ULUSLAR ARASI ÖRGÜTLER

Bilderberg Toplantıları Yeni Dünya Düzeninin Düşünce Platformu Her sene mayıs ayının son haftasında dünyanın seçkin isimlerinin katılımıyla gerçekleştirilen Bilderberg Toplantıları'nın amacı dünyayı kontrol altında tutmak. Büyük bir gizlilik esasına göre yürütülen bu platforma her sene Türkiye'den de etkin isimler davet ediliyor. Toplantıya Türkiye'den katılan isimler arasında son dönemde özellikle medya mensuplarının olması dikkat çekiyor. Bilderberg Toplantılarını yakından takip eden gazetecilerin çıkardıkları 'The New World Order Intelligence Update' (WOIU) gazetesinin 1998 zirvesiyle ilgili değerlendirmesi şöyleydi: "Eğer Kosova sorunu engellenirse sıra Kıbrıs'a gelecek ve Kıbrıs'ta savaş çıkabilir." Kosova'da savaş çıktı, NATO'nun müdahalesiyle birlikte bitme noktasına geldi ve ateşkes ilan edildi. Aynı yıl G-8 toplantısında bir araya gelen gelişmiş ülkelerin liderlerinin üzerinde mutabık oldukları konuların başında ise ne tesadüf Kıbrıs'a ilişkin nihai bir çözüm başı çekiyordu. Bu gelişmelerin hepsi de, yani hem Kosova olayları hem de Kıbrıs'ta ön şartsız bir anlaşma isteği dünyada meydana gelen olayların birer tesadüfilikten ziyade program dahilinde gerçekleştiğini gözler önüne seriyor. "Yeni Dünya Düzeni" Özellikle körfez savaşı sonrasında Amerika'nin dillendirdiği yeni dünya düzeninin fikir çiftliklerini ise Bilderberg, CFR ve Davos Grubu gibi toplantılar oluşturuyor. ilk Bilderberg Toplantısı (1954 - Hollanda) Adını ilk toplantının yapıldığı Hollanda'daki Bilderberg Otelinden alan bu grup toplantıları soguk savas döneminde 1954'te basladı. O günden bu yana her sene değisik bir ülkede geniş bir katılımla toplantılarını gerçekleştirilen bu toplantılara dünya siyaset sahnesinin önemli isimlerinden tutun, medyada yer alan isimlere, ticaret alanından, sanata değin geniş bir yelpazede seyreden seçkin bir davetli topluluğu katılıyor. Türkiye'den de etkin kişilerin katıldıgı bu toplantılardan iki tanesi de Türkiye'de gerçekleştirildi. İlki 1959 yılında İstanbul Çınar Otel'de ikincisi ise 1975 yılında Çesme Altın Yunus Tatil köyünde gerçekleştirdi. Büyük bir gizlilik esasına dayalı olarak gerçekleştirilen toplantıların ana amacı kuşkusuz dünya siyaseti üzerinde önceden programlamalar yapmak ve projeler geliştirmek. Şimdiye kadar yapılan hemen hemen tüm toplantılardan, ki çoğunda tanınmış gazeteciler davetli olduğu halde tek bir satırın yazılmamıs olması ancak bu toplantıların ne denli önemli kararlar aldığı ve gizlilik esası üzerine çalıştıkları ile açıklamak mümkün. Çünkü Bilderberg Toplantılarının kendine has katı kuralları mevcut. Geleneksel Taksim Toplantıları da bir defalık istisna hariç aynı niteliğini koruyor. Bu bir tesadüf mü yoksa bilinçli bir benzerlik mi bilemiyoruz. Her iki toplantıya da geniş bir gazeteci katılımı oluyor. Ama medyada tek bir satır yer almıyor. Çünkü toplantıya katılanların not tutmaları, hatta içeri kalem ve not defteri bile sokmaları yasak. Peki bu kurumun ve toplantıların hafızası nasıl korunuyor, alınması gereken notları kim tutuyor belli değil. Toplantının ne denli büyük bir gizlilik içinde yürütüldüğünü grubun etkinliklerini araştıran Robert Eringer, "Bilderberg Group, The Global Manipulators "adlı kitabında da açıkça dile getiriyor. Eringer, kitabin çalışma safhasında toplantılara muhtelif tarihlerde katılan dışişleri bakanlarına ve CIA'ye yazdiği mektuplara şaşırtıcı cevaplar alıyor. Gelen cevaplarda adı geçen dışişleri bakanları ve CIA böyle bir grubun varliğını bilmediklerini belirtirler. 