ARARAT’IN
ÇÖKÜŞÜ
Amerika’daki
son gecemde, Atom Egoyan’ın Ararat filmini gördüm. Kızım
Ayşe ile birlikte Boston’da Harvard Üniversitesi’nin hemen
yanındaki sinemaya gittik. Amerikan entelektüel dünyasının
en merkezi noktasında olmamıza rağmen, 600 kişilik salonda
topu topu 10 kişi vardı.
Bir gece önce giden bir arkadaşımız söyledi. Onlar gittiğinde
ikisi Türk, dördü Ermeni altı kişi varmış.
Miramax tarafından dağıtılan ve 16 milyon dolara çıkmış
olan filmin, ticari açıdan tam bir fiyasko olduğuna şüphe
yok. Boston civarındaki Ermeni kuruluşları ve kiliseleri
bedava bilet dağıttıkları halde insanları salona çekemiyorlar.
Çünkü, sinema olarak kötü bir film var ortada. Çok fazla şeyi
aynı anda anlatmaya çalışan, ama nede demek istediği anlaşılamayan,
kopuk kopuk sahnelerden oluşan, senaryosunda “Hadi yahu, böyle
saçma şeyler olur mu!” dedirtecek türden mantıksızlıklar
olan acemi işi bir film. Konuya özel ilgisi olmayan Amerikalı
seyircilerin tahammül edebilmesi mümkün değil.
Sözümona tarihi eserler kesinlikle inandırıcı değil, hatta
müsamere gibi. 1915 yılında Van’da yaşayan Ermeniler, en
iyi kumaşlardan Avrupai giysileriyle defilede dolaşır gibi arz-ı
endam ediyor, Egoyan’ın Anadolu gerçeği konusundaki
cehaletini ortaya koyuyorlar.
Egoyan, “Türklerin vahşeti”ni film içinde film, yani
ikinci elden göstererek ırkçılık suçlamasından kaçınmaya
çalışıyor, ama bu kurnazlığının bir işe yaramadığı görüşündeyim.
Türklerle ilgili sahneleri ve küfürleri izlerken yüzüm kızardı
ve:
“Hayır, Egoyan dahil hiç kimsenin bir başka halka bu kadar
bağnazca hakaret etmeye hakkı yok, olamaz!” diye düşündüm.
Bir yıl kadar önce yazdığım bir yazıda, “Ararat”
filmini peşinen mahkum etmek yerine bekleyip izlemenin daha doğru
olacağını savunmuştum. O yazıda sorduğum soruların cevabını
artık biliyorum. Şöyle demiştim:
“Acılar elbette sanatçının en has malzemeleri arasındadır.
Yani 1960 doğumlu, Ermeni kökenli Atom Egoyan’ı o dönemi
ele alan bir film yaptı diye suçlayamayız. Ama şu soruyu
sorabiliriz: Nasıl bir film? (Kötü ve sıkıcı bir film)
Tarihin çok acılı bir dönemiyle dürüstçe hesaplaşan, bir
tarafın acılarının derinliklerine dalarken öbür tarafın acılarına
gözlerini sımsıkı kapatan bir film mi? (Evet, aynen öyle. O
korkunç sahnelerin karşı tarafça da aynen çekilebileceğini,
arşivlerde iki tarafı da çileden çıkartacak dehşet
malzemesinin bulunabileceğini anlamak istemeyen bir film.)
Karşı tarafın tüm insanlarını “Geceyarısı Ekspresi”nde
olduğu gibi insanlık dışı yaratıklar olarak gösteren,
onlara küfreden, utanmazca ırkçı bir film mi? (Maalesef öyle.
Egoyan, Ermenilerin Türklere göre üstün bir ırka ait olduğunu
filmdeki Türk karaktere söyletiyor.)
Acılara yeni acılar katarak, kin ve intikam duygusunu kaşıyarak
nefret duygularını körükleyen bir film mi? (Ta kendisi. Bu
filmi izleyen Ermeniler, tüm Türklerden nefret ederler. Bu
filmi izleyen Türkler ise, uğradıkları hakaretler karşısında
tüm Ermenilere kin duyarlar. Sanatın verdiği mesaj bu mu olmalı?)
Yoksa, gönlünün derinliklerinde affetmeyi ve barışmayı da
insani bir duygu olarak göze alabilecek kadar cesur bir film mi?
(hayır, lafını eveleyip geveleyip, ettiği hakaretlerin
bedelini ödememek için kurnazlılara sığınan ahlaksız bir
film. Korkak bir film.)
Haluk Şahin
Radikal Gazetesi
20 Aralık 2002