VIRUSMYTH HOMEPAGE


 AIDS'İN NEDENİ HIV'Mİ?
Eleni Papadopulos-Eleopulos ile bir röportaj

 Christine Johnson

Continuum Güz 1997


Dr. Eleni Papadopulos bir biyofizikçi, ve Batı Avusturalya Perth'teki HIV/AIDS bilimcilerinin bir lideri. Geçen onyıl ve sonrasında, meslektaşları ile birlikte HIV/AIDS teorisini sorgulayan pek çok çalışma yayıNladı. Christine Johnson'un bu röportajı, bu çalışmalar ve bu grubun AIDS virüsü hakkındaki görüşleri üzerinde duruyor. 

3. Sayfadan Devam

CJ: 1984'teki bulgular? 

EPE: Bulgu yoktu. Ama iki sene sonra, kendi HIV versiyonunu bulmak için Fransız virüsünü kullandığı suçlamalarına cevap verirken, 1984'teki yazıları hakkında daha kesindi. Bunların, "HIV"in AIDS'e neden olduğunu kesin kanıtları olduğunu söyledi. 1993'te de fikrini değiştirmemişti. 1993'te yayımlanan televizyon belgeseli "Salgın"dan Gallo'nun kendi sözlerini aktarayım:

"Bu tür virüsün AIDS'in sebebi olduğunu gösteren kesin kanıtlar bizden geldi. Virüsün gelişimi, bu laboratuarda, başta Mika Popovic tarafından gösterildi. Hassas, kullanılabilir bir kan testinin geliştirilmesi. Tartışmak gerektiğini sanmıyorum Bence tarih bunu kanıtlıyor"

CJ: Gallo'nun makalelerinde gördüğünüz sorunları, HIV bulaşan insanları tespit etmek için, kültürler ortaya konmadan yapılan testler için de görüyor musunuz?  

EPE: Antikor testlerini mi kastediyorsunuz?

CJ: Evet.

EPE: Aynı test. Ne olduğunu görebiliyor musunuz? HIV araştırmacıları hastaların kanlarındaki bazı antikorları, kendilerini, kültürlerindeki bazı proteinlerin HIV dedikleri, ve retrovirüs olduğunu iddia ettikleri bir parçacığın yapıtaşları olduğuna ikna etmek için kullandılar. Bu birincisi. Ama bunu yaptıktan sonra  geri döndüler ve dediler ki, "Tamam, eğer bu proteinler HIV'inse, o zaman antikorlar da HIV antikorlarıdır" Dolayısıyla tek ve aynı tepkimeyi, her bir tepkiyeni bulmak için kullandılar- oysa ki, bir antikor tepkimesi, diğer tepkiyeni biliyor olsanız bile,  tepkiyenin ne olduğunu  size söylemez. Bağımsız, altın standart bir yargıca ihtiyaç duymanızın sebebi budur. Testi gerçekten yapmaya gelince, bunun kültürlerden farkı, hastanın kanının H9'dan alınan proteinlerle karışmış olması, ve hep birlikte bir test tübünün, ya da ince bir kağıt şeritin üzerinde ayrı ayrı yerlere konulmuş olmasındadır. Birincisi ELISA, ikincisi de Western Blot diye adlandırılır. Eğer bu proteinler kanla tepkimeye girerse, ve Western blot'ta positif sonuç için gerekli tepkiyen protein sayısı ve türü, bütün dünyada farklı değerlendiriliyorsa, ki bu da büyük bir problemdir- o zaman hasta HIV positif diye adlandırılır. 

 

CJ: Öyleyse HIV antikor testi, kültürlerde HIV'in varlığını kanıtlamak için 1984'ten beridir yapılan testlerle aynıydı?

EPE: Evet. Ve Fransızlar tarafından da 1983'te. Ve Gallo ve meslektaşları tarafından 70'lerde HL23V'nin varlığını kanıtlamak için yapılan testlerle. Bizim ekibimiz, bir antikorun protein ile tepkimeye girmesini, bir bilimcinin virüs izolasyonu için kanıt olarak saymasını "garip" karşılıyor. Antikor, bir proteine, virüse mi bağlanmış? Elektron mikroskobunda ne görüyorsunuz? Çekirdeği ve yumruları olan bir parçacık mı? 

 

CJ: O halde HIV antikor testlerinin gereksiz olduğunu söylemek adil olur?

EPE: Hayır değiller. Bir risk grubunda olup, bu antikorlara sahip olmanın iyi bir şey olmadığı şüphe götürmez. 

CJ: Bu nasıl olabilir?

