündüğü partilere oy vermemek seklinde yönlendirilmesi de dikkate alındığında konunun Önemi kendiliğinden gözükmektedir.
Yine, seçimlere katılım oranındaki düşüklükte milli iradeyi bir başka açıdan etkilemektedir. Seçmenin sandık başın gitmeyerek, seçimleri boykot etmesi veya oy verme gereksinimi duymaması da bir tercihtir. 1995 seçimlerinde seçimlere kafilim aranı % 85,2 dir. Diğer bir deyişle %14.8 oranındaki seçmen sandığa gidip oy kullanmamıştır.
Belirtmek gerekir ki, 1995 seçimler öncesi ülke için iç göçün çok yeterliliğine sahip olup da seçmen kütüklerine yazılamayan Önemli bir kitlenin varlığı da iddia olmaktan öteye bir vakıadır.
Kısaca 1995 seçimlerinde %15 oy barajı geçemeyerek %5 oy sandığa gitmeyerek, seçimlerde iradesi TBMM'de temsil edilememiştir. Yukarıda anlatılanlardan %10 ora
Nın da bir seçmeni etkilendiği ve yönlendirildiğinde dikkate alınırsa yaklaşık %40 oranındaki bir seçmenin iradesi milli İrade ve egemenliğe yansımamıştır.
Barajı geçemeyen MHP ve HADEP 'in oylarının karşılığı olan milletvekillerinin diğer partilere verilmesi nasıl İzah edilebilir, hazmedilebilir?
Yönetimde istikrar, Temsil adalet ilkesi gereği denilerek, koalisyonlardan kaçınılmasına karşın 1 995 seçimlerinden sonraki TBMM çalışmaları ve hükümet kuruluşundan gerçeklen dersler almalıyız. Ancak ne yazık ki 1 999 seçimlerine de aynı koşullarda girilmektedir. Hatta 18 Nisan seçimlerinde daha dengesiz oranda bir Meclis oluşması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü, MHP ve CHP' nin barajı geçemeyeceği durumda yaklaşık %I8 oranındaki oy; milletvekili çıkaramayacaktır. Keza % 6 oranında HADEP oyu ile %4 oranındaki diğer partilerin oylarının Meclis dışı kalacağı varsayımı rahatlıkla yapılabilir. Seçimlere katılmayan seçmen sayısında %15 oranında olduğu düşünülürse toplam %43 oranında bir oy TBMM'de temsil edilmeyecektir. % 7 oranındaki yabancı ülkedeki seçmenlerin oy kullanamaz olması da dikkate alındığında seçmenin oyunun yansı Parlamento dışı kalacaktır. Bu oran farklılığı makul gerekçelerle izah edilemez.
Türkiye demokrasisi artık koalisyonlarla tanışmalı, azınlığa çoğunluk olma hakkını vermelidir. Yönetimde istikrar; kanımca azınlık partilerinde temsili ile mümkün olacaktır. Toplumsal yaşamda İstikrar içinde buna gereklilik vardır. Bunun içinde mutlaka %10 ülke barajının aşağıya İndirilmesi ve uyum yasalarının çıkarılması zorunluluğu vardır.
Bu eksikler ve yanlışlıklar herkesçe bilinmesine ve söylenmesine rağmen 1999 seçimlerine bu hatalarla gidilmektedir. 19 Nisanda oluşan Meclis ülkeye istikrar getirmeyecek, temsilde adaleti sağlamayacaktır. Seçime girebilen 21 siyasi partimizin 4 veya 5 tanesinin Meclise girebilmesi istikrar değil istikrarsızlık getirecektir. Meclisteki partilerin gündemi ile toplumdaki halkın gündemi % 50 oranında çakışmayacak ve temsil edilmemiş olunması toplumsal faydayı azaltacak yer yerde ciddi krizlere neden olabilecektir.
