TOSYA TARİHİ VE TOSYA ADI
Tosya bölge itibari ile çok eski bir yerleşim
merkezidir ve ne zaman, kimler tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Şehrin,
doğu-batı ticaretinde çok önemli olan “İpek Yolu” üzerinde kurulması önemini
artırmış, şehir günümüze kadar çok önemli bir kültür ve ticaret merkezi olma
özelliğini korumuştur.
Tosya
geçmiş dönemlerde sırasıyla Gasgas, Hitit, Firik, Lidya, Kimer, Trak, Roma ve
Bizans egemenliğinde kalmış, 1071 Malazgirt zaferinden sonra, Çankırı ve
Kastamonu ile beraber Türk hakimiyetine girmiştir. Bölge önce Anadolu Selçuklu
devleti sonra Candar-oğulları, Çoban-oğulları ve II. Murat döneminde de Osmanlı
Devleti Hakimiyetine girerek günümüze kadar gelmiştir. Bu sürenin 1071 den
önceki yaklaşık 700 yılı Bizans, sonraki 930 yılında Türk hakimiyetinde
geçmiştir.
Tosya ile ilgili kaynaklarda Tosya adının, Bizans döneminden kaldığı, daha
önceki isminin de “Zoaka” olduğu, bugünkü Tosya ismiyle ilgili olarak ta
“Doceia” nın Tosya’da yaşayan yerli bir ailenin adı olduğu, ve bu ailenin
Kastamonu’da yaşayan Kommenler’le alakaları olduğu , daha sonra bu ismin Tükçe
telaffuza uygun olarak “Tosya” olarak kullanılmaya başlandığı yazılmaktadır.
Şehrin tarih içindeki ilk yerleşim bölgesinin şimdiki yeri olduğuna dair bazı
şüpheler vardır. Bu günkü yerleşim bölgesinin güney doğusunda yaklaşık üç
kilometre uzaklıktaki “Mermerdirek” mevkiinde Bizans dönemine ait kalıntıların
bulunması Tosya’nın ilk yerleşim yerinin burası olabileceği sanılmaktadır.
Tosya’daki yer isimlerinden Kayı, Karkın, Kınık, Bayat, Afşar, Çepni, Gökomuz
gibi Türk isimleri olması, bölgeye yerleşen Türklerin Oğuz boylarına mensup
olduklarını göstermektedir.
Milli Mücadele yıllarında eli silah tutan Tosyalılar cephede savaşırken, geriye
kalanlar da cepheye silah ve mühimmat taşımışlardır. İstanbul’dan gizlice
kaçırılan silah ve cephaneler İnebolu limanına, oradan katır ve kağnılara
yüklenerek Kastamonu, Tosya, Ilgaz, Çankırı üzerinden Ankara’ya
ulaştırılıyordu. Savaş yıllarında kazamızdan 400 katırlık kervanlarla cepheye
mühimmat taşınmış, işgale uğramamasına rağmen, kuvay-ı Milliye’ye her türlü
desteği sağlamış, resmi kayıtlara göre Sakarya ve Başkomutanlık meydan
savaşlarında 310 şehit vermiştir.
TOSYA TARİHİ
Tosya bölge itibari ile çok eski bir yerleşim merkezidir ve ne zaman, kimler
tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Ancak tarihi kalıntılara bakıldığında
Tosya’nın çok eski bir yerleşim merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Şehrin,
doğu-batı ticaretinde çok önemli olan “İpek Yolu” üzerinde kurulması önemini
artırmış, şehir yıllarca bölgenin önemli bir ticaret merkezi olmuştur.
1071 Malazgirt zaferinden sonra, Çankırı ve Kastamonu ile beraber Türk
hakimiyetine girmiştir. Bölge önce Anadolu Selçuklu devleti sonra
Candar-oğulları, Çoban-oğulları ve II. Murat döneminde de Osmanlı Devleti
Hakimiyetine girerek günümüze kadar gelmiştir
1927
yılında çizilmiş bulunan bu harita Tosya'nın 1926 yılındaki idari yapısını ve
istatistiki bilgileri içermektedir. Haritanın aslı Tosya Kaymakamlığında
sergilenmektedir.
