Bu konuda hemen deprem sonrasında bir takım teoriler
ortaya atılmağa başladı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı ve bu da depreme
neden olmuştu. Kimi Yugoslavya'ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini
bozduğu için depremin olduğunu söylüyordu. hatta bazılarına göre bu işi PKK da
yapmış olabilirdi. Başbakan'a bile bu soruyu CNN'de yöneltmişlerdi. Kimi de
bunun başka bir terörist örgütin işi olduğunu, veya uzay araştırmalarının bir parçası
olduğunu söylüyordu. Ancak bu teoriler arasında en akla yatkın olanı
Futur@Times'da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi.
Bu senaryo'ya göre, San Andreas fay hattında meydana
gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini
bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan
tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp
boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu.
Yıllarca önce Rus asıllı Amerikalı bilim adamı mucit Nikola Tesla tarafından
geliştirilen bu "düşük frekanslı elektromagnetik ışınımla yüksek enerji
nakli" tekniğini hem Ruslar ve hem de Amerikalı'lar uzun zamandır bir
silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta
uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi.
Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek
amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandan da barışçı "deprem
indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmak ve fonlama
devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya'nın
çıplak ve seyrek nüfuslu açıklık bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha
sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda
Kafkaslar'da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika'da Ant'larda tektonik uyarılar
verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma konusunda büyük adımlar atıldı. Bu
araştırmalar Amerika'da HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda merkezlerinden
yürütülüyordu. Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem bölgelerinde de
sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi
saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına geöirilmeye başlandı.
Üniversiteler ile ortak projeler geliştirilerek yüzlerce bilim adamına
Amerika'da deprem konusunda araştırma yapma bursu verildi.
Ancak projenin gizliliği esastı. Bu nedenle tüm
ilişkiler paravan araştırma kurumlarınca yürütüldü. Ancak zaman zaman bilgi
sızıntısına da olanak verilerek halkın bu konuda bir genel fikri olması istendi.
Kobe'de ve daha başka yerlerde meydana gelen depremlerin arkasındaki
gariplikler halkası bu şekilde bazı çıkar guruplarının, terör veya mafya
örgütlerinin işi gibi gözterilmek istendi. Bunda da büyük ölçüde başarılı
olundu.
Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istedi. Bölge
zaten bu amaçla yıllardır sismik espiyonaj altındaydı. ABD'nin asıl hedefi,
Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları, San
Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik
taşıdığından yürütme işi İsrail'li uzmanlara verilmişti. Gerekli makina ve
donanım gizlice denizaltılarla Gölcük üssüne getirilerek oradaki,
yeraltı-denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay bazda
haberdar değildi. Bunu İsrail'lilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası
olarak düşünüyorlardı. İsrail'liler Amerika'lılarla gece şartlarında bazı
elektro-sismik haberleşme tatbikatı yapacaklardı. Deney başarılı olacağından
zaten sonunda kimse farklı bir şeyin farkında olmayacaktı.
Bu amaçla GeceŞahini Ttatbikatı'nın (Operation
NightHawk) saat 03:00'te başlaması planlanlandı. Gece saat tam 03:00'te düğmeye
basılacak ve GeceŞahini devreye alınacaktı. O an uzay filmini andırır devasa
cihazlar çalışmaya bağlayacak ve bir iki dakika içinde de oluşturdukları
muazzam enerjiyle Marmara'nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden
kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem
önlenöiş olacaktı. Bu arada bazı küçük depremlerin meydana gelmesi bekleniyorsa
da bunlar önemli boyutta olmayacaktı.
En azından planlanan buydu. Ama o gece sabaha karşı
birşeyler yanlış gitti. Ve beklenen gerçekleşmedi. Bir anda herşey olup
bitmişti. Doğa kendini yönetmeğe kalkanlardan bir kez daha intikam almıştı. 45
saniye süren deprem beklenenin 10,000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Heryeri
bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri
geldiğinde, gece saat 03:05'i gösteriyordu. Daha birkaç dakika öncesine kadar
koruganın içinde şampanya patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi
donmuş gibi hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Onbinlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altında can çekişiyor veya cansız
yatıyordu. Bu düşünce ile hepsi yerinde ürperdi. Bu tarihin en büyük felaketiydi.
Hem de insan eliyle yaratılan.
Sessizliği İsrail'li komutanın buz gibi emri bozdu:
"Lets pack! We're moving out! Call Operation-Q! Right now! Immediately!
Stop whinning! Move, move, move!" İşte o andan sonra çantalardan çıkan Q
planı çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi
felç edildi. Dört dakika içinde İsrail Başbakanı Barak ve Amerikan Başkanı
Clinton ile irtibat kuruldu. O anda İsrail'de Ben Gurion'un Lod askeri
havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde iki nakliye uşağı havalanıyordu. İki
dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığı'na
bağlı tüm birlikler DEFCON4 Acil Durumuna geçirildi. Amerikan 6ncı Filoya bağlı
gemiler de rotalarını İstanbul'a çevirmek için Pentagon'dan emir aldılar.