Sn. Gürsel' İn, Sn. Sunay'ı n Sn. Korutürk ün oylarıyla Turgut Ozal' ın ve Sn. Demirel'in 3'üncü turda ve Meclis' in yansından yaklaşık oy almadan seçilmiş olması da istikrarsızlığın açık göstergesidir. Cumhurbaşkanlığı temsili bir makam olmakla beraber, ülke yönetimindeki önemi kabul edilmelidir. Böylesine önemli' bir makamın tartışmalar üzerine oturması birlik ve beraberlîğî açısından can alıcıdır.
TBMM başkanlık seçimlerinde de oy oranlarındaki farklılıklar ciddî güçlükler ve zorluklar oluşturmaktadır. Nitekim 1997 yılında Sn. Hikmet Çetin' in seçilmesi hem de Meclis' teki 5'inci sıradaki bîr partiden seçilmesi TBMM tarihinde İstisnai bir olaydır. Parlamento dışı oyların dikkate alınmadığı Cumhurbaşkanlığı ve Meclîs Başkanlığı seçimlerinde, parlamento içi oyların getirdiği sonuçlar yönetimdeki istikrarsızlığın belirgin göstergesidir.
SEÇİM SONUÇLARIGenel seçimlerde siyasi partilerin aldıkları o|y sayısı ile çıkarılan milletvekili sayılarına bakıldığında ciddi bir dengesizliğin varlığı hemen göze çarpmaktadır. Bu çarpıklık Öylesine ki milli iradeyi çarpıttığı, oluşumunu engellendiği boyutta ve büyüklük te olduğu söylenebilir.
Kuşkusuz seçim sistemi, seçim hukuku aritmetik bir eşitlik sağ. lamaya imkan vermeyebilir. Ancak farklılıkların makul dengede oluşmasının sağlanması kanımca gerekli ve sorunludur. Ülke seçim brajının %10 olması ile milyonlarca oy adayını bulamamış, diğer partilerin adaylarına verilerek, seçim çevresinden seçilme için yeterli oy olamayan adaylar milletvekili olmuştur.
Oy sayısı ve milletvekili sayısı arasındaki adaletsiz oranlar o kadar açık ki sanıyorum yoruma bile gerek kalmayacak kadar milli iradeyi çarpıtmaktadır. Koalisyonlardan korkulması adına, yönetimde istikrar adına bu açık adaletsiz denge savunulamaz.
1987 yılında seçimden önce yapılan kanun değişikliği ile benimsenen yönteme göre 18 milyon 700 bin oyla ANAP 292 adet milletvekili çıkarabilmiştir.
İktidar partilerinin kendi iktidarlarını korumak için seçim hukuku ile yapılan kanun değişiklikleri kanımca ahlaki değerlerin erezyonunu göstermektedir. Bu kanun değişikliğine karşı seçimleri boykot fikri Sn. Ecevit ve sn. Demirel tarafından benimsenmiş ama ne yazık ki SHP genel başkanı Erdal inönü tarafından benimsenmemiştir. Böyle bir boykot çok anlamlı olacak kanımca da seçimlerin ertelenmesini ve seçim usulündeki kanun değişikliği yapılması zorunda kalınacaktı. Seçime girilse dahi TBMM'de yalnızca ANAP milletvekillerinden oluşacak 450 kişilik mecliste 450 ANAP milletvekili kanımca siyasi tarihte önemli bir vaka olacak ve ömrü de çok kısa olacak Türk demokrasisi bir ilkeyi koruyacak, ilkeye kavuşacaktı. Ne yazık ki boykot fikri sn. inönün ün kabul etmemesi ürerine gerçekleşememiş ve girilen seçimlerde de 5,9 milyon oy 99, 4.5 milyon oy 59, 2. milyon oy hiç milletvekili çıkaramamıştır. Bu tarihi fırsatı sn. İnönü kaçırarak kanımca demokrasiye çok ciddi bir zarar vermiştir. Nitekim inönü açıklamasında, boykot fikrini benimsediğini bunun sorumluluğunu üstlendiğini söylemiştir.
*20 şubat 1999 tarihli Cuma dergisi ve 21 ŞUBAT akit gazetesinde yayımlanmıştır.