EPE: Çünkü deneysel olarak bu insanlar AIDS diye sınıflandırdığımız hastalığı geliştirmeye daha yatkındırlar.(31) Aslında "Lancet" dergisinde yayımlanan ve testte pozitif çıkmanın, AIDS diye tanımlanmayan hastalıklardan ölme şansının daha yüksek olduğu anlamına geldiğini gösteren bir araştırma var. Ancak testlerin yapmadığı ya da en azından yaptıklarına dair elimizde kanıtın olmadığı şey, HIV enfeksiyonunu göstermeleridir. HIV bulaşmasının insanlarda AIDS'e sebep olduğuna ise daha da az delil vardır. HIV'in AIDS'e neden olduğuna dair tek bulgunun bu olduğunu anlamayabilirsiniz. Eğer testler HIV enfeksiyonunu gösteremiyorsa, o zaman HIV'in AIDS'e neden olduğuna dair bir kanıt da yoktur. (3-5,26,32-34)

CJ: Peki ya belirgin şekilde sağlıklı, ve herhangi bir risk grubunda olmayan insanlar hakkında ne diyorsunuz? Testleri pozitif çıkarsa üzülmeliler mi? 

EPE: Bu soruya cevap vermeye yarayacak veriler yok, bu veriyi toplamanın da imkansız olduğunu düşünüyorum. Bu antikorları taşıyan ve taşımayan sağlıklı insanların karşılaştırıldığı bir deney olmalıdır. Bir başka deyişle, positif test veren insanları bir kaç yıl süreyle takip edip kimin AIDS geliştirdiğini, kimin de geliştirmediğini tespit etmeli. Sorun şu ki, HIV positif olduğunu düşünen insanlar, birkaç yıl sonra çok kötü olup sonuçta da AIDS'ten öleceklerine inanacaklardır. Ve bu düşünce yapısı, bu tür bir deneyin sonuçlarını ciddi şekilde etkileyebilir. Bu iki taraf için de geçerli.

 

CJ: İki tarafla neyi kastediyorsunuz?

EPE: Demek istediğim, hastanın sağlığı HIV positif olduğunu duyduğu anda etkilenecektir, ve doktorları da, aslında hatalı olmayan bir virüsü öldürmek için ona bazı ilaçlar vermeye kendilerini mecbur hissedeceklerdir.  

CJ: İlaçların kendileri zararlı olabilirler mi?

EPE: Aslında ilk çıkan ve halen de en çok kullanılan ilaç olan AZT toksik etkileri nedeniyle iyi bilinir, hatta bu etkilerden bazıları AIDS'i taklit edebilir. 

CJ: Ya bu deneyi yapsaydık, ve HIV positiflerin HIV negatiflerden daha fazla AIDS olduklarını görse idik? Bu bize neyi anlatırdı?  

EPE: Mevcut verilerimizde, AIDS risk gruplarında olanla aynı anlama gelirdi. Gallo ve arkadaşları farkında olmadan, beraberce AIDS diye adlandırılan belli bir grup hastalığa yakalanma eğilimini tahmin eden bir test keşfettiler. Ancak bu, bütün bu hastalıklarla olan bağlantının bir retrovirüs olduğunu kanıtlamıyor. Bu hiçbir zaman kanıtlanamaz, ta ki,  HIV virüsü izole edilerek varlığı kanıtlanır, ve antikorlar, HIV antikorları olarak tespit edilir. O zaman bile, sırf AIDS hastalarında HIV virüsü var diye, HIV AIDS'e neden oluyor diyemezsiniz. Bağlantı, nedenselliği kanıtlamaz. Bir banka soygununda orada olabilirsiniz, fakay soygncu değilsinizdir. Nedenselliği kanıtlamak için başka verilere ihtiyacınız vardır. Aslında, CDC'nin AIDS tanımlamasına göre, AIDS olarak teşhis edilmeniz için HIV taşıyor olmanız bile gerekmez.  

CJ: Bu oldukça çılgın görünüyor.

EPE: Literatürde yazıyor. Bazı durumlarda CDC'nin AIDS tanımlaması, hastanın antikor testleri negatif olsa bile bir AIDS vakası olarak teşhis edilmesini gerektirir. (35)

CJ: Peki ya RNA testleri? PCR, viral yük ve diğerleri? 

EPE: Bu diğer bir geniş konu. Ancak bir şey söyleyebilirim. Bütün bu testler, hastanın bir DNA veya RNA parçasının, HIV adı verilen bir parçacıktan kaynaklandığı tahmin edilen diğer bir RNA veya DNA parçası ile eşleştirilmesine dayanır. Bunu tavşan antikorları gibi düşünebilirsiniz. Rafta bir diğer şişe var, ve bunun da üzerinde "HIV RNA" yazıyor. Ama bir retroviral parçacık izole edilmiş, saflaştırılmış, ve virüs olduğu gösterilmemişse, bu RNA parçacığının nereden geldiğini kim bilebilir ki? HIV uzmanlarının kendileri, her bir AIDS hastasında yüz milyon farklı HIV RNA'sı olduğunu söylüyorlar.(36) Bu kadar geniş bir çeşitlilikle, insan bu tür RNA'nın en az olası kaynağının bir virüs olabileceğini düşünür. 

