Özgürlük Gücü
ve Tanrı ve Sen
Unuttuğunuz
bir kaç kelimeyi sizlere armağan olarak
getirdim sayın okuyucu. Bu kelimeleri
unuttuğumuz için ruhumuzu toprağa gömmüştük
de köle tüccarları da üstüne binlerce ton
beton dökmüştü, hatırladınız mı?
Hatırlamadıysanız farkına varmamışsınız
demektir.
Farkında
olamamışsanız bu yazıyı okumaktan vazgeçin
böyle mutlusunuz demektir. Okumaya devam
ederseniz de hatırlarsınız, bu hatır size ne
getirir ne götürür bunu ben bilemem ama
vebalide boynuma değil sevgili okuyucu.
Özgür(
sıfat):
1
Herhangi kısıtlamaya zorlamaya şarta bağlı
olmayan serbest, hür.
2
(Ulus ülke için) Yönetim bakımından yabancı
bir gücün etkisi altında başka bir yönetime
bağlı olmayan , bağımsız, hür.3
Kendi kendine hareket etme davranma karar
verme gücü olan.
4
Tutuklu
olmayan, hür.5
Başkasının kölesi olamayan, hür.
6
Siyasi bir güç tarafından denetlenmeyen
engellenmeyen, denetlenmeyen.7
Toplumsal baskılara, özellikle görgü
kurallarına boyun eğmeyen, tavır ve
davranışlarda serbest olan.
Özgürlük:
(isim)
1
Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı
olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi
bir şarta bağlı olmama durumu, serbesti
2
Her türlü dış etkiden bağımsız olarak
insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine
dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.
Özgürlükçü (isim):
Özgürlük yanlısı.
Özgürlükçü
demokrasi (isim)
Bireylerin her türlü biçimine saygı
gösteren yasak koymayan demokrasi biçimi.
Hürriyet
(isim):
Baskıdan kurtulmak ve özgür yaşamak için
davranışta bulunmak.
Sıkça zorunlu
olarak başvurduğumuz ve de alternatifi
olmayan olamayan Türk Dil Kurumu sözlüğünün
tanımları işte böyle. Bu tanımlara göre
soruyorum:
Sizler özgür
müsünüz? Hür müsünüz?
Cevabınız
evet ise düpedüz yalancısınız. Yalancı
dediğim için bağışlanmayı dilemiyorum
sevgili okuyucu sadece özgürlüğün bireysel
tarafında hür olabiliriz ki; buda
yaşadığımız toplum için dayatılan balçık
düzende imkansız gibi.
Tamamen
şekilci tamamen kuralcı hatta kendi
kurallarında başka bir şey tanımayana ve yol
vermeyenlerin köşe başlarını tuttuğu bu
sistemde özgür olmak, özgürce yaşamak zor
zanaat. Öylesine zor bir zanaat ki insanı
ipe kadar sürükleyecek bir güç. Milyonlarca
insanı peşinden sürükleyip öldürmüştür bu
kelime. Kalan sağlar bizim olsa da özgürlük
bulandığı kanla kalmış, yenen dul ve yetim
haklarıyla kendinden utanmış ama yine de
neyse ki hala bir umut ışığı olarak
kalmıştır. Şarkılar türküler döşenmiştir
özgürlük üzerine, aşklar bile özgürleşsin
diye dualar edilmiş avuçlar açılmıştır. Ne
yazık ki yaşarken değil ölünce özgürlüğüne
kavuşmuştur bireyler; kaldı ki bunu da
gittiği gibi gelen olmadığından
bilememekteyiz.
Ülkenin özgür
olup olmadığını tartışmakta zor zanaat,
kaldı ki bireyler özgür değilken ülkenin
özgürlüğünü tartışmak safsatadan başka bir
şey olamaz. Kaldı ki bizim mecliste çiğ
köfte yapma özgürlüğü bile bir kez
kullanılmıştır. halkı soyma soğana çevirme
ülkeyi satma, geleceğimizi karartma
özgürlüğü de hunharca kullanılmıştır.
Bir rakı
sofrası kurup ülkeyi özgürce kurtarmak bile
çok görülmüşken; meclis gemisindeki kıl
tüyler de bundan dem vuramaz, vurmuyorlar,
vuramıyorlar da zaten. Bu kelimeyi satılığa
çıkaralı hatta satalı (bu cümleyi
tamamlamama özgürlüğümü kullanıyorum).
Sanırım her şey özgür olmayı isteyip
istememek, en değerli hazineye sahip çıkmayı
isteyip istememek, onur ve de gururla
ilgili, Onurunu ve de gururunu yitirmiş ne
birey nede bir topluluk bu kavramın yanından
geçemez. Ancak ahkam keser ki buda bizim
alışık olduğumuz bir durumdur.
Paranın
esiriysen kölesin
Bir başbakanın bir patronun bir ev sahibin
vs vs varsa kölesin
Köle
taciriysen de kölesin?
Özgürlüğü
satın alabileceğine de inanıyorsan aptal bir
kölesin.
Zenginiyle
fakiriyle nede zor işmiş özgür olmak!
Özgürlüğün tadına varmak… Aslında en zor
olanı insan olarak insan olarak bırakılmak.
Edebiyat bir
yana kendine bile zarar vermeden yaşıyorsan
özgürlüğün nişanlarından birini takmışsın
demektir. Kademe kademe, mertebe mertebedir
özgürlük. Yavaş yavaş tırmanılan bir sırat
merdivenidir. Ayılar hep seni bu merdivenden
aşağı itmek ister; başarırlarsa seni
düşürmeyi ve sen bir daha bir daha
denemekten vazgeçersen içine bir ukde ile
kalırsın orta yerde; kendine olan saygın
terk ederde seni fark bile etmeye bilirsin.
Oksijen soluyan milyarlarca ton çeken et
yığını içinde alırsın yerini. Seçme
özgürlüğü her zaman senindir, seçersin. Eğer
ki seçimlerin sana yeni kapılar açmazsa
tıkanır kalırsın, kalakalırsın; hayatın bir
film şeridi gibi geçerken ruhundan çıkacağın
yolculukta nasılda daralırsın. Nasılsınız
sayın okuyucu iği misiniz. Tanrı iğlinizi
versin ki şu kitabı açıp anlamına bir
bakalım.
Tanrı:
(isim):
Çok tanrılıkta varolduğuna inanılan insan
üstü varlıklardan her biri.
Allah
(İsim):
Kainatta varolan her şeyin yaratıcısı,
koruyucusu olduğuna inanılan yüce ve üstün
varlık.
İfade
biçimiyle kitapta böyle yer alan tanrının
yansıması olan bizler (bunu 4 büyük kitapta
da kendi demiştir) bizler diyebilir miyiz ki
“Allah özgür değildir” Sümme haşa…. “En
özgür olana” böyle diyebilir miyiz biz
suretler. Diyebilenler “cehennem kütüğü”
değildir de nedir sayın okuyucu, saygısızlık
etmeyelim. İşte durum bu noktada iken O’na
tek özgür kral diyebilirim ben. Ve özgür
kralın bana olduğu gibi hepimize bahşettiği
en büyük hediyedir irade ve irade gücü.
