HAARP: High Frequency Active Auroral Research Program
(Yüksek Frekenslı Aktif Auroral Araştırma Programı)
Auroral: Özellikle kutup bölgelerinde gece görülen gök ışıkları.
Kuzey kutbu ve Alaska bölgesinden Mart, Eylül ve Ekim aylarında bu gök
ışıkları gözlemlenebiliyor.

VHF frekansında bu gök ışıklarının incelenmesine yönelik düzenek
ekteki linkte görüldüğü şekilde çalışıyor.
http://dac3.pfrr.alaska.edu/~ddr/ASGP/STRSCOOP/VHF/VHFFRAME.HTM
Bizim dernek ilginçtir, sürekli “Zihni Sinir” projeleri üretilir.
Köşe yazarlarımızdan biri PIC dahisi olup sürekli bu konuda yeni projeler
yapar, bir diğeri ise “Çalışır mı Acabaaaaaa?” köşesinde küçük devre
şemaları yayınlar. Ayrıca anten, güç kaynağı vs. bir sürü irili ufaklı
projeler sayfalarımızdan yayınlanmıştır. Fakat bu yazıda okuyacaklarınız
şimdiye kadar çok az duyulmuş ve ürkütücü bir projeye ait: “Radyo Dalgaları
ile Deprem Yaratma Projesi”.
Bu gerçek mi değil mi? İşte bu araştırmamın konusu kısaca HAARP
denilen projeye ait. “Fakat korkmayın bunu dernek olarak yapmıyoruz” demeyi
çok isterdim ama ne yazık ki diyemiyorum, zira ABD hükümeti desteğinde
bahse konu proje üzerinde 1995 yılından beri çalışılıyor.
Konu gündemimize nasıl girdi, önce ufak geri dönüşler ile birkaç
hatırlatma yapayım. 17 Ağustos 1999 depremi ülkemizin tarihinde bir daha
silinmeyecek izler bıraktı. Milyarlarca USD kaybımızın yanında 17000
civarında vatandaşımızı kaybettik. Hazırlıksız yakalandığımız bu depremde,
devlet yeteri kadar çabuk davranamadı, birçok eksikliği ortaya çıktı.
Amatör telsiz dernekleri, AKUT gibi gönüllü kurtarma ekipleri, yurtdışından
gelen yardım ekipleri ve bizzat halkımızın inanılmaz yardımları sayesinde
bu eksiklik bir miktar kapatıldı. Deprem sonrası yaşanan acı olaylar halen
devam ediyor; sosyal ve psikolojik bozukluklar, onarılamayan yerleşim
yerleri, çadırlarda yaşamaya mahkum edilen bir toplum…
Bu acı olay öncesi ve sırasında o kadar ilginç fenomenler yaşandı ki,
Gölcük depremini sıradan bir deprem olarak değerlendirmemiz mümkün değil.
Depremden 6 gün öncesine bakalım. Çok ilginç ve uzun periyotlar ile yaşanan
bir doğa olayına sahne oluyoruz; “Tam güneş tutulması”. Bu olay gök
izlemcileri tarafından binlerce yıl önceden bilinen bir buluşmaydı ve daha
önce de benzerlerini yaşamıştık. Güneş tutulması öncesinde ise bir benzeri
6000 yıl önce yaşanan özel bir gök olayına şahit olduk. “Felaketler,
gezegenlerin özel bir sırada dizilmesi ile baş göstermektedir-Nostradamus”
ünlü kahinin bu yorumu 4 Mayıs 2000 tarihinde gerçekleşti. Bu tek sıra
dizilişte, Dünya, Pluton ve Güneş bir tarafta; Merkür, Venüs, Mars,
Jupiter, Satürn öteki tarafta yer aldı. Diğer iki gezegen Uranüs ve Neptün
ise bu hattın iki yanlarında kaldı(Adeta bir göksel haç ortaya çıktı). Bu
dizilişler hem Güneşi hem de bir sıra üzerinde dizilen gezegenleri “Güçler
Bileşimi” etkisi ile etkiler. Güneşte büyük patlamalara ve lekelere neden
olur. Bu patlamalar iletişimi ve dünya üzerinde yaşayan canlıları olumsuz
olarak etkilemektedir. Bilim adamları bu dizilmenin dünyanın üzerinde
olumsuz etkiler yaratacağını biliyordu, ruhsal açıdan insanları olumsuz
etkileyecek gerginliklerin yanında dünya iklimi ve kabuğunda
hareketlenmeler bekleniyordu.