Şehrin tarih içindeki ilk yerleşim bölgesinin şimdiki yeri olduğuna dair bazı
şüpheler vardır. Bu günkü yerleşim bölgesinin güney doğusunda yaklaşık üç
kilometre uzaklıktaki “Mermerdirek” mevkiinde Bizans dönemine ait kalıntıların
bulunması Tosya’nın ilk yerleşim yerinin burası olabileceği kanaatini
vermektedir.
Tosya’daki yer isimlerinden Kayı, Karkın, Kınık, Bayat, Afşar, Çepni, Gökomuz
gibi Türk isimleri olması, bölgeye yerleşen Türklerin Oğuz boylarına mensup
olduklarını göstermektedir.
Tosya’nın Türk Hakimiyetine Girişi
Tosya’nın Türkler tarafından fethini Paflagonya olarak bilinen bölgenin fethi
içerisinde aramak gerekir.
Türler Anadolu’ya ilk defa Hun’lar zamanında gelmişler, daha sonra Müslümanlığı
kabul eden Türk beyleri İslam orduları ile Anadolu’daki gaza faaliyetlerine
katılmışlardır. IX. Yüzyılın sonlarında Busru’l Afşini, Kayıoğlu Ahmet, Hakan
Munis, Burduroğlu Rüstem, Ebu Sabit’in Türki, Toğanoğlu Ahmet gibi meşhur Türk
komutanlar Sivas, Amasya, Niksar, Kayseri, Şebinkarahisar, Konya Ereğli,
Yalvaç, Bergama, Ankara, Ulukışla, Çankırı, Eskişehir gibi Anadolu’nun bir çok
şehrini ele geçirmişlerdi. Ancak karşı taarruza geçen Bizans orduları bu
şehirleri geri almaya muvaffak olmuşlardı.
Anadolu’nun kamilen Türklerin eline geçmesi şüphesiz ki 1071 Malazgirt
Zaferinden sonra olmuştur. Selçuklular bu büyük zaferi kazandıktan sonra
Anadolu’ya yaptıkları akınların mahiyeti değişmiştir. Daha önce Anadolu’yu
tanıyan, keşfeden ve yıpratan akınlar yerine Malazgirt zaferinden sonra kalıcı
ve yerleşme gayesi ile fetihlere girişilmiştir. Bizans ordusunun
Malazgirt’te kesin bir yenilgiye uğratılmasından sonra, Anadolu’da Türk
akınlarına mukavemet edecek bir gücün kalmaması üzerine Türkler kısa bir zaman
içerisinde Üsküdar’a ulaşmışlardır.
Tosya’nın fethedilmesini tabi olarak bölgenin fethedilmesi hareketleri
içerisinde aramak gerekir. Bölge Türlerin eline takriben XI. Yüzyılın
sonlarında geçmiştir. Bu yıllarda Çankırı’yı ele geçiren Emir Kara Tekin Sinop,
Kastamonu ve Çankırı’da hüküm sürmüştür. Tabiatıyla Tosya da ilk defa bu
yıllarda Türk hakimiyetine girmiş oldu. I. Haçlı seferinin başlaması üzerine
bölge uzun yıllar Türk Bizans mücadelesine sahne olmuştur.
Selçuklular ve Beylikler Döneminde Tosya
Anadolu siyasi birliğinin tamamlanmasında ilk sistemli hareket II. Kılıç Arslan
zamanında görmekteyiz. II. Kılıç Arslan eski Türk hakimiyet telakkisine göre
ülkesini oğulları arasında paylaştırdı. Bu paylaşımda Paflogonya olarak bilinen
ve Pontus şehirleri olarak gösterilen Çankırı ve Kastamonu II. Kılıç Arslan’ın
oğlu Ankara Meliki Mesud’a düşmüştür. Tosya, Çankırı ile Kastamonu arasında bir
yerleşim yeri olduğuna göre yukarıda bahsedilen yerlerle birlikte Türk
hakimiyetine girdiği kabul edilebilir.