Durum bu
yüksek mertebeye ulaşmışken EN ÖZGÜR OLAN,
kendini bileceklere daha doğduğundan çok
önce vermişse özgürlüğünü, aksini
söyleyenlere ve de söyleyeceklere ve
özgürlük kısıtlayıcılarına ne yemek düşer?
Diğer taraftan
O en büyük gözetleyici en büyük
röntgencidir. iyilikleri dünyaya saldığı
gibi şeytanı ve tüm kötülükleri de serbest
bırakmıştır. İyilikler varolsun diye kötüyü
mü yaratmıştır? Herkesin dediği gibi tanrı
iyi ise neden böyle yapmıştır?
Neden yaaa kana bulamıştır dünyayı; neden
neden neden? Tanrı iyi ise kötülük neden
varolmuştur. Bu bir sınavsa neden sınava
gerek duymuştur. Tanrı neden bir soru
işareti olarak kalmıştır. İnsanları
yaratmışsa onlardan ne istemiştir; Nasıl bir
maceradır bu. Var mıdır? Yok mudur? Nedir?
Tanrının oyun bahçesi midir bu dünya?
Kötülükte iyilikte ondandır. Korkmadan sorar
ve cevap isteriz. İnananlara da
inanmayanlara da selam eder sorgularız.
İrade
(isim):
Bir şey yapıp
yapmamaya karar verme gücü
Kesin olan bir
şey daha vardır: ÖZGÜRLÜK AHLAKSIZLIK
DEĞİLDİR. Ahlaksızlık elde edilen
özgürlüğün nasıl kullanıldığıyla ilgidir.
Buna suiistimalde derler. Hele ki özgürlük
istismar edilirse “güc”ün karanlık tarafına
çekilirsiniz. Zaten yaa iyi sinizdir yada
kötü elde ettiğiniz özgürlükleri hangi
tarafta nasıl kullandığınızdır; şerefli ve
de onurlu kılacak da budur insanı; şerefsiz
onursuzda.
Şeref:
(isim):
1
Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı
kişisel değer, onur.
2
Erdem, gözü peklik iyi yetenekle kazanılmış
iyi şöhret. şöhret
Şerefsiz
(isim):
Şereften yoksun olan, onursuz.
Onur
(isim):
İnsanın kendine karşı duyduğu saygı,öz
saygı, haysiyet, izzetinefis.
Bu sözlükten
daha çok kelime çıkar arada bir açıp bakmak
lazım fal bakar gibi. Özgürlük kelimesinin
anlam yüklemesiydi meral ettiğimiz nerelere
geldik. İyide ettik sayın okuyucu. Kıssadan
hisseye gelince özgür olabilmek için
yukarıdaki diğer kelimelerinde hakkını verip
en zor yoldan gitmek en büyük macera
şerefsizlerin onursuzların dünyasında.
Bir avuç
kalmışız zaten buda bize yeter, kalın
sağlıcakla sevgili okuyucu.
Madem buraya
kadar okudunuz bu yazının size bedeli olsun;
inançlara saygı duymak olsun buda, en başta
kendi inancınıza, İnanmamakta bir inançtır
ki ve de Aziz Nesi‘in bizzat bana dediği
gibi dediği gibi “sözde inananlar yüzünden
inançsızlar doğmuştur, çünkü inanç hunharca
öldürülmüş, ve kendi temiz inancına
çekilebilmek için adını istediğimiz gibi
koymuşuzdur”
Tüm bunların
bir rock grubuyla, üstelikte adı rezalet
olan bir grupla ne ilgisi mi var sayın
okuyucu? Nasıl olmasın bizde evrenin bu
köşesinde yaşıyoruz.
Hala okuma
süper gücünüzü kullanıyorsanız şu kelimelere
bi daha bakalım. Özgürlük bizce nasıl
oluşmuş.
ÖZ (Sıfat):
1
Bir kimsenin benliği kendi manevi varlığı,
nefis, derun. 2
Bir şeyin temel ögesi
3
Kendi, zat, 4
Bir şeyin en kuvvetli ve en kıvamlı bölümü
5
Çıbanların içinde (www.cıban.net)
ölmüş dokudan oluşan irinle çıkan parça.
ÖZ II (Sıfat):
1
Kan bağı ile bağlı üvey olmayan
2
İçine arılığı saflığı bozacak bir şey
karışmamış olan.
ÖZ III (İsim):
Dere çay, sulak verimli yer.
Öz ümüzün durumu
bauymuş arkadaşlar şimdi diğer yarımıza bir
bakalaım.
GÜR (Sıfat):
1 Bol veya
güçlü şekilde çıkan veya fışkıran.
2
Bol, verimli, feyyaz.
Durum böyle
iken ÖZGÜR ün LÜK ekinin çoğullaştırıcı ve
yaptırımcı konumu da dikkat çekilecek
durumda. Ne dersiniz sayın okuyucu, hala
okuyorsanız bir şey söyleyin.
Durum böyle iken
ÖZGÜR
ün
LÜK
ekinin çoğullaştırıcı ve yaptırımcı konumu
da dikkat çekilecek durumda. Ne dersiniz
sayın okuyucu, hala okuyorsanız bir şey
söyleyin. Ama önce şunu dinleyin. LÜK ekinde
biraz hainlik sezdiniz mi, zararsız bir hain
çünkü, sadece bireyken, tek başınıza
olduğunuz da tam anlamıyla özgür
olabilirsiniz. Bu sosyal ve psikolojik
açıdan da sorgulanabilir. Ama biz kelimeleri
sorguluyoruz. LÜK ekinin bir araya getirdiği
bireyler özgürlüklerinden feragat ederek
yaşarlar ki bir araya geliş bir hedefe gidiş
olduğu için ödenen diyette naneli şeker
kadardır. Ama asıl kelime şudur ki, işte
hemen altta:
HAİN: (Sıfat ve İsim):
1
Hıyanet eden (“Kimse”) 2
Zarar vermekten üzmekten veya kötülük
yapmaktan hoşlanan (“Kimse”)
Hainler bizi bu duruma getirmişken tırnak
işareti içindeki (“Kimse”) lere ne olacak
peki.
ADALET: (iSİM)
Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı
olanı verme.
KİME NE KADAR ADALET diye bir soru sorarsak,
adaletinde kendi içinde ayrıştığını görürüz.
Bize ilgilendiren adalet kesinlikle
eşitleyici olandır. Yani
EŞİTLEYİCİ ADALET.
Kimseyi
sınıfına yaşına cinsiyetine bakmasızın
ilgilendiren adalet tir ki buda kişinin
yaptıklarıyla doğru orantılıdır, yani hak
ettiğidir.