CJ: Söyleyin bana Eleni, eğer virüs yoksa, Montagnier ve Gallo'nun bulduğu her şey nereden geldi? Sanırım kültürlerinde bir şeyler bulduklarına sen de inanıyorsun? 

EPE: Tabii ki ber şeyler buldular. Pek çok şey buldular. Tartıştığımız bütün herşeyi buldular. Sorunuz adil. Bize göre, TT ve parçacıklar, hasta insanlardan hücreler alınıp kültür yapıldığında olan bazı tepkimeler olabilir. Ya da, kültürlere konulan kimyasalların sonuçları olabilir. Retro-virale benzeyen parçacıkların ortaya çıkmasıyla, hem normal hem de hastalıklı süreçlerin bağlantılı olduklarını biliyoruz. Bu konuda hiç şüphe yok. Bütün bu parçacıklar tam olarak ne peki? Bazıları, parçalara ayrılan hücrelerin parçalarından ibaret olabilir. Diğerleri  daha birbirine benzer görünür ve virüse ya da retrovirüse benzedikleri söylenebilir, ama HIV çerçevesinde bizim için önemli olan şey sadece bunlardan birinin bir retrovirüs parçası olduğuna dair kanıttır. Eğer bu kanıtımız olda idi bile, TT, parçacıklar, ve proteinler, hepsi de endojen bir virüsten geliyor olabilirdi. 

 

CJ: Endojen retrovirüs nedir? 

EPE: Diğer bütün bulaşıcı durumlardan farklı olarak, insan DNA'sı, bir retrovirüs enfeksiyonu olmadan oraya gelen retrovirüs bilgisi içerir. Hücre onunla doğmuştur. Dolayısıyla, bizim bütün DNA'mızda retroviral bilgilerden meydana getirilen uzantılar vardır, ve bunlar bütün hayatımız boyunca orada taa ki bir şey oluncaya kadar dururlar. DNA, RNA ve dolayısıyla proteinler yapmaya başlar, ve bu daha da ileriye, endojen viral parçacıkların birleşmesine doğru gidebilir. Endojen diye adlandırılırlar, çünkü oraya dışarıdan gelmiş değillerdir. HIV'in aksi. İçeriye dışardan gelen bir şey eksojen diye adlandırılır. AIDS çağından çok önceleri, herkes, hayvan hücrelerinde endojen virüs üretiminin bir anda başlayabileceğini biliyordu. Sadece bir hücre kültürü yapıyorsunuz başka hiçbir şey değil. Bir masanın üzerinde bir kaç gün, ya da bir kaç hafta dinlenmeye bırakın, ve bir gün kendiliğinden retrovirüs benzeri parçacıklar üretmeye başlar. Bunlar kendiliğinden ortaya çıkmıştır, ve kültürlerde HIV elde etmek için yaratılan koşulların aynısı olan, hücresel aktivasyon adı verilen koşullarla  süreç belirgin şekilde hızlandırılabilir, öyle ki, parçacık üretimi bazen milyonlarca kat artabilir. İlginçtir, 1993 yılına kadar, ne Gallo ne de bir diğer ünlü HIV araştırmacısı olan Fauci (37), insanların endojen retrovirüsler oluşturacak DNA'yi içerdiklerini kabul etmemişlerdir, ama bugün, endojen retrovirüs DNA'sının, toplam insan DNA'sının %1'i olduğu kabul edilmiştir. Örneğin bu DNA'nın boyu, uzmanların HIV genomunun boyu diye iddia ettiklerinden 3,000 kat daha büyüktür. Ve daha da fazlası, yeni retroviral genomlar, mevcut retroviral genomların yeniden  farklı şekillerde biraraya gelmesi ile ortaya çıkabilir.

CJ: Yani HIV endojen bir retrovirüs olabilir mi? 

EPE: HIV'in varlığının kanıtı diye sunulan laboratuar çalışmaları için pek çok açıklama vardır. Bütün bunları, "Continuum" dergisi için yazdığımız çok uzun bir makalede tartıştık. (38)

CJ: Endojen ve eksojeni birbirinden ayırabilir misiniz?

EPE: Hayır. Endojen retrovirüsler, morfolojik ve biyokimyasal olarak eksojenlerden ayırt edilemez. 

CJ: Eğer HIV endojense, neden AIDS hastaları bu virüsleri üretiyorlar biz üretmezken?  

EPE: Çünkü onlar hastalar. Aslında AIDS'i geliştirmeden önce de hastalar. Yani hücreleri hasta,  ve bu hücreler, kültürlerdeki gibi, aktive olmak için doğru şartlar altındadırlar. Bunlar, endojen retrovirüsleri üretmek için gerekli olan şartlardır, ve bu onyıllardır biliniyor. Ya hastanın karşı karşıya kaldığı nesneler bu şartları tetikliyor, ya da kültür şartları önemli bir rol oynuyor. Belki de büyük bir rol. Hangi katkının daha büyük olduğunu bilmiyorum, ama, ilk HIV araştırmacıları birkaç kontrol deneyini işin içine katmış olsalardı bu çoktan biliniyor olacaktı. 

