Diyanetin 213 soruya verdiği cevaplar - 6
1-25, 26-50, 51-75, 76-100, 101-125,126-150, 151-175, 176-213
126- Avrupa'da veya başka bir yerde kurbanını
dağıtacak bir fakir bulamayan
kimse vekalet yoluyla kurbanını memleketinde
kestirebilir mi?
Dinimize göre kurban, zekat, fıtır sadakası, keffaret gibi malî
ibadetlerin ifasında başkasına vekalet vermek caizdir.
Buna göre kendisine kurban vacip olan bir kimse, kurbanını bizzat kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla memleketinde veya başka bir yerde de kestirebilir.
127- Ev veya araba aldığımız zaman kurban kesmek
gerekir mi?
Ev veya araba almak kurban kesmeyi gerektirmez. Ancak, bu konuda
adak yapılmışsa adağın yerine getirilmesi gerekir veya elde edilen bu nimetlerden
dolayı Allah'a şükür için, şükür kurbanı kesilebilir.
Bir diğer husus daha vardır ki; "Sadaka belaların def'ine vesile olur." Böyle bir nimetten dolayı kurban kesip tasadduk etmenin (fakirlere dağıtmanın) muhtemel bir takım kaza ve belaların def'ine vesile olacağı da umulur.
128- Hayvanın daha iyi ve sağlıklı gelişmesi için
kuyruğu kesilen koyun kurban edilir mi?
Küçük yaşta daha sağlıklı gelişmesi için kuyruklarının
fazla kısımları boğulmak suretiyle düşürülen koyunların kurban edilmesinde bir
sakınca yoktur. Çünkü bu durum, hayvanın, emsaline göre kıymetini azaltan bir ayıp
değildir.
129- Kimin kestiği yenir, kimin kestiği yenmez?
Müslümanların ve ehl-i kitap denilen Yahudi ve Hıristiyanların
usulüne göre kestikleri koyun, sığır ve deve vb. hayvanların etleri yenir.
Ateşe, güneşe, yıldızlara, puta tapanların dinden çıkanların, din ve Allah tanımayanların kestikleri yenmez.
130- Türbelere adak yapmak caiz midir?
Adak sözlükte herhangi bir şeyi yapmaya söz vermektir. Dinî
anlamda ise adak, Yüce Allah'ın rızasını kazanmak ve yalnız O'na ta'zimde bulunmak
için yapılması zorunlu olmayan ve namaz, oruç, kurban gibi farz veya vacip olan ibadet
cinsinden bir şeyi yapmaya Allah için söz vermek ve böylece o ibadeti kişinin kendi
üzerine vacip kılarak, zorunlu hale getirmesidir.
Allah rızasını kazanmak düşüncesi olmaksızın adakta bulunmak doğru olmadığı gibi bazı türbe ve ölüler için yapılan veya türbelere mum ve kandil yağı almak gibi adaklar da batıl ve haramdır. Çünkü adak bir manada ibadettir. ibadet ise, sade-ce Allah'a yapılır. Bu itibarla kullardan, özellikle de ölülerden birine adakta bulunulması caiz değildir. Zira ölüler için hiçbir şeye malik olmadıkları gibi, tasarruf yetkisinden de mahrumdur.
Mamafih bir kimse falan işim olursa şu türbede Allah için bir kurban keseceğim der de o işi de olursa, o kurbanı herhangi bir yerde kesmesi yeterlidir, o türbeye gitmesine gerek yoktur.
131-Yemin çeşitleri ve hükümleri nelerdir?