Yinede bir göz atalım
adalet kavramına:
İnsanın kendi yaşam tarzında adalet, her
işte dengeli ve ölçülü olmasıdır. Kendi
yaşamında dengeli ve adil olmayanlar,
başkalarıyla olan ilişkilerinde de adaletli
olamazlar.
Kişinin kendine karşı adil oluşu: İnsani
haysiyeti koruyan ve saygın bir kişiliği
temsil eden bir bir şahsiyete sahip olması,
kendisini olduğundan fazla yüksek ve düşük
görmemesi, dengeli beslenmesi, emanet olan
bedenini lüzumsuz yer ve zamanlarda
yıpratmaması, zamanını boşa harcamaması,
düzgün ve dengeli bir yaşam sürmesi şeklinde
olur.
İnsanlarla olan ilişkilerde adalet:
Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi
başkasına yapmama, birini olduğundan fazla
yüceltmeme yada alçaltmama, aldatmama,
yanıltmama, malına zarar vermeme,insaflı
olma vs
Adaletin İşleyişi: a) Tarafsız
almalı, b) Güçlünün değil haklının yanında
olmalı,c) Somut delillere göre hüküm
vermeli,şüphe,tahmin,öngörü ya adalette yer
yoktur. d) Gecikmemeli, e)Verilen hüküm
işlenen suca denk olmalı f) Vicdani olmalı
Adalet ikiye ayrılıyor:
Adalet-i
mahza
ve
adalet-i izafiye.
Mahz; "sırf, halis, katıksız, tam" gibi
mânâlara geliyor. Buna göre, adalet-i mahza,
"tam ve katıksız adalet, mükemmel adalet"
demek olur. Bu adalette, hiçbir kimsenin en
küçük bir hakkının bile çiğnenmemesi
esastır.
Adaletin diğer şubesi olan adalet-i izafiye
ise tam değildir. Zira cemaatin menfaati
için ferdin hukukunu nazara almaz.
Adalet-i izafiyede ehven-i şer esas alınır.
Bütün insanların zarara uğraması büyük ve
küllî bir şer, bu zararın giderilmesi için
bir insanın yahut küçük bir gurubun hakkının
çiğnenmesi ise cüz’î bir şerdir. Küllî
şerden kurtulmak için cüz’î şerri kabul
etmek ise ehven-i şer ile amel etmek
demektir ve adalet-i izafiyenin esasıdır.
Adalet-i mahzada bir şahıs kendi rızasıyla
hakkından vazgeçmediği müddetçe, bütün
insanların faydası için de olsa onun hakkı
çiğnenemez.
Meselâ, adalet-i mahzaya göre, bir şahsın
rızası olmaksızın evi istimlak edilemez.
Bunun uygulanmasında ise bazen çok büyük
zorluklar ortaya çıkar. İşte bu gibi zaruret
hallerinde, adalet-i izafiye tatbik edilir.
Ve o şahsın hukuku, umumun menfaatine feda
edilir; rızası olmaksızın evi sökülür,
istimlak edilir
Herkes hakkına düşüne alacaktır, bu
kaçınılmaz. Almayı bilmeyenlere ise
aldırılacaktır. Savaşçılar dergahında, gülen
yüzlerin ışığında kılıçlar çekilmiş doğum ve
ölüme karar kırılmıştır.
Heavy Metal'in savaşçıları bilgisizlik ve
yanlış öğretilere savaş açmış ve bu gidişe
dur demek için yüreklerini orta yere
sermiştir. Gençlere kötülükten başka bir şey
veremeyen ve onları sadece kendi çıkarları
ve kendi adaletleri için kullananlara
açık bir savaş davetidir. Silahlar
seçilecektir... Korkarak kaçanlar önce kendi
içlerindeki adalet yazgısı ile
yargılanacaktır.
NE TANRI NEDE
ŞEYTAN
HER ZAMAN
HEAVY METAL
 

heavy
metal ve KARA ANARŞİ

HEAVY METAL tüm dünyada olduğu
gibi bizde de bir başkaldırı
müziği olarak varolmuştur. Ama
bu durumu TC patentli olsun
olmasın
tatlı su
balıkları bir türlü
anlayamamıştır.
Müzik yaparak ve de dinleyerek
eğlenirsin hem de köpekler gibi
ama bu eğlenceyle sınırlı
kalamazsın; sorunların üzerine
gider onları çözmeye çalışırsın.
Kaldı ki bizim ülkemizde
sorundan bol bir şey yok. Ailede
başlayan sorunlar sokaklara
okullara devlet kurumlarına
taşar ve seni hızla kemirmeye
başlar.
Bu durumu fark ettiğinde ise
başkaldırı müzikleri içinde en
barbar olanı en acımasız ve de
en şefkatli olanı HEAVY METAL i
seçmişindir. Bu bilinçli bir
seçimse amipler gibi, "hala
HEAVY METAL mi dinliyorsun"
demezsin
Yani dikkat etmelisin. (İç
temizlik başlamıştır) Moda
olarak takınılmayacak bir türdür
bu. Kaldı ki popülist olmak ve
de ve de bu kitleyi kullanmak
isteyenler (buna kız avcılığı da
dahil) zaman içinde dökülmüştür.
Kimi iki gün içinde kimi 15 yıl
sonra dilleri bir karış dışarıda
kalmış ama salyaları ne yazık ki
zararlı olmuştur; saçtıkları
tatlı zehir hala damarlardan
atılmamıştır. Bazıları kitleyi
suskunluğa itmiş, bölücülüğün en
büyük günah olduğunu bilen
savaşçılarda yıllarca susmuştur,
susturulmuştur. Bu suskunluk
sırasında önder olanlar kendi
hallinde kendi megaloman
düşüncelerini dışına çıkamamış,
egolarını kaşımaktan öteye
gitmemiştir. Oysa her atılan
adım her ele geçirilen sınır
kulesi özgürlük için atılmış
büyük adımlar olmuştur. Ve
korkunun ecele faydası olmadığı
hala anlaşılamamıştır.
Yiğit savaşçılar içimize sızmış
ajanlar tarafından bir bir
susturulmuştur.
Yani HEAVY METAL HAREKETİ dış
etkenlerden önce kendi içinde
susturulmuştur. Kimdir bu fark
edilmeyen ajanlar ve ne zaman
yargılanacaklar yada öz eleştiri
yapıp suçlarını onurla
üstlenecekler. "Us ile
uslanmayanın hakkı tekdir,
tekdir ile uslanmayanın hakkı
kötek" değil midir?
Ve
ne olmuştur:.gerek
medya gerekse polis hatta bir
çok kesim tarafından yıpratılan
aşağılanan bir kesim haline
getirilmişizdir. Ağzını açması
gerekenler susarak bizleri bu
güne getirmiştir. Satanist
yaftasından bile kurtulmayı
yıllarca başaramamışlardır. Hala
ağızlarını açıp "durun" demeye
bile götleri yetmemiştir,
inançları ne ise onu bile
savunamamışlardır.