CJ: Neler bunlar? 

EPE: Bir AIDS hastasından, H9 hücreleri ile, ve HIV üretmek için eklenen bütün kimyasal maddeler ile, mesela diyelim bir lenfosit kültürü yaptığınız zaman, bulduğunuz şeyin gerçekten AIDS hastalarını diğer herkesten ayıran şey mi olduğunu bilemezsiniz. Ya AIDS'i olmayan benzer hastalarda tamamen aynı şeyi bulsaydınız? Bu yüzden, HIV'in yalnızca AIDS hastalarında bulunduğunu kanıtlamak, ve kendinizi bulduğunuz şeye  ikna etmek için kontroller kullanmalısınız. Bunlar, deneyinizle paralel bir şekilde sürdürülen, ve tamamen aynı şekillerde, aynı malzemelerle yapılan deneylerdir. Tek farklılık, peşinde olduğunuz değişkendir. 

CJ: Bunu biraz daha açıklayabilir misiniz?

EPE: Kontrol grubu, aynı yaşta, cinsiyette ve çevresel koşullar altında, AIDS'le benzer hastalıklarla boğuşan -ama AIDS olmayan- kişilerden alınan hücre kültürleridir. Daha da iyisi, bunun yanında, oksidize olan ve düşük T4 hücre oranına sahip kişilerden gelen hücrelerdir.(3,32)  AIDS hastaları bu iki anormalliğe de sahiptirler, ama buna sahip tek hastalar değillerdir. Ve bütün kültürlere aynı kimyasalların eklenmesi de unutulmamalıdır. Bu kimyasallardan birinin, normal lenfositlerde TT'ye neden olduğunu zaten biliyoruz. Şimdi, eğer bütün bunları yaptınızsa, AIDS dışında hastalıkları olan New York'lu erkeklerden gelen lenfositlerin de, kültür yapıldığında, parçacıkları, TT'yi, ve antikor tepkimelerini geliştirdikleri görülecektir. Bu şu anlama gelir ki, bu tür verilerin AIDS diye yorumlanması çok yanlıştır. 

 

CJ: Kontrol yok muydu?

EPE: Bu kadar yapılan AIDS araştırması ile ilgili problemlerden biri de budur. Nadiren kontrol kullanıyorlar, kullandıklarında da yanlış örnekleri seçiyorlar. 

CJ: AIDS tekrar ortaya çıkabilir mi? Daha önce buna işaret ettiniz. Hastalar ve kültürler, başka şeyden değil de, HIV diye adlandırılan şeyden sorumlu olabilirler mi? 

EPE: Evet. AIDS'li olmak, bu anormallikleri geliştirmenin reçetesi olabilir. Retrovirologların kendileri, retrovirüslerin bir hastalık nedeniyle ortaya çıkmış olabileceklerini, - tersi değil- tartışmışlardır. Neden ve sonuç ilişkisini ters yönden incelemek tıp için yeni bir şey değildir. Bu tür durumlarda Nobel Ödülü verildiği bile olmuştur. 

 

CJ: Neredeyse bitirme zamanı geldi. Üç sorum daha var. Birincisi, siz ve meslektaşlarınız ne kadar süredir HIV'in var olmadığı görüşündesiniz?

EPE: HIV konusundaki ilk yayından itibaren, 1983'te.

CJ: Öyleyse, yeni  vardığınız bir nokta değil? 

EPE: Hayır.

CJ: Bu argümanlarınızı bilimsel dergilerde yayınladınız mı? 

EPE: Evet. 1988'de AIDS hakkındaki ilk makalemde. Orada AIDS'in viral-olmayan bir teorik açıklamasını ortaya koydum, ve bugün konuştuklarımızdan da bahsettim.

CJ: Nerede yayınlanmıştı bu? 

EPE:  Medical Hypotheses 'te.(3)

CJ: Pek bilinen bir dergi değil?

EPE: Fikirlerin iyi bilinen bir dergisidir. HIV izolasyonu ile ilgili konu orada bugün yaptığımız konuşmadaki kadar ayrıntılı değil, ama o zamanlarda HIV'in varlığını sorgulamak neredeyse imkansızdı. Yayınlanabilmek için ince olmak gerekiyordu. Gene de bu makalenin yayınlanabilmesi bile iki yıldan fazla bir süre aldı. İlk seferinde daha bilinen bir dergiye sundum ama geri çevrildi- aslında iki defa geri çevrildi. 

CJ: Hangi dergiydi bu?