3* SEÇİMLERDE YAŞ DEĞİŞİKLİĞİ:
Anayasanın 68/1 maddesinde siyasi partiye üye olabilme yaşı 21 olup, buna paralel olarak da SPK' nun 11 inci maddesinde üyelik yaşı 21 yaş olarak düzenlenmiştir.1995 Anayasa değişikliği ile 68 inci maddede siyasi partiye üyelik yası 18 yaş olarak belirtilmiştir.
Seçme ve seçilme hakkı açısından siyasi parti üyeliğinin önemi kuşkusuz büyüktür. Aday olabilmek için parti üyesi olmak şart değil olmasına karşın, önseçimde adayların belirlenmesinde üye ve delegeliğin önemi büyüktür. Önseçimde aday adaylarından kimlerin aday olacağı konusunda belirleyici öneme sahip bu konu genel seçimlerinde sonucunu etkileyebilecek öneme sahiptir.
Kanımca anayasa değişikliği ile SPK' nun 11 maddesindeki 21 yaş düzenlemesi örtülü olarak zımnen kaldırılmış ve yerine açık ve tartışmasız hüküm olan 18 yaş değişikliği yürürlüğe girmiştir. Sonraki kanun olmanın yanında üst norm olması nedeniylede anayasa hükmü yürürlükte olup, farklı kanun hükmü zımnen kaldırılmıştır.
Anayasanın 67/3 üncü maddesi 20 yaşına giren vatandaşların oy kullanacağına ilişkin hükmüne parelel olarak 298 sayılı kanunun 6 inci maddesinde de 20 yaşına girenlerin seçme hakkı belirtilmiştir. Keza, 7 inci maddede tutukluların oy kullanamayacakları Anayasanın 67/5 maddesine parelel olarak belirtilmiştir. Yine, 298 sayılı kanunun 35 inci maddesi, yazım sırasında yurtdışında oturmakta olanların seçmen kütüklerine isimlerini kayıt ettirebilmelerine ilişkin usulü belirtmektedir.
1995 Anayasa değişikliği ile, seçmen yaşı 18 olarak düzenlenmiş, tutukluların ve yurtdışında bulunan vatandaşların oy hakkı tanınmıştır.
Anayasanın bu değişikliği ile farklı kanun hükümleri zımnen yürürlükten kalkmış olup, anayasal hukümleri gereği uygulama yapılmak
4* SEÇİMLERDE PARTİLERİN İTTİFAKI
Siyasi partilerin ittifak yaparak seçime girmeleri konusunda anayasada hüküm yoktur. Yalnızca SPK'nun 90/2 maddesinde aynen, "...seçimlerde başka bir partiyi destekleme karanda alamazlar." denmektedir. 1982 Anayasasının ilk metnine aykırı bir yasak olmakla beraber anayasadaki yasakları genişletip çoğaltan bu gibi yasaklar siyasi partinin doğrutan kapatılmalarına neden olan 4 kısım yasakları içerisindedir. Anayasaya aykırılıkları iddia edildiğinde Anayasanın geçici 15 maddesi gereğince 12 eylül mevduatından olması nedeniyle incelemeye alınmadan talepler reddedilmektedir.