1954 yılında ilk toplantılarını yapmalarına rağmen dikkatleri çekmesi 70'li yıllara rastlayan Bilderberg'te, tartışılacak konular önceden tespit ediliyor ve konular üzerinde herhangi bir teklifte bulunulmasına izin verilmiyor. Burada konuşulanlar kayda alınmadığı gibi toplantı sonrasında yazılı ve görsel manada bir belge niteliğinde alınan kararlarda olmuyor dolayısıyla. Toplantilar genellikle Mayıs ayının son haftasında yapılıyor ve katılanlar yaklaşık üç günlük toplantı süresince dış dünya ile bağlantılarını koparmak zorunda kalıyorlar. Türkiye'den de her sene katılanlar oluyor. 1999 yılında gerçekleştirilen Bilderberg toplantısına Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Sedat Ergin, Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, TÜSİAD Başkanı Erkut Yüceoğlu, Koç Holding'ten Suna Kıraç gibi tanınmış simalar katıldı. Ama Türkiye'nin Bilderbeg toplantılarına iştirak etmesi yeni değil. İşadamı Selahattin Beyazit daimi üye sıfatıyla her sene katılıyor. Şimdiye kadar toplantıya katılan Türkler arasında eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit, Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz gibi isimler ilk akla gelenler. Bunlar dışında katılan diğer ünlüler ise şöyle; 1995 yılında Meclis Eski Başkanı Hikmet Çetin, Prof Dr. Şerif Mardin, 1996 yılında Selahattin Beyazıt, Eski Bakanlardan Emre Gönensay, ve Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel. 1997 yılında; yine eski bakanlardan Vahit Halefoğlu, Sabah Gazetesi patronu Dinç Bilgin, Enka Holding'ten Sinan Tara, Prof. Dr. Üstün Ergüder. 1998 yılında ise İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Meral Gezgin Eris, Koç Holding'ten Suna Kıraç, Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem katılmıştı. 1-3 haziran 2000 tarihlerinde Belçika'da gerçekleştirilen 48. Bilderberg toplantısına konuşmacı olarak halen TÜSİAD yönetim kurulunda Sosyal İşler Komisyonu üyesi olarak görev yapan dönemin NTV yöneticisi Nuri Çolakoğlu katıldı. Çolakoğlu, bu toplantıdan çok kısa bir süre sonra NTV'den ayrılarak, Bilderberg toplantısına Türkiye'den davet edilen bir diğer önemli isim olan TÜSİAD üyesi Muharrem Kayhan'ın da ricasıyla TÜSİAD'a yönetici oldu. CIA başkanı John Deutch, ABD Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger, Yunanistan Dışişleri Bakanı George Papaendrau gibi önemli isimlerin yer aldığı toplantıda konuşulanlar esrarını korurken, düzenlenen toplantılara IMF ve Dünya Bankası başkanlarının da katılması durumu biraz daha iyi özetliyor. Dünyada aslında Bilderberg'ten başka henüz günyüzüne çıkmamış önemli çalışma gruplarının da varolduğunu belirten Emekli Büyükelçi İsmail Berduk büyük sermayedarlar tarafından gerçekleştirilen bu tür toplantılarda çalışma prensiplerinin gizlilik esası üzerinde gerçekleştirilmesiyle ilgili şunlari söylüyor: "Gizli olmaları doğaları gereğidir. Şimdi diyelim ki orada Türkiye'deki bir parti hakkında herhangi bir karar alındı veya Apo'nun asılıp asılmaması konusunda bir karar alındı siz bunu nasıl açıklarsınız? Doğal olarak açıklayamaz ama uygulamak zorunda kalırsınız. Ve uygulamak zorundasınız." Özellikle