İsveç'li tarihçi Jonas Linderholm'un, İsveçce olarak
kaleme aldığı "1915-Doğu Anadolu ve Azerbaycan'da 1.Dünya
Savaşı Sırasında Asuriler ve Süryaniler (1914-1918)"
isimli çalışmasını, yazarın dönemin olaylarını TARAFSIZ
bir şekilde incelediği kanaatine vardığımız için, yararlı
olacağını düşünerek Türkçe tercümesini sunuyoruz. (Mezopotamya
Demokratik Forumu)
"1915"
DOĞU ANADOLU VE AZERBAYCAN'DA
1.DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ASURİLER VE SÜRYANİLER
(1914-1918)
Araştırma: JONAS LINDERHOLM
(İsveç 1999)
Giriş
1.Dünya Savaşı sırasında doğu Türkiye ve batı İran'da
olanlar günümüzde çok az bilinmektedir. Bu durum, "gerçeği
anlatma" maskesi altında, politik propaganda amacıyla
tarihin çarpıtılmasına fırsat sağlamıştır. Savaş
bittikten sonra zaman ne kadar çok geçmişse, bu sözde "katliamlar"daki
ölü sayısı da kademeli olarak arttırılmıştır.
Kademeli olarak tarihin çarpıtılmasının güzel bir örneği,
"Lübnan'daki 100 bin ölü"dür. 1916 ilkbaharında Lübnanlı
bir parlamenter, 1915/16 kışında Lübnan'da açlık ve hastalıktan
yaklaşık 100 bin kişinin öldüğünü açıkladı. Tahıl çekirge
sürülerince yok edilmiş ve açlığın peşinden paratifo salgını
çıkmıştı. Bu olay 80 yıl sonra, din tarihinin yapıtlarından
filtrelendikten sonra bugün nasıl tanıtılıyor? Din tarihçisi
olmayan ama yapıtlarını din tarihi kitapları üzerine kuran
Ingmar Karlsson, 1991'de şöyle yazıyor:
"1914-1917 arasında hemen hemen hepsi Hıristiyan ve çoğu
Maruni olan 100 bin kişi; hastalıklar, açlık, besin
yetersizliği ve infazlar sonucu ölmüştür" (Karlsson, s.101).
Buraya derhal "infazlar" çok ağırlıklı bir ölüm
nedeni olarak sokuşturulmuş. Ölenlerin çoğunun Hıristiyan
olmasında şaşılacak bir yan yok; çünkü o devirde şimdikinden
önemli ölçüde küçük olan Lübnan'da nüfusun üçte ikisi
Hıristiyan'dı. "Hemen hemen hepsi" ifadesiyle ölenlerin
%66.6'sından fazlasının Hıristiyan olduğu ima ediliyor.
1995'de Doğu Kiliseleri uzmanı ve tanınmış profesör Giorgio
Fedalto, "Durante gli anni della grande guerra guerra da
parte Ottomana si repetono I masscri di fedeli che raggiunsero
cifre molto elevate, finiti solo nel 1918: si parla di 100 000
morti su 450 000 abitanti", yazıyor: "Osmanlılar
tarafından Hıristiyanlar'a karşı 1.Dünya Savaşı sırasında
defalarca katliam yapıldı ve bunlar ancak 1918'de kesildi. (Defalarcadan
kasıt 1860'daki Dürzi-Maruni iç savaşıdır.) Ayrıca sayılar
epey arttı. 450 bin nüfustan 100 bin ölüden bahsediliyor"
(Fedalto, s 202). Burada açlık, hastalık, ölü Müslümanlar
yok sayılıyor ve münferit adam öldürme olayları yerine,
Osmanlılar'ın Hıristiyanlar'a uyguladığı katliamdan söz
ediliyor. Ayrıca, sekiz satır önce 1860'ın suçluları olarak
gösterilen Dürziler, ansızın Osmanlılar'a dönüştürülmüş!
Aşağıdaki çalışma, bir tarihçi olarak tarafımdan o
devirde yaşanan trajik olayların dengeli bir görüntüsünü
vermek amacıyla yapılmıştır. Olabildiğince günümüzdeki
kaynaklardan yararlandım.
KISACA POLİTİK GEÇMİŞ
1914'te savaşın başlamasından sonra Osmanlı hükümeti
Almanya ile bir savunma antlaşması yaptı. Bu antlaşma, ülkenin
Almanya ile uzun süredir süren yakın ilişkisinin doğal bir
sonucuydu. Bu işbirliğinin bir parçası olarak 1913 yılından
itibaren binlerce Alman subay Osmanlı ordusunu reformdan geçirmek
için gelmişti. Almanya'ya yönelinmesi gayet doğaldı; çünkü
İngilizler ve özellikle Ruslar baş düşman durumundaydı.
Rusya, 1877-78 savaşından beri Osmanlı İmparatorluğu'na karşı
bir istikrarsızlık politikası gütmekteydi. Bu kampanyaya,
Ermeniler'in bağımsızlık mücadelesini desteklemek de dahildi.
Rusya ile 1877-78'de yapılan o felaket savaştan sonra Osmanlı
hükümeti, Berlin Konferansı'nda Avrupalı büyük güçleri Hıristiyan
Osmanlıların koruyucusu olarak kabul etmeye zorlanmıştı.
Savaş patlayınca bu gerçek, Hıristiyanlar'ı daha güç
duruma düşürdü.
19.Yüzyılın ortalarından itibaren ülkeyi çağdaşlaştırma
çalışmaları, şiddetli direnişlere rağmen sürdürüldü.
1856'da liberal bir anayasa hazırlandıysa da Sultan tarafından
kısa bir süre sonra iptal edildi. İç politikada, Osmanlı
ekonomisini tamamiyle elinde tutan gruplar olan Rumlar, Ermeniler
ve Yahudiler'in desteklediği liberaller ile hiçbir değişiklik
olmamasını isteyen tutucular mücadele halindeydi. 1908-1909'da
Jöntürkler'in askeri bir darbe ile iktidara gelip 1876 anayasasını
yeniden yürürlüğe koyarak herkese, din farkı gözetmeden eşit
sorumluluklar ve yükümlülükler tanımasıyla iç politikada mücadeleye
nokta konuldu.
Devletin çağdaşlaştırılması süreci içinde 1870'li yıllarda
ülke topraklarının idare şekli merkeziyetçi bir düzene göre
değiştirildi. Yeni ve daha küçük vilayetler, eyaletler oluşturuldu;
bunlar da kendi içlerinde iki veya daha fazla sancağa bölündü.
Her sancağın birden fazla kazası bulunuyordu. Örneğin
Diyarbekir vilayeti; Ergani, Diyarbekir ve Mardin sancaklarını
kapsıyordu. Mardin sancağında ise; Mardin, Savur, Midyat,
Cizre ve Nusaybin kazaları bulunuyordu. Vilayetin başında,
geniş yetkilere sahip vali görev yapıyordu. Sancak bir
mutasarrıf, kaza da kaymakam tarafından idare ediliyordu.
Dünya Savaşı öncesi dış politika daha önem taşıyordu.
1912'de Libya İtalya'ya kaptırıldı. Aynı yıl iki Balkan
savaşından ilki patlak verdi ve Osmanlı İmparatorluğu,
Edirne eyaleti dışında Balkanlar'daki bütün eyaletlerinden
vazgeçmek zorunda bırakıldı.
Doğuda İmparatorluğun ezeli düşmanı İran bulunuyordu (aslında
1935'e kadar Pers İmparatorluğu adını taşıyordu ama çalışmamda
kafa karıştırmamak için ben İran adını kullanmayı yeğliyorum).
Bu ülke uzun süredir bir zamanların güçlü ülkesinin ancak
gölgesi halindeydi. Güneydoğu'da İngilizler, Kuzeybatıda da
Ruslar ülkeye sızmaktaydılar. Birçok eyalet hemen hemen özerkti
ve babadan oğula görev devralan valilerce yönetiliyorlardı.
Ayrıca ülkenin, Azerbaycan'da Osmanlılar'la yaşadığı bir
sorunu da vardı. 1906'da Rusya Japonya ile savaştan ötürü
zayıf düşünce Osmanlılar İran'daki komşu eyaleti işgal
etti. 1912'de Balkanlar'daki ilk savaş sırasında buradan geri
çekilmek zorunda kaldı. Bu defa da Rusya Azerbaycan'ı işgal
etti. Bu işgal, 1907'de Rusya ile İngiltere arasında İran'ı
kuzeyde Rus, güneyde İngiliz çıkar bölgelerine ayıran antlaşmaya
göre gerçekleşmişti.
1914 sonbaharında çok zayıflamış bir Osmanlı İmparatorluğu
Alman kışkırtmasıyla savaşa giriyordu.
