İÇİNDEKİLER

 

Kitapname : 1

 

1. Neden Kitapname?

2. Kitapçılık Anekdotları

3. Kitaplar Hakkında Yazıktırmalar

4. Kitap Biyografimden Öykücükler

 

Kitapname : 2

 

1. Hangi Kitapname?

2. Kitaplar Ne İşe Yarar?

3. Okuma Anekdotları

4. Okur Manifestosu

5. Kitap Aforizmaları

6. 10.000 Kitap Nasıl Okunur?

7. Neden / Hangi Yazın / Kitap?

 

Kitapname : 3

 

1. Hangi Kitapname?

2. Eski Kitap Nedir?

3. Dünya’yı Değiştiren Kitaplar

4. Neyi Nasıl Yazmak?

5. Ötedil Arayışları

6. Bir Kitap ve Bir Yazar

7. Kara Kitapname

 

Kitapname : 4

 

1. Hangi Beyaz Kitap(name)?

2. Yazar Manifestosu

3. Yayıncılar

 

Kitapname : 5

 

1. Yayıncılara Devam

 

Kitapname : 6

 

1. Özeleştiri

2. Yazmak ve Yazmamak: Bütün Sorun Burada

3. Reklamlar ve Kitaplar

4. Beyhudelikler ve nafilelikler

5. Hastalık ve Kitap

6. Ölüm ve Kitap

 

Kitapname : 7

 

1. Yayıncılar

2. Savaşı Yazmak

3. TC’yi Yazmak

4. Acı ve Haz ve Kitap

5. Rüya ve Kitap

 

Kitapname : 8

 

1. İntiharın Binbir Yolu

2. İnternet : Söyleyecek Neyiniz Var?

3. Kalem Nedir?

4. Kitapname Deneyseldir

5. Yazar ve Kitap Denklemleri

6. Yazar ve Kitap Kokteylleri

7. Yazı ve İktidar

 

Kitapname : 9

 

1. Eleştiri Yazmak

2. Engizisyonlar ve Rönesanslar

3. Yazar ve Dil

4. Marjinallik ve Yazarlık

5. Yazın ve Diğer Sanatlar

6. Takma Ad ve Yazar

7. Putları Yıkmak

8. Burjuvaziyi Yazmak

9. Kitapnamenin Geometrisi

10. Post-Modernizmi Yazmak

11. Matematiğin Dili

12. Bilinmeyene Doğru

13. Kafka’yı Yazmak

14. Kitapname’nin İlk 1 yılı

15. Bülten’in İlk 1 Yılı

 

Kitapname : 10

 

1. Nurullah Ataç İçin

2. Belgesel Yazmak

3. Sinağrit Baba Avlanmayacak

4. Çevrilmek

5. Bir Kitap Reklamı

6. Tümce Nedir?

7. Dilmece

8. Hangi Kitaptan ve Yazardan Ne Öğrendim?

9. Defolu Kitap

10. Ocak-Nisan 1997: Kitapname İçin Başlıklar

11. Sansür ve Yazar

12. Porno Yazmak

13. Kitapçılık Anekdotları

14. Edebiyatın Kaç Dalı Var?

 

Kitapname : 11

 

1. Kitapname Yola Devam

2. Türkiye’de Yayıncılık Pazarı

3. Ders Kitapları ve Eğitim

4. Dini Kitaplar

5. Dilmece

6. Türkçe ve Alfabeleri

7. İmlaya Dair ve/ya Yazıma İlişkin

8. Bahra Lambaya

9. Nakil, Tefsir ve Telif

10. Namename

11. Sözcük Türleri

12. Siberuzay ve Kitapuzay

13. Polisiye Romanlar

14. Kütüphane-ler

15. Küfür ve Argo

16. Ne Yapmalı?

 

Kitapname : 12

 

1. Kitapname Son Virajda sprintte

2. Türkçe’deki En Uzun Sözcük

3. Türkiye’de Kitapta En’ler

4. Türkçe’de En’ler

5. TÜYAP

6. Editör Ne İş Yapar?

 

Kitapname : 13

 

7. Dağıtımcılar

8. Başkalarının Mektupları

9. Mantık Dili

10. Körleşme ve Sağırlaşma

11. Türkiye’de ve Dünya’da Kitap

12. On Üç Uğurlu Sayımdır

13. Devamı Bir Yıl Sonra

 

Dipnotlar

 


KİTAPNAME : 1

 

1-      Neden Kitapname?

