 |
KURAN-I KERİM MEAL |
Diyanet Meali |
Elmalılı Meali |
KURAN-I KERİM TEFSİR |
Elmalılı Tefsiri |
KURAN-I KERİM DİNLE |
Sesli Kuran-1 |
Sesli Kuran-2 |
The Holy Quran |
İslam.org |
Huthayfi'den Dinle |
Al Sudays'ten Dinle |
KURAN-I KERİM LİNKLERİ |
The Holy Kuran |
İslam.org |
Yasir'in Sayfası |
Kuranda Arama |
Kuran Fihristi |
Kuran Öğreniyorum |
Al-İslam |
SORU VE CEVAPLARLA KURAN-I KERİM |
KURAN-I
KERİM HAKKINDA |
|
|
|
KURAN-I KERİM |
KUR’AN-I
KERİM OKUMA SEVABI
Kur’ân-ı
kerîm okumak ve okutmak çok sevâbdır. Hattâ bunun sevâbı dedelerine,
çocuklarına ve torunlarına tesîr eder. İ’tikâdı düzgün bir kimse, Kur’ân-ı
kerîmi okuyup, muteber ilmihâl kitaplarında bildirildiği gibi amel ettiği, ibâdet
yaptığı takdirde büyük sevâblara kavuşur.
Kur’ân-ı
kerîm okumakla alâkalı olarak sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
“Ümmetimin
en hayırlısı, Kur’ân-ı kerîmi öğrenen ve öğretendir.”
“Hoca
çocuğa Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ çocuğun anasının,
babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır.”
“Ümmetimin
yaptığı ibâdetlerin en kıymetlisi, Kur’ân-ı kerîmi, Mushafa bakarak
okumaktır.”
“Kur’ân-ı
kerîm okunan evden arşa kadar nûr yükselir.”
“Kur’ân-ı
kerîm okunan evin hayrı artar, sâkinlerini sıkmaz, melekler oraya toplanır,
şeytanlar oradan uzaklaşır. Kur’ân-ı kerîm okunmıyan ev, içindekilere dar gelir,
sıkıntı verir, bereketsiz olur. Bu evden melekler uzaklaşır, şeytanlar oraya
dolar.”
“Her gece
on âyet okuyan, gâfillerden sayılmaz.”
“Kur’ân
okuyun! Kıyâmette şefâ’at eder.”
|
İmâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri
buyuruyor ki:
“Ma’nâsını anlayarak da,
anlamayarak da Kur’ân-ı kerîm okuyan cenâb-ı Hakkın rızâsına kavuşur.”
Kur’ân-ı kerîm okurken, bunun
Allahü teâlânın kelâmı olduğunu düşünmelidir. Kur’ân-ı kerîme dokunmak
için, abdestli olmak lâzım olduğu gibi, onu okumak için de, temiz kalb lâzımdır.
Allahü teâlânın büyüklüğünü bilmeyen, Kur’ân-ı kerîmin büyüklüğünü
anlayamaz. Allahü teâlânın büyüklüğünü anlamak için de, O’nun sıfatlarını
ve yarattıklarını düşünmek lâzımdır. Bütün mahlûkâtın sâhibi, hâkimi olan
Allahü teâlânın kelâmı olduğunu düşünerek okumalıdır.
Kur’ân-ı kerîmi okumak, mühim
sünnettir. Tecvîd ilmine uygun olarak ve hürmet ile okunan Kur’ân-ı kerîmi
dinlemek farz-ı kifâyedir. Okuyanlara verilen sevâbların aynısı, dinleyenlere de
verilir.
|
Sinsi Kur’ân-ı kerim düşmanlığı
Dinde reform yapmak, dîni bozmak
isteyenler, “Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını bilmeden okumanın faydası olmaz,
ma’nâsını bilmeyen meâl okumalı” diyorlar. Ayrıca Kur’ân-ı kerîm okumak
için bir şartın olmadığını, abdestli abdestsiz, hattâ cünüp iken bile
okunabileceğini söylüyorlar.
