Playoff zamanı bir sonraki sezon için yapabileceğiniz tek değişiklik teknik kadroda olabiliyor. Ama sahaya çıkıp topu sepetin içinden geçirmeye çalışanlar elbette onlar değil. Salona gelen 15-20 bin kişinin ve de ekranları başına mıhlanan milyonlarca kişinin seyretmek istedikleri kişiler de teknik kadro değil. Elbette Head Coach pozisyonunda Jack Nicholson ya da Jennifer Aniston'ı kullanıyorsanız, o başka…
Aslında bazen draft olayını biraz abartıyor muyuz diye düşünüyorum. Örneğin geçen yıl ilk turda seçilen 28 oyuncudan 27'si takımlarıyla kontrat imzalamış (Bir tek Nenad Krstic Avrupa'da kaldı). Ama bu 27 oyuncudan ancak 11 tanesi doğru dürüst süre alabilmiş. İkinci turda seçilen 29 oyuncudan ise aklımda kalan sadece 3 oyuncu var (Boozer, Yarbrough ve Butler).
Çaylaklar hakkında koç tercihleri dediğimiz zaman geçen yılın baş aktörü kesinlikle Rick Carlisle idi. Bir önceki senenin ikinci tur seçimi Mehmet Okur ve 2002 yılı 23. sıra seçimi Tayshaun Prince ile yola çıkan Carlisle, Mehmet'i Zeljko Rebreca'nın kalp rahatsızlığı geçirmesi sayesinde, Prince'i de playoff maçlarında son çare olarak oynatmayı içine sindirebilmişti. Bu iki yetenekli genç, playoff'a damgalarını vurdular. Hatta New Jersey maçında son saniyedeki ikili oyunlarında Prince'in pasını Mehmet tipleyebilseydi, kesinlikle bundan 15 sene sonra NBA Tarihi ile ilgili yapılan belgesellerde birer efsane olarak anılacaklardı.
İlk tur'da draft edilen bir çaylak için Rick Carlisle'ın başta olduğu bir takım kabus gibidir. Aynı şekilde bu sene Haislip ve Gadzuric'i, o mevkilerde ihtiyacı olmasına rağmen, paslandıran Milwaukee Bucks koçu George Karl gibi.
2001-02 NCAA sezonunda fırtına gibi esen, sezonun en iyi beşine seçilen Steve Logan Golden State Warriors tarafından ancak ikinci turun ilk sırasında tercih edilince şok olmuştu. Hem ikinci turda seçildiği için bozulan, hem de kendisini seçen takımda Gilbert Arenas ve Jiri Welsch gibi iki rakibi olacağı için korkuya kapılan Logan, sakatlığını da bahane ederek kimse ile anlaşmadı ve koca bir sezonu boş geçirdi. Logan'ın egosunu, boyu yüzünden ikinci turda seçilmesi tatmin etmemişti.
Yıl yıl draftları inceleyen biri olarak, takımların draft anlayışlarının bir önceki yılın draft sonuçlarına göre şekillendiğini saptamış biri olarak draft ile ilgili yazı yazarken mutlaka bir önceki senenin sonuçlarına ve daha önce kendini gösterememiş, ama sonradan patlama yapmış oyuncuların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
LeBron, Draft'ın tartışmasız bir numarası olacak. Magic'in paslarına, Jordan'ın atletizmine, bin şahinin gözlerine, bin aslanın cesaretine ve bin ayının gücüne sahip olduğu söyleniyor… Nike firması, onun geleceğine tam 90 milyon dolar yatırdı. Son iki senedir NBA'de oynamadığı halde en çok konuşulan oyuncu. Müthiş bir medya desteğine sahip. Onu seçen takım için sağlayacağı yararlar sadece oyunculuk yetenekleri ile sınırlı değildi, medyatik gücüyle komple bir paket olacaktı.
Düşünürsek takımın çiçeği burnunda Head Coach'u Paul silas'ın da işi oldukça zor. Zira salona ve ekran başına seyirci LeBron'un izlemeye gelecek. LeBron'a her maç süre vermek ve onu bu mücadeleye hazırlamak zorunda. 18 yaşında her şeye sahip olmuş bir oyuncunun egosunu tatmin edecek hücum setleri hazırlamak, takımın geri kalanıyla LeBron arasında köprü oluşturabilmek hep Paul Silas'ın görevi.
Olaya Darko Milicic açısından bakarsak, en önemli şansı Rick Carlisle'ın ayrılması oldu sanırım, yoksa oynamak için çok beklerdi. Ancak Larry Brown da, çaylak yetiştirmeye değil, şampiyon olmaya gelmiş bir koç. Milicic'in oynama süresini Detroit Pistons'ın offseason hareketleri belirleyecek. Milicic hakkında benim pek kapsamlı bir görüşüm yok, zira sağlıklı bir şekilde izleyemedim ama benim güvendiğim bir şey varsa, o da Joe Dumars'ın gözleridir…
Prestiji yüksek olan Kolej Ligi Ödülleri Naismith ve Wooden'a bakarsak yılın en iyi oyuncusu olan Ford'un en önemli eksiği NBA ölçülerine göre kısa olan boyu. İnanılmaz çabukluğu ve süper pasları ise onu bu denli yüksek sıralara taşıyan özellikleri. Chicago Kampı öncesinde resmi boy ölçüsü verileri 5-10 civarında dolanıyordu. Chicago'da ayakkabılı 6-0'dan biraz uzun çıktı. Bu onun için olumlu bir gelişme olsa da, 6-0 bile şu an için kısa bir boy sayılıyor ve dahası Ford'un kolları da extra uzun değil, wingspan'ı 6-0'ı bile bulmuyor. Bu rakamların ne önemi var ki diyenleriniz olabilir, ancak NBA'de maalesef boy takıntısı inanılmaz boyutlarda.
Podkolzine konusunda en büyük zorluk İtalyan Varese takımının elindeki 10 yıllık kontrat. Öyle ki, Podkolzine'i seçecek takımın vereceği 350.000 Dolar'ın yanı sıra, dev oyuncunun ilk 4 yılda kazandığı tüm parayı da Varese'ye vermesi gerekebilirmiş.
Nick Collison'un draft değeri maalesef hak ettiğinden düşük. Nedeni ise Christian Laettner. Ne alakası var demeyin. Çok şeyler beklenen Laettner hiçbir zaman bir süperstar olamayınca, o zamandan beri uzun beyaz power forvet'lere karşı bir önyargı var. NBA gibi büyük bir organizasyonun içinde daha ne saçma inançlar var, bilseniz şaşarsınız.
Her draft bir önceki draft'ın hatalarından ders alır. 2001 yılı draft'ında seçilen Liseliler ilk yıllarında başarısız olunca, 2002 draft'ında tek bir liseli draft edilmişti.
Bu sene her seferkinden daha fazla yabancı oyuncu draft edileceğine eminim. Ancak ilk turda draft edilecek çoğu yabancının hemen kontrat imzalanmayarak diğer Dünya Liglerinde pişmelerinin bekleneceğini düşünüyorum. Bu açıdan seçilecek 29 draftee'den belki de ancak 20 tanesini gelecek sezon NBA'de görebileceğiz.