üçüncü dünya ülkelerinin bu tür platformlarda alınan kararları uygulamalarının birer zorunluluk olduğu nüansına vurgu yapan emekli büyükelçi "ya uygulanmazsa?" sorusuna su çarpıcı yanıtı veriyor: "Burada gaye sözü geçen hükümetlerin kendilerine yakın olan hükümetlere yaşam hakkı vermeleri kendilerine uzak olanlara ise yaşama hakkı vermemeleridir. Yani uygulanmama noktasında veya muhalefet noktasında şansınız yok, sizi her alanda sıkıştırırlar ve yaşam hakkı elinizden alınır." Olgaçay'ın bu tespitine Kanada'da yayınlanan Toronto Star isimli gazetenin 30 mayıs 1999 tarihli sayısında yer alan su değerlendirmesi de önemli bir dayanak oluşturuyor. Gazetenin bir bilim adamına dayandırdığı tespiti şöyle: "Bilderberg çok güçlüdür. Aldığı her kararı istediği ulusa dayatma gücüne sahip. Dolayısıyla bir ülkeyi yükseltmesi de çöküntüye sevk etmesi de an meselesidir." Dışişleri Bakanlığı da yapan eski Büyükelçilerimizden Coskun Kırca ise toplantıların gizli yapılmasına değisik bir değerlendirme getiriyor. Kırca'ya göre aslında toplantıların gizli yapılması sadece konuşulanlara daha rahat bir ortam oluşturma isteğinden ileri geliyor: "Bilderberg'de konuşulanlar yeterince açıklanmıyor. Çünkü bazı konularda çok açık seçik konuşacaksanız orada basının olmaması lazım. İnsanlar basının olduğu yerlerde bazı şeyleri konuşmak istemeyebilirler. Mesela geçen sene Hürriyet'ten Sedat Ergin katıldı. Toplantıdan hiç bahsetmedi köşesinde. Herhalde kamuoyunu ilgilendiren konular konuşulmadı ki yazmadı. Bildiğim kadarıyla bu sene Çin konuşulmuş. Çin konusu Hürriyetin vasat okuyucusunu niye ilgilendirsin ki?..." Dünyanın seçkin isimlerinin bir araya gelip daha önceden belirlenen uluslararası konularda belirli kararlar aldıkları bu tür toplantıların göze çarpan önemli başka bir yönü ise buraya katılanların yıldızlarının parlamasıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde başkanlık yapmanın yolu Bilderberg'e katılmaktan geçiyor adeta. Jimmy Carter, Ronald Reagan, George Bush ve son olarak da 1991 yılında Arkansas'da vali iken katıldığı Bilderberg Toplantısının sonrasında Bill Clinton başkanlık koltuğuna uzanan isimler. İngiltere eski Başbakanlarından Margaret Thatcher de bu toplantıya katıldıktan sonra başbakanlık koltuğuna oturmuştu. Bizden katılanlar arasında bulunan ünlü siyasilerimizden Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığı'na, Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz ise Başbakanlığa yürüdü. Buraya katılanlardan bir çoğunun liderliğe oynamasında az da olsa Bilderberg toplantılarının etkisinin olabileceğine dikkat çeken Coşkun Kırca'ya göre esas altı çizilmesi gereken lider rolüne aday insanlarin davet edilmeleri: "Katılanların birçoğu zaten katılmadan önce kendi memleketlerinde o tür platformlara uygun görüşler dillendirmiş insanlardır ve önemli insanlardır. Bu toplantılar onların katılmasıyla önem kazanıyor. Mesela Henry Kissinger zaman zaman katıldı bu tür toplantılara ama Henry Kissinger bu toplantıların dışında da konustuğu zaman zaten söylediklerine önem atfedilir... Dolayısıyla Henry Kissinger'in bu toplantılara katılması toplantılara önem katar." 