HEAVY METAL çığlıkları bu ülkede
ilk duyulmaya başlandığında
anarşistleri bile özendirecek
durumdaydı hatta solcuları
dahası sağcıları. Kenetlenmiş bu
sıkı kitle herkese inat sallanıp
yuvarlanıp saçlarını uzatıp her
şeye karşı iki ayağının üzerinde
durmayı başarmıştır. Karşı
duruşla kalmayıp gruplar
kurulmuş ve dertler
anlatılmıştır. Nede olsa müzik
en hızlı yayılan fikir
sistemiydi, bunu ilk günden
keşfetmişti METALCİ KARDEŞLER.
Kaldı ki en büyük erdem
hatalardan ders olmak ve
tekrarlamamak değil miydi?
HEAVY METAL EN AĞIR ÖZGÜRLÜK
ÇIĞLIĞIDIR
HEAVY METAL EN DÜRÜST YAŞAM
ŞEKLİDİR
HEAVY METAL İN TÜRKİYE
YANSIMASI TÜM DÜNYADAN FARKLIDIR
HEAVY METAL EZİLMİŞ DÜŞÜNCENİN
YOK EDİLMEK İSTENEN FİKİR
YAPISININ SAVAŞÇI RUHUDUR.
HEAVY METAL SADECE MÜZİK DEĞİL
DERİN FELSEFİ BİR YAPIDIR.
HEAVY METAL KENDİ İÇİNDE CİNSEL
DEVRİMİNİ TAMAMLAMIŞ TEK
GRUPTUR; BUNU NE SAĞCISI NEDE
SOLCUSU HALA BAŞARAMAMIŞTIR.
CİNSEL DEVRİM TAMAMLANMADAN
EVRİM GEÇİRİLMEYECEĞİ DEVRİMDE
YAPILMAYACAĞI ACI BİR GERÇEKTİR.
Tüm bunları fark etmek zor mu bu
kadar?
Yalnız savaşçılardan oluşan
METALCİLER kitlesi Nazım
Hikmet'in dediği gibi
"BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR BİR
ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE" olmak
zamanı çoktan gelmiş,
geçmektedir.
Akılların masa üzerine konulup
paslanmış kılıçları çekme
zamanıdır. Evrim geçirilmiş
devrim zamanıdır. Savaşçı
ruhlara borcumuzu ödeme ve de
özgürlüğün kara bayrağını
kurtarılmış krallıklarımıza
dikme zamanıdır. Cinsinizden
cinsiyetinizden korkmadan
bireysel anarşizmi tırmandırma;
elde edilen zaferleri tıpkı
yenilgiler gibi paylaşma
zamanıdır.
Zaman akıp gitmekte METALCİLER
zamana karşı ayak diretmektedir.
Uyanan METALCİLER
|

İŞTE ROCK&ROLL UN EN
REZİLEFENDİLERİ
REZALETTT
HAYIRRRRR HARD BAND
THE REZALET HARD BAND bu
yüzyıla kadar Türkiye’de
kurulmuş en orijinal hatta
marjinal rock gruplarından biri.
Üstelik REZALET ismini
verdileri bir sanat akımı
oluşturmuşlar
THE REZALET HARD BAND ise bu
akımın müzikal öncüsü. Bu akım
içinde, yazım
edebiyatından, resme, fotoğrafa,
kaldırım mühendisliğinden
edebiyata, şairlerden,
ezoterik araştırma gruplarına
kadar her şey var.
Üstelik yeni bir oluşumda değil,
sessiz sakin kendi hallerinde
takılırken birden kafalarına
Amerika düşmüş. Birazda
sinirlenince hodri meyden
demişler, Barbaros Hayrettin
Paşa’nın Preveze Deniz Zaferi’ni
kutlamak üzere denize
açılmışlar. Üstelik rezalet
de diz boyuymuş, konsere
vokalistleri bile gelmemiş.
Grup , Rezalet, Jan, Erol, Engin
ve Meral, Mehmet Deniz;
Engin,Timuçin, Baran (vs vs)
oluşuyor desek de, elemanların
sayısı
belli değil, birde dört ayaklı
bir geri vokalleri var, ismi
Paskal olan bir köpek. Grubun,
gerek Eskişehir’de gerek
Antalya’da şubeleri mevcut,
şöyle ki aynı isim altında
farklı
şehirlerde farklı sanatçılar
tarafından hayat bulmuş.
altında. En büyük hayalleri,
aynı
gün aynı saatte başka şehirlerde
hatta ülkelerde konserler
vermek. Durum bununla da
kalmıyor. Arada bir Neyzen
Tefik’e uğrayıp beraber birer
kadeh içtiklerini de
söylüyorlar.
Soru: Neyzen Tefik’i aramızdan
ayrılalı çok olmadı mı? Nasıl
oluyor bu?
Rezalet: Eeefendim Neyzen Baba
buralardan göçeli çok olmasına
rağmen kendisi fazla
düzenli olarak her gün Maçka
Şairler Parkı’ndadır. Oturur
orda neyi de dudaklarının
arasındadır. Özdemir Asaf’ta
yandan keser hep Neyzen’i çok
güzelde bakışları vardır. İşte
Neyzen Baba’ya bazıları orada
beton dese de yada heykel biz
ruhuyla iştigal ederiz.
Konuşuruz onunla.
Geçen gece bir şiirini
hatırlattı bize, ismi “NE
ARARSIN TANRI İLE ARAMDA”
NE ARARSIN TANRI İLE ARAMDA
SEN KİMSİN Kİ ORUCUMU SORARSIN
HAKİKATEN GÖZÜN YOKSA HARAMDA
BAŞI AÇIĞA NEDEN TÜRBAN
SORARSIN
RAKI, ŞARAP İÇİYORSAM SANA NE
YOKSA SANA BİR ZARARI İÇERİM
İKİMİZDE GELSEK KILDAN KÖPRÜYE
BEN DÜRÜSTSEM SARHOŞKENDE
GEÇERİM
ESİR İKEN MÜMKÜNMÜDÜR İBADET
YATIP KALKIP ATATÜRK’E DUA ET
SENİN GİBİ DÜRZÜLERİN YÜZÜNDEN
DİNİNDEN DE SOĞUYACAK BU MİLLET
İŞGALDEKİ HALİ SAKIN UNUTMA
ATATÜRK’E DİL UZATMA SEBEPSİZ
SEN ANANDAN YİNE ÇIKARDIN AMMA
BABAN KİMDİ BİLEMEZDİN ŞEREFSİZ
İşte bizde Neyzen’in Orhan
Veli’nin torunlarıyız. Olay
budur. Hayat
görüşümüzde aynen böyledir.
Soru: Neden grubun ismi Rezalet
ve yarısı Türkçe yarısı
İngilizce?
Rezalet: Aslında kullandığımız
dil İngilazca, İngilizce değil.