 

Yaşamının ilk yarıyolu boyunca okuma, yazma, alma ve satma yoluyla en önemli varlık nedeni kitap olmuş birinin kitap hakkında bir kitap yazmak istemesi olağan: Kitap üzerine bir tefrika-name.

Böylesi bir metinler dizisi, episodik parçalardan oluşsa gerektir. Çünkü kitap okumak; insanın yaşam evreleri, çocukluk, gençlik, yetişkinlik boyunca bambaşka içerikler - anlamlar taşıyacaktır. Okumak, hem duygusal, hem de düşüncesel bir süreçtir. İki akışın ayrışması ve/ya içiçe geçmesi, tek başına bile üzerine yazılası bir konudur.

Kitap yazmak ve kitaplar hakkında yazmak da, bambaşka süreçler. Kitap yazmak, kendine seçtiğin ustaların kitapları hakkında düşünmekle başlar ve başkalaşır; bütününde ise, ölümle bile bitmeyen sonsuz bir süreçtir. Örnekse: Aristo ve Lao-Tzu, 2.500 yıldır hala yazıyorlar.

Kitap almak ve satmak ise, üzerinde yazılması en zor konu; çünkü idealist yaklaşımda kitabın alınıp satılması ve/ya yazarın yazarak para kazanması ayıp. Kitap karşılıksız verilir, hediye edilir. Dolayısıyla, bu konuda eylemek ve yazmak bile bile suç işlemektir. Yine de, bu alanda yazmak en gerçekçi olanıdır. Sanıldığının tersine, ticaret yalan yutmaz. Yaşanırken bile inanılmayan olaylar tuhaf tasvirlere dönüşür. Bu daha çok TC’nin 1960-1995 yılları arasındaki kültürel dönüşümlerine karşılık geldiği için böyledir.

 

·          

 

2-      Kitapçılık Anektodları:

 

2.1. Yıl 1989. Mevsim yaz. Yer Bayazıt Meydanı. Bir pazar günü her zamanki gibi seyyar tezgah açmıştım. Tezgahımda bir de İngilizce öğrenme kitabı vardı. Sonradan İngiliz olduğunu öğrendiğim bir yabancı, kitabı aldı ve karıştırdı. Ardından bana İngilizce bilip bilmediğimi sordu. Konuşmaya başladık. Bana bir cümle gösterdi ve yanlış olduğunu söyledi. ‘He read’ yerine, ‘he reads’ olması gerektiğini belirtti. Ben de ona ‘he reads’ (hi riids) değil, ‘he read’ (hi red, yani geçmiş zaman kipi) olduğunu gösterdim. Çok şaşırdı. Bir yabancı sokak satıcısının anadilini ondan daha iyi bilebilmesine afalladı. Hiç bir şey demeden uzaklaştı.

 

2.2. Yıl 1990. Bir kitapçı arkadaş, ‘Friendly Fascism’ (: Dostça Faşizm) adlı, İngilizce bir kitap buldu; 1986 ABD basımıydı. ABD’nin yumuşak faşist olduğunu anlatıyordu ve yazarı bir Amerikalı’ydı. ABD’nin SSCB’yi yutacağını öne sürüyordu. (Tam karşılığı: ‘contain or absorb’ : içermek veya soğurmak). Param olmadığı için satın alamadım. O arkadaşla zamanla diyaloğumuz koptu. 5 yıl sonra 1995’te kitabın bir vakfa satıldığını öğrendim. Kitap, hala İstanbul sınırları içinde ve çevrilmeyi bekliyor. İzini yitirdiğim için bu satırları yazarken hala hüzün doyuyorum. İnsanları yitirmeye bu denli üzülmüyorum.