1914'TE SÜRYANİ KİLİSELERİ
Osmanlı Devleti'nde dini azınlıklar "milletlere",
halklara, uluslara ayrılmıştı. Bunların kendi iç işleri
konusunda geniş hareket özgürlükleri vardı. En büyük iki Hıristiyan
halk grubu Rum Ortodoks'lar ile Ermeniler'di. Bunların dışında
bir kısım Hıristiyan halk grupları bulunuyordu ve bunlardan 4'ü
Süryani kiliseleriydi.
Bu 4 Süryani kilisesinden en büyük, 80 bin kişilik bir cemaat
oluşturan Nasturiler idi. Nasturi ve Asuri adları Avrupalılar'ın
koyduğu adlardı. Onlar kendilerine, ya yalnızca Hıristiyan
diyorlardı, ya da kilisenin doğduğu vatandan esinlenerek Süryani
(Janin, s.555; Cuinet, II, s.648). Kilise, Hakkari sancağında
Kotchannes (Koçanis)'de oturan patrik tarafından yönetiliyordu.
15.Yüzyıldan beri patriklik ve papazlık makamları babadan oğula
geçmekteydi. Nasturi patrik, Padişah tarafından atanmayan tek
millet başıydı. Patrikler evlenmedikleri için babadan oğula
devir işi, dayıoğlu veya erkek bir kardeşin seçilmesiyle gerçekleşiyordu.
Hakkari'deki Nasturiler, aynen Kürt komşuları gibi aşiretlere
bölünmüşlerdi. Aşiretler, bölgede yaşayan binlerce topraksız
Kürt köylüsünü ırgat olarak karın tokluğuna çalıştırırlardı
(Rondot, s.7).
Süryani patriği, Osmanlılar'dan olduğu gibi İngilizler'den
de yılda 100 sterling para alırdı. Anglikan kilisesi, 1830'dan
beri Nasturiler arasında taraftar kazanma faaliyetindeydi.
Nasturiler Osmanlı Devleti'ne vergi ödemiyorlar ve askerlik görevinden
muaf tutuluyorlardı. Kendi okulları yoktu. Olan okullar, İngiliz
misyonerlerince idare ediliyordu. Bu iki ayrıcalığı Kürt komşularıyla
paylaşıyorlardı (Fortescue, s. 131). Yani, Hakkarili Kürtler
Hamidiye ordusuna dahil değillerdi (Yale-Heckmann, s. 266).
Bunun nedeni, Osmanlı resmi makamlarının Hakkari gibi sapa bir
yerde herhangi bir denetim sağlayamamış olmasıdır.
Nasturiler'i bölgede Müslümanlar tarafından sarılmış küçük
bir yarımada olarak değerlendirmek yanlış olur. Hakkari'de Süryani
Tiari aşireti büyük aşiretlerden biriydi ve Kürtler'in olası
saldırılarına karşı koyabilecek güçteydi. Kürtler'le olan
ilişki gayet iyiydi. Değişik Kürt kabileler arasındaki anlaşmazlıkları
çözmesi için genellikle (Süryani) patriğe başvurulurdu.
Yazdan Shir'in isyanı (1853-55) ve Şeyh Ubeydullah'ın büyük
Kürt isyanı (1880-82) sırasında Nasturi birlikler Kürtler'den
yana savaştı (Yalzın-Heckmann, s.62 ve Palva, s. 13).
Nasturiler de Kürt şeyhlere, yardım almak için başvurabiliyorlardı.
Katolikler de bölgede 16. Yüzyıldan beri misyonerlik yapıyorlardı.
Bazı Süryaniler Katolik olmuşlardı ve bunlara Keldani
deniliyordu. Fransa kendisini Osmanlı İmparatorluğu'ndaki
Katolikler'in hamisi olarak görüyordu. Savaş öncesi bu
Katolikler'in sayısının 40 bin olduğu sanılıyor.
Diyarbekir, Süryani Ortodoks Kilisesi'nin merkezi durumdaydı. Yüzyılın
başında cemaat tahminen 55 bin kişiydi. Bunlardan yaklaşık
30 bini Mardin sancağında yaşıyordu. Süryani Ortodokslar
Suriye eyaletinde de yaşıyorlardı ama o zamanki Suriye
eyaletiyle günümüzdeki Suriye devleti arasında bir ilişki
olmadığına dikkatinizi çekerim. 1890'lı yılların başlarında
tahminen 6 bin Süryani Ortodoks ABD'ye göç etti. 1914'te yapılan
bir nüfus sayımına göre, Mardin'de yukarıda sözünü ettiğimiz
Süryani Ortodoks Kilisesi'ne bağlı olan nüfus dışında; 7
bin Süryani Katolik, 7 bin Ermeni ve 3 bin 5 yüz protestan yaşıyordu.
Halkın çoğunluğu, 163 bin kişi Müslüman'dı (Karpat, s.176
f). Bunların %90'ı Kürt'tü. Bölgede Yahudi, Arap ve Çingene
azınlık da bulunuyordu.
Mardin sancağının doğu kısmındaki Tur Abdin'de 19.Yüzyılın
ortalarından beri Kürtler'in Heverkan Federasyonu bulunuyordu.
Bu federasyon, Botan Emirliği'nden arta kalan 24 Kürt aşiretinin
bazı üyelerinden oluşuyordu. Süryani Hıristiyanlar'a ve
Yezidiler'e bu federasyonda eşit üye muamelesi yapılıyordu -Hakkari'de
Kürt yönetimi altında yaşayan Hıristiyanlar'a ise bunun tam
tersi-. Kürtler için aşiretin çıkarı, din farkından önce
geliyordu. Aşiretlerde herhangi bir aşirete dahil olmayan Kürtler
de yaşıyordu. Bunlara aşiretin diğer bireyleri gibi eşit
muamele yapılmıyordu. Kürt aşiretleri bir yandan
birbirleriyle, bir yandan da Osmanlı yönetimiyle çarpışıyordu.
Celeb aşireti Süryaniler'i desteklerken, Haco (doğrusu Elik
olacak, burada Hinno yanılıyor) "Süryaniler'in öldürülmesine
ve onlara karşı kan gölü yaratılmasına aktif olarak katılıyordu"
(Hinno, s.32). Yani bu iki Kürt aşiret "kendi Süryaniler'ini"
koruyordu ama, çıkarlarına karşı çıkan herkesi, Kürt veya
Süryani ayırımı yapmadan kılıçtan geçiriyordu.
Kürt aşiretlerin gözünde Süryani köylüler, sahipsiz Kürt
ırgatlardan çok daha ileri bir tarım teknolojisine sahip
oldukları için daha değerliydiler.
18.Yüzyılda Katolik misyonerlerin çabası sonucu Süryani-Ortodoks
Kilisesi de ikiye bölündü ve aynı yüzyılın sonunda Süryani-Katolik
Kilisesi kuruldu. İlk patrik Efraim II Rahmani'ydi ve bölgedeki
cemaati 25 bin kadardı. Doğu Anadolu'da ayrıca 3.500 Süryani
Protestan vardı. Bir Süryani Protestan, Süleyman Bustani, 1912'de
kısa bir süre Osmanlı Devleti'nin Dışişleri Bakanı'ydı (Feroz,
s.424). 1914'de Ticaret Bakanı oldu ama 12 Kasım 1914'te Jöntürkler'in
savaşa girme kararı alması üzerine kararı protesto ederek görevinden
ayrıldı. Onunla birlikte Ermeni kökenli Posta ve Telgraf Bakanı
ile çok başarılı Maliye Bakanı Cavit Bey de görevinden ayrıldı
(Pomiankowski, s.88).
Savaştan önce, 30 bini İran'da, 10-15 bini Kuzey-Güney
Amerika'da olmak üzere yaklaşık 210 bin Süryani Hıristiyan
vardı.
OSMANLILAR SEFERBERLİK İLAN EDİYOR
1914'te Avrupa'da savaş başlayınca Enver Paşa seferberlik
ilan etti. Bu toplu ve zorunlu seferberlik tarımda felakete yol
açtı. 1914 ürün için çok elverişli bir yıldı ama köylerde
erkek kalmamıştı. O zamanlar Osmanlı ekonomisi tamamiyle tarıma
bağımlıydı. 25 milyon nüfusun yalnızca 69 bini sanayi işçisiydi.
Gıda sıkıntısı, savaş sırasında açlığa ve dolayısıyla
salgın hastalıklara yol açtı. Bu nedenlerle yüzbinlerce kişi
hayatını kaybetti (Fromkin, s.126).
