YY
2003
İçindekiler
1. 02.01 Yeni Yıl
2. 03.01 Günce Yazmak
3. 06.01 İntihar + Evsizlik + Ahlak + Deha
4. 05.02 Mani-Depresyon Döngüsü + Şerh
5. 08.02 Mekik Kazası
6. 15.02 Öleceklik
7. 08.04 AFL 40. Yıl
8. 05.05 Abuksama
9. 08.05 Yaşamaya Başlamak
10. 09.05 Düne Ek
11. 23.05 Döküm
12. 26.05 Alaturka Kitlesel Histeri
13. 02.06 Yazmamın Geçici Sonu
14. 03.06 El Manzara + Ercan Arıklı
15. 06.06 Şundan Bundan
16. 07.06 Günümüzün Global Kültürolojisinde Momentler
17. 11.06 Animatrix + Rüya
18. 13.06 Yaz Mevsimi + Dans + Politik Psikiyatri
19. 14.06 Gündelik + Sezer ve Savaş + Erdoğan ve TÜSİAD + Uzak
20. 15.06 Eski Sevgililer + Tanıdığım Ünlüler
21. 16.06 Tokatköylüler + Üniversite Sınavı + 10.000 Kitap + TÜSİAD ve ABD + Kürt Devleti + İnternete Vergi
22. 17.06 SARS + Akademisyenler + Sezer ve Perinçek + İran ve Reform + İMF ve Türkiye + Cahide ve Alkış
23. 18.06 Irak ve Gerilla + Altemur Kılıç + Abdi İpekçi + Karikatür Heykeller + Harry Potter + Babalar Günü + Çiftçinin Köşesi
24. 19.06 Gündemi ve Günceyi Yazmak
25. 20.06 20 ve 2 + İhracat ve İthalat + Zeki Müren ve Ün + Popülerlik
26. 21.06 Richard Schehner ve Çokkültürlü Öncülük + Takım Elbise
27. 22.06 Hobsbawm ve Türkiye + Dolar Milyonerleri ve Dahiler + Bir İntihar Öyküsü
28. 24.06 Demirel ve Ağar + Fuller’e Yuh + Yetkin ve Ordu + Ordu ve Para + Kısa Erimli Gündem + Doğmayacak Çocuğa Dua
29. 27.06 Matris Nedir?
30. 29.06 Türkiye’de Sınıflar + Dünya Eğlence Pazarı + Matris Tartışması
31. 02.07 Bir Sinema Planı + Akdeniz Yanıyor
32. 04.07 Dans Nedir? + Mafya Babaları
33. 06.07 ABD vs Türkiye
34. 07.07 43. Yıl + Hiçi Üçlemesi + Çelik Gülersoy + Alanya’da Almanlar + Tek Tek + 1984 + Cola Turka
35. 08.07 Ertesi Gün + Yazı Yolu + İranlı Siyam İkizleri + Hitler ve Papa + 100 Yaşında 100 Metre Koşmak
36. 10.07 Dünya Pazarları
37. 14.07 Yaprak Dolması
38. 15.07 Törkiyya Törkiyya : Memleketimden Gazete Manzaraları (x 5)
39. 30.07 Türkiye’de Eğitim
40. 04.08 Yazı Yolu : 1
41. 13.08 Budalalar Gemisi Çalkalıyor
42. 19.08 Uygarlık Çözülürken + Bir Polisin Elini Sıkmak
43. 22.08 Yazı Yolu : 2 + Tarihçe
44. 27.08 ‘My Sexual CV’
45. 30.08 30 Ağustos Törenleri + Bir Anekdot + İnternette Satış
46. 04.09 Yaz Bitti
47. 08.09 Emeklilik Yaşı
48. 09.09 11 Eylül
49. 12.09 CNN Türk + 78’liler
50. 16.09 Global Konjonktürcük + Ülkesel Konjonktürcük + AFL’liler ve Ben + ‘Face Off’
51. 17.09 Beden Felsefesi
52. 01.10 Seçimin İptali + AFL’liler + Yazı Yolu : 3 (2003 Kitapları + 2004 Metinleri)
53. 30.10 Yazı Yolu : 4
54. 10.11 Yazı Yolu : 5
55. 11.11 Manzaralar : 1
56. 20.11 Bombalar ve/ya Bir Terör Günü + Terörizm Praksisi + Negatif Şanslar Yasası
57. 21.11 AKP Nasıl Başta Kalabilir?