Nitekim ben bu konuyu depremden bir hafta önce derneğimizin mail
listesine attığım bir mesajda dile getirdim. Benim gibi hassas olarak
nitelendirebileceğimiz bazı kişiler de huzursuzluk yaşıyordu. Depremden üç
gün önce geceleri uykumda zorluklar başladı. 16 Ağustos 1999, gece saat
02:00 sıralarında terasıma çıktım ve yüksek sesle “bugün deprem olacak”
dedim. Bu asla bir temenni değildi ve olmaması için de düşüncelerimi
temizlemeye çalışıyordum. Fakat artık sanki okun yaydan çıktığını
hissetmiştim. Ertesi gün deprem olduğunda ben yine kabuslarla uyumaya
çalışıyordum. Sarsıntıdan hemen sonra terasıma çıktım, dışardan bağrışmalar
geliyordu, şehirde birkaç ışık dışında her yer simsiyah karanlığa
bürünmüştü. Fakat gökyüzü, o gökyüzü, onu asla unutamıyorum. Samanyolunu,
kayan göktaşlarını ve binlerce yıldızı hiç bu kadar net ve güzel gördüğümü
hatırlamıyorum. Dakikalarca gök yüzünü seyrettim. Şehrin ışıklarının
azalmasında bu görüntüyü izlememde elbette büyük katkısı vardı fakat tek
açıklaması bu değildi. O gece gökyüzünde, yer yüzünde çok önemli değişimler
yaşanmıştı.
Deprem beklentileri ve ruhsal sıkıntıların tek nedeni acaba bu özel
astronomik olay mıydı? İstanbul, Kocaeli civarında deprem öncesinde ve
sonrasında “Ateş Topu” dediğimiz bazı olaylara şahit olduk. Bunlardan
bazılarını bizzat arkadaşlarım gözlemledi, bazıları ise TV’lere çıktı. Ateş
topu dediğimiz olay birdenbire gökyüzünde belirerek değişik ışınımlar yapan
ve daha sonra da kendi kendine kaybolan bir tür fenomendir. Bu olay
Alaska’da da gözlenen Auroral denilen gökyüzü ışımalarına benzer fakat
olayın gerçek nedeni hakkında şimdiye kadar net bir açıklama yapılabilmiş
değil. Bazıları deprem bölgelerinde bu olayın meydana geldiğini zira fay
hatlarındaki enerji boşalımlarının gökyüzündeki bazı gazları harekete
geçirdiğini ve adeta bir flörasan lamba gibi ışıklara neden olduğunu
söylemektedir. Fay hatlarında kuartz kristali yataklarının olması durumunda
daha yoğun bir enerji boşalımı meydana geldiği belirtilmektedir. Bir diğer
teori ise esas konumuzu oluşturan HAARP ile ilgili olup gökyüzündeki belli
bir bölgeye yüksek enerji yollanımı ve bu enerjinin aniden azaltılıp
çoğaltılması sonucu Ateş Topunun oluşmasıdır. Şimdi HAARP konusuna girelim.
Amatör telsizci arkadaşlarım aşağıdaki paragrafta yazanları
bildiklerinden bu bölümü atlayabilirler. Amatör telsizci olmayanlar için
bir gök radyo dalgasının yayılma prensiplerini aşağıda anlatarak konunun
bilimsel yanını açıklamak istiyorum. Çünkü HAARP projesi güçlü bir radyo
frekansının gök dalgası yayılımlarını kullanması esasına dayanmaktadır.