EPE: Önemli değil. Daha sonra 1988'de ben ve Val Turner, bugün değindiğimiz sorunların hepsinin yeraldığı bir makale yazdık. Bu makaleyle doktorlara ulaşmayı hedefledik, ve Avustralya'da klinik doktorlarca okunan bir dergide yayınlatmaya çalıştık.  

CJ: Başarısız bir şekilde mi?

EPE: Evet. 

CJ: Öyleyse yalnızca Medical Hypotheses'i okuyanlar sizi on sene önceden tanıyor olabilirler?  

EPE: Evet. 

CJ: AIDS'in viral olmayan teorisinden bahsettiniz. Bunu biraz daha açabilir misiniz? 

EPE: Homoseksüel erkeklerde AIDS'i, bulaşıcı olmayan etkenlerin açıklayabildiği düşüncesini , ve bütün risk grupları için bulaşıcı olmayan teoriyi ve birleştirici mekanizmayı dünyada  ortaya atan ilk kişilerdik. Daha da fazlası, bizim teorimiz, AIDS hastalığının gelişiminine neden olan etkenlerin,  aynı zamanda herkesin HIV virüsünün AIDS hastalarından izolasyonuna atfettiği olaylardan sorumlu olduğunu da tahmin ediyor. 

 

CJ: Teorinize karşı nasıl tepkiler doğdu?

EPE: Ne yazık ki çok az tepki doğdu, ama bazı araştırma grupları bizim tahminlerimizi doğruladı ki bunlara AIDS riski altında olan hastaların tedavisinde antioksidanların kullanımının faydalı olabileceği de dahildi. 

CJ: Fikirlerinize karşı olan ataleti yenebildiniz mi?

EPE: Bilimsel basında pek fazla şanslı değildik, ancak bazı homoseksüeller ve homoseksüel kuruluşları, bizim en büyük destekçilerimiz oldular. Eğer onlar olmasaydı, sanırım işimiz mümkün olmazdı. 

CJ: AIDS'le ilgili sorunların bilimsel olarak anlaşılmasına bir engel göstermenizi istersek, yalnızca bir tane, hangisini gösterirdiniz? 

EPE: Bizim görüşümüze göre, AIDS'i anlamaya ve çözmeye karşı en büyük engel HIV'dir. 

CJ: Ekibinizin HIV hakkında neden bu kadar çok yazdığını bu sözünüz açıklıyor?

EPE: Bu çok doğru. Aslında yayınladığımızdan çok daha fazla makale yazdık. Ne yazık ki, sadece bir düzine kadarını yayına sokabildik. En önemlilerinden biri Bio/Teknoloji'de yayınlananıydı. (5) Şimdi Nature/Biotechnology diye adlandırılıyor bu dergi. Bu makale hiç şüphesiz ki farkedilmişti, ama yine tepki yoktu. 

 

CJ: Dolayısıyla bir azınlık olarak kaldınız?

EPE: Sadece bir azınlık değiliz. Halen, bilimsel dergilerde,  HIV'i sorgulayan, ve HIV antikor testlerinin, öyle bir virüsün enfeksiyonunu tespit edemeyeceğini  yayınlayan tek ekibiz. 

CJ: Eleni, neden bugün anlattığın her şeye rağmen, dünyanın neredeyse bütün bilimcileri ve doktorları, senin kabul etmekte bu kadar zorlandığın bu bulgularla uyum içindeler? 

EPE: Sorun bir bulguyu kabul etmekte değil. Bulgunun yorumlanmasında. Benim görüş açım bu. HIV'e, ve HIV'in AIDS'e neden olduğuna, bilimcilerin ve doktorların çoğu, uzmanlardan görece olarak azının açıklamasını kabul ettikleri için inanıyorlar. AIDS üzerinde çalışan bilimcilerin hepsinin, verileri bizim yaptığımız ölçüde analiz etmelerini beklemek gerçekçi olmaz. HIV uzmanlarının kendileri söz konusu olduğunda, bulguları neden bu şekilde yorumladıklarını bilmiyorum. Sadece tahminde bulunabilirim. Belki de, görüntüler çok güçlü olduğu içindir. Virüse çok benzeyen parçacıkların olduğu resimler var, ve aynı kültürlerde ters transkriptaz var. Zihinsel olarak, parçacıkları, TT'yi, proteinleri ve bunlarla tepkimeye giren antikorları bağlantılandırmak, ve bunu bir retrovirüsün varlığıyla ilgili bulguya çevirmek, mümkün. Özellikle bir retrovirolog için. Bütün problemin bu olduğuna inanıyorum. Nesnel olduğumuzu ve sorunlara kendi çerçevemizden baktığımızı unutmayalım. 

CJ: Aynısı sizin grubunuzun literatürü yorumlama şekli için de geçerli, değil mi? 

EPE: Tabii ki, ama bütün bunlarda nesnel olmayan bir şeyin olduğunu unutmamak gerekir.

CJ: Nedir o?