 

2.3.  Bugüne dek 50.000’in üzerinde nüsha satmış olmama karşın, şimdiye dek bir müşteriden teşekkür almadım ve buna çok şaşarım. Çünkü en az birkaç yüz kişi, yalnızca ben yolunu gösterdiğim için, çok aradıklarını söyledikleri kaynaklara ulaştılar. Bunlar içinde özellikle kolleksiyonculara ve akademisyenlere antipati duydum. Son bir iki yıldır üzerime bir hainlik geldi. Nerede olduğunu bildiğim bir kitabı, ne denli yana yakıla aransa da, talibine ulaştırmıyorum. Nasihat yerine musibet ve dinsizin hakkından imansız gelir.

 

·          

 

3.      Kitaplar Hakkında Yazıktırmalar:

 

Solaris, Stanislav Lem, Kavram Yayınları, 1995, 250 sayfa.

 

‘Solaris’ kitabını ilk okuma hangi yıldaydı? Kitapçılığa başladıktan sonra (1987) olmalı. ‘Solaris’ filmini ilk seyir hangi yıldaydı? 1978 civarında olmalı (makaralarının sırasını karıştırmışlardı). Solaris’i şimdi kaçıncı kez okuyorum? Üçüncü veya daha çokuncu kez olmalı. Solaris’i kaçıncı kez (Haziran 1996) seyrettim? Üç veya daha çok kez olmalı.

Solaris’i okuyan, tanıdığım iki genç kadın, çok keskin duygusal tepkiler verdiler. Kavram Yayınları’nın nüshası, Maya Yayınları’nınkinden farklı. Sanırım daha uzun ve grift. İkisi de İngilizce’den çeviri. Oysa özgün metin Lehçe (: Polca / Pulakça). İki kadının da tepkisini özgün metnin (t)özü tetiklemiş olabilir: Karanlık, agnostik, mistik bir metin atmosferi. Bunlar kadınları hezeyana sevkediyor. (Kadın bir yazar olan İris Murdoch, ‘Çan’ adlı romanında bunu vurgular.)

Filmin yönetmeni Tarkovski, Lehçe’den Rusça’ya yapılan çeviriyi okumuş olmalı. Ruslar, Dostoyevski’den beri karanlık, agnostik, mistik olanı heyecanlandırıcı buluyor. Rusça’dan Türkçe’ye doğrudan ve nitelikli çevirilerde de bu öz korunuyor. Ruslar Avrupa’dan daha geç uygarlaştılar ve emperyalistleştiler. (Bakınız: Sergey Eisenstein: Korkunç İvan.) O nedenle hala arkaik kültüre bağlılar.

O halde ne?

Bir kez Lem ayıp ediyor. (Veriler: Jerzy Kosinski: Boyalı Kuş (E Yayınları) + Romain Gary: Polonya’da Bir Kuş Vardı (Can Yayınları). Polonya ve 2. Dünya Savaşı katastrofu söylem düzlemi çatışmasında zayıf-hissi olanın yanına düşüyor. Gerçi Kosinski de erken bitti (1994’te 58 yaşında intihar etti) ama hiç olmazsa beyinsel başkaldırıyı ve dövüşmeyi denedi. Gary hep mızıldandı. Lem ise, antropomorfik faşizm ve ev-gezegen içkinliğine gönüllü hapsoluyor. Tarkovski, romanın bu yönünü iyice abarttı: O nedenle Solaris, en kötü filmidir.

Sonuç: Kitaplar; hala insanların içini ve dışını, düşüncelerini ve duygularını, yaşamlarını ve edimlerini etkiliyor.

 

·          

 

4.      Kitap Biyografimden Öykücükler:

 

4.1.

 

Yaşamım boyunca kütüphaneler açısından talihliydim. 1971-73 arasında İzmir Balçova Çocuk Kütüphanesi, 1974-77 arasında Ankara Fen Lisesi Kütüphanesi, 1977-1987 arasında Boğaziçi Üniversitesi, 1987-1995 arasında İstanbul Amerikan Kütüphanesi, hiçbir bedel ödemeksizin binlerce nüsha kitapla muhatap olmamı ve okuma yolumun açıklığını sağladı. Yine de 1987-1996 arasında kitapçılık, tüm yaşamım boyunca kütüphanelerde karşılaştığımın 5-10 katı sayıda, bir milyon çeşidin üzerinde basılı ürünle karşılaşmamı sağladı. Kitap konusunda serbest girişime karşı olduğum halde, bu çelişki beni düşündürüyor.