İyonosfer ve Gök Dalgası:
HF dediğimiz High Frequency radyo dalgaları amatör telsizcilikte 1.8MHz ile
30MHz arasını kullanır. 1.8MHz de 30W, 3.5MHz de 150W, 14-30MHz de ise 400W
maksimum çıkış gücüne izin verilir. Özel durumlarda ise yükselticilerle
maksimum 1KW’a kadar çıkışlar yapılabilmektedir. Bu dalgaların özelliği gök
dalgaları dediğimiz yayılımı kullanarak binlerce kilometre uzaklıktaki
istasyonlar ile iletişim sağlayabilmesidir. Yeryüzünün 40-500Km arasında
bulunan İyonosfer tabakası bir ayna görevi görerek HF dalgasının yayılımını
sağlar. Yüksek yoğunlukta proton ve elektronlardan oluşan İyonosfer
tabakası değişik katmanlardan oluşmaktadır. Bu katmanlar gece ve gündüz
değişmektedir. Zira güneş ışınları bu katmanları doğrudan etkilemektedir.
Hatta güneş fırtınalarında bu etkiyi en çok hisseden katman iyonosfer
olduğundan HF iletişimini de doğrudan etkiler. Güneş patlamalarında auroral
dediğimiz ışık oyunlarıda bu tabakada gerçekleşir. Katmanların yeryüzünden
yüksekliği aşağıda açıklandığı şekildedir.
Gündüz:
Gece:
40-80Km D
Tabakası
40-150Km E Tabakası
80-150Km E Tabakası
150-500Km F Tabakası
150-500Km F1 ve F2 Tabakası
D tabakası sadece gündüz oluşur, yoğunluğu çok azdır. E tabakası
ikinci tabakadır ve özellikle öğlen çok yoğundur. Son tabaka F tabakası
gündüzleri F1 ve F2 olarak adlandırılır, geceleri birleşerek F tabakasını
oluştururlar ve yoğunluğu en fazla olan tabakadır. Düşük frekanslı
dalgaların sahip olduğu enerjinin neredeyse tamamı D tabakası tarafından
emilir. Bunun sonucu esas dalganın kırılımını sağlayan E ve F tabakalarına
erişemezler. Yüksek frekanslı dalgalar ise çok az emilirler ve D tabakasını
geçtikten sonra E ve F tabakalarında iyonize tabakadan yansıyarak yeryüzüne
geri dönerler. Gündüz saatlerinde D tabakası oluştuğundan düşük frekansta
gök dalgaları ile haberleşme yapılmasına engel olur. Geceleri ise D
tabakası kaybolduğundan düşük frekanslı dalgalar iyonosferde kırılır ve
toprağa geri yansır. Hatta tekrar göğe çıkarak birkaç defa yansıma da
yapabilirler. Burada kast ettiğimiz düşük frekanslar HF dediğimiz
frekanslardır. Frekans yükseldikçe kırılma az olur ve dolayısıyla gök
dalgası ile yayılımı da azalır.

HAARP Nedir?
HAARP, HF’da yüksek enerji çıkışları ile iyonosferin ısıtılması ve burada
bir takım değişimler yapılarak etkilerinin incelenmesi için başlatılmış bir
projedir. Kullanılan frekans aralığı 2.8-10MHz arasıdır, çıkış gücü ise
resmi kaynaklarda 3.6 Gigawatt olarak belirtilmesine karşılık 10 Gigawatt’a
çıkarılabileceği açıklanmaktadır. Bu enerji dünyadaki en büyük radyo
vericisi ünvanını kazandırmaktadır. Merkezin 1 saat boyunca çalıştırılması
durumunda Hiroşima atılan atom bombası kadar enerji ortaya çıkaracağı
hesaplanmıştır. Fakat bu merkezin yılda 4-5 kere ve sürekli olmayıp vuruş modunda
(seri ve güçlü atışlar üretme) ile çalışacağı bildirilmektedir.(Bahse konu
enerjinin aslında ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini göstermek
için bu örnek verilmiştir)
HAARP’ın Yeri ve Projeyi Gerçekleştirenler Kimler?
HAARP, çok ilginç bir yerde konuşlanmıştır, Alaska Gakona. Gakona’da askeri
üstün yakınlarında ve kimsenin girmediği özel bir alanda tesis kurulmuştur.
Niçin burası seçilmiştir? İki temel amacı vardır. Birincisi Alaska
dünyadaki elektromanyetik kuşakların özel bir kesişim bölgesinde
bulunmaktadır. Dünyanın elektromanyetik alanlarına müdahale edebilmek için
en iyi yerdir. İkincisi ise insanlardan uzak, korunması kolay ve gözlerden
mümkün olduğunca uzak bir yer olmasıdır.