Bizler ülkemizi
çok seviyoruz bunu
kanıtlamak,içinde kahramanca
savaşarak tek bir
cümleyle üç adet İngiliz
kelimesini esir aldık, tepe tepe
kullanıyoruz.
Rezalet de zaten burada
başlıyor. Neden Rezalet İsmini
seçtik, bunun
cevabı çok basit, hemen sokağa
çıktığınızda anlarsınız, tv yi
açtığınızda
karşınıza çıkar, parti
liderlerinin konuşmalarına bile
dek gelseniz içinizden
bu kelimenin Rezil versiyonu
geçer; İşte bu ve bunun gibi bir
çok neden yüzünden.
Soru: Şu Preveze kutlamanız
anlam ve ehemniyeti nedir peki?
Rezalet: Bize, yani Heavy
Metalcilere bugüne kadar her
şekilde saldırdılar.
Bizde merak ettik, Barbaros’un
arkasından bir gidelim bakalım
bu sefer
neler yakıştıracaklar diye.
Soru: Bu kez neyle suçlandınız?
Rezalet: Faşist olmakla pek
tabi. Bizde gülerek onlara
Barbaros Hayrettin’in
milliyetinin ne olduğunu sorduk.
Bilmiyorlarmış. Ya zaten boş
kalan gazeteci
arkadaşlar arada sırada bizim
çocukları hedefe koyar
hayatlarını zorlaştırırlar.
Soru: Metalcilerle ilgili
satanizm suçlamaları nedensiz
diyorsunuz.
Rezalet: Hayır nedenli, kimsenin
inancını sorgulayıp tanrıyla
arasına girmiyoruz biz.
Yeter ki kötülük yapmasınlar.
Kaldı ki Metalcilerin arasında
satanist yok
denecek kadar az. İşte bazı
çocuk arkadaşlarımız kız
tavlamak için
yapmışlar bir eşeklik.
Soru: Ateş olmayan yerden duman
çıkmaz. Boşuna mı bütün bu
suçlamalar.
Rezalet. Yaaa cahillik diz boyu
bu hem bizimkiler hem de
diğerleri için geçerli.
Başımız bu belayı saran
Pentagram ve Engin Ardıçtır.
Pentagram kullandıkları
logonun ne anlama geldiğini ve
inançlarını bu güne kadar
açıklama zahmetinde
bulunmadılar. Birde ilk
konserlerinde keçi başı
kullandılar mikrofonun üzerinde.
Sustular işte millet de nasıl
anlamak istiyorsa öyle anladı.
Ve Ardıç gibi ciddi bir
gazeteci de bizleri satanist
diye hedef gösterdi, öldürün
onları bile dedi, işte bu
gibi bir çok şey sayılabilir.
Soru: Şarkı sözleriniz de biraz
ayıpçı durumlar söz konusu.
Rezalet: Hiç de değil, tv ler
çöp çatanlığa bile başlamışken,
hem eski bir türküyü
hatırlayın, “tombul tombul
memeler dam üstünde un eler”
diye devam eder,
hatta “yatırdım yatırdım çam
dibine, batırdım batırdım can
bezine” nakaratlı
olanları bile var, biz sütten
çıkmış ak çocuklarız. Kaldı ki
biz sadece
gerçeklerden bahsediyoruz,
aklınızı koruyun, önünüzü
koruyun, arkanızı
koruyun, baktınız olmuyor kaçın
diyoruz.
Soru: Müzikal yaklaşımız da
biraz garip.
Rezalet: Evet garip, bizler
müzikal kalıpların hepsini
Heybeli’den mehtaba
gönderdik. Rock müzik kalıplar
içinde bir müzik olamaz ki, rock
özgürlüğün
müziği ise özgür olmalı. 32.
yy.ın müziğini yapıyoruz Caz&
Metal; Anlayana davul
zurna anlamayana oynama şıkıdım
şıkıdım… Pop kültürüne popcorn
yapmıyoruz.
Bizim işimiz düşünen ve de
sorgulayan beyinlerle. Ruh
kapanlarından kurtulan
savaşçılarla.
Soru: Ruh kapanı?..
Rezalet: Aziz Nesin’in yüzdeyle
ifade ettiği bir kitle var
hatırlarsınız. Sistemin
tamamen içinde olanlar,
ruhlarını bir yere bırakın,
günlük yaşamdan ev kiralarından
karın tokluklarından başka bir
şey düşünmez bunun için
yaşarlar. “Ne olacak bu
ülkenin hali gençlerin hali”
derler bir şey yapmazlar,
yaparlarsa da ellerine yüzlerine
bulaştırırlar, ülke
sosyolojisini asla anlamaz,
araştırmaz, öğrenmez ve
okumazlar.
Bu kitle içinden sıyrılanlardır
işte bizim kitlemiz. İlla Heavy
dinlemeleri de gerekmez,
fikir, ruh ve gelecek ortaklığı
yapmışızdır onlarla. Amacımız
ise gerçekleri anlatarak
daha eğlenceli bir ülke beklide
dünya istemek, imkansız gibi
görünse de, istemek
ve bu yolda yılmadan yürümek.
Soru: Bundan sonraki
faaliyetiniz ne olacak neler
düşünüyorsunuz?
Rezalet. Sıradaki hayalimiz,
Nasrettin Hoca ile omuz omuza
konser vermek.
Nasrettin Hoca şenliklerine
katılmak istiyoruz heykelinin
önünde konser verebiliriz,
belki. En son Hoca’mızdan
aldığımız haber, bazı şarapçı
arkadaşlar tutuklanmış.
Bunlar içip içip şişeleri
hocanın kovuğuna koyuyorlarmış,
kavuk dedikse 2 metre
yüksekte, Hani çıkarken düşüp
bir yerlerini kırmasınlar diye
herhalde; Ama düşen
bile olamamış. Hoca üzülmüş bu
tutuklamalara ama ne yaparsınız
işte Hoca
Nasrettin’i bile anlamayanlar
diz boyu. |
|
Işık savaşçısı
Paulo Coelho’ya
Ey Işık Savaşçısı
·
İnsan yazgısına
ihanet etmek için doğar ve bil
ki zaman zaman sen de ihanet
edeceksin yazgına.
·
Kendi yazgına
doğru yürürken sık sık yön
değiştirmek zorunda kalacaksın.
Kimi zaman dış koşullar senden
daha güçlü olacak,bu durumda bir
korkak gibi görünmek ve yönünü
değiştirmek zorunda kalacaksın.
Bütün bunlar senin eğitiminin
bir parçasıdır.Ama hiç
kimse,içinin derinliklerinde
yatan isteği göz ardı etmez.
Bazı anlarda dünyayı ve
ötekilerini kendinden daha
güçlüymüş gibi görsen de bu
böyledir. Bu işin gizi
şuradadır: Asla vazgeçmemek.
·
Kendi yazgının
çizdiği yola girmeden önce
çeşitli aşamalardan geçmen
gerekir.