EPE: Bir virüsün tanımı ve bunu takip eden, varlığının kanıtlanma yöntemi. 1973'te Pasteur Enstitüsü tarafından desteklenen yöntemin aynısı. Hiç kimse, bir retrovirüsün varlığını kesin delillerle kanıtlayan bir yöntemin varlığını inkar edemez. Ve yine hiç kimsenin inkar edemeyeceği, HIV'in hiçbir zaman bu yönteme göre gerçekliğinin saptanmadığıdır. Başka bir  şekilde ifade edecek olursak, bugüne kadar insanlığı tehdit eden en ağır koşullardan biri olarak düşünülmesine rağmen, hiçkimse AIDS denen bu korkunç hastalığın varsayılan sebebini tespit etmek için, kanıtlanmış bir yöntemi kullanmayı gerekli görmedi. Onun yerine herkes, spesifik olmayan bir takım kriterleri seçti, ve eğer bütün bunları biraraya getirirlerse, doğru cevabın kendiliğinden ortaya çıkacağını düşündüler. 

 

CJ: Bunun bir değeri yok mu? Eğer hepsi bir retrovirüsün kanıtları iseler, hiç şüphesiz, daha fazlası olduğunda yaklaşmışsınız  demektir?

EPE: Hiç de öyle değil. Ya eğer gerçek neden hiç beklenmeyen bir şeyse? Ya da hiçbir bilginizin olmadığı ve hayal bile edemeyeceğiniz bir şey ise?  Bu durumda, beklediğiniz yönde daha fazla kanıt - veya olmasını istediğiniz yönde- "gerçekten" daha fazla uzaklaşmanız anlamına gelebilir. Hepsi olasılıklarla mı, yoksa gerçeklerle mi uğraşacağınız noktasına geliyor. Nesnel olmakla kastettiğim şey bu. Bu, bir doktorun hastasında ishal, ateş, kusma, halsizlik ve şok görüp, nedeni kolera olarak açıklamasına benziyor. Tabii, kolera olabilir, ama ya benzer  sonuçlara sebep olan bir düzine veya daha fazla organizma için ne demeli? 

 

CJ: Anladım. Yoğunluk farkının neyi içerdiğinin görülmesinin, eğilimi HIV' e karşı döndüreceğine inanıyor musunuz?  

EPE: Bu verinin bir dönüm noktası olacağına inanıyorum. Özellikle daha fazla insan görür ve anlar ise. Ve bizim ekibimizin çok uzun bir süredir söylediği şeyi doğruluyor.  Fransız/alman çalışmasında yazarlar açık bir şekilde, kendi resimlerinden önce, 1.16 gm/ml yoğunluk düzeyinin "görece olarak saf bir viral parçacık populasyonu içerdiğinin düşünüldüğünü" söylüyorlar. Bizim bakışımız bu. HIV hiçbir zaman izole edilmedi, ne var ki son 14 yıldır, bilimciler ve biyomedikal firmalar, bu maddeyi sanki saf HIV'miş gibi protein ve RNA elde etmek için kullanıyorlar. Resimler çok güçlüdür, ve bu her iki şekilde de işler. 

CJ: AIDS araştırmalarında şimdi ne olmasını bekliyorsunuz? 

EPE: AIDS hastlarından olduğu gibi uygun kontrollerden de alınan hücrelerle oluşturulacak kültürlerde bir an önce geleneksel virüs izolasyon yönteminin uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Söylediğim gibi, en önce HIV diye bir virüsün varolup olmadığını ortaya çıkarmalıyız. Sadece bir yoğunluk farkının elektron mikroskobu resmini almak bile 14 yılımızı aldı, ve eğer bu bir şeyi gösteriyorsa bile, bir retrovirüse ulaşmak için gereken diğer bütün basamaklar halen eksik. 

 

CJ: En önemli basamaklar hangileri?

EPE: Hepsi önemli. Kültürlerde retroviral benzeri parçacıkların tespiti, saflaştırma ve bu parçacıkların analizi, parçacıkların çoğalabildiğinin analizi, ve hastalardan alınan bu parçacıklarla tepkimeye giren antikorların spesifik olduğunu gösteren kanıtlar.  

CJ: Ya eğer öyle değilse?

EPE: Eğer bu olaylar kontrol kültürlerinde de görülüyorsa, ya da, 1.16 gm/ml düzeyinde bant oluşturan parçacıklar yanlış morfolojide iseler, ya da bulaşıcı değilseler, AIDS hastalarındaki antikorlar bu parçacıklara özel değilseler, o zaman AIDS hastalarının özel bir HIV virüsü taşıdıkları söylenemez. 

 

CJ: Yani HIV'in sonu da HL23V'nin ki gibi olabilir?