 

4.2.

 

Kişisel kitaplığımı kurmak, ancak 1978’de başlayabildi. Sonraki 15 yıl boyunca, üç kez yaklaşık biner kitaplık hacmi tasfiye ettim. Bunun 1.000-2.000 arasındaki miktarı İstanbul’daki kütüphanelere bağış olarak gitti. Şu an, 10-20 arası başvuru kitabını saklıyorum. Kolleksiyonculuğu ve mülkiyetçiliği oldum olası sevmedim. Kitaplar okunmak içindir. Tok açın halinden anlamaz. Okuyamayanın halinden güzel mobilyalı kütüphaneciler anlamaz. Bağışladığım bir kitabın, bir yıl içinde 50 kişi tarafından okunduğunu görünce, yoğun bir haz duymuştum.

 

4.3.

 

Bazı kitapların peşinden yıllarca koştum. En çarpıcı örnek: Bir Yabancı Gibi (Değil). Yazarı: Morton Thompson (Yıldız Romanlar). 1956’da İngilizce yayınlanmış, filmi yapılmış ve Türkçe’ye çevrilmiş. Romanla ilk kez 1969’da bir misafirlikte karşılaştım. Gide gele ancak üç yılda bitirdim (küçük puntolu yaklaşık 900 sayfa). Bir doktor olmamamı o kitap sağladı. Sonra kitabın izini yitirdim. İkinci nüshayı 1979’da İzmir’de seyyar bir kitapçıda buldum. Son paramı verip satın aldım. 1988’de o nüshayı bir kütüphaneye bağışladım. 1994’te üçüncü nüshayı buldum. Hala saklıyorum.

 


KİTAPNAME : 2

 

1.      Hangi Kitapname?

 

Önümüzdeki iki yüz elli yıl boyunca İkinci Sanayileşme gerçekleşirken kitaplar aracılığıyla kültürel koruyucu hekimliğin gerçekleştirildiği hümanist bir kitapname. Evren’e giden yolun ilk adımı olan uzaycılaşmayı ve insan-ötenin (homo sapiens(n)) evrimini tetikleyen anti-hümanist bir kitapname. Standart biyografilerin tamamının faşist olduğunu gösteren ve yaşamı olduğu gibi kalmaktan kurtarıp başkalaştıran aşkın bir kitapname.

Birinci Sanayileşme, 1750’lerde İngiltere’de başladı. 2000’lerde Dünya’nın üçte ikisini dönüştürmüş olacak. İkinci Sanayileşme 1950’lerde ABD’de başladı. 2200’lerde Dünya’nın üçte ikisini dönüştürmüş olacak. Emek-kapitalin yerini bilgi, ekonominin yerini ekoloji, çalışmamın yerini boş zaman, Üç Dünya’nın yerini ‘N’ küsürat kültür almış olacak. 1990’larda konuya ilişkin ilk kitaplar yazılmaya başlanmıştı. Söylemi gerçekleştirecek ve ardılına açık kapı bırakacak (2500'lere) kitaplar gerek. Bir tür 10.000 yıllık kültüroloji atlası kavramsal çerçevesi olarak kitapname.

1945’te iki atom bombası patlatıldı ve insan türü kuramsal olarak bitti. 1957’de uzaya ilk yapay uydu yerleştirildi ve insan türü kuramsal olarak başkalaştı. 1969’da Ay’a ayak basıldı. 2025’te Mars’a ayak basılacak. 1995’te insan yapımı bir araç Güneş Sistemi’nin sınırlarını terketti. 1996’da gezegenli olduğu kesin olan yıldızlar saptandı. 2250’de yüz bin insan uzayda doğmuş-yaşıyor ve en yakın yıldızlara insanlı araçlar varmış olacak. Bir tür uzaycılık manifestosu olarak kitapname.