Gakona daki bu merkezde 21m. yüksekliğinde 180 adet kule üzerinde
cross dipol anten inşa edilmiştir. Teknik detaylarını
http://www.haarp.alaska.edu/haarp/tech.html
adresinde bulabilirsiniz.


Gakona dünyanın elektromanyetik alan çizgilerinin kesiştiği bir
yerdedir.

Bu alan aynı zamanda auroral dediğimiz ışımaların en yoğun yaşandığı
bölgedir. Dünya manyetik alan çizgileri üzerinde yapılacak en küçük
değişimlerin bile büyük etkilere yol açabileceği söylenmektedir. Bu konuda
Tesla’nın da zamanında bazı çalışmaları olmuştur.
İlk kez Nicola Tesla tarafından ortaya atılan “Dünyasal Sabit
Dalgalar”, dünyanın kendi kendine bir elektrik ürettiği ve uygun konumlarda
bu dalgalara erişilerek kontrol edilebileceği söylemektedir. Tesla bunu
ispat etmek için uygun frekanstaki bu titreşimleri kullanarak elektrik
enerjisini çok uzaklara tel kullanmadan aktarabilmişti. Deneyinde 40Km
uzaklıkta bir yerde 200 ampülü yakabilmişti. Yine Tesla’nın bir amacı da
“Kablosuz Dünya İletişim Kulesi”ni inşa etmekti. Tesla dünya çapında bir
iletişim düşünüyordu, kısacası bugünün Internet dünyasını tasarlıyordu.
Fakat bunu kablosuz ortamda gerçekleştirecekti, ama ömrü bu projeyi yapmaya
yetmedi.(1856-1943) Tesla konusu başlı başına özel bir konu olup arasıra bu
dahinin görüş ve teorilerinden yararlanacağız.
Gakona’nın bu özel konumundan sonra projenin kimlerin denetiminde
geliştirildiğine bakalım. Aslında kimlerin bu işin altında parmağının olduğunu
gördüğümüzde konunun basit anlamda bir araştırma projesi olmadığını
görüyoruz. ABD hava ve deniz kuvvetleri, içlerinde Alaska ve MIT gibi 8
üniversitenin bulunduğu bilim adamları grubu ve ARCO şirketi. ARCO çok
kilit bir şirket, 1994 yılında bu şirket Patriot füzelerini de üreten
Raytheon şirketler grubunun bir üyesi olan E-Systems’e satılmış. ARCO
şirketi Prof. Bernard Eastlund adında bir fizikçinin patentini satın
almıştı. ABD-4.686.605 numaralı bu patent, Tesla’nın icatlarından
esinlenerek hazırlanmış bir iyonosferik ısıtıcının özelliklerini
açıklamaktadır. Tesla’ya ait iki önemli görüş ve çalışma Eastlund’un
ilham kaynağı olmuştu(Belki ilham kaynağının ötesinde Tesla’ya ait bazı
notlar da bu kişinin elindeydi) Tesla, istenirse Çin seddi gibi bir
manyetik alan yaratabileceğini, istenirse bunu yönlendirerek motorları dahi
eritebileceğini açıklamıştı. İkinci açıklama ise bunu 2 Milyon doları
geçmeyen bir kompleks kurarak özel bir ışınla yapabileceğiydi. Eastlund’un
bulduğu iyonosferik ısıtıcı da aynen bu düşüncelere dayanıyordu. HAARP da
bu düşünce doğrultusunda çalıştırılabilmektedir. Bu konuyu daha detaylı
inceleyebilmek için HAARP’ın resmi ve resmi olmayan amaçlarına bir göz
atalım.
HAARP’ın Amaçları:
Bunu ikiye ayırmak durumundayız; birincisi ABD hükümeti tarafından yapılan
resmi açıklamalar, diğeri ise bağımsız kaynakların, radyo amatörlerinin ve
araştırmacıların yaptıkları.
HAARP’ın resmi kaynaklardaki amaçları:
1-Atmosferdeki termonükleer araçları kontrol edecek elektromanyetik
vuruşları gerçekleştirmek.
2-Denizaltılar ile haberleşmeyi kolaylaştırmak. Bu haberleşme ELF(Extremely
Low Frequency) ve VLF(Very Low Frequency) dediğimiz 30Hz-30KHz civarında
çalışmaktadır. ELF nin yan etkileri bilindiğinden mevcut ELF vericileri ile
HAARP vericileri değiştirilmek istenmektedir.