Allah'ın adını anarak yapılan yeminler üçe ayrılır:
a) Yemin-i Lağıv: Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yapılan yemindir. Bu çeşit yeminden dolayı keffaret gerekmez. Allah'ın affı ve bağışlaması umulur.
b) Yemin-i Gamus: Bile bile yalan yere yapılan yemindir. Yalan yeminler çok büyük günahtır. Bunun bağışlanması için kefareti yoktur. Ancak tövbe ve istiğfar etmek, hakkı zayi olan varsa ondan da helallik almak gerekir. imam Şafi'ye göre ayrıca kefaret de gerekir.
c)Yemin-i Mün'akide: Mümkün olan ve geleceğe ait bulunan bir şey hususunda yapılan yemin-dir. Böyle bir yemine riayet vaciptir. Ancak riayet edildiğinde umumun zararı sözkonusu ise, o takdirde yemine riayet edilmeyip bozulur ve kefareti ödenir. Ayrıca, Cenab-ı Hak’an af dilenir.
Yemin kefareti, on fakiri sabah akşam günde iki öğün doyurmak yahut bir fıtır sadakası miktarından az olmamak üzere, yiyecek bedelini kendilerine vermek veya on fakiri giydirmektir. Bunlar dan birini yapmaya gücü yetmeyenler ise, yemin kefareti olarak, ardarda üç gün oruç tutarlar.
132- Nişanlanmanın hükmü nedir? Nişanlıların
beraberce gezmesi caiz midir?
Nişan; birbiriyle evlenmeye namzet olanların evlilik için
karşılıklı söz vermesidir. Nikah değildir. Nikah akdi yapılmadan müstakbel eşler
birbirine helal olmazlar.
Erkek evlenmeyi düşündüğü kadına bakabilir. Bir hadiste: "Ona bak, zira bakmak evliliğin uyumlu olmasını temin eder" buyrulmakla, daha sonra çıkabilecek tatsızlıklar başından önlenmektedir. (İbn-i Mace, Tirmizi)
133- Kişi evleneceği hanımı ne ölçüde
görebilir?
Dinimiz, toplumun temeli olan aile yapısının huzur içinde
devamlılığına kadın ve erkeğin birbirlerini görüp beğenmelerini ve kendi irade ve
istekleriyle evlenmeğe karar vermelerini istemiştir. Nişanlanmak nikahın
başlangıcıdır. Bu safhada, evlenecek eşlerin birbirlerini görüp bazı özellik ve
niteliklerini öğrenmeleri, kurulacak yuvanın huzur ve devamı için faydalıdır. Bu
sebeple Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz "Evleneceğiniz kadına -maksadı
temin edecek ölçüde- bakınız" buyurmuştur. Bakıp görmeden evlenecek olan
birisine de: "Git, onu gör de ondan sonra kararını ver" demiştir.
Alimler, evlenecek erkeğin evleneceği kızın eline, yüzüne ve ayaklarına bakabileceğini, ayrıca bir kadın göndererek onu nitelikleriyle yakından tanımaya çalışabileceğini söylemişlerdir.
134- Kız ebeveyninden izinsiz evlenebilir mi? Küfüv
ne demektir?
Akli dengesi yerinde, erginlik çağına gelmiş bir kızı, izni
olmadan ebeveyni evlendiremez. Kızın izin ve rızası şarttır. Evliliği tasvip etmesi
gerekir. Reddederse nikah kıyılamaz. Kıyılmışsa geçersiz sayılır. Ancak, böyle
bir kız velisine "beni dilediğinle evlendir" şeklinde genel bir vekalet
verirse, tekrar izni gerekmez.
Erginlik çağına gelmiş bir kızın kendisine denk biriyle evlenmeye karar verme hakkı vardır. Veli-sinin izni şart değildir. Ancak bir hanım kızın veli-sinin iznini almadan böyle önemli bir konuda tek başına karar vermesi, uygun bir davranış sayılmaz. Ana-babanın hayat tecrübelerinden istifade etmesi daha hayırlı olur.
Küfüv; bir erkeğin evleneceği kadınla sosyal, ekonomik ve kültürel konularda denk olması demektir. Erkeğin kadından ya daha üstün ya da en az onun seviyesinde olması, ileride çıkabilecek muhtemel huzursuzlukların önlenmesi bakımından, faydalı görülmüştür.