Kürtler'in yaşadığı bölgelerde bulunan Süryani Hıristiyanlar
için zorunlu askerlik çok olumsuz sonuçlar getirdi. Çünkü Kürt
komşuları askerlik görevinden muaf tutulmuşlardı. Bazı Kürt
aşiretler 1890 ve sonrası Hamidiye Ordusuna alınmıştı. Kürtler'i
devlete yakınlaştırmak için yapılan bu deney başarısızlıkla
sonuçlandı. Ellerine modern silahlar geçen Kürtler, bunları
hem birbirlerine karşı hem de resmi makamlara karşı kullandılar
(Bois, s.462).
1914 SONBAHARINDA AZERBAYCAN
İran savaş sırasında kendini tarafsız ilan ettiği halde ilk
çatışmalar, resmen savaş ilan edilmeden önce ülkenin batı
bölgelerinde başladı. İran eyaleti Azerbaycan 1912'de Ruslar
tarafından işgal edilmişti. Urumiye Gölü ile Osmanlı sınırı
arasındaki bölgede 45 bin kadar Hıristiyan bir azınlık yaşıyordu.
Bunların 30 bini Asuri ve Keldani'ydi. Nüfusun çoğunluğu Müslüman
(Şii) ve Türkçe konuşan Azeriler ile sınır bölgelerindeki
Kürtler'di. Urumiye'de (Rezaiyeh) dörtte biri Hıristiyan olan
30 bini insan yaşıyordu. Burada; Amerikan, Fransız ve İngiliz
misyonerlikler faaliyet gösteriyordu.
Ekim başında Kürt aşiretler Urumiye'ye saldırdı. Ruslar Hıristiyanlara
takviye güçleri ve silah gönderdi. 3 günlük savaştan sonra
Kürtler geri püskürtüldü. Bir ay sonra savaş patlak verdi.
Rus resmi makamları Kürtleri ve Sünni Müslümanlar'ı sınırdışı
etti. Rus birlikleri ve Ruslar'ın eğittiği Ermeni gönüllü güçleri
(druzhina) Albak kazasına girdi. 9 Kasım'da Dir kenti ele geçti
ve 13 Kasım'da da Ermeniler Albak'ın merkezi Başkale'yi işgal
etti. Birkaç gün sonra oraya Ruslar geldi. Kent yağma edildi
ve Müslüman halkın mallarına el konuldu. Müslüman
sivillerin tecavüze uğradığı ve öldürüldüğü de görüldü.
29 Kasım'da Osmanlı Jandarma birlikleri Ruslar'ı ve Ermeniler'i
püskürttü (Allen & Muratoff, s.247).
RUSLAR'IN GERİ ÇEKİLMESİ VE AZERBAYCAN'DA ANARŞİ
(Ocak-Mayıs 1915)
Ruslar'ın büyük saldırısı Erzurum vilayetinin kuzeyinde gerçekleşti.
Enver Paşa'nın komutasındaki Osmanlı ordusu 27 Aralık'ta Sarıkamış'taki
Rus mevzilerine hücum etti. Rus ordusunun komutanı Mysjlajevski
paniğe kapıldı ve ordusuna Azerbaycan'dan geri çekilmesi
emrini verdi. Rus ordusunun Azerbaycan'daki komutanı Gn.Tjernozubov,
Osmanlı güçlerinin tehdidi altında olmadığı halde ordusunu
geri çekmeye başladı (Allen & Muratoff, s.345). Hıristiyan
halkın yarısı, daha çok Ermeniler ve 5 bin Süryani de
orduyla birlikte kaçmaya başladı (Dikkat: 5 bin Süryani,
Vartanov'un yazdığı gibi 50-70 bin değil! Bkz. Bryce dok. No.
27). Misyonerler, yaklaşık bin kadar Süryani ve Keldani'nin
donarak öldüğünü bildirdiler.
General Mysjlajevski geri çekilme emrini fazla acele vermişti;
çünkü 80 bin askerli Osmanlı Ordusu'nun 70 bin askeri Sarıkamış'ta
yetersiz teçhizattan dolayı 3 Ocak 1915'te donarak ölmüştü.
Bu yenilgi ve ayrıntıları uzun zaman gizli tutuldu ama Enver
Paşa artık ilk ve son komutanlığını yapmıştı (Pomiankowski,
s.103 ff).
Ruslar'ın Urumiye ve Salmas Vadisi'nden ayrılmasından iki gün
sonra Kürt Begzade-Herki ve Zarza aşiretleri komşu bölgelerden
gelerek buraları işgale başladılar. Bölgedeki Shakkak aşiretinin
reisi ve adından çok söz edilen Simko lakaplı İsmail Ağa'nın
adı, günümüzdeki kaynaklarda bu saldırıyla ilgili olarak geçmiyor.
Şiiler'in ve Hıristiyanlar'ın köyleri yağma edildi. İran
halkı koruyacak güce sahip değildi. Hıristiyanlar Urumiye'deki
yabancı misyonlara sığındılar. Birkaç hafta içinde
Amerikan misyonuna 17 bin, Fransızlar'ınkine de 3 bin kişi sığınmıştı.
Aynı zamanda, Osmanlı gönüllülerden oluşan bir birlik, Kürtler'in
desteği altında Musul'dan yola çıkıp Mahabad üzerinden
Azerbaycan'ın başkenti Tebriz'e gitti ve burayı 14 Ocak'ta ele
geçirdi. General Tjernozubov, Tebriz'i 30 Ocak'ta geri aldı (Allen
& Muratoff, s.296).
Şubat ayında Urumiye'deki resmi makamlar muğlak bahanelerle
Fransız misyonunda bulunan 61 önde gelen Süryani'yi gözaltına
aldı ve bu kişileri serbest bırakmak için astronomik
miktarlarda para talep ettiler. Misyonerler 20 kişiyi para karşılığı
kurtarabildi. 22 Şubat'ta kalan 41 kişi, Tscharach Kapısı'nın
merdivenlerinde kafaları uçurularak infaz edildi. İnfaz
edilenler arasında Nasturi Patrik Mar Dinka da vardı.
Ertesi gece Hıristiyan Gulpaschan Köyü Kürtler'in (ve
Azeriler'in, her iki bilgi de yer alıyor) saldırısına uğradı.
51 erkek öldürüldü, köy yağma edildi ve genç kadınlar kaçırıldı
(Bryce dok. No. 27, 35 ve 36).
1 Mart'ta Ruslar, Salmas bölgesinin merkezi Dilman'ı (Şapur)
geri aldı Kürtler'i ve İranlılar'ı sürdü. Sürülenler
intikam olarak Salmas Vadisi'ndeki Hıristiyan köylerde yaşayan
yaklaşık 720 kişiyi öldürdüler. Aynı zamanda Ermeni eşkıya,
Hakkari sancağının kuzeyindeki Mahmudi kazasında, Merkehu ve
İshtuju köylerinde 66 Müslüman'ı öldürdü (Gurun, s.197).
Nisan başında Türk birlikleri Binbaşı Halil Bey'in komutası
altında 10 bin piyade (36. Tabur, 6 top) ve birkaç bin Kürt
toplama süvari eri, Van Gölü'nün güney kıyısından yola çıktı.
16 Nisan'da Urumiye geri alındı. 1 Mayıs'ta Dilman'ın
kuzeyinde mevzilenen Ruslar'a taarruz edildi. Kürtler daha başlangıçta
savaş meydanından kaçtılar. Binbaşı Halil, 5 başarısız
taarruzda bin ölü verince sınırın kuzey tarafına geçerek
geri çekildi (Allen & Muratoff, s.298). Başıboş olarak kaçmakta
olan Kürtler, Hakkari'nin Gawar kazasında İsmail Ağa Kalesi'nin
önünde, Halil Bey'in zorla telgraf teli taşıtmakta olduğu 71
Hıristiyan'ı öldürdü (Bryce dok.No. 35).
24 Nisan'da başkentte 235 Ermeni lider tevkif edildi. Ertesi gün
İngilizler ve Fransızlar Gelibolu yarımadasına çıktılar.
26 Mayıs'ta Osmanlı Hükümeti, Erzurum, Van ve Bitlis'teki
Ermeniler'in; Halep, Zor ve Musul'a gönderilmesine karar verdi.
2 Ocak-24 Mayıs tarihleri arasında 4 bin kadar Asuri'nin
misyoner merkezlerinde çeşitli hastalıklardan öldükleri
hesap ediliyor. Yukarıda andığım 4 katliamda yaklaşık bin
kişi ve Rusya'ya kaçarken yolda ölen bin kişi daha
eklenebilir. The Macmillan Dictionary'de yer alan bilgiye göre
Ermeni olmayan 120 bin sivil Kasım-Aralık 1914'te Ermeni çeteler
tarafından öldürüldü.