Ankara Meliki Mesud babası zamanında kardeşleri Bizans aleyhine toprakları
genişletirken, bu bölgede Bizanslılara karşı yaptığı seferler neticesinde 1197
yılında Devreğ’i fethetmeye muvaffak olmuştu. Coğrafi mevkiler göz önünde
tutulursa, Tosya’nın da içinde bulunduğu Sinop’tan başlayarak Devreğ’e kadar
olan bölge melik Mesud’un idaresinde idi. XIII. Yüzyılın ortalarından sonra
Selçuklu hakimiyetinde olan topraklar, Sinop’un batısından itibaren
gösterilmektedir. Bölgenin fethi I. İzzettin Keykavus’un 1214 yılında
Sinop’u alması ile tamamlanmıştır.
Bundan sonra Tosya’nın da içinde bulunduğu Batı Karadeniz Bölgesinde
Çoban-oğulları beyliğinin söz sahibi olduğu görülmektedir. Hüsameddin Çoban
Beyin soyundan adını alan bu beylik bölgedeki hakimiyetini XIII. Yüzyılın
sonlarına kadar sürdürmüştür. Bölgede 1291 yılında Şemseddin Yaman Candar’ın
Kastamonu’yu alması ile Candar-oğullarının egemenliği başlamış oldu.
Osmanlı-Candaroğulları Mücadelesi ve Tosya
1299 yılında küçük bir beylik olarak ortaya çıkan Osmanlı devleti Anadolu’daki
diğer Türk beylikleri ile iyi geçinerek genişlemesini Bizans toprakları yönünde
yapmıştır.
Osmanlı Candar-oğulları beyliklerinin ilk dönem ilişkilerine dair kaynaklarda
tatmin edici bilgiler mevcut değildir. Osmanlıların “Kötürüm Beyazid” dedikleri
Candar-oğlu beyi zamanından itibaren Osmanlı Candar-oğulları ilişkileri
başlamıştır. İlk dönemlerde iyi ilişkiler içerisinde olan bu iki beylik Kötürüm
Beyazid’in oğlu olan II. Süleyman’ın babasına isyan ederek Osmanlılara
sığınması ile bozulmuştur.
Bu durum karşısında Kötürüm Beyazid çeşitli ittifak arayışlarına girerek Sivas
Hükümdarı Kadı Burhaneddin’e elçiler göndermiştir. Bu arada I. Murat
Kötürüm Beyazid’in oğlu II. Süleyman’ın emrine bir ordu vererek babasının
üzerine gönderdi. Kastamonu’da yapılan savaşta yenilen Kötürüm Beyazid Sinop’a
çekilmek zorunda kalmıştır.
Osmanlıların Kastamonu’yu terk etmesi üzerine babasına karşı direnemeyen II.
Süleyman Kastamonu’dan tekrar ayrılarak I. Murat tan yardım istedi. Bu olaylar
sırasında hastalanarak ölen Kötürüm Beyazid’in yerine oğlu II. Süleyman (Paşa) geçmiş
oldu.(1385) II. Süleyman Paşa I.
Murat’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Yıldırım Beyazid’in ilk yıllarında
da Osmanlılarla iyi geçindi. Ne var ki Yıldırım Beyazid’in Anadolu Türk
Birliğini sağlama yönünde Anadolu’daki diğer Türk Beyliklerine yönelik
hareketleri Süleyman Paşayı yeni ittifaklar aramaya itmiştir.