1998 yılında Bilderberg Toplantısına katılan Emekli Büyükelçilerimizden Gündüz Aktan da Kırca'nin tespitine benzer bir değerlendirme yapıyor: "Eğer Bilderberg'e katılıp yıldızı parlayan varsa bu Bilderberg'in davet ettiklerinde ne kadar isabetli olduğunu gösterir. Bilderberg'in üyeleri belli bir düzeyin üstündeki insanlar zaten." GÜNDÜZ AKTAN(Emekli Büyükelçi) : "BILDERBERG BÜYÜK GÜCÜN ETKİSİNİ GÖSTERDİĞİ ALANDIR" "BILDERBERG YÜRÜTMEYE YÖNELİK ÖN UYGULAMADIR" Bilderberg Toplantılarına katılan birisi ilk kez konuşuyor. Gündüz Aktan 1988 yılında Dışişleri Bakanlığı'nda görevli iken katılmış Bilderberg Toplantısına. Katılımcılardan birisinin ilk kez konuşuyor olması ne kadar sıradan da olsa anlattıklarını değerli kılıyor. En azından giz perdesini aralıyor. --Bilderberg toplantılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bilderberg'in özelliği katılanların bir kez daha katılamamasıdır. İki şekilde katılım oluyor. Bir bu toplantının daimi üyeleri var birde bu daimi üyelerin davet ettikleri davetliler var. Bu davetliler bir kere katılabiliyorlar. Bakın fikir üretme çok güç bir iştir. Buralar bir nevi fikir üretim merkezleridir. Dünyada çok çeşitli olaylar oluyor ve bu olaylara ilişkin herkesin farklı düşünceleri var. Hele başlangıç dönemlerinde bir olayı anlamak kavramak ve o olay hakkında bir fikir geliştirmek öyle kolay değil. Dolayısıyla bu toplantıda karşılıklı olarak fikir söylerken herkes birbirinin fikrinden yararlanarak bir olayı daha kolay anlayabiliyor. Bir kere anlama var. İkincisi herkes birbirinin fikrini duyuyor bunu anlıyor ve bunun sonucunda da birbirlerini anlıyorlar. Üçüncü aşamada ise konu tamamen anlaşıldığında bu konuya ilişkin neler yapılabilirler ortaya çıkıyor. Çünkü; bu tür olaylar her zaman bir sorun niteliğinde. Bu nedenle bizim bu sorunlara ilişkin bir takım önlemler almamız gerekebilir. Bu önlemlerin neler olabileceği burada ortaya çıkıyor. --Sizde Bilderberg Toplantıların katıldınız herhalde... Evet bende bu toplantıya 1988 yılında katılmıştım. Daimi bir üye dostumun davetiyle. --Kimler davet ediliyor, davet edilmede kriter neler? Davette üyeler serbest, her üyenin iki kişiyi getirme hakkı var. Bu hakkını kendi ülkesi vatandaşına dönük olarak ta kullanabilir başka bir yabancıya dönük olarakta... Dolayısıyla davet edilmede kriteri daha çok üyenin kendisi belirliyor. --Nasıl bir ortam var? Aslında normal toplantılardan çok farklı değil. Hep genel kurul şeklinde toplanıyor. Yani iki üç parçaya bölünmüyor. Gündem maddeleri herkesin birlikte toplandığı kuruldu tartışılıyor. Belki bizim toplantılardan temel farkı insanların bizdekilerden çok daha az konuşma imkanına sahip olmaları. Orda çok büyük bir sınırlama var. Çünkü genel kurul halinde yaklaşık iki yüz kişi toplanınca herkese uzun konuşma imkanı verilemiyor. Konuşmaların durumlarını üçe ayırmışlar. Birisi, on dakikalık daha önceden hazırladığı bir sunuş konuşmasını yapıyor. Bu konuşma gündem maddelerine ilişkin. Ondan sonra sizin üç çesit söz hakkınız var. Bir konunun uzmanı iseniz beş dakika konuşabiliyorsunuz. Konunun uzmanı değilseniz üç dakikalık bir konuşma hakkınız veya bir dakikalik bir soru hakkınız var. Bunlar böyle lambalar ile yönetildiği için kimse süresini aşmıyor. Bu fikirlerin süratli söylenmesini ve tartişmaların süratli bir şekilde yapılmasını sagliyor. --Tartışılacak konular önceden mi tespit ediliyor? Evet daha önceden tespit ediliyor. Konuların tespitinde en önemli etken güncelikleri. Mesela bizim gittiğimiz zamanlar