3-Radar sistemlerini geliştirmek.
4-Çok geniş bir alanda ABD ordusunun haberleşmesini sağlamak.
5-Cray ve EMass süperbilgisayarlarının yardımı ile yer altının tomografik
haritasını çıkarabilmek.
6-Petrol, doğalgaz ve mineral yataklarını tespit etmek.
7-Cruise füzesine benzer alçak irtifadan uçan füze ve hava araçlarını
havada imha etmek.
HAARP’ın sadece bu amaçları gerçekleştirmesi durumunda bile “Star
Wars” projesine gerek kalmayacağını görüyor ve çekiniyoruz. Fakat bunlar
işin görünen yanı, buz dağının altında çok daha vahim bir tablo ile
karşılaşıyoruz. Bu tablo projenin karşısında olanlar tarafından dile
getirilmektedir. Özellikle de 230 sayfalık “Angels Don’t Play This
HAARP-Melekler HAARP ile Oynamaz” adlı kitap bu görüşleri dile getiren en
önemli kaynaktır.
HAARP karşıtı birçok görüş yayınlanmış ve bu görüşler inanılmaz
baskılara uğramış, net deki sayfalar kapatılmıştır.(Umarım bu sayfa da
kapatılmaz) Fakat ABD hükümeti bu karşıt görüşleri tam anlamıyla
yalanlayacak bir döküman veya bilgiyi basına vermemiştir. Bu da karşıt
görüş oluşturanların şüphelerinde haklı olma gerçeğini arttırmaktadır.
Şimdi HAARP karşıtı açıklamalara bakalım ve teorileri destekleyen olayları
inceleyelim.
1-İklimleri değiştirebilir.
2-Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir.
3-Ozon tabakası ile oynayabilir.
4-Deprem yaratabilir.
5-Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.
6-Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini
etkileyebilir.
7-Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.
Yukarıda yazanları tekrar okuyup son 10 yılda yaşanan olayları göz
önünüze getirmenizi istiyorum. Aklınıza gelen örneklerin sadece basit doğa
olayları veya küresel ısınmayla açıklanamayacağını bir kez düşünün.
Dünyamız yaşadığı sıkıntıları sadece doğal nedenlerle mi yaşıyor, yoksa
insan parmağı işin içinde mi?
HAARP Çalışma Prensibi ve Gerçek Etkileri:
Bu bölümde işin teknik yanına girip, HAARP’ın resmi kaynaklar dışında iddia
edilen etkilere sahip olup olmadığı araştıracağız. Mantık olarak
değerlendirdiğimizde de milyonlarca doları ve değerli bilim adamı
kaynağını, üstelik arkasında ABD ordusunun çok önemli bir desteğini de
alarak bu işe kanalize etmenin, gökteki ışık oyunlarını incelemek veya
iyonosferi biraz ısıtıp neler olacağı görmekle açıklanabileceğini
sanmıyorum. Haberleşmeyi daha iyi yapmak veya toprak altını incelemek gibi
başka kaynaklarla da yapılabilecek işlerin ise bu işin asıl amaçlarını
gizlemeye yönelik bir çalışma olduğunu düşündüren bulgular vardır. Proje, “Yıldız
Savaşları” projesinden bile tehlikeli, çünkü çok az bir kaynakla, çok büyük
etkiler yapabilmek mümkün. ABD’nin niçin “Yıldız Savaşları” projesini
askıya aldığını şimdi daha iyi analiz edebiliyoruz.
Yaptığım incelemeler sonucunda HAARP’ın temel işlevi; iyonosferdeki
bir alanı ısıtıp (Minimum 50Km çapında) burada lens-ayna işlevi görecek bir
bölge yaratmak ve bu lensi kontrollü bir şekilde kullanarak ELF yayılımı
ile doğal olmayan ve yukarıda 7 madde de açıklanan etkileri meydana
getirmek. Bir diğer görüşte çok yüksek enerji ile dünyanın enerji
kuşaklarına gönderilecek HF dalgalarının yan etki olarak doğal bir ELF
oluşturabileceği ve bunun kontrol dışına çıkması ile yine yukarıda yazan
olayların olabileceğidir. Kısaca bu cümleler ile açıklayabileceğimiz konuyu
şimdi ayrıntı düzeyinde inceleyelim.