1392 yılında Yıldırım Beyazid’in II. Süleyman Paşa’yı öldürmesi ile Kastamonu
ve Candar-oğulları topraklarının büyük bir kısmı Osmanlıların eline geçmiş
oldu. Bundan sonra Candar-oğulları beyliğini tekrar eski durumuna
getirmek için beyliğin Sinop kolunda hüküm süren İsfendiyar Bey mücadeleye
başladı.
İsfendiyar bey Osmanlı padişahına bir elçi göndererek af diledi ve Sinop’un
kendisine bırakılmasını istedi. Yapılan anlaşmaya göre Tosya’nın da içinde
bulunduğu Kastamonu, Çankırı ve Kalecik tarafları Osmanlılara geçmiş oldu.
1402 Ankara savaşından sonra, Timur, Yıldırım Beyazid’in daha evvel ele
geçirmiş olduğu beyliklere eski istiklallerini iade etti. Timur İsfendiyar Beye
sadece Sinop’u değil Yıldırım’ın 1392 yılında aldığı Kastamonu, Tosya, Çankırı
ve Kalecik’i de verdi.
Fetret devri yıllarında Osmanlı devletini tekrar ihya etmeye çalışan Çelebi
Mehmet’e karşı İsfendiyar bey ve Osmanlı Şehzadesi İsa bey Bakırküresi, Tosya,
Çankırı, Kaleci ve Canik askerlerinden müteşekkil bir ordu ile Ankara’yı almak
istemişlerse de Gerede önlerinde yapılan savaşı kaybederek çekilmişlerdir.
Osmanlı Candar-oğulları ilişkileri günlük politikalar gereği bazen dostane,
bazen de hasmane bir şekilde gelişiyordu. Çelebi Mehmet 1416 yılında Eflak’a
yapacağı bir sefer için İsfendiyar Beyden yardım istemişti. Bunun üzerine
İsfendiyar Bey, oğlu Kasım bey komutasındaki bir kuvveti Osmanlıların
yardımına gönderdi. Eflak Seferi dönüşü Kasım bey babasının beyliğin en
mahsuldar olan Çankırı, Kalecik, Tosya ve Kastamonu taraflarını çok sevdiği
oğlu Hızır’a vermek istemesine gücenerek babasının yanına dönmeyerek Osmanlı
himayesinde kaldı. Bu durum iki devlet arasındaki ilişkilerin tekrar
bozulmasına sebebiyet vermiştir.
Çelebi Mehmet yukarıda sözü edilen yerlerin Kasım’a verilmesi için İsfendiyar
beye bir name yazdı ise de kabul edilmedi. Bunun üzerine Çelebi Mehmet
Candar-oğulları beyliği üzerine sefer açtı. Sinop’a çekilen İsfendiyar bey,
Çelebi Mehmet’in bu isteğini kabul etmiş, Bakırküresi ve Kastamonu’nun
kendisinde kalmasını rica etmek, Tosya, Çankırı ve Kalecik’in oğlu Kasım’a
değil padişahın kendisine kalmasını dilediğini bildirmek için elçi göndermişti.
Ilgaz dağı sınır kabul edilerek Tosya ve Kargı’da dahil olmak üzere Çankırı ve
Kalecik Osmanlı himayesindeki Candar-oğlu Kasım’a verilmişti. Böylece
Candar-oğulları beyliğinin bir kısmı Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu.
Çelebi Mehmet’in ölümü II. Murat’ın Osmanlı tahtına çıkması üzerine ortaya
çıkan olayları fırsat bilen İsfendiyar bey daha önce Osmanlı himayesindeki
oğluna vermek zorunda kaldığı yerleri geri aldı. Küçük Mustafa Çelebi işini
bitiren II. Murat Kasım bey komutasındaki kuvvetleri İsfendiyar bey üzerine
göndererek, önce Kastamonu’ya sonrada Sinop’a çekilmesini sağladı. Yapılan
anlaşma ile Çelebi Mehmet zamanındaki sınırlara dönülmüş oldu.
