Ama telefon faturalarını hala inatla ödüyorsunuz. Eh, bu zamanda Internet'e bağlanmak da öyle çok pahalı bir şey değil. TR-Net falan idare ediyorsunuz. Size vakit geçirmek için birkaç önerim var.
Birincisi, gazetelerin köşe yazarlarına mektup yazmak. Internet çağında bunun ne kadar iyi bir vakit geçirme yöntemi olduğunu deneyince göreceksiniz. Ayrıca yazarlarla ilişkiye girmek için en uygun gazete Radikal, bu önerimi de dikkate alın lütfen. Radikal Online'ı hoş bir havaya sokmayı başaran Serdar Kuzuloğlu'nu buradan bir kere daha tebrik etmek istiyorum. Bu kaçıncı oldu unuttum. Radyo programında tebrik ederim, önemli abilerin yanında adını anarım, daha o bunların karşılığında bir şey yapmış değil. Ama Serdar Kuzuloğlu gerçekten takdiri hak ediyor.
Bir kere, Radikal Online'da daha bir yazarı açar açmaz, o kişinin kaç kez okunduğunu görüyorsunuz. İkincisi de, hemen yazının altında "Bu yazıya kaç puan verirdiniz?", "Görüşlerinizi bekliyoruz" gibi teşvik edici linkler var. Hoşluk bu kadarla da kalmıyor. Daha da altında, okur görüşlerinin alt alta sıralandığına şahit oluyorsunuz.
Evet, artık sizin adınızın da sayfada belirmesi an meselesi. Yapmanız gereken tek şey, klavyenin tuşlarına dokunmak ve görüşünüzü gazeteye göndermek.
Benim bir günlük örmeklem içinde yaptığım küçük araştırma, Radikal'de o gün (14 Aralık 2001) en çok Mine Kırıkkanat hanımın okunduğunu ortaya koydu. Soyadıyla ahenkli bir fotoğrafının süslediği sayfasında, "1157 defa okundu" ibaresi vardı. Çok okunan yazarlara çok mektup da var. Kırıkkanat'ın "Ayşe'nin tatili" başlıklı yazısını okuyup mektup gönderenlerden biri, "Ayşe'yi bilmem ama birilerinin aklının tatilde olduğu kesin. Demek Fransa'dan Kıbrıs öyle görünüyor. Gerçi Türkiye'nin içinden de TÜSİAD başta olmak üzere Kıbrıs'ı o gözle görenler var. Bu 'ver kurtul' mantığının sonu yok. Karşılaştığımız her sorunda bir şeylerimizi teslim etmenin ve kıyakçılığın sonu AYAKÇILIKTIR." diyerek sert çıkmış.
Ben de yazdım!
İkinci en çok okunan ise bir başka kadın yazar, Nur Çintay çıktı. Onun "66 kilo tığ gibi midir?" başlıklı yazısını da 1028 kişi okumuş. Ona da bir okur, "Günaydın Nur. Bugün yazın niye böyle kısa oldu anlayamadım.Yoksa Cuma günleri böyle mi oluyor?" diye sitem etmiş tatlı tatlı.
Bir de daha az okunduğu anlaşılan ağır abiler var. Onların yazıları da, yazılarının başlıkları da ağır. Türker Alkan, "Diktatörleri kendilerinden koruyalım" diyor mesela. Haluk Şahin, "Dumanı Tüten Tabanca" diyor. Murat Belge'nin başlığı, "Sanatseverlik" doğrudan doğruya. Yazısında Nazım Hikmet'i anıyor. Okurlardan biri mektubunda, "Nazım Hikmet.. İdeolojisine bağlılığı konusundaki samimiyetinden başka hiçbir şey ilgimi çekmedi. Adamı beşle çarpıp 'ilah'laştıranlara ne demeli bilmem" demiş.
Yani Radikal'de geniş bir yelpazede bol seçenek de var. Entelektüel, çekici, hafif hüzünlü bakan kadınlar, sağı solu belli olmaz, sert bakışlı, sert dilli, zeki adamlar. "Yazı hakkında görüş yazmak kesmez, biraz şansımı zorlayım" diyorsanız doğrudan e-mail olayına da girebilirsiniz.
Şimdi bir ev hali herhalde sabah uyanmayla başlıyor. Kimi kahvaltı eder, kimi tuvalete girip gazetesini açar, kimi kahvesini alıp bilgisayar başına.. Sıra şu sonuncuya gelsin bir kere. Kapıları da kapatın iyice. Yok kurye çocuk Vakko'nun bayram tebriğini getirir, yok kapıcı ekmek servisi yapar. Size ne? Size, içinden kolay kolay çıkamayacağınız ve kulaklarınızı dış dünyanın sinir bozucu seslerine kapayabileceğiniz bir seçenek sunuyorum. Göreceksiniz, en az iki saatinizi nasıl geçirdiğinizi anlamayacaksınız.
Tabii tek seçenek Radikal değil. Bütün gazetelerden yüzlerce köşe yazarının e-mail adresleri belli. Benim Radikal dememin nedeni daha sıcak bir havasının oluşu. Bir de küçük gazete olduğu için, yazdığınız kişilerin mektubunuza yanıt verme ihtimali daha yüksek sanki. Hatırladığım kadarıyla Hürriyet'ten, bu konuda en cazip görünen iki yazarın ikisi de daha yeni e-mail'lerden nasıl bunaldıklarını anlattılar yazılarında. Radikal'in bir başla güzelliği de, yazıya yorum yazanlara kendi aralarında iletişim imkanı da sunması.
Derseniz ki, "Sen yazıyor musun, yazdın mı hiç?", "Evet, yazdım" derim. Çok zevkli bir şey olduğuna garanti veriyorum. Bir keresinde Bursasporlu bir Yugoslavın Galatasaray'ın maç kazanmasına yardım ettiğini ima eden Talay Erker'i Hıncal Uluç'a şikayet etmiştim! Yıl 1987'ydi yanlış hatırlamıyorsam. Bir de Cengiz Çandar "Gerçek Fenerli Monaco'yu destekler" diye yazdığında (1993, Esquire dergisi), simültane bir hareketle (daha yazının cümleleri kafamda akmaya devam ederken) korkunç bir heyecanla bilgisayara oturup Emre Aköz'e göndermek üzere (o zamanki Esquire genel yayın yönetmeni) karşı yazı kaleme almıştım. Emre o yazıyı bastı ve benim için çok çok kıymetlidir.
Önümüzdeki haftadan itibaren "Çiğdem"lik başka tavsiyelerim de olacak.