ASURİLER SAVAŞ İLAN EDİYORLAR-MAYIS 1915
Patrik Benjamin Shimun ile Ruslar arasında nihai bir anlaşmayla
sonuçlanan görüşmelerin ne zaman olduğu kesin değil. Patrik,
Ruslar'la daha savaş başlamadan önce ilişki kurmuştu, aynen
Hakkari'deki Kürt liderlerle de olduğu gibi (Longrigg s. 67).
1914-15 kışında Van valisi Cevdet Bey, Hakkarili Asuriler'i
kendi tarafına çekmek için para ve silah vaad etti. Ama Patrik
buna hiç yanaşmadı. Patrik'in kendi ailesinin birçok üyesi,
Patrik'in amcası Nestorios da dahil olmak üzere, Osmanlı
taraftarı oldukları için yakın akrabalarınca öldürüldüler
(Bkz. Nikitine, Joseph, s.134).
Benjamin Shimun ve Tjernozubov arasındaki nihai karşılaşma,
Dilman yakınlarında Muhandik'de gerçekleşti. Ruslar oraya
kadar Patrik'e refakat etmişlerdi. Gelecekte geniş bir özerklik
vaadi üzerine Asuriler Ruslar'a katıldılar. Nikitine Asuriler'in
10 Mayıs'ta savaş ilan ettiğini yazıyor ama Musul Valisi daha
ayın 8'inde Tiari aşiretinin Başkale'deki Müslüman köylerine
saldırdıklarını rapor etmişti. General Nazarbekov 7 Mayıs'ta
Van yolundayken Başkale'ye geldi. 8 Mayıs'da Van'daki Ermeniler
isyan başlattılar. Asuriler'in savaş ilanı ile Ermeniler'in
isyanı apaçık zamanlanmıştı (Allen & Muratoff, s.302 n.1).
Osmanlı Ordusu 17 Mayıs'ta Van'ı terk etti. 20 Mayıs'ta Halil
Bey Urumiye'deki garnizonu iptal etti; 4 gün sonra Ruslar
Urumiye'ye girdi. 1 hafta sonra, 31 Mayıs'ta Ruslar, Ermeni müttefikleriyle
birlikte Van'ı işgal etti.
Nikitine'nin, herkesten önce Yonan'ın iddia ettiği gibi
Asuriler'in Ruslar'ı Ermeniler'in başına gelenlerin kendi başlarına
gelmesinden korktukları için destekledikleri iddiası gerçeğe
aykırıdır. Nikitine, baskıların ve sürmelerin 1914 Aralık'ında
başladığını iddia ediyor; oysa başlangıç 24/4 1915'de İstanbul'da
235 Ermeni liderin tevkif edilmesiyledir (Nikitine, Nestorianer).
Ermeniler'i sürme fikri ilk kez Enver Paşa'nın 2 Mayıs 1915'te
İçişleri Bakanı Talat Paşa'ya gönderdiği bir telgrafta yer
almıştır. Sürmelere 26 Mayıs'ta, yani Asuriler'in Ruslar'a
katılmalarından 3 hafta sonra başlandı (Gurun, s.199, 206).
Asuriler'in savaş ilan etmesinden önce Keldaniler'in ve diğer
Ortodoks-Hıristiyanlar'ın katliama uğradığı şeklinde Yonan'ın
iddiası (Yonan, s.27, 36) günümüz belgelerinde herhangi bir
desteğe sahip değildir. Tam tersine söz konusu olan, Asuriler'in
savaş ilanının bu sürme olaylarını hızlandırıp hızlandırmamış
olduğudur. Ermeniler'den başka Hıristiyan grupların baskı gördüğüne
değinen ilk kaynak Konsolos Holstein'in 18 Mayıs'ta gönderdiği
telgraftır (aşağıya bakınız). Buraya şunu da eklemek
gerekiyor: Enver'in yarımkan kardeşi Nuri Bey'in 1915 yazında
Gawar'da Asuriler'i toplu katliamdan geçirdiği şeklinde
Nikitine'nin bir iddiası daha doğru değildir. Her şeyden önce
Gawar o sırada Rus işgali altındaydı. Nuri Bey 1915 Şubatı'ndan
1918 Mayıs'ına kadar Tripoli'de komutanlık yapıyordu (Pomiankowski,
s.173). Kesin olan şudur: Asuriler'in savaş ilanının apaçık
tek nedeni Ruslar'ın Osmanlılar'ı yeneceğine güvenerek
kazanan attan yana oynamak istemiş olmalarıdır.
Albak'taki köylere Asuriler'in saldırmasından sonra güney
Hakkari'deki Kürt aşiretler (Oramari, Berwar, Artushi ve
Barzani) karşı hücuma geçti. Çarpışmalar bütün yaz sürdü.
Asuriler dağlara kaçmak zorunda kaldı. Kürtler, Asuriler'in
boşalttığı köyleri yerle bir etti.
SÜRYANİLER, NİSAN-KASIM 1915
İki Hıristiyan azınlık grubunun, Ermeniler'in ve Süryaniler'in
isyanından ve Kafkas cephesindeki başarısızlıklardan sonra
diğer azınlıkların durumu güçleşti. Müslüman halkın çoğunluğu,
Hıristiyanlar'ı aralarında ayırım yapmadan vatan haini
olarak görüyordu. 18 Mayıs'ta Musul'daki Alman konsolosu
Holstein, Keldani ve Asuri Patrik'ten aldığı haberlere
dayanarak, Amadia kazasında (Van'ın Musul sınırındaki kazası)
Hıristiyanlar'a karşı düşmanlığın arttığını ve bazı
katliamların yapıldığını bildirdi.
Mayıs başında resmi makamlar, Diyarbakır'da Ermeniler'e ait büyük
bir silah deposu ortaya çıkardı. Ermeni liderler toplu halde gözaltına
alındı (Lepsius, No.48, s.63).
1 Haziran'da Kürtler Cizre köylerinde Süryaniler'e saldırdılar.
Bölgedeki en büyük Kürt aşireti Hesenan'dı. Süryaniler
Beth Zabday'a (İdil'e) kaçtılar ve orada kendilerini 40 gün
başarıyla savundular. Savaştan önce resmi makamlar kırsal
kesimde düzeni korumak için atlı jandarma güçlerini kullanıyorlardı.
Savaş sırasında bu güçler cepheye gönderilince bu bölgeye,
rejime sadık kabul edilen Kürt aşiretleri (Deksuri, Reman ve
Mahallamin) gönderildi. Bunlar da böylelikle ezeli düşmanları
Heverkan Federasyonu ve onun Süryani müttefiklerine vurmakta
serbest bırakılmış oldular.
22 Haziran'da resmi makamlar Midyat'ta silah arama-taraması yaptı.
O sırada kentin nüfusu yaklaşık 5 bin idi (Streck). Bunların
%95'i Hıristiyan'dı. Ermeniler'in sayısı en çok bin idi; diğerleri
çeşitli inançtaki Süryaniler'di. 8'i Süryani, yüz kadar Hıristiyan
tutuklandı. Bunlar, kimlik saptanmasından sonra serbest bırakıldı.
Ayın 28'inde Ermeniler kent dışına çıkarılıp öldürüldüler
(Hinno, s.60 f).
4 Temmuz'da Osmanlı İçişleri Bakanlığı; Trabzon, Sivas,
Diyarbakır ve Elaziz'deki Ermeniler'in sürülmesine karar verdi.
Müslümanlığa geçmiş olan Ermeniler de sürülecekti (Gurun,
s.212).
Diyarbakır Valisi Reşit Bey, kararı gaddarca yerine getirmeye
başladı. 12 Temmuz'da Almanya Büyükelçiliği kendilerine ulaşan
şikayetleri iletmek zorunluluğunu hissetti. Musul'daki Holstein'in
verdiği bilgilere dayanılarak yazılan şikayet mektubunda 2
bin Ermeni'nin birkaç Süryani'nin "boğazı kuzununki gibi
kesilerek katledildiği" yer alıyordu ve hükümetten, Reşit
Bey'i durdurması isteniyordu. Aynı gün İçişleri Bakanlığı
Diyarbakır'a bir telgraf göndererek kan dökülmesinin derhal
durdurulmasını emretti (Gurun). Reşit Bey valiliğini sürdürecekti.
Daha sonra Ankara'ya alındı.
Kırsal kesimde Ermeniler Osmanlı jandarmalarına saldırıyordu
(Schemsi, s.72). 15 Temmuz civarında Reşit Bey, Midyat kaymakamını
-Holstein'in dediğine göre- bölgedeki Hıristiyanlar'ı öldürtmeyi
reddettiği için, öldürttü (Lepsius, 115, s.104).