Candar-oğlu İsfendiyar bey Osmanlılarla öteden beri gelen anlaşmazlığı kesin
olarak ortadan kaldırmak için Osmanlılarla akrabalık kurmayı uygun bulmuştur.
Bu politikasında başarılı olan İsfendiyar bey ülkesinde yeniden huzuru ve
düzeni tesis etmiştir.
İsfendiyar beyin 1439 yılında Sinop’ta ölmesi üzerine yerine oğlu II. İbrahim
Bey geçti. 1443 yılına kadar beyliğin başında kalan II. İbrahim Bey döneminde
Osmanlı-Candar-oğulları ilişkilerinde bir değişiklik olmadı. 1443 yılında
beyliğin başına II. İbrahim Beyin büyük oğlu İsmail beyin geçtiği
görülmektedir.
İsmail bey 1451 yılında Osmanlı Tahtına geçen II. Mehmet’le dostane ilişkiler
kurmuş, hatta İstanbul Muhasarasına bizzat askerleri ile gelerek yardımda
bulunmuştu. 27 Mayıs 1453 günü girişilecek son hücum öncesinde şehrin teslimi
için imparatora gönderilenler arasında idi.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi gibi büyük bir başarıdan sonra Anadolu
Türk Birliğini sağlama yolundaki politikası Candar-oğlu İsmail beyi rahatsız
etmiştir. Bu sebeple İsmail bey kendisine yeni bir hami bulmak için Hıristiyan
alemi ve Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’la temasa geçmiştir.
Candar-oğulları beyliğinin kesin olarak Osmanlı topraklarına katılması,
Fatih’in bir Ceneviz Kolonisi olan Amasra’yı 1459 yılında alması ile
başlamıştır. 1461 yılında Kastamonu’yu alan Fatih Sultan Mehmet, Sinop kalesine
kapanan İsmail Bey üzerine kuvvet gönderdi. Kaleyi muhasara eden Osmanlılara
karşı çıkar yol bulamayan İsmail Bey kaleyi savaşmadan teslim etmiş ve Sinop’ta
Fatih tarafından iyi karşılanarak kendisine Bursa civarındaki Yenişehir, İnegöl
ve Yarhisar tımar olarak verilmiştir.
Candar-oğulları beyliğinin bundan sonra başına İsmail beyin kardeşi Cemaleddin
Kızıl Ahmet geçirilmiştir(1461). Ancak Trabzon seferinden sonra kendisine mora
sancağı verilerek Kastamonu dan uzaklaştırılmıştı. Böylece Candar-oğulları
beyliği kesin olarak 1461 yılında Osmanlılara katılmış oldu.
Kuruluş devrinden itibaren Osmanlılara karşı düşmanca bir politika takip eden
Candar-oğulluları , Osmanlı Devleti için Anadolu da büyük bir tehlike olmuştur.
Candar-oğulları beyliğinin sahip olduğu toprakların coğrafi önemi, Bursa–Tebriz
kuzey ipek yolunun bu beyliğin elinde olması ve batıda meşgul olurken arkasını
emniyete alması gibi birçok sebep Candar-oğlu beyliğinin alınmasını mecbur
kılıyordu.
Prof. Dr Yaşar Yücel’e göre Candar-oğulları beyliğinin Osmanlı Devletine
katılmasını zaruri kılan amiller; Hıristiyan dünyasınca Anadolu’yu
Osmanlılardan kurtarmak için girişilen uluslar arası ittifaka
Candar-oğullarının katılması, Candar-oğullarının Trabzon Rum imparatorluğu ile
ittifaka girişmesi, Tebriz – Tokat –Bursa ipek yolunun tehdit altında
bulunması, Sinop limanının askeri ve İktisadi önemidir.