·
Herşey Tanrının
yazdığı gibi olup bitecek,kimi
zaman yaşamında sıkıntılarla
karşılaşacaksın ve bu
sıkıntılardan istesen de
kaçamayacaksın. Ama hepsinin bir
nedeni var, bu sıkıntılara düşme
nedenini o sıkıntılar başına
gelmeden cevaplandıramazsın,
ancak o sıkıntıyı aştıktan sonra
, o sıkıntıya neden düştüğünü
anlayacaksın.
·
Yaşamın boyunca
sürekli düşmanların olacak, bir
düşmanı denetim altına alıp yok
etmenin en iyi yolu, onunla dost
olmuş gibi görünmektir. En iyi
savaşçı, düşmanını dosta
dönüştüren savaşçıdır.
·
Yüklendiğin görev
konusunda, o görevi yerine
getirip getiremeyeceğin
konusunda zaman zaman kuşkuya
kapılacaksın, yapmaman gereken
tek şey verilen görevi
unutmamaktır. Unutma kendinden
kuşku duymayan kişinin değeri
yoktur, çünkü değerli olduğuna
körü körüne inanmış, böylelikle
de gururlu olma günahını
işlemiştir. Kararsızlık anları
yaşayan kişilere ne mutlu!
·
Etrafındaki
dağlara bak, onlara farklı
yönlerden baktığında, farklı
dağlarmış gibi görünür, oysa
dağlar hep aynı dağlar. Bu
yaratılmış olan herşey için
geçerli, hepsi aynı Tanrının
farklı yüzleri.
·
Aşkı küçümseme ve
kapını çaldığında sonuna kadar
aç ona gönül kapılarını, çünkü
aşk seni özgür kılacaktır, bir
ışık savaşçısı için özgürlüğün
çok önemli olduğunu hiç bir
zaman unutma.
·
Rab,nefretini
unutmak için yakaran kişilerin
dualarını dinler,oysa sevgiden
kaçmak isteyenlerin dualarına
kulakları tıkalıdır. Dualarında
bu noktaya her zaman dikkat
etmelisin, çünkü dua çok önemli
bir silahtır. 'Rabbim benim
çobanımdır' diyen Davud
peygamberin yaptığı duayı sen de
sık sık dualarına eklemelisin:
"Ruhumu yatıştır ve beni dingin
suların kıyısına götür. Ve beni
yaşamımın amacından sapmaktan
koru."
·
Şu sıralarda
insanların çoğu yaşama sırtını
dönmüş durumda, canları
sıkılmıyor, ağlamıyorlar,
zamanın geçmesini beklemekle
yetiniyorlar. Yaşamın meydan
okumalarını kabullenmiyorlar,
yaşam da onlara meydan okumuyor
artık. Senin için de aynı
tehlike sözkonusu. Tepki ver,
yaşamını göğüsle, ama onu
reddetme. 'Benim yaşamımın artık
bir anlamı var' de. Meşgul
olacak bir şey bul her zaman
kendine, böylelikle zaman senin
yandaşın olur, düşmanın değil.
·
Rab insanlara her
yaşta o yaşa özgü kaygılar
verir,bunu hiçbir zaman aklından
çıkarma.
-
"Bir insanın
yapacağı işlere bak:
- "Onun
davranışlarına dikkat et."
- "Dinlendiği
şeylere bak."
- "Bir insan
kişiliğini nasıl
gizleyebilir?"
-
'üstün insan'
Konuşmadan önce eyleme geçer
ve sonra eylemine göre
konuşur." " 'Büyük ve üstün
insan' özgür düşüncelidir ve
dar kafalı değildir. Ancak
küçük bir insan dar
kafalıdır ve özgür düşünceli
değildir."
"Düşünmeden
öğrenmek, zaman yitirmektir.
Bir şeyi öğrenmeden düşünce
ileri sürmek, tehlikelidir.
"sana bilginin ne olduğunu
öğreteyim mi? Bir şey
bildiğin zaman, onu
bildiğini göstermeye çalış.
Bir şey bilmiyorsan, onu
bilmediğini kabul et. İşte
bu bilgidir."
-
"Garip
öğretiler üzerinde çalışmak,
gerçekten zararlıdır" Çok
dinle, kuşkulandığın
noktaları bir yana bırak ve
sakınarak konuş; o zaman pek
az yanlışın olur. Çok gör ve
tehlikeli şeylerden uzaklaş
ve davranışlarında sakıngan
ol. O zaman pişman olmazsın.
Bir kimse konuşmalarında ve
davranışlarında az yanlış
yaparsa, bu kimse kazanç
yolundadır demektir."
-
Ey Savaşçı,
dostlarını asla unutma! Bir
savaşçıya, kendisine yapılan
yardımı hatırlatmak
gerekmez; bunu ilk
hatırlayan odur, elde ettiği
bütün ödülleri de
dostlarıyla paylaşır.
Unutma, bütün
yollar senin yüreğine çıkar,
tutku ırmağına tereddüt
etmeden atla. Kararlarını
yüreklilikle, tarafsızlıkla
ve az buçuk gözünü
karartarak al.Tutkularına
kucak aç ve onlardan büyük
keyif al. Bir şeyi elde
etmenin verdiği zevkleri
yadsımanın gereği yok, o
zevkler hayatın bir parçası
ve kendilerini tadan herkese
neşe verir, bunun ayırdında
ol her zaman. Geçiciyle
kalıcı arasındaki farkın da…
Yalnızca kendi gücüne
güvenme, rakibinin
enerjisinden de yararlan.
Şunu hiçbir zaman aklından
çıkarma: Kazanmak için
yalnızca heyecan ve eğitim
yeterli değildir; önemli
olan deneyimdir.
-
Asla hile
yapma! Ancak hasmının
dikkatini nasıl dağıtacağını
da bil. Ne kadar kaygılı
olursan ol, hedefine ulaşmak
için elinin altındaki her
stratejiyi kullan. Kuvvetten
düştüğünü görürsen,
karşındaki düşmanı, zaman
kazanmaya çalıştığına
inandır. Ne istediğini bil!
Açıklamalarla zaman yitirme.
Sana saldırmakla eline pek
az şey geçeceğine düşmanını
ikna et, bu onun hevesini
köreltir. Çok güçlü bile
olsan, güçsüz numarası
yapmaktan utanma, böyle
yaparsan düşmanının
tedbirsiz davranmasını ve
sana zamanından önce
saldırmasını sağlarsın.
Unutma ki, savaşta zaferin
anahtarı, hasmını
şaşırtabilmekte yatar. Asla
görünüşe aldanma! İnsanlar
seni etkilemeye çalıştığı
zaman suskun kal, böyle
durumlardan yararlan ve
kendi kusurlarını düzelt,
çünkü başka insanlar bizim
için mükemmel bir
aynadırlar. Kendini eğitmek
için her fırsattan yararlan.