Sovyetler Birliğinin sarsıntı geçirmekte olduğu bir dönemdi ve dolayısıyla konuşulan konu Sovyetler Birliğiydi. Birde silahsızlanma konuşulmustu. --Bilderberg Toplantılarının dünya politikalarına yön veren güçler üzerinde etkisi var mı? Tabii var. Kendi görüşlerini yoğun bir şekilde bu platformlara sokabilirler orada tartıştırabilirler. Birden fazla konuşmacı girer oraya. Yani dünya politikasında etkin olan güç yalnız kendisi değil kendi araştırma kuruluşlarıyla buraya girer. Birde bunun dışındaki güçler ve onların araştırma kurumları da süper gücün politikasını çok yakından izlerler. Dolayısıyla onunla ilgili görüşler ileriye sürerler. Bu görüşlerin tartışıldığı bir forum etkin gücün fikirlerin anlaşılmasına yayılmasına imkan verir. Bu bakımdan etkinliğini artırır. Ama bunun terside geçerli. Yani diyelim ki bir süper gücün görüşlerine politikalarına ilişkin tepkiler varsa. Bu tepkiler burada ortaya çıkar. O zaman o süper güç kendi politikasını bu tepkilere göre ayarlayabilir. Yani iki yönlü bir etkileşim var. --Yani bir anlamda etkin güçlerin dünyaya yönelik politakalarının ön uygulama sahası diyebilir miyiz? Ama tek forum burası değil ki. Uluslararasi kamuoyu var uluslararası medya var. Herkes zaten bu gücün bir konudaki fikirlerini böyle toplantılara gelmeden çok önce duymaya başlar. Onların kendi gazetecileri var bunlar aracılığıyla yayarlar görüşlerini. Kendi toplantıları var araştırma merkezlerinde. Dolayısıyla yalnız başına bu foruma büyük gücün görüşlerinin uygulama sahası demek bence biraz ileri bir şey. Belki bir çok adımdan bir tanesidir. Ama yan yana getirdiğiniz insanlar böyle bir toplantıda çok seçkin insanlar olacağı için o toplantı önem kazanır. --Peki bu tür forumlar tamamen hükümetlerin etkilerinin dışında mı yapılıyor? Hiç mi hükümetlerin etkileri yok? Bir kere böyle bir ayrım neden olsun ki? Ayrıca ayırmaya da imkan yok. Çünkü politikadan bahsediyorsanız böyle bir ayrımın olması imkansız zaten. Uygulamaya dönük mü? Dönük. Benim fikrimi aldığı zaman değiştirir mi? Değiştirir. Dolayısıyla bunların hepsini kül olarak algılamak daha dogru. Ama şurası muhakkak. Burası akademik veya teorik bir tartışma ortamı değil. Burasi tam tersi uygulayama yürütmeye yönelik bir ön uygulama sahası. O bakımdan büyük gücün etkisini göstereceği bir alandır. Ama bence ayırım çok önemli değil. BILDERBERG ILLUMINATI'NİN NERESİNDE? Illuminati, kelime anlamı itibariyle aydınlıkçılar veya yeni dünya düzeni demek. Rivayet o ki 19. yüzyılda ortaya çıkan bu oluşumun temelleri tapınak şövalyelerine dayanmakta. Avrupa masonluğunu bir çatı altında birleştiren bir hareket olarak tarif edilen, zengin ve de nüfuz sahibi pek çok ismi bünyesinde barındıran Illuminaticiler aynı zamanda Bilderberg türü oluşumlarında organizatörlerinden olduğu söyleniyor. Tapınak Şövalyeleri yani orjinal adiyla "Tampliye Tarikatı" Haçlı seferleri sonrasında Kudüs'te kuruldu. İsimlerini Kudüs Kralı'nın kendilerine bağışladığı eski Süleyman tapınağının bulunduğu bölgeyi korumalarından alıyor. Yani Tapınak askerleri demek. Tampliye Şövalyelerinin ardında, onları askeri ve idari bakımdan organize eden gizli örgütlerin bulunduğu varsayılıyor. Farklı adlarla varlığını bugüne de dek sürdürdüğü söylenilen örgütün en tanınanı Sion Birliğidir. Tapınak Şövalyeleri büyük bir servet edindiler kısa