58. 22.11 Çöküntü Eğrisi + Ek
59. 04.12 Ölüm Psikozu
60. 05.12 Yaşam Nesi + Mental Regresyon
61. 15.12 Çeviri : 1 + Saddam Yakalandı + Çeviri : 2
62. 17.12 Çeviri : 3
63. 18.12 Metinlerimin Gelecekbilimi + Deneysel Yazın + Manzaralar : 2 + Yazı Yolu : 6
64. 23.12 Yeniden Doğuş
65. 29.12 Yazı Yolu : 7 : Yaratı + Gündelik
66. 30.12 Yazı Yolu : 8 : Nasıl Yapmalı? + Bir (G)Af Gecesi : (D)Amnesty International + Ne Yapabilirim? : Gelecek
67. 31.12 Yazı Yolu : 9 : 2003 Metinleri
03.01.03,
16:30, Ev.
Kimi zaman
güncelerin çok öznel olduğunu, hitap açısının çok dar olduğunu ben de
düşünürüm. Biraz önce, düzelti için 2000 yılının güncesine baktım. Daha
önceleri günceye dizin koymak bayağı saçma bir şey gibi gelirdi. Oysa, 100
sayfalık günceye 50-60 maddelik, özellikle kişi adları dizini koyunca, günce o
yılımı çok rahat portrelemiş / panoramalamış oldu, onu gördüm. Kaygı konularım
apaçık ortada...
Çok sıkışırsam,
12.000 sayfalık metinlerimi 4.000’er sayfadan, ‘günce + mektup + deneme’ diye
bölümleyebilirim. Tüm yaşamı boyunca 15.000 sayfa günce tutan Amiel’in durumu
bana eskiden gülünç görünürdü. Eğer, biraz konu sıkıştırması ve anlatı sadeliği
/ yoğunluğu yakalasa, pekala hepsi okunabilir.
İlla ki Einstein
gibi biri olmak da gerekmez. Elimdeki, sıradan insanların güncelerinde 1940
yılı var, 1986 yılı var. Bildiğim dönemler olduğu için, anılar gibi, günceler
de gayet ifade dolu geliyor. Hele hele insanın oburlar gibi okuduğu onlu
yaşlarında çok işe yararlar. Eminim, klasik Avrupa romanlarından daha çok...
Aradan yüzyıl
ölçeği geçince ise, dünya savaşları bile anlamsız geliyor. İnsanın verili
derteri varken, daha büyüklerini yaratması, bir de üzerine ağlak yapması
trajikomik bir durum.
Çok açık bir örnek:
1984-1999 arasındaki iç savaşta 100.000 kişi öldü. Durumu yaratanlar şimdi
ağlıyor. Zaten ben neden ağlayayım? Benim savaşım değildi ve kaçabildim.
Sırada 2003 Kuzey
Irak Savaşı var. 1974’te Kuzey Kıbrıs için söylediklerime millet deli olurdu.
Şimdi savaş karşıtı daha çok. Ancak, yine on binlerce kişi ölecek ve durumu
yaratanlar ağlayacak.
Sonuçta, savaş
muhabirliği yerine, küçük küçük savaş güncesi olacak. Zaten oralara gitmediğime
artık memnunum.
Dipnot: Bu parçada
edat düşkünlüğüm yine depreşti.
06.01.03,
08:51, Ev.
Gece uykudan uyanıp
yaşanacak günlerimin bittiğini, tek çözümün intihar olduğunu düşündüm /
hissettim. 2 gün üstüste çalıştığım için bedenimin her yeri ağrıyordu ki on beş
saatlık uykunun ardından şu an hala ağrıyor. Bitkinlik, bıkkınlık, yılgınlık,
umutsuzluk...
Yazmanın elimden
kayıp gidebileceğini de duyumsadım. Okuma ve yazma olmadan bir yaşama tahammül
edebilir miydim bilmiyorum. Ve edebilecek miyim?