Hiç bir insan içine doğurulduğu ulusa, dine, aileye ait değildir, çünkü insan bir mal değildir. Bunun karşıtında, “bireysel ve inisiyatif herşeydir”, denmiyor. Varolan tüm kültürler ve altkültürler köleleştirme aracı olarak işlemektedir ve insanlar bunlara gönüllü boyun eğmektedir. Oysa, düşünen beyin-zihin özgürdür, gidebilir veya kalabilir. Verili olan tüm “roller + statüler = kimlikler” öldürücüdür / faşisttir. Üzerine basıldığı gibi biçim alan edilgin itirazlar dikkate alınmıyor. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp hiç yaşamamış gibi ölmek değilleniyor. Bir tür an-anarşist başkaldırı olarak kitapname.

 

·          

 

2.      Kitaplar Ne İşe Yarar?

 

Öldürür: 1985 yılında bir öykü dinlemiştim. 20 yaşlarında biri, Oğuz Atay’ın kitaplarını okuduktan sonra, tam da bir romanda anlatıldığı gibi intihar etmiş ve ölmüş. Goethe’nin ‘Genç Werther’in Acıları’nı okuduktan sonra, onlarca kişinin kitabın kahramanı gibi intihar ettikleri anlatılır. Salman Rüşdi, ‘Şeytan Ayetleri’ni yayınlattıktan sonra İran mollaları tarafından ölüme mahkum edildi. Kendisi hala sağ ama yayıncılarından biri bıçaklandı. Türkiye’de Sabahattin Ali, Uğur Mumcu, Asım bezirci ve daha niceleri yazdıkları için öldürüldüler.

 

Yaşatır: F. Kafka, ‘ölümle yaşam arasında seçim yoktur’, demiş. C. Bukowski, “savaşla barış arasında bazıları için fiilen fazla bir şey farketmez”, demiş. S. Hassel, 2. Dünya Savaşı boyunca çevresinden iki milyon kişi ölürken nasıl sağ kaldığını anlatmış. Bu ölüm öyküleri beni yaşattı. Birkaç kez intihardan ve epeyi kez de katlden korudu. Kıssadan hisse: Siperden asla kafanı çıkarma ve düşmanını sakın hafife alma.

 

Delirtir: S.S. adlı arkadaşım, Marx’ın eserlerini 20’sinden önce okuduğu için delirdi diyebilirim; hoş, er geç delirecekti. Sanatçı eğilimliydi, psikotikti ve aile içi sorunları büyüktü. Ancak zihinsel çöküşünü bu kitaplar tetikledi. Nasıl emin olunabilir? Bu insanı 22 yıldır tanıyorum ve yaşam seyri hakkında kimi kendisinin bile ayırsamadığı ayrıntıları biliyorum. Kendisi hala sağ ve deli. Deliliğinin kalıcılığını, gördüğü kemoterapi kesinleştirdi. Öyküsü, kitapların dışına çıktı. Asıl soru şudur: Hangi kitaplar ve ne zaman okunmalıdır ve/ya delirtir? Kısmi yanıt: Marx’ın eserleri, 30 yaşından önce ve 200 kitaplık bir ön dağarcık-altyapı tamamlanmadan okunmazsa, zihin sağlığı açısından iyi olur. Tabii buradan, delirmek isteyenlerin Marx okuması gerektiği sonucu çıkarılamaz.

 

·          

 

3.      Okuma Anekdotları:

 

3.1.     Üç yıl önce modern dansçı bir arkadaşım Danimarka’ya gitti. Orada kentin genelev muhitini ziyaret etmiş. Orada; yaşam kadınları, ön yüzü tümüyle cam olan odalarda, ellerinde kitap müşteri bekliyorlarmış. ‘Orada orospular bile okuyor’, dedi. ‘Ama sen okumuyorsun’, dedim. Hiç de üzerine alınmadı.