EPE: Oldukça mümkün. HL23V'ye ait olduğu söylenen proteinler, HIV proteinleri gibi saptanmıştı. Antikor tepkimeleri ile. Dolayısıyla, antikorların "özel" olmadıkları gösterildiğinde, HL23V ortadan kayboldu. HL23V olayında iş görece olarak kolaydı çünkü, antikorlar hiçbir zaman lösemi olmayacak insanlarda ortaya çıktı, ilgisiz oldukları hallerinden belliydi, ve sonuçta bu da Sloan Kettering'de ve Ulusal Kanser Enstitüsü'nde kanıtlandı. Ekibim, bilimcilerin sonuçta HIV antikorları için aynısını kabul edeceğini düşünüyor. AIDS hastaları o kadar çok antikor çeşidine boğuluyorlar ki, bunlardan bir ya da bir kaçı "HIV" testinde varolan proteinlerden birkaçı ile rahatlıkla tepkimeye giriyor olabilir. "HIV" positif olmak için gerekli şey bundan ibarettir. Aslında, AIDS hastalarının %90'ını etkileyen iki mikroorganizmann enfeksiyonu ile oluşan antikorların, bütün HIV proteinleri ile tepkimeye girdiğini gösteren pek çok bulgu vardır. Mikrobakteri ve mantar olarak bilinen, ve en yaygın iki AIDS tanımlayıcı hastalığı oluşturan organizmaları kastediyorum. Bir  İngiliz yayını olan "Current Medical Research and Opinion"'da(39) bu konuda yayınlanacak bir makalemiz var. Eğer durum bu ise, bu antikorların HIV ile enfeksiyonu kanıtladığını veya bu hastalıkların HIV'den kaynaklandığını kim söyleyebilir ? 

 

CJ: Eleni Papadopulos-Eleopulos, bugün bize ayordığınız zamn için size çok teşekkür ederiz. 

EPE: Benim için bir zevkti. *

Christine Johnson July 1997
P.O. Box 2424
Venice, California 90294-2424
VOICE (310) 392-2177
FAX (310) 273-2972
email <ay409@lafn.org>

 

1. SAYFA  2. SAYFA  3. SAYFA

Anasayfa

AIDS 'in HIV Teorisi: Efsane mi, Gerçek mi?

 

Referanslar

1. Popovic M, Sarngadharan MG, Read E, Gallo RC. (1984). Detection, Isolation,and Continuous Production of Cytopathic Retroviruses (HTLV-III) from Patients with AIDS and Pre-AIDS. Science 224:497-500.

2. Barré-Sinoussi F, Chermann JC, Rey F. (1983). Isolation of a T-Lymphotrophic Retrovirus from a patient at Risk for Acquired Immune Deficiency Syndrome (AIDS). Science 220:868-871.

3. Papadopulos-Eleopulos E. (1988). Reappraisal of AIDS: Is the oxidation caused by the risk factors the primary cause? Medical Hypotheses 25:151-162.

4. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM. (1993). Has Gallo proven the role of HIV in AIDS? Emerg. Med. [Australia] 5(No 2):113-123.

5. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papdimitriou JM. (1993). Is a Positive Western Blot Proof of HIV Infection? Bio/Technology 11(June):696-707.

6. Sinoussi F, Mendiola L, Chermann JC. (1973). Purification and partial differentiation of the particles of murine sarcoma virus (M. MSV) according to their sedimentation rates in sucrose density gradients. Spectra 4:237-243.

7. Toplin I. (1973). Tumor Virus Purification using Zonal Rotors. Spectra No. 4:225-235.

8. Rous P. (1911). A Sarcoma of the Fowl transmissible by an agent separable from the Tumor Cells. J Exp Med 13:397-411.

9. Gluschankof P, Mondor I, Gelderblom HR, Sattentau QJ. (1997). Cell membrane vesicles are a major contaminant of gradient-enriched human immunodeficiency virus type-1 preparations. Virol. 230:125-133.

10. Bess JW, Gorelick RJ, Bosche WJ, Henderson LE, Arthur LO. (1997). Microvesicles are a source of contaminating cellular proteins found in purified HIV-1 preparations. Virol. 230:134-144.

11. Gallo RC, Wong-Staal F, Reitz M, Gallagher RE, Miller N, Gillepsie DH. Some evidence for infectious type-C virus in humans. (1976). p. 385-405 In: Animal Virology Baltimore D, Huang AS, Fox CF, eds Academic Press Inc., New York.

12. Frank H. Retroviridae. (1987). p. 253-256 In: Animal Virus and Structure Nermut MV, Steven AC, eds Elsevier, Oxford.

13. Gelderblom HR, Özel M, Hausmann EHS, Winkel T, Pauli G, Koch MA. (1988). Fine Structure of Human Immunodeficiency Virus (HIV), Immunolocalization of Structural Proteins and Virus-Cell Relation. Micron Microscopica 19:41-60.