Kendimin ne
olduğunu, onca normalleşme aşamasından sonra bile, hala bilmiyorum. Tamam belleğim
var ve yerinde... Kitaplar, filmler, kasetler kayıtlı... Her gün için bir
saatlık insan-yaşam kayıtları da var. Bazı eşyaların nasıl üretileceğinden bazı
araçların nasıl kullanılacağına ilişkin de bir sürü bilgi var. Tümünü silsek,
geriye ne kalır? Bir şey kalır mı? Duygu kayıtları kalır. Freud’un id ve
egosundakilerdekinden çok daha açıkseçik, hangi davranışları sonuçsadıkları
belli duygular... Ben bunlar mıyım? İntihar isteği hem bir duygu, hem de bir
kişilik niteliği mi?
Bende roller ve
statülerin limit sıfır olduğu besbelli. İnsanlarla olan ikili ilişkilerimi de,
bellekteki kayıtlardan derlenmiş standartlarda yürütüyorum. Yürüyor da...
Binlerce sayfalık
güncelerde, öznel duygularımdan başkasından söz etmedim ve aradan yıllar geçip
de onları yeniden okuyunca bundan hiç hoşlanmadım. Dönüp dolaşıp oraya geri
dönmem, kırk üç yaşımda beni çok üzdü.
Sürmenajdan çok
korktum. Şu ankinin bir regresyon olduğu belli. Henüz ortayaşta olduğumdan bu
geçici olacak ama kalıcı olacağı günler de gelecek. Gel de, ‘Algernon’a
Çiçekler’deki Charlie Gordon’u anımsama...
Bu parça, ister
istemez ‘ölüm yolu’ kaydı oldu...
·
(25:40,
Ev.)
Bu yaşa geldim,
‘odam’ diyebileceğim yerler oldu ama ‘evim’ diyebileceğim hiç bir yer olmadı.
Aile evimde,
hastalığım nedeniyle, soba yanıyor diye, daima salonda yatırıldım. Evin
anahtarları, iki kardeşime verilse de, yatılı okulda okuyup evden çoğunluk
uzaktayım diye, bana hiç verilmedi. Böylelikle, onlardan yalıtıldım.
Yurtlar ve
pansiyonlar, bağımsız yaşama hacmini pek tanımazlar. Bağımsız yaşama hacmim,
iki evde oldu: Funda ile kaldığımız Rumelihisarı Sırçacı Sokak No:9’daki ve
Nalan ile kaldığımız şimdiki Taksim Ülker Sokak No:9’daki evler. Her ikisinde
de, partnerlerimin tutumları ve öykü sonları ‘ev’ duygumu hüsrana uğrattı.
Bu da intihar
isteğindeki aynı duygu momentini yaratıyor: Bitkinlik, bıkkınlık, yılgınlık,
umutsuzluk...
·
‘Geçerli Ahlak
İlkeleri’ deneme metninde dediğim durumlar, yaşamımda da aynen gözlediğim
durumlardır: İnsanları ahlaklı davranmaya ikna edecek ilkeler göremedim. Din,
sözde insanları zorunlu ahlaklı yapar ama ne İslam, ne de Hristiyanlık bu sonucu
yaratamadı.
Sayıları
yinelemeyeceğim. Kanıtlanmış ve kayıtlanmış olarak, hem ahlaksızlık, hem de suç
sayılan milyonlarca vaka var. Ensest, cinsel taciz, hakaret türü küçük ayıplar
kayda geçmiyor üstelik...
Esnaflığa başlayana
dek, ülkemizdeki ahlaksızlığın boyutlarını bilmiyordum. 15 yılda 15 milyon vaka
gördüm diyebilirim (günde yalnızca 27.500 vaka ediyor, İstanbul’daki gezinme
alanımı genişletirsem, korkarım gözlem niceliğim on katı büyür).
Kendimi
ahlaksızlıktan korudum ama bu bana yetmedi. Vicdanımın karbüratörü tıkalı. Eh,
bu da aynı duygu dururumu yaratıyor: Bitkinlik, bıkkınlık, yılgınlık,
umutsuzluk...
Sonum ne olacak,
yine merak ettim.
Dipnot: Nesnel
günce satırları oldu. Yeni yılda deneme metinleri denli nesnel günce metinleri
de yazma düşüncem işlemeye başladı.
·
(19:00,
Ev.)