Öncelikle ELF konusunu incelemek gerekiyor. Çok düşük frekanstaki
radyo dalgalarının(10-30Hz) canlıların sağlığına etkileri
kanıtlanmıştır(Davranış bozuklukları, sinir ağı rahatsızlıkları, doku
hasarları, doğum bozuklukları, katarakt, bağışıklık ve kan sisteminin
bozulması, kanser, ani mutasyon değişiklikleri). Bu dalgaların yaydığı
elektromanyetik radyasyon canlılarda beklenmedik sağlık sorunlarına neden
olabildiği gibi, elektronik cihazların da çalışmasını etkilemektedir.
Bunlar arasına kalp pillerinden tutun, uçaklara, TV alıcılarından
haberleşme sistemlerine kadar birçok elektronik sistem girmektedir. ABD
ordusunun denizaltılar ile haberleşmede bu sistemi kullandığını fakat
sistemin yan etkileri nedeni ile sürekli eleştiri aldığı biliniyordu. Bu
nedenle ELF programı zayıflatılıp yerine “zararsız” olduğu iddia edilen HF
ile değiştirilmesi gündeme geldi. Acaba HF kullanan HAARP zararsız mıydı?
HAARP HF enerji dalgalarını “vuruşlu” iletim haline çevirerek kullanıyor.
Başka bir deyişle, HAARP aslında ELF sinyallerini belirli oranda (saniyede
30-3000 devir) açıp kapatarak, onun gücünü iki kat arttırıyor. Sonuçta,
istenildiği takdirde ELF radyasyonu gezegenin yüzeyinde “belirli bir alana”
yöneltilebilecekti.
Oluşturulan bu göksel şemsiye hem ELF sinyallerini yansıtabiliyor hem
de aynı zamanda kendisi ELF yayabiliyordu. ELF ile ilk oynayanlar ABD değil
Rusya’dır. Rusların yapmış olduğu fakat bugünkü kadar denetimli olmayan ilk
ELF vericilerine ABD de “Rus ağaçkakanı” denmişti. 1976 yılının 4 Temmuz
tarihinde Ruslar her biri 40’ar milyon Watt’lık üç vericiden dev bir
elektromanyetik alan yaymaya başladı. Bu teknoloji Tesla’nın parlak
çalışmalarının bir eseriydi. ELF dalgaları yayan ve bir diğer adıda Tesla
vericileri olan bu dev vericiler yüksek basınç bloke sistemleri meydana
getiriyor ve iklimlerin değişmesine neden oluyordu. Rus ağaçkakanı ABD
California da o zamana kadar görülmeyen bir kuraklığa neden olmuştu.
Meteoroloji uydularından alınan bilgilerde de bu yüksek basınç alanı adeta
bir bıçak gibi görülüyordu. 1993 yılına kadar devam eden bu durum, radyo
dalgalarının bozulmasına, kuraklığa, bazı yerlerde sellere neden olmuştu.
Tümü belgelenen bu olaylar Rusların vericileri kapaması ile son
bulmuşu.
10 Aralık 1976 tarihinde Birleşmiş Milletlerin aldığı bir karar son
derece ilginçtir. “Askeri veya herhangi bir çevresel değişim tekniklerinin
düşmana yönelik kullanımı yasaklanmıştır”. BM’in bu şekilde bir karar
almaya iten neydi? Çevresel değişimleri yapacak bir teknoloji olmasaydı
acaba böyle bir karar alınır mıydı?
HAARP ve ELF arasındaki bu ilişkiyi ve ELF nin etkilerini
gördükten sonra HAARP veya benzer teknolojilerin yarattığını düşündüğümüz
doğal görünümlü fakat insan tarafından yaratılan bazı doğa olaylarının
örneklerini inceleyelim.
HAARP ve Doğa Olayları İlişkisi:
1981 yılında nükleer mühendis ve ABD nin önde gelen Tesla
araştırmacılarından Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği’nde
bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde 1978 yılında Specula
dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı
dalgalardan bahsetti.