Ancak, anayasanın siyasi partilerle ilgili 67, 68, 69 uncu maddeleri üzerinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik madde fıkralarının bir kısmında olmakla beraber madde metinleri tümden yerleri ile değişikliğe tabi tutulmuştur. Biçimsel olarak madde yeniden elden geçirilmiştir. Dolayısı ile siyasi partiler mevduatı vede özellikle kapatılma nedenleri konusunda anayasaya uygunluk şarttır. TBMM'si uyum yasaları çikarmasa dahi, anayasa değişikliği kanun hükümlerindeki aykırılıkları kendiliğinden zamnen yürürlükten kaldırmıştır. Keza Pefah Partisinin kapatılması davasında Başsavcının doğrudan anayasa hükmü gereği dava açması, (SPK nu hükümlerinin uygulanamayacağını iddia etmesi) ile mah-kemeçede anayasa hükmü gereği karar verilmesi, yine kapatmaya neden o-lanlar hakkında SPK'nundaki 10 yıllık süreyi değil anayasadaki değişen hükümle 5 yıllık süreyi esas alması, yine anayasanın eski hükmü ve SPK' nundaki paralel bütün milletvekillerinin üyeliklerinin düşeceğine ilişkin hüküme rağmen, 1995 değişikliği ile anayasadaki yalnız kapatmaya neden olanların üyeliklerinin düşeceğine ilişkin kararı Anayasa mahke-mesininde isabetli olarak kanun hükümlerini zımnen kaldırdığı gösterir. (Mahkemenin SPK'nun 103 üncü maddesini iptal etmesi gereksiz olup zımnen yürürlükten kalkmış maddenin iptali seözkonusu olamayacağı için yanlıştı:)
Kanımca 1995 anayasa değişikliği ile siyasi partilerin kapatılma nedenleri yeni yasaklarla sınırlıdır. Değişiklik metni ışığındaki yasaklar zımnen yürürlükten kalkmıştır, Dolayısı ile yeni metinde yer almayan ve eski metindede bulunmayan SPK'nun 90/2 fıkrasındaki seçimlerdeki bir başka partiyi destekleme olarak tanımlanan 'ittifak' yasağı zımnen yürürlükten kalkmıştır. Bir siyasi partinin seçime girerek veya girmeden bir bagka^jiyjisi partiyi açıktan desteklemesi veya bâzı 'bölgelerde seçime gırmeyip açıkça partiyi destekleyeceğini açıklama yasak değildir. Böyle bir davranış kapatma nedeni olmayacaktır.
Yeri gelmişken değinmek isterimki, SPK'nun 105 inci maddesince iki dönem genel seçimlere katılmayan partilerin sırf bu nedenle kapatılacağına ilişkin hükümde 1995 değişikliği ile zımnen kaldırılmıştır. Burada SPK'nünün anayasaya aykırılığının iddia edilmesi değil anayasanın tümden değişmesi sodeonusudur. Geçici 15 maddeden hareketle anayasanın değişen yeni hükümlerine aykırılığın devam edeceği savunulamaz. Anayasa koyucunun üstünde bir irade olduğu düşünülemeyeceğine göre, anayasa koyucunun iradesi geçici 15 inci maddeninde üzerinde olduğuna göre geçici 15 inci madde 1995 tarihine kadar (değişen hükümlerle sınırlı olarak) geçerli olacağı kabul edilmiş, 1995 tarihinden sonra bizzat anayasa koyucu yeni iradesini ortaya koymuştur. Bu iradenin herkesi bağlayacağından kuşku duyulamayaçağına göre Anayasa Mahkemesi geçici 15 inci madde konusundaki görüş ve yorumlarını bu nedenle değiştirmek zorunda kalacaktır.
Bu nedenle SBP'nin ve BSP'nin devamı olan ÖDP'nin bu nedenle kapatılması ihtimali olmadığını serbest iradeleri ile seçime girmemek dahil ittifak kararı alabileceklerini düşünüyor ve iddia ediyorum.
Seçim sistemi demokrasinin, egemenliğin oluşumunda çok önemi canalıcı değere sahiptir. Adeta demokrasinin ölçüsüdür. İktidarlar ve yazık ki kendilerine demokrasi İstemişler ve daha da üzücü olanı halkı da ona inandırabilmişlerdir.
Milletvekili Seçilme Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununun bazı hükümlerinin, 1995 tarihinde yapılan Anayasa değişikliklerine aykırı olduğunu, uyum kanunları çıkarılmadan yapılan seçimlerin Anayasaya aykırı olacağı konusunda siyasetçiler ve hukukçular arasında fikir birliği dahi oluşmuştur.