sürede. Batı'nın yalnızca en büyük askeri gücü olmakla kalmayıp aynı zamanda en önemli tüccarları arasinda ilk sıralarda yer aldılar.Gizlilik esasını neredeyse bir saplantı şekline dönüştüren Tampliye tarikatının göze çarpan en önemli özelliği Hz. İsa'yı yalancı Peygamber olarak tanımlamalarıydı. Bununla birlikte küfür ve sapkınlık- haça tükürme, haçın üzerine basma ve Hz. İsa'yı red etme suçlamalarına muhatap olan tarikat üyeleri güçlerinin de biraz zayıflamasıyla yargılanmaya tabii tutuldular. Ve sonuçta üyelerin tümü bu yargılamalar neticesinde suçlu bulanarak ölüme mahkum edildi. Ama bu yargılma Tapınak Şövalyelerinin sonu anlamına gelmiyordu kuşkusuz. Saklanmayı başaran ve en azından sempatizan düzeyinde kalan kimseler daha sonlaraları farklı örgütler ile ortaya çıktılar. Kimi araştırmacılar Masonluğun temelinede Tapınak Şövalyelerine dayandırıyor. Bu teze göre Tampliyeler'in en önde gelen simgeleri kılıç ve malaydı. Ve bu aletleri merkezlerine alan Masonlar, aslında Tampliyelerin kendilerini Mason Kardeşliği adı altında gizlemelerinden başka bir şey değildi. Yine bazı komplo terorilerine göre Illuminati örgüte de tıpkı Masonlar gibi tapınak şövalyelerinin kurduğu örgütlerden birisi. Ve bu örgütün önemli çalışmalarından birisi ise Bilderberg Toplantılarıymış. ..oOo..
Bilderberg'de 2 Türk Bilderberg'i çapsızlaştırdık Her ülkede 'Bilderberg üyesi' olmak 'dünyayı yönetenler' arasına girmek demek; bizde ise 'Bilderbergçi olmak' pek matah bir şey değil... Başka yerlerde 'Bilderbergçi' oldun mu, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı, genel yayın yönetmenliği gibi önemli görevler için önün açılıyor. Bizde ise, 'Bilderbergçi' olanlar her türlü ilerleme şanslarını yitiriyorlar; makamlarını kaybeden, hatta cezaevine düşen Bilderbergçiler var... Beni mahkemeye veren 'Bilderbergçi' bile çıktı... Geçmişte böyle değildi. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit'in siyasi hayatlarında 1975'te Çeşme'de yapılan Bilderberg toplantısına katılmalarının 'olumlu' etkileri olmuştu. Mesut Yılmaz da öyle; 1990 yılında New York'taki toplantıya katıldıktan sonra ANAP'a lider, ülkeye başbakan oldu... Kendime pay çıkartmak gibi bir niyetim yok; ancak 1990 sonrasında, Türkiye'nin Bilderberg üyeleri çaptan düşüyorlar... Cem Boyner katıldı Bilderberg'e, siyasi hayatta başarılı olamadı. Dinç Bilgin'in "Türkiye'nin en büyük medya patronu" haline dönüşmesi beklenirdi, Kartal Cezaevi'ne düştü... Merkez Bankası'nın eski başkanı Gazi Erçel'den "Geleceğin başbakanı" diye söz ediliyordu; başına gelenleri biliyorsunuz... Hürriyet Ankara temsilcisi Sedat Ergin Bilderbergçi olunca, "Genel yayın yönetmenliğine getirilir" beklentisi doğmuştu; onun talihi de o istikamette yürümedi... Bu arka-plan yüzünden, bu yılki Bilderberg toplantısını, "Acaba bu yıl Türkiye'den kimleri dâvet edecekler, kimler katılma cesareti gösterecek?" merakına konu yapmamı yadırgamazsınız herhalde... Bu yıl, Bilderbergçiler, 24-28 Mayıs tarihleri arasında, İsveç'in batı kıyısı Göthenburg kenti yakınlarındaki Stenungsund adasında toplandılar; toplantının yapıldığı otel, her zaman olduğu gibi, Bilderberg dışı konuklara kapatıldı. Toplantıda her ülkeden yine çok önemli kişiler biraraya geldi ve dünyanın bundan böyle alacağı biçim konusunda kararlara ulaştı... En zayıf katılım Türkiye'dendi; Gazi