15 Temmuz'da Holstein, Kürtler'in ayın 11'inde Keldani köyü
Fayshkhabur'daki erkek nüfusu öldürdüğünü bildirdi. Bu köy,
Musul ile Diyarbakır sınırındaydı. Holstein, 21 Temmuz'da,
bu köyden 600 kadar Keldani kadın ve çocuğun ve Mardin ile
Siirt'ten bir miktar Ermeni'nin Musul'a sığınmış olduklarını
bildirdi. Holstein, kendi kararıyla Musul eyalet yönetimine mültecilere
yiyecek ve giyecek sağlanması için 600 Sterlin verdi. (Lepsius,
124, s.114).
Midyat'taki Süryaniler, bir yandan Osmanlı resmi makamlarıyla
öbür yandan eski hesapları halletme fırsatı elde etmiş olan
Kürtler arasına sıkışınca isyan etmekten başka bir çareleri
kalmamıştı. Holstein, İstanbul'a gönderdiği raporlarda bütün
suçu Diyarbakır Valisi'ne yüklüyordu (Lepsius, 124 s.114).
Holstein Musul Valisi'nin Süryaniler'i koruması için uğraştı
ama valinin kendi bölgesi dışına müdahalede bulunma hakkı
yoktu.
16 Temmuz'da Osmanlı güçleri Midyat'taki Hıristiyanlar'a ateş
açtı (Hinno). 3 gün süren çatışmada çok kişi öldü,
binlerce kişi Midyat dışına kaçtı. Kürtler'in daha önce
saldırdığı köyler ve bu tür saldırı bekleyen diğer köyler
de boşaltıldı. Genellikle bölgedeki Kürt ağa "kendi Süryaniler'i"ni
koruyor, onları silahlandırıyor ve kaçmalarına yardımcı
oluyordu.
2 Eylül'de Diyarbakır'ın güneydoğusundaki Cizre kentine,
Osmanlı desteği altında Kürtler saldırdı. Hıristiyan halk
öldürüldü. Süryaniler daha önce kentten ayrılmışlardı.
Öldürülenler Keldaniler ve Ermeniler'di (Lepsius, 167, s.152).
18 Eylül'de Reşit Bey, Ermeniler'in sürülmesi işleminin
tamamlandığını bildirdi.
14 Şubat 1916'da Almanya Büyükelçisi Berlin'e bir rapor göndererek
Diyarbakır'daki çatışmaların sona erdiğini bildirdi. Ancak
Heverkan Federasyonu'ndaki iç çatışmalar sürüyordu. Kentte
kıtlık vardı ve binlerce kişi açlık ve hastalıktan öldü.
ASURİLER HAKKARİ'DEN KAÇIYORLAR (Ağustos-Kasım 1915))
Malazgirt'te Ruslar yenildikten sonra (10/7-2/8 1915) Ermeniler'le
birlikte Van'ı boşalttılar. Yenilgi haberi Azerbaycan'daki Hıristiyanlar'da
panik yarattı, Rus sınırına doğru göç başlattı. Ne var
ki bu kaçış gereksizdi, çünkü Ruslar 7-9 Ağustos'ta Osmanlılar'ı
yenmiş ve Van'ı ayın 15'inde geri almıştı.
Kışı Hakkari'de geçirmenin güç olacağını düşünen
Asuriler, güneye, Salmas Yaylası'na Başkale üzerinden göç
ettiler. Misyonerler Hakkarili Asuriler'in sayısını 35 bin
olarak saptadılar. Asuriler parasız pulsuzdu. Azeri halkın
yardımına ihtiyaçları vardı. Azeriler de zaten kıtlık içindeydi.
Bu durumda Asuriler zorbalığa başladılar ve Urumiye pazarını
yağma ettiler. Azeriler karşı çıkınca kentteki Müslümanlar
planlı olarak Asuriler tarafından öldürülmeye başlandı. O
zamana kadar Azeriler'le huzur içinde birlikte yaşamış olan
yerli Asuriler de katliama katıldılar. Papa'nın Urumiye'deki
rahibi Sontag Asuriler'i durdurmaya çalışırken, Amerikan
Misyon Merkezi'nin lideri Dr.Shedd onları kışkırtıyordu (Arfa,
The Kurds, s.51).
O kış, Hakkarili Asuriler'in en az üçte biri soğuktan, açlıktan
ve salgın hastalıklardan öldü (Bryce dok.No. 27; Josephs, s.135).
1916'DA ASURİLER
Sonbaharda Ruslar, 1916 yılı için tasarladıkları saldırılarda
kullanma amacıyla Asuriler'i silah altına alıp askeri eğitimden
geçirmeye başladılar. Ruslar, Asuriler ve Ermeniler, doğu
Hakkari'de geleceğin Ermenistan'ına yer açmak amacıyla Müslümanlar'a
karşı bir temizlik operasyonuna başladılar. Asuriler'in
lideri Agha Petrus "katil, şantajcı ve dolandırıcı bir
uluslararası hayduttu" (Longrigg'in tanımı, s.138).
Sayyid Taha liderliğindeki Kürtler Şemdinli civarında
kendilerini savundular ama başarılı olmadılar. Nesturiler'in
"matran"ı (Kilisenin Metropolit'ten sonra 2. Başkanı)
yer aldığı Shemdinan kazası ve 16 Nisan'da da Ruwanduz,
Asuriler'in ve Ermeniler'in yardımıyla Ruslar tarafından alındı.
Çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere 5 bin Kürt kent dışında
katledildi (Mason, s.329) 1919 Ocak'ında bölgeyi gezen İngiliz
binbaşı Mason'a, savaştan önce bölgedeki sayısı bini geçen
Kürt ailelerden geriye yalnızca 157'sinin kaldığını ve 81 Kürt
köyünden 52'sinin Ruslar tarafından yakıldığı bildirildi.
Bir başka İngiliz subay, Binbaşı E.W.C.Noel, 1919'da, yine
ocak ayında bölgeyi dolaştıktan sonra İngiliz Dışişleri'ne
gönderdiği "The Christian Army of Ravenge" adlı
raporunda şöyle yazıyordu: "According to almost the
universal testimony of the local inhabitants and eve-witnesses,
Russians, acting on the instigation and advice of Nestorians and
Armenians who accompanied them .... murdered and butchered
indiscriminately any Moslem member of the civil population who
fell in their hands. A traveller through the Rowanduz and Neri
districts would find widespread wholesale evidence of outrages
committed by Christians on Moslems. Anything more thorough and
complete would be difficult to imagine" (Sonyel, s. 415).
Aynı süre içinde Shemdinan'ın komşusu Gawar kazasındaki 3 yüz
kişilik Yahudi nüfus da Hıristiyan güçlerce katledildi (Schemsi,
s.63).
Müslümanlar'dan batıya doğru kaçabilen kaçtı ama çoğunluk
için kuzeydeki Rus işgalindeki bölgelerden başka yere kaçabilme
şansı yoktu. The Manchester Guardian'ın muhabiri Philips Price,
Tiflis'ten, İngiliz Kızılhaç'ına bir rapor gönderdi.
Kafkaslar'daki 200 bin Hıristiyan mültecinin içinde bulunduğu
korkunç durumu bildirdi. Daha önce The Lord Mayor's Fund, bölgedeki
Ermeniler'e ve Asuriler'e büyük meblağlarda para yardımında
bulunmuştu. Price, eğer İngiliz Hükümeti yalnızca Hıristiyanlar'a
yardım etmiş olduktan sonra şimdi de Müslümanlar'a yardım
etmezse, İngiliz İmparatorluğu'nda yaşayan milyonlarca Müslüman'a
karşı güç duruma düşeceğini vurguladı. Ancak, İngiltere'den
herhangi bir yardım gelmedi (Sonyel, s.415).
Mekke Şerifi Hüseyin'in İngilizler'e bu konudaki başvurusuna,
Rus hükümetinin saldırıları desteklemediği, olayların yalnızca,
daha önce Türkler'in ve Kürtler'in mezalimine uğramış
Ermeniler'in intikam almalarından ibaret olduğu karşılığı
verildi (Sonyel, s.415).
Savaşta Van'ın Müslüman halkının %60'ı, yani 110 bin kişi,
öldü (McCarthy).
Bütün 1916 ve 1917'de Asuriler Ruslar'la omuz omuza savaştı.
Osmanlı Ordusu tamamiyle savunma yapma zorundaydı. Her ne kadar
Gelibolu'da Fransız ve İngiliz saldırısını püskürtmeyi başarmışsa
da büyük zayiat vermişti. Ayrıca Hicaz'da Araplar, İngiliz
desteğiyle isyan başlatmıştı.