“Yaptığımız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde
değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin
ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça,
hava akışı seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu
mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun
gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları
dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak, dünya
çapında dev hava değişikliklerine yol açabilirsiniz.”
28.Temmuz.1976 yılında Çin, Tanghan’da yaşanan ve 650.000’in üzerinde
kişinin ölümüyle ilgili New York Times’da bir yazı çıktı. Sarsıntıdan hemen
önce gökyüzü aniden aydınlanmıştı. Beyaz ve kırmızı ışıklardan oluşan bu
ateş topu 200 mil uzaktan bile görülmüş, birçok ağacın yaprakları yanmış ve
sebzeler kavrulmuştu, tıpkı 17 Ağustos 1999 depreminde olduğu gibi.
1979 yılında 56 önemli deprem olmuş. 1981 yılında ise bu rakam 71’e
yükselmiş. Bu tarihte hem ABD, hem de Rusya ELF ericilerini arttırmıştı.
Burada kısa bir bilgi notu daha düşmek istiyorum. Dünyada büyüklüğü 7 ve
üzerindeki depremlerin yıllara dağılımı: 70 li yıllarda 5, 80 li yıllarda 5
ve 90 lı yıllarda 9 dur. Bilim adamları ne kadar olayları doğal seyrinde
giden bir durum gibi izah etmeye çalışsalar bile sismik hareketlerde gerek
sayı gerekse büyüklük olarak bir artış vardır.
Volkanik hareketlerde, sel ve tayfunlardaki artışları da güncel
haberleri takip edenler görmektedir. Dünyamız adeta bir kabuk
değiştirmektedir. Bu olayların ortaya çıkmasında insanların ne kadar etkisi
olmaktadır. Yer altında yapılan nükleer patlamaların, dünyanın çok farklı
yerlerinde volkanik ve sismik hareketlere neden olduğunu artık biliyoruz.
Zaten bu nedenle denemelere son verildi. Ama dünyamızın dengesini ve doğal
gidişini değiştiren HAARP ve benzeri sistemler halen kullanılmaktadır. İşin
tehlikeli bir yönü de yaratılmak istenen küçük ve kontrollü atmosferik ve
sismik olayların kontrolden çıkacağıdır. Buna domino taşı etkisi de
denmektedir. Örneğin Ankara’dan İstanbul’a uzanan bir domino taşı dizisi
yapalım. Bir taşı devirdiğimizde sırayla İstanbul’a kadar uzanan taşlar
devrilir. Fakat bu taşların gittikçe büyüdüğünü düşünelim ve İstanbul’daki
son taş 1 ton ağırlığında olsun. Küçük bir domino taşını Ankara’dan
devirdiğimizde 1 ton ağırlığındaki son taş yıkıldığında ortaya çıkan enerji
ilk verdiğimiz enerjiden kat kat büyüktür ve bilim adamları özellikle
sismik oluşumlarda bu tip küçük tetiklenmelerin büyük sarsıntılar meydana
getirebileceğini kabul etmektedir.
Konumuza dönecek olursak anlattıklarımızın sadece varsayımlar
olmadığını, bilimsel gerçeklere dayanarak bu olayların olabileceğini ve
hatta olduğunu söylemektir. Yer altındaki fay hatlarının nereden geçtiğini
ileri teknoloji sahibi ülkeler son derece hassas bir şekilde biliyorlar. Bu
hatlara yapılacak küçük bir “tetiklemenin” nelere yol açabileceğini de
sanırım test ettiler.
HAARP Karşıtı Hareketler:
Yazımızın başında HAARP karşıtı görüşlerin olduğunu söylemiştik. Özellikle
radyo amatörlerinin ve bağımsız araştırmacıların bu konuda verdiği bazı
bilgileri aktarmak istiyorum.
Clare Zickuhr, konuyla ilgilenen bir ARCO çalışanı ve aynı zamanda
bir radyo amatörü. Gar Smith, bağımsız araştırmacı ve “Earth Island
Journal” in editörü. Bu ikilinin konuyla ilgili görüşleri ise şu şekilde:
“Şu anda Alaska, Gakona yakınlarında izole edilmiş Hava Kuvvetleri
faaliyet alanında yapılanma altında olan Pentagon’un sırlarla dolu HAARP
projesi, dünyanın en güçlü iyonosferik ısıtıcını yaratmak için ilk adımı
attı. Bilimadamları, çevreciler ve yerliler dünyanın iyonosferine 1
Gigawatt’tan fazla radyasyonlu güç verme kabiliyeti olan HAARP projesi için
vericilerinin, insana vereceği zarar, doğal hayata karşı oluşturacak olan
tehdit ve etkisi hemen ortaya çıkmayan çevresel etkileri daha da
tırmandıracağı konusu ile ilgileniyorlar.