%8 oy alan CHP ve %5,2 oy alan HADEP' genel barajı geçemediklerinden kazandıkları milletvekilliklerini diğer partiler paylaşmışlardır. Örneğin HADEP illerden 34 milletvekili çıkarmış, CHP 32 ve BBP l iken CHP, BBP, HADEP milletvekillerinin yerine DSP fazladan 11, MHP fazladan 12, FP fazladan 20, ANAP fazladan 15, DYP fazladan 9 milletvekili çıkarmıştır.
Yönetimde istikrar adına ülkelerde secim barajı uygulaması makul görülebilir, ancak bunun oranının normal olup hakkın özüne dokunmaması gerekir. Bu oran kanımca %3 oranıdır. Barajın %10 olması gerçekte çok fazladır, şöyle ki en yüksek parti zaten % 22 oy almış olup diğer iki parti 12 ve 13 oranında kalmıştır. Pekala meclise yalnızca 3 partide girebilirdi. Diğer yandan bir ilin yarasına yakın oy almış bir parti, örneğin Diyarbakırda HADEP milletvekillerinin yarısını kazanmış iken hiç temsil edilememesi makul görülemez
Yine, Sivas ilinde BBP partisinin genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu iki milletvekili kadar oy almış ancak seçilememiştir. Malatya da CHP 46138 oy alıp adayı Av. Aydın Erdoğan'ı milletvekili seçilmişken, baraj nedeniyle 23289 oy alan ANAP adayı milletvekili olmuş, 43636 oyla Bağımsız aday milletvekili olmuştur. Çorumda CHP adayı Av. Feridun Ayvazoğlu milletvekili seçilmişken baraj nedeniyle (49452 oyla) onun yarısı kadar oy alan ANAP adayı 19092 oyla milletvekili olmuştur. Ankara da CHP 148 bin oy almış baraj nedeniyle milletvekili çıkaramamış yerine 147 bin oy alan FP si 2, 115 bin oy alan ANAP 2 milletvekili çıkarmıştır.
Anormalliği açıkça gösteren şu örnekleri vermek istiyorum. HADEP Ağrıda 48 bin oy alıp hiç milletvekili çıkaramamış ancak 13 bin oy alan ANAP, 18 bin oy alan DYP, FP ve 11 bin oy alan MHP birer milletvekili çıkarmışlardır.
Hakkari de 28 bin oy alan HADEP milletvekili çıkaramamış, 11 bin oy alan FP ile 5 bin oy alan ANAP milletvekili çıkarmıştır. Iğdırda 18 bin oy alan HADEP yerine 10 bin oy alan MHP, 7 bin oy alan FP milletvekili çıkarmıştır. Şırnakta 20 bin oy alan HADEP yerine 8 bin, 9 bin, 14 bin oy alan DYP, FP, ANAP birer milletvekili çıkarmıştır. Batmanda 60 bin oy alan HADEP yerine 19 bin oy alan DYP 2 milletvekili, 19 bin oy alan FP l ve 14 bin oy alan ANAP l milletvekili çıkarmıştır. anda 87 bin oy alan HADEP yerine 46 bin oy alan FP 3 milletvekili, 27 bin oyla DYP 2.milletvekili, 23 bin oyla ANAP 1, 19 bin oyla MHP l milletvekili çıkarmıştır.
Bu örneklerden açıkça görüldüğü üzere bir ilin yarısının oyunu alan parti milletvekili hiç çıkaramamış iken çok az olan parti milletvekillerinin çoğunu almış bulunmaktadır. Bu normal, makul değildir.
Barajın yüksekliği seçmenin oy verme eğilimini de etkilemektedir. Oyum boşa gitmesin diyerek, barajı geçecek partiye oy verme eğilimi seçmende hakim bulunmaktadır. Bu eğilimin seçmeni yönlendirdiği açıktır. Demokraside azınlığın çoğunluk olma hakkının yolu açık olmalıdır. Bu yolu kapatan büyük orandaki baraj demokratik değerleri bozucu etki yapmaktadır. Adalette temsil ilkesi yönetimde istikrar ilkesine heba edilmemelidir.