14. Levy JA. (1996). Infection by human immunodeficiency virus-CD4 is not enough. NEJM 335:1528-1530.

15. Gelderblom H, Reupke H, Winkel T, Kunze R, Pauli G. (1987). MHC-Antigens: Constituents of the Envelopes of Human and Simian Immunodeficiency Viruses. Z. Naturforsch 42C:1328-1334.

16. Layne SP, Merges MJ, Dembo M, et al. (1992). Factors underlying spontaneous inactivation and susceptibility to neutralization of human immunodeficiency virus. Virol. 189:695-714.

17. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D. (1995). Fator VIII, HIV and AIDS in haemophiliacs: an analysis of their relationship. Genetica 95:25-50.

18. CDC. (1994). Facts about the human immunodeficiency virus and its transmission. CDC HIV/AIDS Prevention January.

19. Hockley DJ, Wood RD, Jacobs JP. (1988). Electron Microscopy of Human Immunodeficiency Virus. J. Gen. Virol. 69:2455-2469.

20. Lecatsas G, Taylor MB. (1986). Pleomorphism in HTLV-III, the AIDS virus. S. Afr. Med. J. 69:793-794.

21. Gallagher RE, Gallo RC. (1975). Type C RNA Tumor Virus Isolated from Cultured Human Acute Myelogenous Leukemia Cells. Science 187:350-353.

22. Snyder HW, Fleissner E. (1980). Specificity of human antibodies to oncovirus glycoproteins: Recognition of antigen by natural antibodies directed against carbohydrate structures. Proc. Natl. Acad. Sci. U S A 77:1622-1626.

23. Barbacid M, Bolognesi D, Aaronson SA. (1980). Humans have antibodies capable of recognizing oncoviral glycoproteins: Demonstration that these antibodies are formed in response to cellular modification of glycoproteins rather than as consequence of exposure to virus. Proc. Natl. Acad. Sci. U S A 77:1617-1621.

24. Weissbach A, Baltimore D, Bollum F. (1975). Nomenclature of eukaryotic DNA polymerases. Science 190:401-402.

25. Wong-Staal F, Hahn B, Manzuri V, et al. (1983). A survey of human leukemias for sequences of a human retrovirus. Nature 302:626-628.

26. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papdimitriou JM. (1996). Virus Challenge. Continuum 4:24-27.

27. O'Hara CJ, Groopmen JE, Federman M. (1988). The Ultrastructural and Immunohistochemical Demonstration of Viral Particles in Lymph Nodes from Human Immunodeficiency Virus-Related Lymphadenopathy Syndromes. Human Pathology 19:545-549.

28. Berzofsky JA, Berkower IJ, Epstein SL. Antigen-Antibody Interactions and Monoclonal Antibodies. (1993). p. 421-465 In: Fundamental Immunology Paul WE, ed 3rd ed Raven, New York.

29. Owen M, Steward M. Antigen recognition. (1996). p. 7.1-7.12 In: Immunology Roitt I, Brostoff J, Male D, eds 4th ed Mosby, London.

30. Francis DP. The search for the cause. (1983). p. 137-150 In: The AIDS epidemic Cahill KM, ed 1st ed Hutchinson Publishing Group, Melbourne.

31. Mulder DW, Nunn AJ, Kamali A, Naklylngi J, Wagner HU, Kengeya-Kayondo JF. (1994). Two-year HIV-1-associated mortality in a Ugandan rural population. Lancet 343:1021-1023.

32. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM. (1992). Oxidative Stress, HIV and AIDS. Res. Immunol. 143:145-148.

33. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D, Hedland-Thomas B, Page B. (1994). A critical analysis of the HIV-T4-cell-AIDS hypothesis. Genetica 95:5-24.

34. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Bialy H. (1995). AIDS in Africa: Distinguishing fact and fiction. World J. Microbiol. Biotechnol. 11:135-143.

35. Fauci AS, Lane HC. Human Immunodeficiency Virus (HIV) Disease: AIDS and Related Disorders. (1994). p. 1566-1618 In: Harrison's Principles of Internal Medicine Isselbacher KJ, Braunwald E, Wilson JD, Martin JB, Fauci AS, Kasper DL, eds 13 ed McGraw-Hill Inc., New York.

36. Wain-Hobson S. (1989). HIV genome variability in vivo. AIDS 3:S13-S18.

37. Gallo RC, Fauci AS. The human retroviruses. (1994). p. 808-814 In: Harrison's Principles of Internal Medicine Isselbacher KJ, Braunwald E, Wilson JD, Martin JB, Fauci AS, Kasper DL, eds 13 ed McGraw-Hill Inc., New York.

38. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D. (1996). The Isolation of HIV: Has it really been achieved? Continuum (September/October 1996):1s-24s.

39. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D. (1997). HIV antibodies: Further questions and a plea for clarification. Curr. Med. Res. Opin. 13:627-634.

 

Anasayfa

AIDS 'in HIV Teorisi: Efsane mi, Gerçek mi?