135- Avrupa'da işçi olmak için, geçici olarak
gayr-ı müslim bir kadınla evlenmenin hükmü nedir?
Evlenmek, Allah'ın takdir ettiği sürece, ölünceye kadar
geçinmek ve aile yuvası kurup devam ettirmek için yapılan çok ciddî bir iştir.
Şehevi hisleri tatmin etmek veya dünyevî menfaatler sağlamak gibi maksatlarla, geçici
evlilik, dinen caiz değildir. Evlilik gibi, yuva kurmanın ve neslin devamını sağlayan
kutsal bir akdin basit çıkarlara alet edilmesi, şüphesiz günahı çok ağır bir
suçtur.
Ayrıca, bu tür düşüncelerle yapılan evlilikler, çoğu zaman kurulu olan birçok ailenin dağılmasına ve meşru şekilde, evli olan eş ve çocukların mağduriyetine yol açmaktadır.
Bu itibarla, maddî bir menfaat elde etmek için ve söz konusu menfaati elde etme süresine bağlı olarak yapılan nikah geçersiz ve bu yolla gerçekleşen evlilik gayr-ı meşru olup her Müslümanın bundan kesinlikle sakınması gerekmektedir.
136- Müslüman olan bir kadının gayr-i müslim bir
erkekle evlenmesi caiz midir?
Müslüman bir hanımın, ister ehl-i kitaptan olsun, ister
olmasın, Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi haramdır. Müslümanlığı kabul
etmedikçe, yapılacak nikah sahih değildir. Bu husus, Kur'an-ı Kerim'de şöyle
belirtilmektedir. "İman etmelerine kadar, puta tapan erkeklerle mü'min kadınları
evlendirmeyin" (Bakara, 221), "Müstüman kadınlar inkarcılara helal
değildir; onlar da bunlara helal olmazlar" (Mümtehine, 10). Ehl-i kitabın bu
hükümden istisna edildiğini bildiren hiçbir nas varid olmamıştır. Ehl-i kitap da bu
hükmün içine girmektedir. Ayrıca, bu husus İslam alimlerinin icması ile de sabittir.
Buna karşılık, Müslüman bir erkeğin ehl-i kitaptan (yani Yahudi veya Hıristiyan)
bir kadınla evlenmesi caizdir.
137- Sinirli iken karısını boşayanın durumu nedir?
Sinirliliğin çeşitieri vardır. Sinirli kişi eğer ne dediğinin
farkında ve aklı başında ise, bunun sözleri geçerlidir. Ancak, ne söylediğinin
farkında olmayacak derecede aşırı sinir ve çılgınlık halinde yapılan boşama
geçersiz olup, bu durumdaki kişilerin aklı başına gelinceye kadar söyledikleri
sözlerine itibar edilmez.
138- Bir çıkar için mahkeme kararı ile boşanan
eşler, dinen de boş sayılır mı?
Sadece kocanın veya eşlerin her ikisinin, bizzat veya avukatları
vasıtasıyla açtıkları dava sonucu mahkeme kararı ile boşanmış olan eşler, dinen
de boşanmış olurlar.
139- Mahkemece boşananlar kaç talakla boşanmış
olurlar?
Bir kimsenin, bizzat veya avukatı vasıtasıyla boşanmak üzere
mahkemede dava açması, hakime eşini boşamak için yetki vermesi (tefviz-i talak)
demektir. Bu itibarla, sadece erkeğin veya her iki tarafın açtığı dava sonucu,
mahkemece boşanmış olan eşler, dinen de boşanmış olurlar. Ancak, daha önce, eşler
arasında başka boşanmalar olmamış ise, mahkemenin boşaması, bir boşama
sayıldığından, mahkeme kararı ile boşanmış olan eşlerin, istedikleri takdirde,
-geride kalan iki talak hakkı ile- tekrrar evlenmeleri mümkündür.
140- İlmen hamile olmadığı tespit edilen bir
kadının iddet beklemesi gerekir mi?