Böyle söyleyen kimselerin,
ünvânı ne olursa olsun, ister profesör, ister dekan, isterse rektör olsun, bunların
art niyetli oldukları açıktır. Kur’ân-ı kerîmi sıradan bir kitap hâline
getirmek istiyorlar. Bu sinsi bir Kur’ân-ı kerim düşmanlığıdır. Kur’ân-ı
kerîm orijinal hâli ile Kur’ân-ı kerîmdir. Meâline, Kur’ân-ı kerîm denilemez.
Buna Allah kelâmı denilemez.
Meâl yazılmasının 70-80
yıllık bir geçmişi vardır. Eğer meâl okumak önemli olsaydı, İslâm âlimleri
asırlar öncesinden bunu yazarlardı. İslâm âlimleri, meâl okumanın zararlarını
bildikleri için, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını, ya’nî hükümlerini,
emirlerini, yasaklarını fıkıh kitaplarında herkesin anlayabileceği şekilde
yazmışlar; bereketlenmek, sevâb kazanmak için de Kur’ân-ı kerîmi aslından
okumayı tavsiye etmişlerdir. Müslümanlar, dinlerini bu kitaplardan öğrenmişlerdir.
Kur’ân-ı kerîmin nasıl
okunacağını, ne maksatla okunacağını, Eshâb-ı kirâm, İslâm âlimleri, mezhep
imâmlarımız asırlar önce bildirmişler ve 14 asırdır bu şekilde yapılmıştır.
Asırlardır, çeşitli
dildeki, ırktaki Müslümanlar Arapça bilmedikleri, ma’nâsını anlamadıkları
hâlde Kur’ân-ı kerîmi okumuşlar, hadîs-i şerîflerde bildirilen faydalara,
sevâblara kavuşmuşlardır. Ma’nâsını bilmeden okunmaz diyenlerin maksadı
Müslümanları, bu faydalardan, sevâblardan mahrûm bırakmaktır.
Bütün bunları bir tarafa
atıp, yeni usûller, yeni hükümler çıkarmaya kalkanların kötü niyetleri
ortadadır. Bunları iyi niyetli zannetmek saflık olur. Bilerek veya bilmiyerek böyle
bozuk fikirlere inanmak, öncülük etmek, dînin yıkılmasına yardım etmek olur.
|
Kur’ân-ı kerim ve fıkıh
kitapları
Bazıları ısrarla,
"Alimleri, fıkıh kitaplarını bir tarafa bırakın, dininizi doğrudan Kur'an-ı
kerimden öğrenin!" diyorlar. Esas maksatları, dinde kargaşa meydana
getirmek. Dinin temeli olan fıkıh’tan uzak tutmak.
Asırlardır, dinimizin emir ve
yasakları fıkıh kitaplarından, ilmihâl kitaplarından öğrenilmiştir. Bu yol
sağlam yoldur. Fakat Meşrutiyetten beri, belli odaklar, Müslümanları sinsice fıkıh
kitaplarından uzaklaştırıp, meallere, tefsirlere, tercümelere yönlendirme gayretine
girmiş bulunmaktadır. Bu maksatla, "Dinimizi esas kaynağından öğrenin,
aracıları ortadan kaldırın" gibi sloganlar ortaya attılar. İşin aslını
bilmeyen çok kimse de, bu sinsice hazırlanmış tuzağa yakalandılar.
Birçok şey alıştıra
alıştıra kabullendirilir. Bazı yanlış inanç, fikir, görüş, metot ve kanaatler
vardır ki, insanlar onları önce iter, reddeder. Fakat devamlı propaganda, beyin
yıkama ve telkin neticesinde, bu itiş ve reddetme, zamanla zayıflar ve toplumun
direnişinde gevşeme başlar. Gün gelir, bakarsınız ki, o bozuk ve bâtıl fikir ve
metotlar, aynı topluluk tarafından benimsenir ve kabul görür.
İşte, büyük-küçük her
Müslümanın, bir adet Kur'an tercümesi edinerek, İslâmiyeti doğrudan doğruya kutsal
kitabından veya kaynağından öğrenmesi fikri de böyle olmuştur. Bu, yıllardır
yaptıkları beyin yıkama propagandalarının bir neticesidir. Maalesef zamanımızda
Müslümanların çoğu, bu propagandanın tesiri ile, evlerinde bir meal bulundurma, dini
buradan öğrenme yanlışlığına düştüler. Hâlbuki, bizim, dinin temel bilgilerini
Kur'an tercümelerinden elde etmemiz, öğrenmemiz mümkün değildir.