Bunca mutsuzluğun
üzerine, öğleden sonra karşıma bir zeka testi çıktı: ‘Chip’ adlı, aylık, Türkçe,
bilgisayar dergisinin ek olarak verdiği ‘cd’lerden birinde, Türkçe sürümlü bir
‘IQ’ testi... Skorum: 120. Kendime 125 biçtiğimi hep yazagelmişimdir. Hala
civarında kalmışım demek ki...
Peki bu, yeterince
mutluluk verici mi? Enazından bir panzehir olduğu kesin...
05.02.03,
11:55, Ev.
Altıkırkbeş
Yayıncılık’a kitap projesi gönderip de, ‘inceleniyor’ yanıtını alalı beridir,
bir yükselişte-manik döneme girdiydim. Yanısıra, en son ergenlik çağına
girdiğim günlerde içine girdiğim çok uyuma ve uykunun bir türü hissi vardı.
Sonra dün, inişe-depresyona geçtim. Şu an durma noktasındayım. Hepsi on gün
aldı.
‘Mani-depresyon
döngüsü’ diye birşey psikolojide var. Bende de vardı. Ancak, daha önce bu denli
açıkseçikçe izleyip yazmamıştım.
Manik dönemin
yaratıcılığı arttırdığı söylenir. Aralık ve ocak ayındaki durgunluk döneminden
sonra, yazmakta gerçekten hızlanmıştım. Bu satırları dün tasarladım.
Geceyarısıydı. Nalan’ı uyandırmamak için, yazmak için sabahı bekledim.
Unutacağımı sanıyordum. Unutmadım. Oturdum yazdım.
Şu an kemiklerim
kırılıyormuş hissi var. Psikolojik değil. Tümüyle bedensel. Ayaz-lodos son
birkaç gündür, İstanbul’da gitti geldi, gitti geldi. Üşütmüşüm. Her yanım
ağrıyor, özellikle de belim.
Dün gece ölmek de
istedim. Bu, az yaşadığım bir his. Yazmak için sürdürmek durumunda kaldığım
yaşam, kimi bana çok tiksindirici geliyor. Herhalde o anlarda çocuklaşıyorum ve
korunmasızlaşıyorum.
Erken vuku bulmuş bir zihin olarak, altı
milyarın içinde bir-tek başımayım.
·
(16:55,
Ev.)
Şerh: Üç gece önce,
gece birde kendimi çok iyi duyumsamıştım. O duyguyu yerinde tutmaya çabaladım
ama beceremedim.
35 yaşımdayken,
kendi kendime yaşayıp yaşamayacağımı sorduğumda, yaşam seçimsiz olarak
gelmişti. Yaşamanın, yani intihar etmemenin utancı kimi çarpıcı oluyor.
42 yaşımı bitirmiş
olarak, o sürecin 7 yıl olacağını kestirmiş olduğumu söyleyebilirim ama sarkan
küsurat var tabiii...
Sonuçta yeni bir
insan olmak üzereyim. Şimdiye dek hiç olmadığınca somutlaşan yayınlanma
olasılığı, beni değiştiriyor. Bu değişim, yarıyoldaki sarsıntıya benziyor.
Ancak, sorunum
sarsıntı ya da becerememek değil. Geriye kalan yaşamımda, dönüşümlerimle
birlikte sağ kalması gereken yazılımlarımı (duygularımı ve düşüncelerimi)
bağdaştırabilmek. Türkiye tarihçesi, yeni bir nahoş döneme, savaşa giriyor.
İnsanlar, her zamankince aymazlık içinde... Bense, görünmeyen adam gibi
aralarında yol alıyorum. Kalkıp adam öldürecek değilim (arada ‘keşke
yapabilsem’ diyorum) ama ‘barış’ (yani uzlaşı) denilen de bana göre değil. İç
çelişkiler libidoyu eksiltiyor. Tam da en çok libidoya gereksiniyorum.
Lodos, başka birini
de etkilemiş, yaşlı bedenim ve zihnim üzerinde sarsıcı etkiler yapıyor. İki gün
önce canım spor yapmak bile istedi. Oysa, bu sabah canım yataktan bile çıkmak
istemedi.
‘Mani-depresyon
döngüsü’ tanımlaması, o nedenle durumuma uygun kaçıyor.