Avrupa İnsan hakları sözleşmesi yönünden de, %10 ülke barajının Türkiye koşullarında makul olmadığı, normal olmadığı iddia edilebilir. 1999 seçimlerinin 'halkın düşüncesini serbestçe açıklamasını, 'sağlayan koşullar içinde serbest seçimler yapılma ' yükümlüğüne uymadığından protokolün 3 üncü maddesine aykırılık oluşturulmuştur iddiasındayım.
Hacı Ali Özhan
Not: Seçim barajı ile ilgili başvurum halen Avrupa İnsan Hakları mahkemesinde inceleme aşamasındadır.
ERTELEME KANUNLARININ SEÇİLME HAKKINA ETKİSİ.Hasan Celal Güzel’ e ilişkin Anayasa Mahkemesi kararıyla, siyaset yasaklarının da erteleneceği hakkındaki uyuşmazlık giderilmiş oldu. Recep Tayyip Erdoğan’la sınırlı olarak basında yer almasına karşın, konu her kesimden ve çok sayıda insanı ilgilendiren hukuki bir konudur. Anayasa Mahkemesi bu kararıyla Sn. Erdoğan gölgesine rağmen özgürlükçü yorumu benimsemiş ve toplumun önünü açıcı olmuştur.
Bu karardan sonra, Erteleme kanunundan faydalanan herkes, siyasi haklarını kullanabileceklerdir. Cezasının üst sınırı 10 yıl olanlar ile (4616 sayılı kanun) basın yoluyla veya muhtelif toplantılardaki konuşmalarından dolayı mahkum olanlar ın (4454 sayılı kanun) hepsi siyasi haklarını, örgütlenme haklarını kullanabileceklerdir. Dolayısıyla erteleme kanunundan faydalanarak tahliye edilen yaklaşık 30 bin mahkum, tutuksuz olmakla beraber davaları ertelenen ( yaklaşık 200 bin civarındadır) tamamı siyasi haklarına kavuşmuşlardır. Yine 4454 sayılı kanunla cezaları ertelenen, Atatürk’e hakaret, TCK m.312, yardım suçunu düzenleyen m.l69 gibi 4616 sayısı kanunla erteleme kapsamı dışında bırakılan suçlardan mahkum olanlarda artık siyaset yapabileceklerdir.
Ayrıca belirtmek isterim ki, hapis cezası infaz edilmiş olanlar örneğin l980-90-99 yıllarında suç işleyip mahkum olanlar dahi siyasi yasaklı olarak görülmeyeceklerdir. Anayasa Mahkemesi, Hasan Celal Güzel davasındaki kararı ile bu konudaki hukuki tartışmayı çözmüş ve yasağın kaldırıldığı yolunda karara bağlamıştır. Anayasa Mahkemesi kararı yalnızca Hasan Celal Güzel ve YDP’yi bağlamakla beraber, aynı koşullar ve benzer durumlarda uygulanabilecek bir gerekçeyle karar vermiştir. Yüksek mahkeme olması nedeniylede uygulamada etkileyici olacak bu kararla siyasetin önü açılmıştır.
Siyasi haklar, parti üyesi olmanın yanında yönetimin her kademesinde genel başkanda dahil yönetici kadrolarda bulunabilmek tir. Ayrıca bir parti listesinde veya bağımsız olarak mahalli yönetimlere aday olabilmek, milletvekili adayı olabilmekte siyasi haklardır. Anayasa Mahkemesi kararıyla muhtemel bir ara seçimde mahkum olmuş kişilerin, belediye meclis üyesi, belediye başkan adayı, il genel meclis üyeliği ve milletvekili adaylığı konusunda tereddüt kalmamıştır. İl, ilçe ve Yüksek Seçim kurulu, Anayasa Mahkemesinin bu kararıyla eski mahkumların adaylık başvurularını kabul edeceklerdir.