Doğu cephesinde Ruslar sırasıyla, Erzurum, Bitlis, Trabzon ve
Erzincan'ı aldı. Haziran'da Bağdat yakınlarında Khanikin ve
Hamadan'dan Ruslar sürüldü. Ruwanduz ve Neri'deki Rus
birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. Mustafa Kemal (Atatürk)
5 Ağustos'ta Bitlis'i geri aldı.
1916 ve 1917, Azerbaycan ovalarındaki Asuri sivil halk için
gayet sakin geçti.
1918 : ASURİLER YENİLİYOR
1917'de Rus Devrimi gerçekleşti. Rus ordusuna, 1917 Haziran'ında
İran'dan çekilme emri verildi. Rus askerler çekilirken Urumiye
pazarını ateşe verdi ve kenti yağma etti. Asuri birlikler
Osmanlı topraklarını bırakarak Urumiye bölgesine geldi.
Rusya'nın devrimci yönetimine bağlı olmak istemeyen birçok
subay Urumiye'de kaldı ve Asuri birliklerini eğitti. Onların
yardımıyla; bir Ermeni taburu (bin askerli), bir 3 bin askerli
Hakkarili Asuri gücü ve bir de bölge yerlisi Keldaniler ve
Asuriler'den oluşan birlik yetiştirildi (Larcher, s.454). Hıristiyanlar,
çekilen Rus birliklerinin bıraktığı silahlarla donanmışlardı.
Urumiye'de Mutwa denilen Hıristiyan bir kurul yönetimi devraldı.
Amerikalı misyon şefi Dr. Shedd onları destekliyordu (Nikitine,
Urumiye). Asuriler, bölgedeki Azeriler'i bir katliamdan geçirerek
geri kalanlara gözdağı verdiler (Larcher, s.454).
İran'daki Rus desteğini kaybetmiş olan İngilizler, Asuriler'e
destek olarak oluşan nüfuz boşluğunu doldurmaya çalışıyorlardı.
Tiflis'ten çok sayıda İngiliz ve Fransız subay bölgeye Asuri
birlikleri eğitmek için gönderildi. Shakak Aşireti'nin lideri
Simko, savaş sırasında iki kez taraf değiştirmiş, kısa bir
süre Ruslar'ın esiri olmuş, daha sonra da tarafsız kalmıştı.
Benjamin Shimun, İngilizler'in girişimiyle Simko ile ittifak
kurdu. Ruslar İran'ı terk edince Simko onların hafif ve ağır
silahlarını almayı başardı.
Simko, Ermeni, aracılar sayesinde Asuriler'le birleşti.
Hakkarili Asuriler'in iki yıldır terörü altında yaşamış
olan yerli Azeriler bu birleşmeden haklı olarak kaygılandılar.
İran'ın güçsüz resmi makamları, Asuriler'in silahlarını
almak için nafile bir girişimde bulundular. Tam tersine
Asuriler, 22 Şubat 1918'de Urumiye'deki Müslümanlar'a saldırdılar
ve büyük bir katliamda bulundular (Nikitine, olayları Joseph'ten
farklı olarak veriyor ama vardıkları sonuç aynı).
Şurası açıktır ki Urumiye bölgesinde Asuriler kendileri için
bir gelecek hesaplıyorlardı. Patrik'i bir görüşmeye davet
eden Simko da kendi hesabına aynı düşüncedeydi. 25 Şubat'ta
(veya 4 Mart'ta, her iki tarih de geçiyor) Dilman'ın 20 km yakınlarındaki
Kohneh Shahr'da Simko ile Patrik Benjamin Shimun buluştu. Dışarıdan
gayet barışçıl olarak gözüken toplantıdan sonra Patrik
vedalaşıp arabasına binmek üzereyken Simko ansızın tüfek
çekti ve konuğunu sırtından vurarak katletti. Hemen ardından
Kürtler, Patrik'le birlikte gelmiş olan 140 kişinin çoğunu
öldürdü. Asuriler'in çok azı, aralarında Benjamin'in kardeşi
David olmak üzere canlarını kurtarıp Urumiye'ye kaçmayı başardı.
Simko, kendi güçlerinin Asuriler'le boy ölçüşemeyeceğini
bildiği için güçlerini Chehrik'deki sığınak benzeri
karargaha çekti.
Birçok kaynak, Simko'nun Benjamin Shimun'u Tebriz Valisi Mukht-i
Sham'ın kışkırtmasıyla öldürdüğünü yazıyor (örneğin,
van Bruinessen, 1983). İran'ın ve Simko'nun Urumiye bölgesini
Asuriler'den arındırmak istemiş olabileceği beklenir bir
durumdur (her ne kadar farklı nedenlerle olsa da). İran resmi
makamları bölgede otorite kurmak istiyordu. Simko ise batı
Azerbaycan'da bağımsız bir Kürt devleti kurabilme peşindeydi.
Asuriler cinayet haberini alınca kentteki yüzlerce Azeri sivili
öldürdüler ve onların evlerini yağmaladılar. Kohneh Shahr'a
3 bin kişi gönderip oradaki Azeriler'i de katlettiler. Ardından,
Simko'nun terk ettiği Chehrik'e gittiler. Simko'nun karargahı
yağmalandı. Dilman'a da saldıran grup, burayı almayı başaramayınca
Urumiye'ye geri döndü (Arfa, The Kurds, s. 53 f).
Simko ise Khoi çevresinde önüne çıkan her Hıristiyan'ı öldürtüyordu.
Arfa, İran'lı genç bir subayken 1922'de Shakar Yazı vadisinde
Kürtler tarafından öldürülmüş olan 2 bin kadar Asuri'nin
cesetlerini gördüğünü yazar (Arfa, Under... s.136).
Benjamin'in kardeşi Paulus Asuriler'in yeni patriği oldu.
3 Mart'ta Brest-Litovsk'da Osmanlı Devleti ile Sovyet Rusya arasında
barış antlaşması yapıldı. Doğu Anadolu'nun 6-8 hafta içinde
Ruslar tarafından boşaltılmasına karar verildi. Ruslar,
Ermeni gerillaların silahlarını alacak ve bulundukları bölgeleri
Osmanlı ordusu gelene kadar kontrol altında tutacaktı. Ne var
ki Ruslar, Osmanlı ordusunun gelmesini beklemeden işgal altında
tuttuğu bölgelerden geri çekilerek antlaşmaya aykırı
hareket etti ve bölgeler, Ermeniler'in keyfine bırakıldı.
7 Nisan'da Osmanlılar Van'ı geri aldı. 20 bin kadar Ermeni
zaten güç durumda olan Urumiye'ye sağındı. Joseph bölgedeki
kaosu şöyle anlatır: "During this period Christian
brigands terrorized Christians as well as Muslims, but especially
the latter. A missionary described this period as a reign of
terror for Muslims hard to imagine" (Joseph, s.141).
14 Nisan'da Osmanlı ordusu kuzeyde eski Rus sınırını geçti
ve 25'inde Kars'a vardı. Ermeni birliklerini önlerine katmış
sürüyorlardı. Osmanlılar'ın temel hedefi Bakü'nün petrol
yataklarını ele geçirmekti. Haziran başında 15 bin piyade
erini içeren 3 taburdan oluşan Osmanlı 4. ordusu Kotur Geçiti'nden
geçerek Azerbaycan'a girdi (Pomiankowski, s.365; Larcher, s.455).
Bağdat'ı zapt etmiş olan, İngilizler, Musul'un 100 km kadar
yakınlarındaydılar. Ermeniler'i Azerbaycan'a giderek Asuriler'e
katılmaya teşvik ediyorlardı. Ermeni birlikleri Khoi'ye ulaştı
ama kenti alamadı. Osmanlılar'ın 4. ordusu gelince Ermeniler
geri çekilip Yerevan'a gittiler. O sıralarda Petrus Ağa
birlikleriyle Urumiye'den kuzeye, Dilman'a ulaşmışlardı. Bu
kez kenti almayı başardılar. Halkın çoğunu kılıçtan geçirdiler,
kalanlar da kentten kaçtılar. Petrus Ağa, Osmanlı ordusunun
gelmek üzere olduğunu ve Ermeniler'in kuzeye çekildiklerini öğrenince
Urumiye'ye geri çekildi.
24 Haziran'a kadar 4. Ordu Khoi, Dilman ve Tebriz'i almıştı.
Ama Urumiye'nin kuzeyinde Ermeni ve Asuri güçlerin sert direnişiyle
karşılaştı; aynı zamanda kuzeyden de daha önce bölgeden
geri çekilmiş olan Ermeni güçleri tehdit ediyorlardı.
Hıristiyan güçlerin dışarıdan yardım almadan cephede fazla
tutunamayacakları açıkı. Cephane kıtlığı giderek artıyordu.
