HAYATTA BEN EN ÇOK BABAMI SEVDİM

Benim doğumumu görememiş babam. Çünkü, annemi başkalarına kaptırmamak için askere gitmeden önce 18 yaşında evlenmiş. Ben doğduğumda askerdeymiş yani. Rahmetli Metin Oktay ile beraber askerlik yapmışlar. Hasta Galatasaraylı olmasının nedeni de bu.
Köyde berberlik yaparmış. Hala da yapıyor ya!  Hatta, civar köylerin de tek berberiymiş. Zaman zaman komşu köylere de gidermiş köy erkeklerini traş etmek için.
Köyde yaşamasına rağmen, mesleği berberlik olduğu için çiftçilik yapmamış hiç. Çiftçilik yapacak kadar toprak sahibi de değilmiş zaten. Zaman gelmiş köydeki berberlik kazancı yetmez olmuş. Ailesine daha iyi bir yaşam ve çocuklarına daha iyi eğitim sağlamak için kasabaya göç etmiş. Berber çıraklığı yapmış. Kalfalık yapmış. Sonra da bir dükkan açarak kendi işinin sahibi olmuş. Zengin olamamış asla. Aslında zengin olmak için çok fırsatı olmuş. Parti yöneticiliği yapmış, Belediye meclisi üyesi olmuş, Dernek başkanlıkları, spor kulübü yöneticiliği yapmış yıllarca. Ama zengin olamamış. Bize de aşıladığı dürüstlüğü zengin olmasını engellemiş hep. Hala fakir ama yaşadığı kasabada onu tanımayan kimse yok gibi. Yıllardır hiç çizgisini değiştirmeden aynı dünya görüşüne sahip olmasına rağmen karşı düşüncede olanlar bile hala ona gelirler traş olmaya. Aynı düşüncede olmasalar bile 30 yıl sürekli berberi olduğu bir çok müşterisini emekli ederek onları yaşamları boyunca ücretsiz traş etmiştir. Günümüzde kaç esnafta var bu düşünce ? Hayran olmamak eldemi ?
Onunla ilgili hiç unutamadığım, hayatımın akışını değiştiren bir anım var.
Oturduğumuz ilçeye kırkbeş kilometre mesafedeki vilayette eğitim enstitüsünde okuyorum. Birinci sınıfta. 1.MC. hükümeti var iktidarda. Okullar korkunç karışık. Sağ görüşlüler bir tarafta, sol görüşlüler diğer. Her gün terminalden okula, okuldan terminale polis nezaretinde topluca gidip geliyoruz. Okulda çıkan olaylarda hiç suçu günahı olmayan gençler dövülüyor, öldürülüyor. Bu günlerden birinde, sağ salim kasaba garajına dönmeyi başardığımız bir akşamda, bir köşe başında bana görünmemeye çalışarak bekleyen onu gördüm. Sonradan öğrendim ki, sürekli beni beklermiş orda. Beklermiş ama bana kendisini göstermezmiş, sırf kendime olan güvenimi yitirmeyeyim diye...
İşte böyle bir babam var benim.
Onun ve tüm babaların “Babalar Günü”nü Can Yücel’in en güzel şiirlerinden biriyle candan kutluyorum...

Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek –
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim. 

Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi! –
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi. 
Atlastan bakardım nereye gitti, 
Öyle öyle ezber ettim gurbeti. 

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a,
Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla! 
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,  
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu. 

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için 
Açıldı nefesim, fikrim, canevim. 
Hayatta ben en çok babamı sevdim.    

Can Yücel


Yalovamiz.com  18 Haziran 2006



ANA SAYFAYA DÖN