TBMM Bilgi ve Bilgi Teknolojileri Grubu Başkanı Prof. Dr. Ziya Aktaş, kendilerinin fikrinin alınmadığını, uygulamanın yarardan çok zarar getireceğini söylüyor.

Yasa hazırlanırken fikri alınmayan bir başka kişi, DSP Grup Başkan Vekili Emrehan Halıcı, yasa tasarısında Internet'i 5680 sayılı yasaya havale eden maddenin, yalnızca hakaret, yalan haber gibi durumlar karşısında maddi ve manevi tazminat sağlayacak biçimde değiştirilmesi için önerge vereceklerini açıklıyor. Halıcı da, bilişim tenolojilerine son derece yakın, Internet'i gayet iyi bilen bir insan.

"Internet Kurulu" diye bir kurul var. Bu kurul Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı. Yani devleti oluşturan bakanlıklardan birinin birimi. Temel kuruluş nedeni, danışmanlık. Devlet içinde Internet'le ilgili atılacak adımlarda ilk başvurulacak yerlerden biri. Bu kurulun en aktif üyelerinden Doç. Dr. Mustafa Akgül de fikri alınmayanlardan. Akgül, milletvekillerine gönderdiği mektuplarda, Internet'i sadece bir "medya" olarak algılamayı, "körlerin fili tanımlaması"na benzetiyor. "Yasa çıkarsa, matbaada olduğu gibi, pire için yorgan yakan durumuna düşeriz" diyor.

Fikri alınmayan, tasarıdaki madde karşısında şaşkınlık ve dehşete düşenlerle televizyonlarda röportajlar yapılıyor. Aynı karşı görüşler orada da belirtiliyor.

Peki ama benim anlamadığım bir şey var. Böyle bir durumda, "Yahu, bir fikrimizi alsaydınız. Olur mu böyle şey canım?" demekle yetinilebilir mi?.

Süreç, biraz sitem ve bolca eleştiriyle devam ediyor. Madde tasarı kapsamından çıksın ya da çıkmasın, bu insanların varlık nedenlerinin görmezlikten gelinmesi karşısında başka bir şey yapılması gerekmez mi?