İslâmiyeti içeriden yıkmak,
dinimizin temellerini dinamitlemek isteyen reformcuların ve inkârcıların, yıllar boyu
devam eden teraneleri şu olmuştur: "Herkes dinini doğrudan doğruya Kur'an-ı
kerimden öğrensin. Bunun için de herkese bir tercüme, yahut meal veya tefsir temin
edilsin. Onu okusunlar; eski kafalı hocalar, fıkıh kitapları aradan
çıksınlar!.."
Nihayet onların dediği olmuş,
bu sinsi oyun, yani dini bilgileri meallerden ve tercüme kaynaklardan almak fikri, doğru
olarak kabul edilmiş ve tercümeler, mealler peynir ekmek gibi satılmaya
başlamıştır.
Neticede ne olmuştur? İslâmî
otorite ve hiyerarşi kavramları yıkılmış... Söz ayağa düşmüş... Reform
hareketleri başlamış... Mezhepsizlik yayılmış... Hemen arkasından da dinsizlik
yayılmaya başlamış. Bu hareketler, ne zaman ve kimler tarafından başlatılmış o da
çok önemli. Bunu da, 1924 tarihli Sebilürreşad Mecmuasından öğrenelim:
"Kur'an-ı kerim'i tercüme
etmek, basıp yaymak bir müddetten beri moda oldu. Ne gariptir ki, ilk defa bu işe
teşebbüs eden, Zeki Megamiz isminde, Arap asıllı bir Hıristiyandır. Daha sonra Cihan
Kütüphanesi sahibi Ermeni Mihran Efendi acele olarak, diğer bir tercümenin basımına
başladı ve az zamanda sona erdirerek, "Türkçe Kur'an" ismiyle
yayınladı."
Asırlardır, bütün
ömürlerini dini yaymakla geçiren, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan
İslâm âlimlerinin, Kur'an-ı kerimin tercümesini, meallerini hazırlamayıp da,
yabancıların böyle bir çalışma yapması, bizlere çok şey hatırlatmalıdır...
Netice olarak şunu
söyleyebiliriz ki, tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, İslâm
büyükleri bu faaliyeti gayri müslimlere bırakırlar mıydı? En güzelini kendileri
yapmaz mıydı?
|
Kur’ân-ı kerimle amel etmek
mümkün mü?
Her devletin
bir anayasası vardır. Bu anayasalar kısa ve özdür. Bu anayasaya dayalı olarak
kanunlar, kanunlara dayalı olarak, tüzükler, yönetmelikler... hazırlanır. Bir
kimsenin çıkıp, anayasadan başka kanun, nizam tanımam demesi ne kadar yanlış ise
bir Müslümanın: "Ben fıkıh kitaplarına uymam, Kur'an'la amel
ederim" demesi de o kadar yanlıştır. Nasıl ki, Anayasada bütün
hükümler, bütün cezalar bildirilmeyip Anayasa, kanunlara havale edilmişse dini
hükümler de böyle havale edilmiştir.
Kur'an-ı kerimi
hadis-i şerifler, hadis-i şerifleri de mezheb imamları açıklamıştır. Nasıl ki,
kanunlar, anayasanın gösterdiği istikamette hazırlanıyorsa, mezhepler de, fıkıh
kitapları da Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin bildirdiği istikamette teşekkül
ettirilmiştir.
Kur'an-ı kerimi
herkes kolayca anlasa idi, Peygambere ihtiyaç kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur'an-ı
kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri
açıklamışlar ve fıkıh kitapları ortaya çıkmıştır.
Büyük âlim Muhammed
Hadimî hazretleri bu gerçeği şöyle ifade eder:
"Dindeki dört
delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği
hükümdür. Çünkü biz, ayetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için,
mezhebimizin bir hükmü, ayet ve hadise uymuyor gibi göründüğünde, mezhebimizin
hükmüne uyulur. Başka bir ayet veya hadisle değişmiş olabilir o hüküm. Bunları da
ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadisten değil, âlimlerin
kitaplarından dinimizi öğrenmemiz gerekir."