ARCO’nun patentlerinden biri Alaska’nın mükemmel bir bölge olduğunu,
çünkü bu icat için istenilen uygun irtifalara uzanan manyetik alan
çizgilerinin dünyayı ancak Alaska’da ikiye böldüğünü belirtir.
HAARP yetkilileri, Eastlund’un icadıyla herhangi bir ilişkiyi
yalanlarken; Eastlund, Ulusal Halk Radyosu’na gizli ordunun 1980’lerin
sonunda ortaya attığı kendi çalışmasını geliştirmeyi planladığını söyledi.
Microwave News’in Mayıs 1994 sayısında Eastlund kendi patentlerinin
gerçekleşmesi için HAARP projesinin açıkça ilk adım olarak gördüğünü
söylemiştir. HAARP’ın orduyla olan ilişkisi; ARCO’nun APTI’yi ve
E-Systems’e satmasıyla birlikte daha da belirginleşmiştir”
Princeton Üniversitesi’nden Dr. Richard Williams, “Üst amosferdeki
kimyasal elementleri, ozon moleküllerinin oluşumunda esaslı bir etkiye
sahip olabilir... İyonosferin ısısının değiştirilmesiyle ozon üreten
kimyasal reaksiyonların etkileneceği bilinmektedir.”
Prof. Dick Williams, “Bugüne dek eşi görülmemiş miktardaki enerji,
yine benzeri görülmemiş bir reaksiyon üretebilir. İyonosferle deney yapmak
oldukça dikkat isteyen, hassas birşeydir. Belli bir yerde sınırlandırılmış
olay, dünyaya oldukça hızlı bir şekilde yayılabilir.”
Alaska halkı bir avukat tutarak bu bölgede yapılmakta olan HAARP
deneylerine bir son verilmesi için kongre üyelerine dilekçe göndermiştir.
Başkan Clinton’un da konuya sıcak bakmadığını ve projeye destek vermediğini
biliyoruz.
Internet üzerinde yaptığım araştırmalarda aşağı yukarı hep aynı şeylerden
bahsediliyor. Aydoğan Vatandaş’ın “HAARP Kıyamet Teknolojisi” adlı
kitabındaki herşeyi Internet’te bulmak mümkün.
Sonuç:
Bir radyo amatörü olarak doğrudan bizi ilgilendiren bir konu üzerinde
yaptığım araştırmaları sizlerle paylaşmanın doğru olacağını düşündüm. Şahsi
görüşüme gelince:
Bugün dünyamızın dengesinde bir takım değişimler olduğunu biliyor ve
görüyoruz. Bunun nedenini dünyamızın önümüzdeki 30 yıl içinde gireceği yeni
Altın Çağı’na bağlayanlar ve üzerindeki insanların neden olduğu etkilere
bağlayanlar var. Kimilerine göreyse tamamen rastlantısal olaylar. Kıyamet
ve Altın Çağ ile ilgili bir yazımı da daha sonra sizlerle paylaşmayı
düşünüyorum. Fakat üzerinde yaşadığımız dünyanın insanları tarafından
yaratılan olumsuz durumların bugün yaşadığımız bir çok olaya etki ettiğini
düşünüyorum. Açıkçası bilerek veya bilmeyerek yapılan yer altı nükleer
denemelerinin ve HAARP projesinin sismik ve atmosferik hareketlere neden
olduğunu söyleyebilirim. Ne yazık ki bazı ülkeler sadece kendi çıkarlarını
düşünerek hareket ediyor ve bunun sonucunda oluşan olumsuz olaylardan
hepimiz etkileniyor. Fakat onların da anlaması gereken çok önemli bir nokta
var:
Doğa ile oyun olmaz..!
Sevgi ve bilgi ışığınız aydınlığınız olsun.
|