İddet beklenmesinin sebebi, eşi ölen veya boşanan hanımın
sadece hamile olup olmadığının anlaşılmasından ibaret değildir. Eski eşin
hatırasına saygı gibi, ahlakî ve sosyal sebepleri de vardır. Bu itibarla, eşinden
ayrılan veya eşi ölen hanımın, hamile olmadığı kesin olarak bilinse bile, iddet
süresi dolmadan ikinci evliliği caiz değildir.
141- Namaz kılmayan kadını boşamak gerekir mi?
Namaz, kadın-erkek mükellef Müslümanların şahsî bir
ibadetidir. Namaz gibi dinî vecibeleri yeri-ne getirmeyenler, günahkar olurlar; dinden
çıkmış olmazlar. Bu durum, boşama sebebi de sayılmaz. İnanmayan kafir kadınla
zaten evlenilmez. Evlendikten sonra dinden dönerse boşanır. Fakat inandığı halde
günah işlemek boşama nedeni değildir. O, yine Müslümandır. Onunla yaşamak caizdir.
Duruma göre irşad, telkin, nasihat ve ikaz ise, her zaman yapılmalıdır.
142- Yurtdışında uzun süre kalan bir kişi evine
dönüp eşine kavuşunca nikah tazelemesi gerekir mi?
Nikah tazelemenin gerektiği durumlar şunlardır:
1- Dinden çıkıp tekrar İslam'a girince,
2- Bain talakla boşama durumunda.
Bu itibarla, bir kimsenin eşinden uzun süre ayrı kalması sebebiyle nikahı bozulmaz ve eşinin yanına döndüğünde yeniden nikah yapılması gerekmez.
143- Bir kaç kadınla evlenmeyi nasıl izah
edebilirsiniz?
İslam'da dördü aşmamak şartı ile birden çok kadınla
evlenmek, bir emir değil, ihtiyaç bulunması halinde bir izin ve ruhsattır. Bu izin de
adalet şartına bağlanmıştır. Buna riayet edemeyeceğinden korkanlara bir kadınla
yetinmeleri emredilmiştir. İslam'ın bu iznini hayatın değişen şartları
muvacehesinde düşünmek gerekir. Bir kere İslam zinayı ve ona götüren yolları
tıkamıştır. Erkeğin güçlü, istekli, kadının zayıf ve isteksiz veya kısır
olması, bir savaş sebebiyle erkeklerin azalıp kadınların çoğalarak hamiye muhtaç
olmaları, toplumda fuhuş amillerinin önlenmesi gibi durumlarda erkeğin birden fazla
kadınla evlenmesi bir zorunluluk olabilir. Bütün bu kayıt ve sebepler göz önünde
bulundurulursa İslam'ın bu müsaadesinin, zaman içinde değişen şartlara ayak uydurma
bakımından yadırganacak bir husus olmadığı ortaya çıkar. Ayrıca birden fazla
kadınla evlenmek dinî bir mecburiyet de değildir. Ne erkek ve ne de kadın bunu kabule
mecburdur. Bir erkek, lüzum görürse bu ruhsattan istifade eder, lüzum görmezse bir
hanımla yetinir. Kadın da bir mecburiyet görürse evli bir erkekle evlenmeye muvafakat
eder, bir mecburiyet görmezse muvafakat etmez.
144- Anne uyurken yanlışlıkla çocuğunu ezerek
ölümüne sebep olursa, dinî hükümlere göre cezası nedir?
Uyurken bir kimsenin üzerine düşüp ölümüne sebep olan kişiye
kısas gerekmez. Çünkü bu, hata sebebiyle meydana gelen bir öldürme olayıdır. Bunun
hükmü kısmen hata ile öldürmenin hükmü gibidir. Bu anne iki ay kefaret orucu tutar.
145- Anne ve baba çocukların gelirine el koyabilir
mi?