Kimi zaman sevdiklerinle
kavga edebilirsin,
dostlarını savunan kişi asla
hayatın fırtınalarına
yenilmez, güçlükleri aşacak
ve yoluna devam edecek kadar
sağlamsın sen! Giriştiğin
her çatışmadan bir şey
öğrenmiş olacaksın, gerçi bu
derslerin pek çoğu senin
gereksiz yere acı çekmene
sebep oldu, hatta bir yalan
uğruna savaşıp zaman
kaybettiğin de çok oldu,
sevgini hak etmeyen insanlar
için bile acı çektin sen!
Ama unutma ki, zafer
kazananlar, aynı hatayı iki
kez işlemezler. İşte bu
nedenle sen ey savaşçı!
Gerçekten değen bir şey için
kendini tehlikeye atmaktan
kaçınma…
-
Ey savaşçı,
sebat et! Bil ki sebat
ısrardan farklıdır.Bazen
çatışmalar gereğinden fazla
uzayabilir, gücün ve
heyecanın tükenebilir. Böyle
durumlarda şunu düşün:
“Savaş uzarsa, galip
gelenler de sonunda
mahvolur.” Kuvvetlerini
savaş alanından çek ve
kendine soluk alma fırsatı
tanı. Biliyorum arzun
sürmekte, ama saldırı için
en uygun zamanı
kollamalısın. Unutma ki, bir
savaşçı her zaman savaş
alanına geri döner, ama bunu
asla inattan yapmaz, dönüş
nedeni havanın değiştiğini
fark etmesidir. **Ey
savaşçı, bazı anların
yinelendiğini bil! Aynı
sorunlar durmadan karşına
çıkar ve sen böyle anlarda
karamsarlığa kapılırsın,
hayatta başarılı olmadığını
düşünürsün. Bütün bunları
daha önce de yaşadım dersin
yüreğine. Evet doğru, sen
bunları daha önce de yaşadın
ama daha ötesine geçmedin
ki. Unutma ki, bu yinelenen
deneyimlerin bir tek amacı
var: “Öğrenmek istemediğin
bir şeyi sana öğretmek!”
**Ey savaşçı, biliyorum
senin ne yapacağın önceden
belli değildir, olsun, yeter
ki başkalarının sana biçtiği
rolü oynamaya çalışarak
zaman yitirme! ** Ey
savaşçı, bil ki senin
gözlerinde her zaman belli
bir ışıltı bulunur. Sen bu
dünyaya aitsin, başkalarının
bir parçasısın, çoğu kez
cesaretsizsin, her zaman
doğru kararı almazsın, en
önemsiz şeyler için
üzülürsün, düşüncelerin
sıradandır, çoğu kez
mucizeyi hak etmediğini
düşünürsün, hayatının
anlamsız olduğuna inanarak
uykusuz geceler geçirirsin.
Ama üzülme! İşte tam da bu
yüzden sen ışığın
savaşçısısın: hata yaptığın
için, kendine soru sorduğun
için, bir neden aradığın
için, ve onu kesinlikle
bulacağın için! ** Ey
savaşçı, davranışlarının
başkalarına çılgınca
gelebileceğine hiç aldırma!
Tek başınayken –biliyorum-
yüksek sesle kendi kendine
konuşursun. Biri sana bunun
meleklerle konuşmanın en iyi
yolu olduğunu söylemiştir de
sen bu yüzden şansını
deneyip onlarla bağlantı
kurmaya çalışıyorsun. Evet,
ilk başta bu sana güç
gelecek, söyleyecek bir
şeyin olmadığını
düşüneceksin, ama sen asla
pes etme! Sabahtan akşama
kadar yüreğinle konuş,
aklına yatmayan şeyler
söyle, saçma sapan konuş.
Günün birinde sesinde bir
değişiklik far edeceksin ve
ilahi bir güce sözcülük
ettiğini anlayacaksın. Ama
bunları denemeden bunları
bilemezsin ki, Evet savaşçı,
deliye benzeyebilir, ancak
unutma ki senin bu halin
yalnızca bir kılık
değiştirmedir.
-
Ey savaşçı,
düşmanını seç. Bazı kişiler
pes etmez, seni rahatsız
etmek için ellerinden geleni
yapar, kışkırtır, hakaret
ederler. Yüreğine danışırsan
sana şunu fısıldayacaktır:
“Bu hakaretlere karşılık
verme, bunlar senin gücüne
güç katmaz, kendini gereksiz
yere yormuş olursun.
Kışkırtmalara kulak vererek
zamanını boşa harcama, senin
gerçekleştirmen gereken bir
yazgın vardır.” ** Ey
savaşçı, bütün yaşadıklarına
rağmen karşına çıkan
güçlüklerden pişman olma,
çünkü onlar seni ulaşmak
istediğin yere getirdiler.
Çarpışmaların izlerini ve
yaralarını bedeninde
taşıyorsun, onlar senin
acılarının tanıkları ve ele
geçirdiklerinin ödülleri.
Bunlar sana Cennet’in
kapılarını açacak olan
değerli izler ve yaralar. **
Ey savaşçı, üzerinde
yürümeye başladığın Yol’u
tanı, Tanrı’nın ve Tanrı’nın
işaretlerinin yardımını
kabul et, yaşamın sana
hazırladığı görevlere doğru
rehberlik etmesine izin ver.
Kimi geceler uykusuzluk
çekeceksin, bu iş böyle, bu
yolda yürümeyi kendin
seçtin. Üzerinde yürüdüğün
yolu sen seçtin, bu yüzden
yakınma. ** Ey savaşçı,
Evren sana yardım edecek ve
önyargılı olanlara engel
olacaktır. Unutma ki,
bedenin ve ruhun yeni meydan
okuyuşlara ihtiyacı vardır.
Önemli olan şeyler kalacak,
yararsız olan ne varsa yok
olacaktır. Sen başkalarının
hayallerini yargılamakla
sorumlu değilsin, bu yüzden
başkalarının kararlarını
eleştirerek zaman harcama.
Kendi yoluna güvenebilmen
için başkasının yolunun
yanlış olduğunu kanıtlaman
gerekmez. ** Ey savaşçı, ele
geçirmeyi kafana koyduğun
yeri dikkatle incele, hedef
ne kadar zorlu olursa olsun,
engelleri aşmanın bir yolu
hep bulunur. Alternatif
yollar ara, kılıcını bile,
karşı koyabilmek için
yüreğini gerekli azimle
doldurmaya çalış. İlerlerken
hiç hesapta olmayan
güçlükler çıktığını fark
edeceksin, en uygun anı
beklersen bil ki asla yola
çıkamayacaksın, bir sonraki
adımı atabilmen için gözünü
karartman gerekecektir.
Gözünü karart, çünkü –hem
aşkta hem savaşta- her şeyi
önceden görebilmek
olanaksızdır.