1918 ilkbaharında Bağdat'tan General Dunsterville komutasında
küçük bir askeri birlik Osmanlılar'a karşı direnişi
organize etmek ve Bakü petrol yataklarını korumak için bölgeye
gönderildi. Dunsterville, Urumiye'deki Ermeniler ve Asuriler'le
de temasta bulunmak istiyordu. 8 Temmuz'da bir İngiliz subay
kente geldi ve Ermeniler'le Asuriler'e İngiliz yardımı önerdi.
Ermeni, Asuri ve İngiliz birliklerinin 2 hafta sonra Şahin Kale'de
(Shahin Dezh) bir araya gelmesi kararlaştırıldı. Burada İngiliz
güçler Ermeni ve Asuriler'e silah ve mühimmat vereceklerdi.
Petrus Ağa yolunu savaşarak açmak zorunda kaldığı için geçikti.
Sonunda, İngilizler'in geri çekilerek ulaştığı Bijar'da
buluşma gerçekleşti.
Urumiye'de yardım gelmesi geçiktikçe kaygı arttı; ardından
Petrus Ağa'nın yenildiği ve askerlerinin öldürüldüğü
rivayeti yayılınca panik oldu. Ermeni ve Asuriler kenti derhal
boşaltmaya başladılar. Ermeni ve Asuri sivil halkın hemen
hepsi (60 bin kadar) 31 Temmuz'da taşıyabildikleri kocabaş
hayvanları ve eşyaları alarak yola döküldü. Arkalarında
Osmanlı ve Kürt birlikler vardı. Mayıs'tan beri tarafsız
kalmış olan Simko, şimdi de Osmanlı tarafına geçmişti ve
onun Kürtler'i de kovalamacaya katılmıştı. Urumiye yaylasında
yalnızca 2 bin kadar bölgenin yerlisi Asuri ve Keldani kaldı.
1 Ağustos, daha önce andığımız Papa'nın gönderdiği
Patrik Sontag ve 1 Amerikalı misyoner öldürüldü. 2 Ağustos'ta
4. ordu birlikleri Simko'nun Kürtleri'yle birlikte Urumiye'ye
girdi.
Urumiye'den kaçmakta olan Hıristiyanlar, Kürt bölgesi
Saudjbulak'ta bir araya geldi. Güneye doğru kaçışları sırasında
önlerine gelen her yeri yağma ettiler ve bütün Müslümanlar'ı
öldürdüler (Karlsson, s.29). Ne Kürtler'de ne de Asuriler'de
savaş esiri alma alışkanlığı vardı. Cinsiyet ve yaşa
bakmadan bütün düşmanlar katledildi. 12'sinde Tebriz'deki
Osmanlı dostu valinin gönderdiği İranlı güç, Miandoab yakınlarında
kaçmakta ve yağmalamakta olan bu güruha saldırdı (Arfa, The
kurds, s.55 f).
Büyük kayıplar veren toplam 19 günlük bozgundan sonra Şahin
Kale yakınlarındaki İngiliz birliklerine ulaşabildi. 200 km yürümüşlerdi.
İngilizler onları Hamadan'a götürdü. Yolda 10 bin kişi öldü.
İngilizler, gelen toplam mülteci sayısını 50 bin olarak
saptadı. Kıtlıktan kırılmakta olan İran'da bu insanlara
bakabilmek imkansızdı. İngilizler mültecileri, güneye, Bağdat
yakınlarındaki Bakuba'ya göndermeye karar verdi. Orada yiyecek
durumu daha olumluydu. Yolculuk sırasında ve ondan sonraki yılda
yaklaşık 5 bin Asuri öldü. Bunlar arasında, veremden ölen
Patrik Paulus Shimun da vardı (1920). 15 bin Ermeni mültecinin
çoğunluğu Avrupa'ya gemiyle gönderilmek istiyordu ve Irak'tan
aynı yıl ayrıldılar.
ASURİ EPİLOGU
1920 sonbaharında Petrus Ağa, İngilizler'in sessiz desteğiyle
Urumiye'ye geri dönme girişiminde bulundu. Kötü organizasyon
ve bölgedeki Kürt çetelerin karşı koyması sonucu başardıkları
tek şey, Akra civarındaki Müslaman köylerini yağmalamak ve köylüleri
öldürmek oldu (Longrigg, s.138). Bu yeni başarısızlıktan
sonra İngilizler Petrus Ağa'yı Fransa'ya sürgün ettiler ve
orada 1932'de öldü.
1921-24 yıllarında 8 bin kadar Asuri Hakkari'ye döndü. Türk
kaynaklarında açıklandığına göre 3-4 Eylül'de bir grup
Asuri, Van polis şefini öldürdü, valiyi de kaçırıp Irak'a
götürdü (Edmonds, s.387; Olson, s.205, No: 39). İsyancı
grubu Türk birlikler Musul'a kadar kovaladı. 1925 Haziran'ında
Tiari Aşireti'nin melik'i Koshaban, Türk resmi makamlarından,
birkaç bin Asuri'nin Hakkari yakınlarındaki Lizan'a geri dönmesi
için izin aldı (Olson, s.121). İran ordusu Simko'nun kısa ömürlü
Kürt devletini ortardan kaldırınca (1922) 10 bin kadar Asuri
ve Keldani Azerbaycan'a dönebildi (Palva, s.18).
Ölü Sayıları:
Kaç adet Asuri ve Süryani, yani; Keldani, Ortodoks Süryani ve
Katolik Süryani savaşlarda öldü?
Asuriler'den başlarsak, toplam nüfusları 1914'den önce 80 bin
kadardı. Çatışmalar, açlık ve salgın hastalıklar 1915'de
20 bin ölüme yol açtı. 1916-17 sakin yıllarında kaç kişi
öldü, bilinmiyor. Ama son savaş yılında tahminen 10 bin kişi
ve Bakuba kampında 1919-20'de 5 bin kişi daha öldü. Toplam
sayı 35 bin oluyor.
Katolik kaynaklar (Bkz. Vaihé, CE, Janin) savaştan önce yaklaşık
40 bin Keldani olduğunu yazıyor. Bunların çoğunluğu, 28 bin
kadarı Musul vilayetindeydi. 5 bin Keldani'nin de Azerbaycan'da
olduğu biliniyor. Diğer bilgiler şöyle:
Bitlis'te 1914 sayımına göre 4.356, Siirt ve Diyarbakır'da 5.994
Keldani vardı. İngilizler, 1920 yılında Musul ve Amadia'da
bir nüfus sayımı yaptılar. Ermeni ve Süryani mülteciler dışında,
bölgede yerleşmiş 55.470 Hıristiyan olduğu saptandı. 1914'de
Musul'da 10 bin Ermeni (1907 sayımı), 5-6 bin Ortodoks Süryani
(1907 sayımı), 7 bin Katolik Süryani (Vailhé DC), 28 bin
Keldani (Vailhé DC) ve kuzeyde birkaç bin Süryani (Cuinet, II,
s.646; Longrigg, s.11) bulunuyordu. Musul ve Amadia'da ölenlerin
sayısı birkaç binden fazla olamaz.
Bitlis ve Diyarbakır'daki ölü sayısının kesin olarak
saptanması imkansız. Çünkü 1920'lerde Türk resmi makamlarının
yaptığı sayımlarda dini inanç göz önüne alınmamıştı.
1914'de Osmanlılar'ın yaptığı sayım, Diyarbakır'da 45.142
Süryani (Katolik, Ortodoks ve Protestan) olduğu saptandı.
Bunlardan 36.550'si Mardin sancağında yaşıyordu. Bitlis'te 3.992'si
bulunuyordu (Karpat, s.188 f). Bu sayıların doğruluğu, bölgede
Ortodoks Süryani ve/veya Katolik Süryani patrik olmamış olmasından
bellidir. Oysa Keldaniler'in Siirt'te bir patriği bulunuyordu.
Süleyman Hinno'nun kitabında ölü sayısıyla ilgili çeşitli
rakamlar var. Ne var ki yazılanlar, birbiriyle çelişki içinde.
Örneğin falanca köyde katledilen kişilerden, bir başka bölgedeki
mülteciler olarak söz ediliyor. "Kaçamayan herkes öldürüldü"
türü bilgiler de gerçeği yansıtmıyor. Örneğin, Hinno Bote
köyündeki Süryaniler'in katledilişinden söz ederken, bu 2
bin kişinin köy kilisesine kaçtığını yazıyor. Hah'taki
Tur Abdin'in en büyük kilisesi Mar Sabak Kilisesi'ydi ve bunun
dış hacmi 27.30 m x 11.10 m idi (Sélis, s.151). İç hacmi 1'er
metre darsa, metre kareye 8 kişi düşmüş olmalı! Hinno'nun
rakamları asla güvenilir değil. Hinno, 1915 yılında cereyan
etmemiş olayları da bu yıla malediyor. Örneğin, Nusaybin
kazasındaki olaylarda Durikan aşiretinin lideri Muhammed Abbas
(Mehimed Ebbas) "kötü adam" rolüne uygun görülüyor
(s.39); ne var ki bu kişi o tarihten 20 yıl kadar önce ölmüştü.