Tosya, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından kesin olarak Osmanlı Topraklarına
katılmıştır. Aslında Tosya, fiili olarak Celebi Mehmet (1423) zamanından
itibaren Osmanlı idaresinde bulunuyordu. Fatih Sultan Mehmet’in Kastamonu’yu
alması ile Batı Karadeniz bölgesindeki siyasi parçalanmışlık son bulmuş oldu.
Tosya’nın Osmanlı idari taksimatında yer alması 1461 yılından sonra olmalıdır.
Başlangıçta, Rumeli ve Anadolu eyaleti olarak teşkilatlanan Osmanlı
İmparatorluğunda Kastamonu, Anadolu eyaletinin merkezi olan Kütahya’ya bağlı
idi. “Paşa Sancağı” da denilen bu eyalet merkezlerinde Beylerbeyi otururdu ve
taşra kuvvetlerinin başkomutanı , sancak yöneticilerinin amiri durumunda idi.
XVIII. yüzyılda Kastamonu, Anadolu eyaletine bağlı bir sancak merkezi idi. Ancak
Kastamonu merkezinde sancak beyi oturmuyor, yerine vekil olarak tayin ettiği
mütesellim onun görevlerini yerine getiriyordu.
1756 tarihinde Kastamonu’ya bağlı otuz üç kaza bulunmakta idi. H.1211-1217
(1796-1802) tarihleri arasında Tosya Şer’iyye sicilinden anlaşıldığına göre
Tosya, Kastamonu’ya bağlı Çankırı sancağının bir kazası idi. Öyle Anlaşılıyor
ki Tosya, daha sonraki idari düzenlemeler sonucunda Kastamonu’ya bağlanmıştır.
Osmanlı Devleti XIX. Yüzyılda taşra yönetiminde yeni düzenlemeler yaptı.
Osmanlı Yönetiminde esas yönetim birimi olan sancak, Tanzimat tan sonra ‘liva”,
eyaletlerde “Vilayet” olmuştu.
1864 yılında çıkarılan vilayet nizamnamesi ile ülke yeniden yapılanmış idi.
Vilayetlerde bir vali ve onun maiyyetinde diğer devlet görevlileri vardı.
1869 yılında yayınlanan vilayet salnamesine göre Kastamonu dört Sancaktan
oluşmaktadır. Tosya bu salnameye göre Çankırı sancağından ayrılarak Kastamonu
sancağına bağlanmıştır. Bu tarihte Kastamonu merkez, Sinop, Çankırı, ve Bolu
olmak üzere dört sancaktan müteşekkil idi. 1907 yılında Bolu, 1918 yılında da
Çankırı ve Sinop Kastamonu’dan ayrılarak müstakil birer vilayet olmuşlardır.
Tosya Cumhuriyet döneminde de Kastamonu’nun bir kazası olarak idari
yapıda yer almıştır.
2000 yılı genel nüfus sayımına göre ilçe merkez nüfusu 28083, köy nüfusu 19045,
toplam ilçe nüfusu 47128 kişidir. İlçeye bağlı bir belde 51 köy bulunmaktadır.
İlimizin en büyük ilçesi durumundaki Tosya’da Ağaç işleri sanayi, toprak sanayi,
yem sanayi dokumacılık sanayi ve el sanatları gibi değişik sanayi kolları
mevcut olup, Özellikle ağaç ve toprak sanayi ilçe ekonomisine önemli bir
katkı sağlamaktadır.
Bunların
yanında dokumacılık, özellikle kuşak, kese ve tela imalatı 1500 lü yıllardan
beri yerel bir meslek dalı olarak gelmektedir. Yılda 3.5 milyon metreye varan
tela imalatı yurdumuzun bu alandaki önemli bir ihtiyacını karşılamaktadır.
El
sanatlarından olan bıçak ve bıçkı imalatı daha çok hediyelik ve süs eşyası
olarak dış pazardaki, önemli bir gelir kaynağı konumu ilede iç pazardaki
yerini almaktadır.