Dernek ve vakıf üyeliği konusundaki yasaklayıcı hükümlerde partiler kanunundaki yasakla aynı mahiyet ve özellik taşımaktadır. Dolayısıyla dernek veya vakıf üyeliğinden mahkum olduğu için ayrılanlar geri dönebilecekleri gibi yeni bir dernek veya vakıf da kurup yönetim kadrolarında görev alabileceklerdir. Bu vesile ile Sn .Akın Birdal’ ın , İHD genel başkanlığına dönmesi dileğimi belirtmek isterim.
Kısaca l999 tarihinden önce bütün mahkum olanlar her türlü siyasi ve örgütlenme haklarını kullanabilecekleri Anayasa Mahkemesinin bu kararıyla tespit edilmiştir. Demokrasi ve insan hakları mücadelesinden dolayı mahkum olmuş Sn. Hasan Celal Güzel, güzel bir dava ile hukuk mücadelesini başarmıştır. Siyasete girmeyi düşünmeden hukuki kaygılar ve haksızlıklara karşı mücadele eden Hasan Celal Güzel’ e Türkiye’nin ihtiyacı var. Türkiye’de sn. Güzel ’e ihtiyaç duymalıdır.
hacialiozhan@hotmail.com Hacı Ali Özhan20 şubat 1999 tarihli Cuma dergisi ve 21 ŞUBAT akit gazetesinde yayımlanmıştır.
7*Erteleme kanunu yönünden Siyasi yasakların değerlendirilmesi
Düşünce suçları diye bilinen ve yoğun uygulanan kanun maddelerinin başında TCK m .158, 159, 169, 312/2 ve TMK m.8 gelmektedir. Bu maddelerden mahkûmiyet halinde, hapis cezası çekildikten sonra bazı yasaklayıcı hükümlerle cezalandırma devam etmektedir. Örneğin, Dernekler Kanunu'na ve Vakıflar Kanunu'na göre, bu maddelerden mahkûm olanlar dernek veya vakıf kuramayacakları gibi, üye de olamayacaklardır. Üye iseler üyelikten çıkarılmaları zorunludur. Akın Birdal bu nedenle İHD üyeliğinden çıkarılmak zorunda kalmıştır. Yine siyasi yasaklar diye bilinen hükümlerde, Siyasi Partiler Kanunu (m. 11), Milletvekili Seçimi Kanunu (m, 11), Mahalli İdareler Ka-nunu'nda (m.9) bulunmaktadır. Buna göre yukarıdaki maddelerden' mahkûm olanlar hapis cezalarını çektikten sonra siyasi partilere üye olamayacakları, üyeler ise çıkarılmaları gerekmektedir. Nitekim Murat Bozlak, Doğu Perinçek bu nedenle partilerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır, yine belediye başkan adayı, meclis üyeliğine aday olamadıkları gibi seçilmişlerse görevlerine son verilmektedir. Recep Tayyip Erdoğan bu nedenle görevinden uzaklaştırılmıştır. Milletvekili adayı olamayacakları, olduklarında da Yüksek Seçim Kurulu'nca adaylık başvuruları reddedilmektedir.
Kısaca, feri cezalar olarak nitelenen yasaklayıcı hükümler nedeniyle hapis cezaları çekildikten sonra da mahkumiyet hükmü nedeniyle örgütlenme özgürlüğü seçilme hakları ellerinden alınmaktadır.
Erteleme kanunları ile hapis cezası ertelenen kişilerin, feri ceza olan bu siyasi yasakların ertelenip ertelenmeyeceği konusu tartışma konusu olmuştur. (4454 ve 4616 sayılı kanunlar) Cezası kesinleşip de hapis cezasını çekmemiş kişilerin cezalarının erteleneceği kanunun amir hükmüdür. Kanun çıktığı tarihte hapiste cezasını çekenler de kalan cezalarını çekmeden salıverilmişlerdir: Bu kişilerin hapis cezasına bağlı (asli cezadır) siyasi yasakların da (feri cezadır) erteleneceğinde tartışma yoktur. Yani hapis, cezasını çekmemiş veya çeken tahliye edilmiş kişiler, dernek veya vakıf kurabilecekleri gibi parti üyesi veya mahalli veya milletvekili seçimlerinde aday olabilmeleri mümkündür. Nitekim Yargıtay Başsavcısı da bu görüştedir.