Anne ve baba mülkiyet hakkını zedelemeksizin ve ma'kul ölçüler
içinde ihtiyaçlarına göre, çocukların mallarından yararlanabilirler.
146- Ebeveyn evlatlarını red edebilir mi?
İslamî hükümlere göre, bir kimse çocuklarını reddedip,
mirasından mahrum edemez. Dinî hükümlere göre bunun geçerliliği yoktur.
147- Kadın, ayyaş kocanın cebinden para alabilir mi?
İslam dinine göre eşinin ve çocuklarının geçimi erkeğe
aittir. Erkek evinin ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Eğer erkek imkanı
olduğu halde evin normal ihtiyaçlarına yetecek kadar eş ve çocuklarına elindeki
paradan harcamıyorsa, eşinin geçim ve temel ihtiyaçları için, kocasından haber-siz
olarak ihtiyaçları olan parayı almasında bir sakınca yoktur.
148- İslam'ın emirlerini yerine getirmeyen kocanın
kazancı ev halkına helal midir?
Koca, ailenin reisidir ve evinin nafakasını temin etmekle
yükümlüdür. Kazanç yollarının meşru-luğuna riayet onun sorumluluğundandır.
Ancak, kadın, kocasını bu emirlere riayet etmeğe zorla-malıdır. Etkileyemezse bu
kazançtan yiyebilir, vebali kocaya aittir. Bizzat çalıntı olduğunu bildiği maldan
yiyemez. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan bir kadın, mümkün olduğu kadar
kocanın helal kazancından istifade etmelidir.
Kişinin ibadetler gibi Allah'a karşı mükellef olduğu görevlerini yerine getirmemesi, meşru kazancı haram yapmaz.
149- Bir koca eşinin namazına, orucuna, tesettürüne
müdahale edebilir mi?
Bir kocanın, eşinin farz olan namazına, orucuna ve dinin emrine
uygun olan tesettürüne müdahale hakkı yoktur. Çünkü Allah'a isyan hususunda hiç
kimseye itaat ve uyma mecburiyeti söz konusu değildir. Ancak ailenin huzur ve saadetinin
bozul-mamasına büyük bir önem vermekte olan İslam dinine göre, kocasının izni
olmadan kadın, nafile oruç tutamaz. Tuttuğu takdirde kocası tarafından
bozdurulabilir. Alimlerin çoğunluğuna göre kazası da gerekmez.
150- Yetişkin çocukların ibadet yapmamasından
ana-baba ne derece sorumludur?
Ana-babanın evlatlarına nasıl ve ne şekilde yetiştireceği
hakkında Peygamberimiz (S.A.V.):
"Evlilik çağına geldiğinde evlendirmek, tahsil yaptırmak ve iyi bir isim vermek çocuğun babası üzerindeki haklarındandır" buyurmuştur.
Diğer bir hadisde: "Helal rızık yedirmek, atıcılığı ve yüzmeyi öğretmek ve tahsil yaptırmak çocuğun babası üzerindeki haklardandır." Başka bir hadis-de de: "Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onları iyi bir şekilde eğiîin ki sizin bağışlanmanıza vesile olsun" buyrulmuştur. (Tecrid-i Sarih, C. 4/592)
Yine çocuklara ana-babanın görevleri ile ilgili olarak Peygan-ıberimiz (S.A.V.): "Çocuklar yedi yaşına girince, onlardan namaz kılmalarını isteyin. On yaşına bastıkları halde kıimak istemezlerse onları te'dib edin ve bu yaştan itibaren yataklarını ayırın" buyurmuştur. (Riyazü's-Salihin, c. 1, 338/299)
Yukarıdaki hadis-i şeriflerde açıklandığı üzere çocuklar reşit oluncaya kadar ana-baba kendisine düşen görevleri yerine getirmekten sorumludur. Büluğ çağından sonra sorumluluk, herkesin kendi-sine aittir. Ancak güzel öğüt ve sözlerle daima onlara rehberlik görevi devam ettirilmelidir.