İslâma, Kur'an'a
uymak, tefsir okumakla değil, ancak fıkıh kitabına uymakla olur. Bir kimse,
Kur'an-ı kerimden, tefsirden anladığına uyarsa, İslâma uymuş olmaz. Kur'an-ı
kerimde her hüküm var ise de, bunları doğru olarak Resûlullah efendimiz
açıklamıştır. Resûlullaha uymak farzdır. Kur'an-ı kerimde, "De ki: Eğer
Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun!", "Ona tabi olun ki, doğru yolu
bulasınız." buyuruluyor.
İmam-ı
Rabbanî hazretleri buyurdu ki:
"Cenab-ı Hak,
Kur'an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu
bildiriyor. O hâlde, Onun Resûlüne itaat edilmedikçe, O'na itaat edilmiş olmaz."
Hadis-i şerifler
olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı, zekât hesabı,
orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiçbir kimse, bunları
Kur'an-ı kerimden çıkaramazdı. Şu hâlde Kur'an-ı kerimi anlamak için, onun
açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifleri de anlamak
için âlimlere ihtiyaç vardır. Bu bakımdan Peygamber efendimiz, İslâma, Kur'an'a
tabi olmak isteyenin âlimlere tabi olmasını emrediyor. "Âlimlere tabi
olun!" buyuruyor. Allahü teâlâ da, âlimlere uymayı emrediyor, "Âlimlere
sorun!" buyuruyor.
Şu hâlde,
Kur'an'dan, hadisten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her
Müslüman dinini Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından, ilmihallerden öğrenmelidir!
Eğer herkes
Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilseydi, hadis-i şeriflere, Eshab-ı kirama ve
âlimlere ihtiyaç kalmazdı. Onun için Allahü teâlâ da, Peygamber efendimiz de
âlimlere uymamızı emrediyor.
Abdülgani
Nablüsi hazretleri: "Kur'an-ı kerimin manasını öğrenmek isteyen, hakiki
İslam âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlâk kitaplarını okumalıdır!" buyuruyor.
Netice olarak;
ondört asırdır İslamiyet bize bu yolla ulaşmıştır; bizden sonra da devam etmesi
için bu yolu takip etmekten başka çaremiz yoktur! ( Mezheplerin çıkışı ve Fıkıh
ilminin önemi hakkında geniş bilgi sahibi olmak istiyenler, Hakikat kitabevinin, “Faideli
Bilgiler” kitabına müracaat edebilirler.)
İstifade edilen eserler
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye
İslâm Ahlakı
Mevahib-i Ledünniye
İslâm Tarihi
Müjdeci mektuplar
Faideli bilgiler
Müslim
Ebu Davud
Tirmizi
Nesai
İbni Mace
Muvatta
Müsned-i Ahmed bin Hanbel
Darimi
Tabarani Mu'cemler
Darekutni
Beyheki
Hakim Müstedrek
Deylemi
Ramuzu'l ehadis
Şir'atü'l- İslâm
Riyazü's- salihin
İslâm Alimleri Ansiklopedisi
Evliyalar Ansiklopedisi
Eshab-ı kiram
Hak Sözün Vesikaları
Günyetü't- talibin
Hısnü'l-hasin
Hazinetü'l esrar
Fevaid-i Osmaniyye
Tefsir-i Azizi
Envarü't-tenzil ve esraru't-te'vil
Fedailü'l Kur'an, İmam Tirmizi
Medaricü'n- nübüvve
Akamü'l- mercan
Kitabu'r- Rahme fit-tıbbı ve'l-hikme
Teshilü'l menafi
İhyau ulumiddin
Riyadu'n-nasihin
Berekat-ı Ahmediyye
Şevahidü'l-hak
Hilyetü'l-evliya
En-Ni'metü'l-kübra
Kainatın Efendisi
Üyunü'l besair
Nevadirü'l fıkhıyye
Berika
Hadika |
|