Tartışma, hapis cezasını çekmiş kişilerin siyasi haklarını kullanıp kullanamayacakları konusundadır. Hapis cezası çekildiği için fiilen ertelenmesi zaten mümkün olamayacaktır. Ancak asıl cezaya bağlı feri ceza niteliğindeki siyasi yasaklamaların bu durumda devam edip etmeyeceği konusu tartışılmaktadır. Hukukçuların çoğu siyasi yasakların kalktığı yolunda görüş bildirmişlerdir. Anayasa Mahkemesi'nde yapılan bir sempozyumda sunulan tebliğlerin çoğunda siyası yasakların kalktığı yorumu açıkça yapılmıştır. Bu durumda olan yaklaşık 5 bin civarındaki kişinin örgütlenme özgürlüğü ve seçilme hakkını etkileyen bu konu, sayın Hasan Celal Güzel YDPüyeliği nedeniyle Anayasa Mahkemesi önüne gelmiştir.
Kaçıp cezasını çekmeyenİerin veya aynı tarihlerde suç konusu eylemi yapanlardan davası uzadığı için cezasını çekmeyenlerin “siyasi hakları" vardır deyip, teslim olup cezasını çekenlerin "siyasi hakları" yoktur sonucunu ortaya çıkaran bu yoruma davalı uygulama yapılması açıkça "ayırım" yapmaktır. Eşîtli ilkesine, adalet ve hakkaniyet kavramına açıkça aykırı bu yorumun yapılabilmesi, ceza usul kurallarıyla da mümkün değildir. Sonraki kanun sanık lehine ise, her zaman geçmişe yönelik uygulanacağı kanunun amir hükmüdür, (m.2) Ayrıca hukukun evleviyet yorum tarzına da aykırıdır. Cezasını çekmemiş kişilerin siyasi haklarının olması, aynı zamanda doğaldır ki, cezasını çekmiş kişilerin de siyasi haklarının verilmesi sonucunu doğuracaktır. Asgari mantık da bunu gerektirir. Yine kanunda asıl ceza varsa ona bağlı feri cezaların olacağı asıl ceza ertelenmişse feri cezaların da doğal olarak erteleneceği belirtilmiştir. (m.91) Ancak mahkeme feri cezaları kapsamayacağı hakkında bir karar verirse, feri ceza tek başına uygulanabilecektir. Anayasa Mahkemesi YDP hakkında açılmış ihtar davası ile bu konuda içtihat niteliğinde karar verecek ve bu karar ile tartışmalar sona erecektir. ' Anayasa, ceza usul ilkeleri ve sözleşme (AİHS) hükümlerine aykırı başsavcılık yorumunun, Anayasa Mahkemesi'nce kabul edilmeyeceğine inanıyorum. Binlerce kişinin örgütlenme özgürlüğü,'siyasi ve seçilme hakkının verilmesi bireysel olduğu kadar toplumsal bir kazanç da olacaktır. Yeri gelmişken, kısaca belirtmek isterim ki yukarıda maddelerde belirtilen siyasi yasaklayıcı hükümlerin tamamının kaldırılması gerektiğine inanıyorum. Bir eylem suç olarak görülebilir, ancak eylemle hiçbir ilgisi olmadığı halde dernek üyesi, vakıf üyesi, siyasi parti üyesi olamamak veya belediye başkanı, milletvekili olamamak gibi yasaklayıcı hükümlerle kişilerin cezalandırılması hiçbir yönden haklı gerekçelendirilemez. Örneğin hapis cezasını çektikten sonra Hasan Celal Güzel’ in, Akın Birdal' ın, Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fikret Başkaya' nın, Eşber Yağmurdereli' nin, Nazlı Ilıcak' ın siyaseten yasaklanması toplumsal fayda adına savunulabilir mi?
hacialiozhan@hotmail.com.................................... 2 temmuz 2001 akit