İlçenin
geçim kaynakları içinde tarım ve hayvancılıkta önemli bir yer işgal
etmektedir. İlçenin güneyinde Devrez vadisi üzerinde üretimi yapılan
pirincimiz kalitesi ve lezzeti ile yurt çapındaki yerini almıştır.
Tosya
pirinci kendisini sarıkılçık, akçeltik ve maratelli çeşitleri ile kabul
ettirmiş ve ülke çapında benimsenmiştir. 3500-5000 ton arasında olan üretimin
yaklaşık % 65 i dış pazarlarda tüketilmektedir. Atatürk'ün emriyle
kurulan yanda resmi bulunan ilk çeltik fabrikasından bu yana Tosya'ya kurulan
çeltik fabrikaları çevre halkına da hizmet etmektedir.
İlçemizde
üretilen ahşap kapı pencere ve mobilyalar Türkiye’nin her yerine pazarlanmakta,
ayrıca yurt dışına ihraç edilmektedir. İhraç ediliyor olması gelişmişliğinin
belgesi durumundaki ağaç sanayinde 1500 işyeri ve 4 fabrika faaliyet
göstermektedir. Ağaç sanayi klasik ahşap kapı ve pencere yapımı yanında son
yıllarda modern amerikan kapısı ve özellikle mutfak mobilyası alanında çok büyük
gelişmeler sağlamıştır.
Bağ
kültürü ve gümele Tosya halkı hayat tarzında önemli bir yer tutmaktadır.
İlkbaharda bağlara göç eden Tosya halkı bütün yazı burada geçirmekte bu arada
ürettiği taze sebze ve meyvaları da pazara getirip satmaktadır. Aynı zamanda
turşu, reçel, pekmez, pelverde (marmelat) gibi kış yiyeceğini de
hazırlamaktadır. Büyük şehirlere göç etmiş bulunan insanlarda yazları gelerek
bağ evlerinde tatil yaparak dinlenmektedirler. Şehirleşmenin getirdiği
problemlerden dolayı bağ turizmi giderek daha büyük önem kazanmaktadır.
Karadeniz
Bölgesinin Batı Karadeniz bölümünde, Kastamonu iline bağlı bir kaza olan
Tosya; Kastamonu’ya 70 km uzaklıkta olup, batısında Çankırı iline bağlı Ilgaz
(Koçhisar) kazası, güneyinde Çorum iline bağlı İskilip kazası, doğusunda yine
Çorum iline bağlı Kargı ve Osmancık kazaları ve kuzeyinde de Kastamonu ili ile
çevrilidir. Şehir güneyinden Devrez vadisine açılan düz bir arazi ile doğu,
batı ve kuzey cephelerinden ise dağlarla kaplıdır.
E
– 80 karayolu üzerinde olan ilçemizden 775 nolu Kastamonu-Çorum Devlet Karayolu
geçmekte olup, ilçemiz il merkezine 70, Ankara’ya 230, İstanbul’a ise 430 km
mesafededir. 41 derece 01 dakika kuzey enlemi ile, 34 derece 03 dakika doğu
boylamında bulunan ilçemizin yüzölçümü 119.500 hektardır. Yazları sıcak
ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı bir iklim özelliğine sahiptir. Yıllık
sıcaklık ortalaması 11.7 derecedir. Bitki örtüsü karaağaç, meşe ve çoğunlukla
çam ormanından oluşmaktadır.
İlçenin
su ihtiyacı doğal kaynaklardan sağlanmakta olup, Taslıpınar, Aşağıpınar,
Kuyumcupınarı diye adlandırılan üç adet tarihi pınara, ermelik köyünde ve
acıkavak mevkiinde sifalı sulara sahiptir. Devrez ve Deringöz ilçenin belli
başlı akarsularıdır. İlçe Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde olup 1943 yılında
Tosya – Ladik hattında meydana gelen 7,6 şiddetindeki depremde ilçe
merkezindeki 1200 kişi hayatını kaybetmiştir.