 

3.2.     On-on beş yıl önce hemen herkesin gençliğinde olduğu gibi, yazar olmak hevesinde 4-5 kişiydik. Adet olduğu üzere yazmaktan çok konuşur ve içerdik. Zamanlar geçti. Doğal olarak kişiler yaşama uyum sağladılar. Hepsi iş sahibi oldu ve evlendi. Geçenlerde yine nostalji babında bir masada toplanmış içiyorduk. İlerleyen kadehlerde kafalar dumanlandı. Aynı minval: Hoşnutsuzluklar su yüzüne çıktı. Biri bana, ‘senin kadar okusaydım, ben de entellektüel olurdum’, dedi. Güldüm ve bir şey demedim.

TC’de insanlar okuyarak öğrenmektense, birilerinin ağzından bilgi kapmaya bakarlar. Çinliler, ‘aç adama balık verme, balık tutmayı öğret’, demişler. Türkiyeliler, ‘açsan, balık tutmayı bilen birinin balığını kap’, diyorlar.

 

3.3.     1984’te ‘Yeni Olgu’ adlı, amatör okuryazarların çıkardığı bir dergi vardı. Herşeye karşın 1 yıl dayanabilmiş ve bir ara 5.000 tirajı yakalayabilmişti. İlgili ilgisiz herkes dergiye doluşmuştu. Herkes her işi yapıyordu. Bir yandan yazı verirken, bir yandan da abone işlerine yardım ediyordum. Bir gün, üniversite öğrencisi birinin, alfabedeki harflerin sırasını bilmediği ortaya çıktı. Bunu olağan buluyordu ve ‘bildiğin herşeyi bana öğretmek zorundasın’, demişti. Alfabeyi kendi okuma gereği duymuyordu. Küfrettim ve yardım etmedim.

 

·          

 

4.      Okur Manifestosu

 

Okumayı ilkokula başlamadan önce kendi kendine sök.

Derslerine asla çalışma. Başarılı bir öğrenci olmasan da olur.

Derslerde hep kitap arası kitap oku.

Çizgi romanları sev. Seni küçümseyenlere aldırma.

Beğenmiyorsan günlük gazete okuma; zorunluluk değildir.

İyi bir kütüphane yakınındaysan 6-13 yaş arası yılda 500 kitap okumayı hedefle. Hangi yazarı ve kitabı okuduğuna aldırma. Okunan herşey er geç işlev kazanır.

Hep hızlı (saatte minimum 60 normal boy kitap sayfası) oku. Gerekirse ikinci ve n’inci kez okursun.

Başkalarının sana ne okuyacağını dayatmasına izin verme. Kütüphanelerde rafları tek başına dolaş. Bu da bir serüvendir. Sürprizlerle karşılaşırsın.

İyi olsalar bile öğretmenlerini sevmen gerekmez. Aslına bakılırsa bir kitapkolik-okur olarak herhangi bir insanı da sevmen gerekmez.

Kitapları sev. Hatta onlara tap.

Kitapların olağan yaşamlarının uzamasına yardımcı ol. Onları tamir et. Karton kapakla ciltlemek gerekmez. Her tür tutkal yeterlidir. Sakın selobant kullanma.

Kitapları işaretlemenin ayıp olduğunu söyleyenlere aldırma. Hele kitap seninse çizmek, karalamak, sayfaları katlamak serbesttir. İyiniyetli olacaksan karakalem kullan ve işin bittikten sonra kitabı mümkün olduğunca eski durumuna geri döndür.

Kitapların üstüne adını yazma. Kitap mal-mülkiyet değildir.

Kitapları(nı) başkalarının da okumasını sağla. Kütüphanelere kitap bağışla.

 

·          

 

5.      Kitap Aforizmaları:

 

Kitapları neden bu denli seviyorum? Bu biraz da hayvan sevgisine yönelik soruya benzer: İnsanlar, insanları sevdiği, yoksa sev(e)mediği için mi hayvanları sever? Her ikisi de olabilir. Doğuştan gelme bir insanları sevme özrüm olduğunu sanıyorum.