Aynı şekilde onun "iyi kapli" kardeşi Süleyman
Abbas'ın (s.42) Süryaniler'e ünlü bir nutuk attığı
belirtiliyor ama, bu Abbas da yıllar önce ölmüştü. Hinno'nun
kitabında "zalim" Hasan Haco da 1915'de peydah oluyor
ama bu kişi o yıl henüz doğmamıştı bile! Anlatılan olay,
muhtemelen 1940'lı yıllarda cereyan etmişti.
Hinno, yarım yüzyıl süresince gerçekleşmiş olayları aynı
yıla sıkıştırıyor. Kürt lider Elik'in (Hinno'nun kitabında
Ali Batte olarak geçiyor) Celebi aşiretinin köyü Beth-Debe'ye
Kürt ve Süryani adamlarıyla saldırdığı yer alıyor (s.53).
Hiç kuşkusuz Hinno, Süryaniler'in her iki tarafta da yer aldığına
değinmiyor. Ona kalırsa bütün savaşlar, yalnızca Hıristiyanlar
ile Müslümanlar arasında cereyan etmişti. Hinno'nun 1915 yılıyla
ilgili olarak verdiği bilgilere en azından güvenilmez
diyebiliriz.
Claude Sélis, Belçikalı Dominik ve Şark uzmanı, ölü sayısını
herhangi bir kaynak göstermeden veriyor. Savaş sırasında bölgedeki
Hıristiyan Süryaniler'in üçte birinin öldüğünü yazıyor
(s.40 f). Bu da yaklaşık 18 bin kişi anlamına gelir. Savaştan
sonra Ortodoks Süryani Patrik, bölgede görev yapan Amerikan
King-Crane Komisyonu'na 90.313 kişilik bir ölü listesi sundu.
Müttefikler bu listeyi ciddiye almadılar; çünkü bu sayı,
1914 yılında bölgede yaşamış olan Ordodoks Süryani sayısından
% 50 fazlaydı (bu liste, Hinno'nun önsözünde yer alıyor).
Urfa'da 19 Ağustos 1915'de Ermeni bir asker kaçağı, kendisini
yakalamaya çalışan 3 polisi vurarak öldürdü. Bunun üzerine
kentte çıkan olaylarda 200 kişi öldü. Yonnan bu sayıyı
derhal 2 bine çıkarıyor!
Sonuç olarak, savaş yıllarında toplam 55 bin Asuri/Süryani'nin
öldüğünü söyleyebiliriz. Bu da 1914'deki nüfusun dörtte
birini oluşturuyor. Bunların çoğu açlık ve hastalıktan öldü.
Diğerleri başta Kürt komşuları olmak üzere bölgedeki
otorite boşluğundan yararlanan yerel Osmanlı resmi makamlarınca
öldürüldü. Aynı zamanda Asuriler, bilinmeyen sayıda Müslüman
katlettiler. Arfa, yalnızca Azerbaycan'da Asuriler'in en az 100
bin Azeri'yi öldürdüğünü yazıyor. (Arfa, The Kurds, s.63).
Savaş sırasında en az 100 bin Azeri öldü ama çoğu, aynen
Asuriler/Süryaniler gibi, açlık ve hastalıktan öldü.
Asuriler tarafından öldürülenlerin sayısı en çok 30 bindi.
Günümüzdeki, Türkler'in yarım milyon Asuri ve Süryani'ye
karşı halk katliamı yaptığı iddiaları herhangi bir
temelden yoksundur.
Kaynaklar:
Allen, W.E.D & Muratoff, Paul; Caucasian Battlefields,
Cambridge l953.
Arfa, Hassan; The Kurds, An historical and political study,
London l966.
Arfa, Hassan, Under Five Shahs, New York l965.
Bois, Th; Kurds, Kürdistan, Encylopedia of İslam, Leiden l954-86.
Bruinessen, M M van; Agha, Schaikh und Staat.
Bruinessen, M M van;Kürdish Tribes and the State of İran: The
Case of Simko's Revolt, i Tapper, ed, The Conflict of Tribe and
State in İran and Afghanistan, London l983 .
Bruinessen, M.M van; Shakak i Encyclopedia of İslam, Leiden l954-86
Bruinessen, M.M van; Shamdinan i Encyclopedia of İslam, Leiden l954-86
Bryce, James Lord; se Toynbee.
Börge, Göran, Fran Ararat till Eufrat, Lund l992.
Cuinet, Vital; La Turquie d'Asie, vol. II, Paris l892.
Edmonds, CJ; Kurds, Turks and Arabs, London l957.
Fedalto, Giorgio; Le chiese d'oriente, v. III, Milano l995.
Feroz, Ahmad; Unionist Relations with the Greek. Armenian, and
Jewish Communities of the Ottoman Empire, 1908-1914, i Christians
and Jews in the Ottoman Empire, Ed Braude & Lewis, New York l982.
Fortescue, Adrian; Eastern Churches, i the Catholic Encylopedia l913.
Fortescue, Adrian; The Lesser Estarn Churches, London l913.
Fromkin, David; Una pace senza pace, (A Peace to End All Peace),
Milano l992.
Gurun, Kamuran; The Armenian File, The Myth Of Innocence Exposed,
Nicosia l985.
Hinno, Süleyman; Massakern pa Syrianerna i Tur Abdin 1914-1915,
Örebro l998. Janin, Raymond; Les Eglises orientales et les rites
orientaux, Paris l922.
Joseph, John; The Nestorians and their Muslim Neighbours
Princeton l961.
Karlsson, Ingmar; Korset och halvmanen, Boras l991.
Karpat, Kemal; Ottoman Population l830-l914, Demographic and
Social Caracteristics, Madison, Wisconsin l985.
Larcher, M; La guerre turque dans la guerre mondiale, Paris l926.
Lepsius, Johannes; Deutschland und Armenien, Potsdam 1919.
Longrigg, Stephen H; Iraq, 1900 to l950, A Political, Social and
Economic History,
London l953
Luke, Charles; Mosul ant its Minorities, London l925.
Macmillan Dictionary of the First World War, artikeln Armenian
Massacres, London l995
Mason, Kenneth; Central Kurdistan, i JRGS dec l919.
McCarthy, Justin; Anatolia l915, Turks Died Too, the Boston Globe
25/4/l998.
Missir, Livio Amédée; L'histoire des Jacobites turcs, Parole d'Orient
1, l971.
Nikitine, Basile; Urmiya, i Enzyklopadie des İslam, Leiden l908-38.
Nititine, Basile; Nestorianer, i Enzyklopadie des İslam, Leiden
l908-38.
Olson,Robert; The Emergence of Kurdish Nationalism and the Sheikh
Said Rebellion, l880-1925, Austin l989.
Palva H; Om de syriska kristnas histoira, otryckt uppsast i
Assyrier-vilka ar de,
Forskningsrapport 45, Sociologiska institutionen vid Göteborgs
Universitet l977.
Parry, Oswald H; Six Months in a Syrian Monastery, London l895.
Pomiankowski, Joseph; Der Zusammenbruch des Ottomanischen Reiches,
Graz l969.
Rondot, Pierre; Tribus Montagnards de l'Asie antérieure,
Bulletin d'études orientales de Damas t VI 1936.
Schemsi, Kara; Turcs et arméniens devant l'histoire, Geneve 1919.
Sélis, Claude; Les Syriens orthodoxes et catholiques, Turnhout
1988.
Sonyel, Salahi; Minorities and the Destruction of the Ottoman
Empire, Ankara l993. Streck, M; Tur Abdin i Enzyklopadie des İslam,
Leiden l913-38.
Toynbee, Arnold; Treatment of Armenians, London l916 ("Lord
Bryce-rapporten").
Vailhé, S; Antioche, patriarcat catholique i Dictionnaire de théologie
catholique (DC) vol. I.
Vailhe, S; Mosul, Amadia and Akra, Zakho, Kerkuk i the Catholic
Encyclopedia (CE), 1913.
Vartanov, Eliya, Assyrier i Sibirien, Södertalje l996.
Yalcin-Heckmann, Lale ;Tribe and Kinship among the Kurds,Frankfurt
am Main l991.
Yonan, Gabriele; Det okanda folkmordet pa Assyrier, Stockholm l998.