Erçel dördüncü kez katıldı Bilderberg'e... Daha önce dışişleri müsteşarı sıfatıyla Bilderberg'e katılmış Özdem Sanberk emeklilik sonrası TESEV'in direktörü olmuştu; o da bu sıfatıyla katıldı Göthenburg'daki toplantıya... Bu kadar. Öyle anlaşılıyor ki, bu yıl dâvet edilen 'esas oğlanlar' toplantıdan uzak durmayı yeğlemişler... Bence haklılar da: Başka ülkeleri bilmem, ama Bilderberg toplantıları, son on yıldır Türkiye'den katılanlara pek uğurlu gelmiyor... İngiltere'den Margaret Thatcher ve Tony Blair, başbakanlığa yükselmeden önce Bilderberg toplantılarına katılmışlardı. Jimmy Carter, George Bush ve Bill Clinton da Beyaz Saray yürüyüşüne Bilderberg toplantılarından sonra başladılar. Bilderbergçiler, aralarına katılan bu politikacıları 'yükseltilmeye değer' bulmuş olmalılar ki, çok kısa süre sonra, herbiri gelmek istedikleri makama yükseldiler... 'Bilderbergçi' Thatcher'in en sevildiği dönemde ve iktidarının 11. yılında koltuğunu kaybetmesinin sebebi de Bilderbergçi... Bunu, Guardian gazetesinin pazar ekinde (28 Mart 2001) çıkan Bilderberg konulu yazıdan öğrendim. Bilderberg'e kimlerin katıldığını ve içeride neler konuşulduğunu dünyaya duyurmayı 30 yıldır kendine görev edinmiş Amerikalı gazeteci Jim Tucker, İngiliz meslektaşa, "Thatcher iyilerden" demiş ve eklemiş: "Bir partide kendisiyle karşılaştığımda, 'Bilderbergçiler tarafından reddedilmek nasıl bir şey?' diye sordum; Thatcher, kulağıma, 'Bilderberg tarafından reddedilmek onurdur' diye fısıldadı..." Jim Tucker'a göre, Thatcher, başbakanken, Bilderbergçi dostlarının "Kraliyet yönetimine son ver" baskılarına direndiği için gözden düşmüş... Bilderberg ihya edebildiği gibi, gözden düşürüp rezil hale de getirebiliyor insanı... Dünyanın en zengin işadamları, bankacıları, medya patronları, gazete yöneticileri, siyasiler ve merkez bankası başkanları biraraya geldiklerinde, istediklerini gerçekleştirebilecek bir güç ortaya çıkar elbette... Sanıyorum, Gazi Erçel, "Türkiye Merkez Bankası'nı istediğiniz özerkliğe kavuşturan yasa çıktı" müjdesini vermek üzere, son kez olarak, katıldı bu yılın Bilderberg'ine... İngiliz bankacı Martin Taylor Bilderberg sekreteri. "Toplantıda NATO'nun geleceğini konuşacağız" demiş gazetecilere. Kısa bir açıklama yapıp, savunma, verimlilik, tarım ve küreselleşme konuları yanında Avrupa, Rusya, Çin, Japonya ve Ortadoğu'yu da konuşacaklarını duyurmuş. Tahminim, bu yılın toplantısında, yolsuzluk konusunun da tartışıldığı... Bu tahminimin altında, Türkiye'de yolsuzluklarla mücadele konulu araştırmaları yürüten TESEV'in direktörü Özdem Sanberk'in dâvet edilmesi yatıyor. Gazi Erçel hangi müjdeyi vermek için katılmış olursa olsun, kendisini önceki toplantılardan tanıyan Bilderbergçi dostları, şu yakınlarda başına gelenlerden haberdarlar mıydı? Devalüasyon kararını önceden bildiği için TL'deki parasını dolara çevirdiğini, başkanı olduğu Merkez Bankası'nın, bazı bankalara, bir gün sonra devalüe edilecek TL'sı karşılığı dolar sattığını ve bu işlemin dört milyar doların üzerinde olduğunu biliyorlar mıydı? Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının bu yüzden peşinde olduğunu? Bilderberg'in diğer ülkelerde durumu ne acaba? Orada da çaptan düşüyor mu yoksa? tkivanc@yenisafak.com Bu yazı Taha Kıvanç'ın 07.06.2001 tarihli Yeni Şafak gazetesinde çıkan yazısından alınmıştır. ..oOo..