Ailem dahil, bundan yakınan kişi çok olmuştur. Kendi hesabıma, gerçek sevgiyi yaratma çabasının, insanların dünyasında değmeyecek bir savaşım olduğu kanısındayım. İnsanlara iyi davranabiliyorum ve bana yetiyor. Kitaplara karşı sevgim ise, mağara resmine karşıki sevgi ve benzeri: Oradadır, görürsün, arkaiktir, ilkeldir, çarpıktır ama düşüncedir. Bugüne dek karşılaştığım tüm kitaplar, deha sayılanların başyapıtları bile, bana eksik ve yetersiz gelmiştir. Evrimde yol alınacak binlerce yıl daha var. Kitaplar varolan yolları yarattı ve var olacaklara da zemin hazırlıyor. Herhalde çelişkim burada: Düşünce sevilir mi?

Okumak bana hep düşman kazandırdı. Kardeşlerim, arkadaşlarım, sevgililerim; çeşitli nedenlerle, onlardan daha bilgili olduğum ve onlara ilgisiz olduğum için okumamdan hoşlanmadılar. Oysa eğitimli bir kesimde yer aldığım için okumak sözde hep övülegelmiştir. İnsanların okumayı yaşamlarına yerleştirebildiğine hiç tanık olmadım. Okumaktan hep söz edilir ama hiç eylenmez. Eyleyen biri ise, eylemediklerini onlara kanıtladığı için, hoşnutsuzluk tepkisi yaratır.

Okumak, 35 yıllık birinci yarıyolum boyunca yaşayamıyorluğuma panzehir olarak bana hep umut verdi. Şimdi ise ikinci yarıyolumda, yaşayabiliyorluğuma karşın, artık kalıcı umutsuzluk veriyor.

 

·          

 

6. 10. 000 Kitap nasıl Okunur?

 

Dünyanın en çok kitap okumuş insanı olarak Jorge Louis Borges gösterilir ve 10.000 nüshayı geçtiği öne sürülür. J.L.B. 75 yıl yaşamıştır ama 50’sinden sonra kör olmuştur.

İnsanlar 20. Yüzyıl’da 6 yaşında okumayı öğreniyorlar ve ortalama 76 yıl yaşayabiliyorlar. 70 yıl, 25.000 günün üzerinde bir süre demek. Bu süre içinde, okul ve mesai sırasında (45 yıl diyelim) insanların, haftada 2 gün tümüyle, haftada 5 gün akşamları ortalama 5 saat boş zamanları vardır; 25 yıllık emeklilikte de, zamanları tümüyle boştur.

Türkiye’de insanlar günde ortalama 4 saatin biraz üzerinde televizyon seyrediyorlarmış. Aslında bu ciddi bir zihinsel etkinlik demek. Oysa; Kemal Sunal filmleri gibi, sonsuz ve boş tekrarlarla etkinlik sıfıra limitleniyor.

Bir kişi belli bir eğitimle saatte 60 normal boy sayfa okuyabilir. ‘Roman’ türünde bu daha yukarıya, ‘felsefe’ türünde ise aşağıya gider ama ortalama aynı kalabilir. Ortalama bir kitap 200-250 sayfadır. Demek ki bir kişi, televizyon seyretmek yerine kitap okursa, her gün bir kitap bitirebilir. Haftada 5 gün ve 5 kitap, yılda 250 kitap diyelim. Demek ki 40 yılda, yani 50’sini geçmeden Borges’in rekoru egale edilebilir. Eğer şanslıysanız, yani yeterince uzun yaşarsanız 20.000 kitap okumuş olarak ölebilirsiniz.

Türkiye’de insanlar en çok 18-25 yaş arası kitap okurlar. Bu süre 8 yıl (400 hafta veya 100 ay) eder. Ancak öğrencilik dönemine denk geldiği için insanlar ayda birden çok kitap okuyamaz. Bu da 100 adet eder. Mezuniyetten sonra insanlar hemen hiç okumazlar. Kişisel gözlemim, ‘çok okudum’ diyenlerin yalnızca 500’ü geçebildiğidir. 1993’te Bursa’da bir ilkokul öğrencisi bir yılda okul kütüphanesinden yararlanıp 500 kitap okuyarak ödül kazanmıştı. Bir çocuğun bir yılı ve bir entellektüelin tüm yaşamı...

