Kafam Islak Kalacak

20.09.1999

Komik baligima her yem verisimde aklima akvaryumu bosaltip, kavanozu kafama gecirmek ve “uzaylilaar!” diye bagirarak kosmak gibi degisik bir fikir geliyor. Komik baligim da sanki bunu anlamis gibi , dudaklarini büzüp gözlerini kocaman acarak endiseyle beni süzüyor. Aslinda bu onun genel durusu. Hayata karsi tepkisini hep büzülmüs dudaklar ve acilmis gözler olarak gösteriyor. Ben ondan daha zekiyim. Istersem yüzümü bir sürü degisik sekle sokabiliyorum.

Komik baligimin adi yok. Aslinda vardi ama bir gün unuttum ve sevgili komik baligim da sadece siradan bir balik oldugu ve siradan baliklar da konusamadigi icin ismini bana hic söylemedi. Ben de yeni bir isim koymanin komik baligimin aklini karistiracagini ve ona bu yeni isimle seslendigim zaman akvaryumda baska bir balik oldugunu düsünecegini anladim, ve onun eski ismini hatirlamanin, eger bunu yapamiyorsam da onu tarif eden bir lakapla seslenmenin daha uygun olacagini düsündüm. Simdilik sorun yok. Sadece bazen iki arada bir derede kaliyorum, ona “komik balik” diye mi yoksa “komik baligim” diye mi seslenmeliyim acaba?

Komik baligimin cok utangac oldugunu fark ettigimden beri onu gözlemekten vazgectim. Eskiden –bazen- bütün gün onu seyrederdim. Ne ayip. Artik bunu yapmiyorum. Bunun yerine, yani onu seyretmek yerine, koltugumu onun akvaryumunun yanina cekip oturuyor ve onun görebilecegi alana dogru dönüp, onun muhtemel seyir alanini gözlüyorum bütün gün. Bu cok iyi bir sey. Komik baligimla tam bir ortaklik, arkadaslik ve paylasim icerisindeyiz. O ve ben bütün gün etrafa bakiyoruz, yemek yi yiyoruz ve cis falan yapiyoruz (bunu size söyledigim icin özür dilerim).

Bazen benim evden disari cikmam gerekiyor. Alisveris yapmak gibi sikici seyler icin. Disarida cok sikiliyorum. Komik baligimin ne yaptigini düsünüyorum, ve beni merak edip etmedigini. Disarisi cok endise verici. Basima her an bir sey gelebilir evin disina ciktigimda. Komik baligim da dogal olarak bunu biliyor ve benim icin endiseleniyordur herhalde.

Eskiden cok cikardim evden disari. Evde yalnizdim o zamanlar. Komik baligim henüz yanima tasinmamisti. Hayat ve yasamak sözcüklerine su anda verdigimden cok baska anlamlar yüklemistim. Bir sürü sey yapiyordum. Arkadaslar, calismak, partilere gitmek, sarhos olmak, asik olmak (aramizda kalsin, sevistigim bile oldu zaman zaman), dayak atmak, gece vakti yildizlarin altinda denize girmek... Simdi tüm bunlarin ne kadar anlamsiz ve tehlikeli oldugunu görebiliyorum.
O eski zamanlarda, yani komik baligimla birlikte yasamaya baslamadan önce, bir sey olmustu. Bir kizla tanismistim; ama sanki tanisirken bile onu hep biliyormusum, sanki daha önceden beri tanisiyormusuz gibi gelmisti. O kadar güzeldi ki, onu tarif ederken hep “su gibi” derdim. Su gibi güzel. Onu her görüsümde önce kulaklarimin arkasinda bir yanma hissederdim. Sonra nasil bilmiyorum ama arkasinda olsam bile beni hemen fark eder ve gözlerini üstüme dikerek muzir bir bicimde siritirdi. O bana baktiginda gözlerinden tasan atesle tüm benligim, ruhum, her seyim, onun güzelliginin kutsalligiyla yikanir, tertemiz ve saf olurdum. Onu hayranlikla seyredisimi cok sevmisti. Birkac kez “Manyak misin sen?” diye bana takilmisti. Fakat sonra hemen gülmeye baslar –tanrim onun gülüsü ne kadar coskuluydu! Bu kadar icten ve zevkle gülen baska biri daha olamaz yeryüzünde- ve benim gücenme ihtimalime karsi saka yaptigini söyleyip, beni... ...öperdi.

Rüya bulutundan yapilmis bir dudak. Onun dudaklari yanagima dokundugu zaman ilk hissettigim sey aglamak istedigimdi. Öperken bütün varligini yogunlastirip dudaklarinda, o güzelim pembe sekerlerde odakliyordu sanki. O kadar büyüleniyordum ki güzelliginden ve ictenliginden, ister istemez ona da keyif vermeye basladi benim hayranligim. Yakinlastik. O kristal yildiza benim yildizim olup olmayacagini sordum, olacagini söyledi. Onu incitmekten o kadar korkuyordum ki, sanki minicik bir kedinin yarali patisine dokunur gibi dokunuyordum ona. Ona dokunmami cok severdi, ama benim ona dokunmayi ne kadar sevdigimi bilse eminim cok mutlu olur ve ben yorgunluktan uyuyakalana kadar onu sevmemi isterdi.

