Bu fiiller hareket, iş veya oluş bildirmez. Zihinsel, duyuşsal ya da duygusal bir durum bildirirler. Dolayısıyla gerçekleşmeleri bir sürece bağlı değildir.









“hear” ve “listen” fiilerini ele alalım. Hear duymak anlamındadır ve anlıktır. Listen dinlemek anlamındadır ve belli bir süre gerektirir.

Suddenly I hear some voices outside. I’m listening carefully. Two men are talking.   
Ansızın dışarıda bazı sesler duyuyorum. Dikkatli bir şekilde dinliyorum. İki adam konuşuyor.


“see” ve “look” fillerini ele alalım. “Görmek” fiili bir süreç içermez çünkü anlık bir eylemdir. Ama “bakmak” fiili bir zaman dilimi süresince olur.

I’m looking out of the window. I see a stranger in the garden.
Pencereden dışarı bakıyorum. Bahçede bir yabancı görüyorum.

No, he is not a stranger. I know him. But I don’t remember his name.
Hayır, bir yabancı değil. Onu tanıyorum. Ama adını hatırlamıyorum.  

“see” fiili görüşmek anlamında kullanılırsa cümle şimdiki zamanlı olabilir.

I’m seeing my doctor tomorrow. Yarın doktorumla görüşüyorum.    
                

“Have” fiili sahiplik bildirdiğinde şimdiki zaman yapısında kullanılmaz.
                I have a car. (I’m having a car, diyemeyiz.)
                She has beautiful eyes. (She’s having beautiful eyes, diyemeyiz.
Have fiili “yemek, içmek” anlamında kullanılırsa cümle yapısı şimdiki zamanlı olabilir.
                They are having breakfast now.
                I’m having a glass of milk at the moment.
Have fiili aşağıdaki deyimlerle de şimdiki zamanlı cümlelerde kullanılabilir:
                Have a bath / Have a nice time / have a swim / have a drive / have a trip etc.


Think fiili iki anlama gelir: düşünmek, sanmak. Bir konu üstünde düşünmek belli bir süre. Gerektirir. Bu durumda şimdiki zaman kullanabiliriz.
He’s thinking over the problem.
Ancak think fiili fikir beyan etmek için “sanmak, zannetmek” anlamında kullanılıyorsa geniş zaman kullanmak gerekir.
I think it’s a wonderful story. Sanırım (Bence) harika bir öykü.
What do you think of this book? Bu kitap hakkında ne düşünüyorsun? (Sence nasıl bir kitap?)

look    feel    smell    taste    sound   +    adjective

Bu fiiler kendilerinden sonra bir sıfatla birlikte kullanılırlar ve duyuş  bildirirler. Yukarıdaki sıralamaya göre: görme, dokunma, koklama, tat alma, duyma. Bu durumda şimdiki zaman değil, geniş zaman yapısında kullanılırlar. 

Look + adjective :
Sıfatla kullanıldığında bir kimsenin ya da bir nesnenin nasıl göründüğünü belirtir.
                              She looks beautiful. Güzel görünüyor.
                              The car looks new. Araba yeni görünüyor.
                              You look ill. Hasta görünüyorsun.

Seem ve appear filleri de bu anlamdadır.
                             He seems very sad. Çok üzgün görünüyor.
                             They appear strange. Tuhaf görünüyorlar.


Feel + adjective: Aşağıdaki cümlelerde “feel” sözcüğünü Türkçe’ye çeviremiyoruz. Bu örneklerde bir şeye dokunduğumuzda bize ne hissettirdiğini belirtiyoruz.

                             The ball feels soft. Top yumuşak.
                             The pillow feels hard. Yastık sert.
                             Your hand feels cold. Elin soğuk.     
                      
                       Aşağıdaki cümlelerde kişilerin kendilerini nasıl hissettiği belirtiliyor. Bu cümlelerde dokunma söz konusu değil ve “feel” sözcüğünü “hissetmek” olarak çevirebiliriz.

                         I
feel tired. Kendimi yorgun hissediyorum.
                         She feels ill. Kendisini hasta hissediyor. 
                         We feel well. Kendimizi iyi hissediyoruz.
My brother feels very excited about the match. Kardeşim yarışma konusunda çok heyecanlı. 


Feel like: “canı istemek” anlamındadır.
                        I feel like a cup of coffee. Canım bir fincan kahve çekti. (Canım kahve istiyor)
                        Do you feel like a swim? Yüzmek ister misin?
                    I don’t feel like playing chess tonight. Bu akşam canım satranç oynamak istemiyor
.
                    
Smell + adjective: Sıfatla kullanıldığında koklamak değil, kokmak anlamındadır.
                       I’m smelling the flower. Çiçeği kokluyorum.
                       The flower smells nice. Çiçek hoş kokuyor.
                       The dog smells well. Köpek iyi kokluyor. (iyi koku alıyor)
                       The doğ smells disgusting. Köpek iğrenç kokuyor.


Taste + adjective: Sıfatla kullanıldığında tatmak değil, tadında olmak anlamına gelir.
                      I’m tasting the soup. Çorbanın tadıyorum.
                      The soup tastes good. Çorbanın tadı iyi.
                     She is tasting the dinner. Yemeğin tadına bakıyor.

                     
The dinner tastes terrible. Yemeğin tadı berbat.

                      The coffee tastes hard. Kahve sert olmuş.
                      This apple tastes sour. Bu elma ekşi.
                      The cookies taste very sweet. Kurabiyeler çok tatlı.


Sound + adjective: Bir kişinin ses tonundan nasıl bir ruh halinde bulunduğunu tahmin edebiliriz.
                        He sounds angry. Sesi sinirli gibi geliyor. (Sesinden sinirli olduğu anlaşılıyor.)
                        You sound happy. Sesin mutlu geliyor. 
                        They sound exciting. Sesleri heyecanlı geliyor.

Sound fiilini kullanarak bir fikri ya da öneriyi nasıl bulduğumuzu da belirtebiliriz.
                        Your suggestion sounds great. Önerin kulağa harika geliyor.
                        This idea doesn’t sound so good. Bu fikir kulağa pek de iyiymiş gibi gelmiyor.
Do you want an apple? (Are you wanting? diyemeyiz.)
I love Alice. (I’m loving, diyemeyiz.)
She hates me. (She’s hating me, diyemeyiz.)
We need a new car. (We are needing, diyemeyiz.)
I know the answer. (I’m knowing, diyemeyiz.)
Do you believe in God? (Are you believing? diyemeyiz.)
NONPROGRESSIVE VERBS
Şimdiki zamanlı cümle yapısında kullanılmayan filler:
want  /  like  /  love  /  hate  /  need  /  know  /  understand  /  believe /   remember  /  forget  /  see  /   hear   /  prefer