10.000 kitap okumak ne işe yarar? Polisiye, aşk veya çizgi roman okursanız, türkolik olursunuz ama bilgi dağarcığınız pek genişlemez. Eğer tüm konulara yayılan bir okuma izlerseniz, 20. Yüzyıl’da yapılamayacağı öne sürüleni becerir, herşey hakkında herşeyi bilen bir disiplinlerarası uzman olursunuz.

Hangi 10.000 kitap? 15-20 kitap hacminde temel bir ansiklopedi (Tema Larousse gibi), 1.000-1.500 çocuk kitabı. 2.000-2.500 roman/öykü, 250-500 insanbilimleri (psikoloji, sosyoloji, tarih vd.), Dewey koduna göre 100 altbaşlıkta 50’şer - 100’er adet. Tabii; bunun için ya zengin olmanız, ya da iyi kütüphanelere başvurmanız gerekir.

Neden 10.000 kitap? 10.000 kitap okumuş olmakla övünmek için değil. Aç kalınca yer gibi okuyorsanız, zaten 1.000’i geçersiniz. Ötesi çabanıza kalmış.

Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılıkta bazı kitaplar, Türk klasikleri gibi birkaç kez yeniden okunur. Bu sayıyı şişirir gibi görünse de, bir Sait Faik okumak, her 5 yılda bir yeni kitap okumak anlamına gelir. Bir de okuyacak yeni bir kitap bulamadığınızda, okunmuş bir yazarı yeniden okumak her zaman güvencelidir.

 

·          

 

7.      Neden / Hangi Yazın / Kitap?

 

İnsanlar, çocukluklarında ve gençliklerinde spor yapmayı severler. Kimilerinin parası vardır, tenis oynar. Kimilerinin parası yoktur, boş bir alanda top tepikler. İnsanlar, gençliklerinde sanatçı olmaya heveslenirler. Kimilerinin parası vardır, kamera alıp film çekerler. Kimilerinin parası yoktur, kağıt kalemle edebiyat peşine düşerler. Yazın dışında, bir tek modern dans yapamadığıma üzüldüm. Paraya dayalı beden eğitimi gerekiyordu. Yoktu. Denedim ve yanıldım. Dansın da, yazı alanına (libretto) kaydım.

Edebiyat karşılığı olarak “güzelyazın” kullananlar var. Estetik / güzelyazın alanları, şiir ve/ya roman, ilgi ve eylem alanımın dışında kalıyor. (Hiç şiir veya öykü yazmadım değil ama geçici uğraklar oldu.) Belki beceriksizlik ama daha çok izlek sorunu. Sürekli ötedil ve ötedüşün (meta-felsefe) peşinde olduğum için Türkçe’ye epey eziyet ettiğim söylenir. Tam açıklanırsa; ona çok acı veren yanından geleceğe kaçan bir melankolik şizofrenin aşkınlık düşleri. Yani, yalnızca ‘yazın’ ve öteyazın.

Koşutunda yazın-altı denilen aşk romanı, polisiye roman, yazılı porno ve çizgiromana hep ilgi duydum. Bir: Serserinin benzerlerine ilgisi olarak. İki: Gayrıresmi tarih-kültür açılımı olarak. Üç: Herşeyi okuyan bir obur olarak. Çıkarsama: Bataklık da olsa, altyazın yazının temelidir. Okurum da, yazarım da...

Tabii zorunlu çıkarsama: Dorukta öteleme, dipte bayağılığa panzehir. Ama asla orta-lama (sınıf) değil; yani “terbiyeli burjuva yazını /  sanatı” asla.

Önce satırla başladım. Sırasıyla paragraf, sayfa, metin oldu. İlk kitabımı tam anlamıyla “bitirdim” diyebilmem 35 yaşımda, on iki yılda mümkün oldu. Orada durmadı ve durmuyor. 50-100 arası kitapla ‘250-2.500 yıl dayanabilecek bir kavramsal çerçeve oluşturmuş olarak ölmek’ düşünün ardındayım.