Cok zaman gecti, ya da belki cok az. Emin oldugum sey beraberligimizin ne kadar sürdügünü bilmemem. Zaman kavramimi gecici olarak yitirmeme sebep oldu. Zaten zamanla bir isimiz yoktu. Yasadigimiz her bir “an” bir öncekinden öyle güzel oluyordu ki, onu hatirlamak yerine hep yeni bir sey yasamak, hep daha cok sevmek, hep daha fazla vermek icin sartlanmaktan baska bir sey yapmayi düsünmedik. Onunla ilk öpüstügümüz günden itibaren aramizda asla bozulamayacak, asla yikilamayacak bir bag, bir köprü olustu. Iki farkli insandik, iki farkli dünya. Fakat birbirimizi o kadar merak ediyorduk ki, bu iki dünyayi yogurup kocaman yeni bir yer yaratmaya calistik. Farkinda olmadan sürekli sasirtiyorduk birbirimizi. Ikimiz de hep degisiyor, ama sevgimizi hep cogaltiyorduk. Baska insanlara anlatilmasi, tarif edilmesi imkansiz sekilde eglenceli günlerimiz oldu. Güldük. Saldirdik birbirimize bir iki kez en keskin kiliclarimizla, yaraladik birbirimizi. Vahsilestikce daha cok baglandik. Ben bu kadar cok sevmeme ragmen, onu kaybetmekten hic korkmazken; müthis sevgisi benimkine yetisemeyen papatyam beni kaybetmekten cok endiseleniyordu. Belki de bir seyler hissetmisti. Ben hicbir sey hissetmiyordum, ona duydugum ask beni bir kozaya saklamisti sanki.

Bundan sonrasi biraz üzücü. Eskiden cok üzücü gelirdi, ama sonra komik baligimla tanistim ve artik biraz üzücü oldugunu düsünüyorum. Anlatmaktan korkmuyorum. Fakat yine de eger aglayacak olursam beni bagislayin.

Bazen benim cilek perim cok degisik davranirdi. Bu davranislar onun mükemmelliginin sonucuydu. Cabucak sikiliverir, her istedigi aninda yerine gelsin ister, hep dogru düsündügünü ve dogru yaptigini söylerdi. Belki de gercekten öyleydi, ama benim gecmisim hakkinda bilmedigi bir seyler vardi. Onunla ilgili dayanamayacagim herhangi bir seyin var olduguna inanamayacak kadar emindi ona olan askimdan, benim kücük bir cocukken kücük bir sevgilim oldugunu, ve bu sevgilimi büyük bir adamin benim ellerimden aldigini ve benim yagmurlarca agladigimi ve bu olayi hic unutmadigimi ve unutamadigimi bilmiyordu. Söylememistim ki, nereden bilsin? Bu yüzden o ikon adamla olan arkadasliginin beni nasil yaraladigini, büyük adamin –onu avlayacak bir kurt- ona ilgisinin benim kalbimi tasinamayacak bir agirliga getirdigini ve eskiden yagmurlarca agladigimdan artik aglayamadigimi da bilemedi.

Ve bir gün ben dayanamayip pembe tüyümün üstüne yürüdüm telefonda. Kavga ettim onunla, o benimle etmiyorken bile, ve ona en zayif yerlerinden saldirip yere devirdim onu. Kontrolümü kaybettigimi cok sonra anladim, ama o hic anlamadi, bir daha hic inanmadi bana. Kücük ucarcami kaybetmek olamazdi. Onunla görüsmeye devam ettim. Bir cok kez ve defalarca özür diledim. Hep kabul etti, ama aslinda hicbir zaman affetmedi. Sonra baska bir büyük adam geldi ve mis kokulu kusum onunla gidecegini söyledi.

Cocukken basladigim bir insaat vardi icimde. Dev bir kuleye dönüsmüstü uzun bir zaman sonra, masallardakini andiran. Her yeni ögrendigim sey bir tugla olmustu. O benim en büyük ve en gizli eserimdi.

Kulem, sarayim, kalem, icimdeki her sey yerle bir oldu. Helyum gaziyla dolu olan kalbim gögüs kafesimden uctu ve ben ellerimi uzatip arkasindan kosarken gökte kücülerek kayboldu. Yüregim beni terk etti. Inanclarim, degerlerim beni parcalayarak icime yikildi. Delirecegimi sandim. Yapabilecek hicbir seyim kalmamisti, ben de hicbir sey yapmadim.

Artik günler gecmiyorken –zaman yine cikmisti ortaya ve üzerime egilip beni korkutmayi cok seviyordu- bir gün eski dostum Dev Yürek bana bir kavanoz getirdi ve söyle dedi: “Bak bu bir queldwex baligi, günde bir kez yem ver, iki haftada bir de suyunu degistir.” Önce kafami kaldirip Dev Yürek’e bir baktim, sonra da kavanoz sandigim akvaryuma.

Gözlerini kocaman acmis bana bakiyordu! Tanrim! Sonunda suyla kavusmustu güzelligi! “Ona bir isim koymalisin” dedi Dev Yürek, ben gülümsedim, “Bu komik Baligin adi sadece Uzra olabilir” dedim, “baska bir sey degil”. Aaa hatirladim evet adi Uzraydi! Cünkü bu O’nun da adiydi, bu yüzden tabi ki sey!......ama!... ... ... ...

...akvaryumu kafama gecirmek ne güzel olurdu simdi. Bir uzaylinin isi gibi. Komik baligimin gözü üstümde, anladi galiba onun yasam yerinde gözüm oldugunu. Ondan özür dileyip koltuguma oturayim. Ve bu güzel günü komik baligimla beraber etrafi seyrederek ve biraz atistirarak ve uyuyarak gecirelim. Komik baligimin bir adi var. Ben unuttum onu. Ama bir gün hatirlarim. Bir gün... Belki...

Y. Pembecioglu





 
 

Ana Sayfa
Kedi Kumu - Ben - LiTeR - Java Ceylan
Formula 1  - MP3 - Nirvana - Para!
e-posta
 

SettaR 1999