-
Ey savaşçı,
kusurlarını bil, ama
erdemlerini de bil,
erdemlerinden olabildiğince
yararlanmaya bak. Üç şeyin
her zaman seninle birlikte
olmasına dikkat et: İnanç,
umut ve sevgi. Bu üç şeye
sahipsen, ilerlemekten
korkma. **Ey savaşçı,
kimsenin aptal olmadığını ve
hayatın herkesi eğittiğini
bil, elinden geleni yap ve
başkalarından da bunu bekle,
gönlün bol olsun, herkese ne
kadar çok şey
başarabileceğini göstermeye
çalış. Bazı yoldaşların
sana.” Bazı insanlar ne
kadar nankör” derler, bu söz
senin azmini kırmasın,
insanları yüreklendirmeye
devam et, çünkü bu yolla
kendini de
yüreklendirmektesin. **Ey
savaşçı, unutma ki, savaşa
girmekten korktuğun
olmuştur, yalan söylediğin
ya da birine ihanet ettiğin,
kendine ait olmayan
topraklara girdiğin, çok
önemsiz nedenler yüzünden
acı çektiğin, ışığın
savaşçısı olmadığını
sandığın, manevi
görevlerinde kusur
işlediğin, hayır demek
isterken evet dediğin,
sevdiğin birini kırdığın
olmuştur elbette. Bil ki
işte bu yüzden ışığın
savaşçısısın sen, bütün
bunları yaşadığın ama yine
de daha iyi biri olacağına
ilişkin umudunu yitirmediğin
için. **Ey savaşçı, Huxley
derki, “yaptıklarımızın
sonuçları, budalalar için
korkuluk, bilge insanlar
için de işaret feneri olur.”
**Ey savaşçı, alman gereken
kararları erteleme, harekete
geçmeden önce iyi düşün,
sorumluluklarını ve
görevlerini göz önünde tut.
Soğukkanlılığını korumaya ve
atacağın her adımı yaşamsal
öneme sahipmişçesine
irdelemeye çalış. Kararını
verir vermez harekete geç,
yaptığın tercihle ilgili bir
kuşku taşıma, koşullar
tahmininin dışında gelişse
de yön değiştirme, Bil ki
aldığın karar doğruysa
savaşı kazanacaksın, bu
savaş uzun sürse de. Kararın
yanlışsa yenileceksin ve
yeniden başlayacaksın, ama
bu kez daha akıllı davran.
Ancak bir işe girişirsen
sonuna kadar yolundan dönme.
-
Ey savaşçı,
en iyi öğretmenlerinin savaş
alanını paylaştığın insanlar
olduğunu bil. Öğüt istemek
tehlikelidir, daha da
tehlikeli olan öğüt
vermektir. Yardıma
gereksinim duyarsan
arkadaşlarının kendi
sorunlarını nasıl
çözümlediğine ya da
çözümleyemediklerine bak.
Esin arıyorsan, kendi
koruyucu meleğinin sana
söylemek istediği şeyleri
yakınlarının dudaklarında
oku. Yorgunsan ya da
yalnızsan, uzaktaki
kadınları-erkekleri- hayal
etme, yanındaki kişiye dön
ve kederini ya da şefkat
ihtiyacını onunla paylaş,
zevkle ve suçluluk duymadan.
** Ey savaşçı, dünyanı
sevdiğin kişilerle paylaş.
Onları, yapmak istedikleri
ancak bunun için yeterli
cesareti toplayamadıkları
şeyleri yapmaları için
yüreklendir, böyle
zamanlarda düşman elinde iki
tabelayla ortaya çıkar,
birinde: “kendini düşün,
bütün nimetleri kendine
sakla, yoksa her şeyini
yitirirsin”, ötekinde:” sen
kendini kim sanıyorsun da
başkalarına yardım
ediyorsun? Kendi kusurlarını
göremiyor musun?” yazılıdır.
Doğru, kusurların var, ama
unutma ki aynı zamanda
yalnız başına büyüyemezsin,
arkadaşlarından da
uzaklaşamazsın. Bu yüzden o
iki tabelayı da yere fırlat
ve yakınındakileri
yüreklendirmeyi sürdür. **Ey
savaşçı, Lao Tzu, senin
yolculuğun hakkında şunu
söyler: “Bu Yol’da, küçük ve
narin her şeye saygı
göstermelisin, gereken
davranışı göstermek için en
uygun anı kollamayı öğren.
Bir yayı birkaç kez çekmiş
olsan bile oku nasıl
yerleştirdiğine ve yayı
nasıl gerdiğine yine de
dikkat et. Neye ihtiyacı
olduğunu bilen bir aceminin,
aklı başında olmayan bir
bilgeden daha zeki olduğunu
unutma. Sevgi biriktirmek
şans getirir, nefret
biriktirmekse felaket.
<sorunları teşhis edemeyen
kişi, kapıyı trajedilerin
girmesi için açık bırakmış
sayılır. Savaş kavgayla aynı
şey değildir. **Ey savaşçı,
düşün, sakin bir köşeye otur
ve kendini kutsal ışığa
teslim et. Bunu yaparken
başka hiçbir şey düşünmemeye
çalış, zevk peşinde koşma,
meydan okuyuşlara ve
açıklamalara uzak dur,
yeteneklerinin ve
becerilerinin ortaya
çıkmasına izin ver. Sen
farkında olmasan bile, bu
yetenekler ve beceriler,
senin hayatını
yönlendirmekte, gündelik
yaşamını etkilemektedir.
Düşünceye dalmışken, artık
sen kendin değilsin,
Dünyanın Ruhunun bir
kıvılcımısın. Böyle anlarda
sorumluluklarının bilincine
var, nasıl davranman
gerektiğini anla. Yüreğinin
sessizliğinde, sana yol
gösterecek bir ses
duyacağını bil. **Ey
savaşçı, bilirim bazen şöyle
düşünürsün: “ben bir şeyi
yapmazsan o şey yapılmadan
kalır.” İşin aslı böyle
değil, harekete geçmelisin,
ancak Evren’in de bir şeyler
yapmasına fırsat vermelisin.
·
Ey savaşçı,
biliyorum, haksızlığa uğrarsan,
çektiğin acıyı başkalarına
göstermemek için genellikle
yalnız kalmaya çalışırsın. Bu
hem iyi hem kötüdür. İnsanın,
yüreğinin kendi yaralarını
sarmasına izin vermesi bir
şeydir, zayıf görünmek
korkusuyla sabahtan akşama kadar
düşüncelere dalıp oturması başka
bir şeydir. Unutma ki, hepimizin
içinde bir melek ve bir de
şeytan vardır, sesleri de
birbirine benzer. Bir sorunla
karşılaşınca şeytan, kendi
kendimize konuşmamızı destekler,
amacı ne kadar savunmasız
olduğumuzu bize göstermektir.
Melek ise, davranışlarımız
üzerinde düşünmeye yöneltir bizi
ve arada bir başkalarının
dudaklarını kullanır kendini
ifade etmek için. Yalnızlıkla
başkasına bağlılık arasında
denge kur. ** Ey savaşçı,
saklaman yersiz, sevgiye ihtiyaç
duyuyorsun. Sevgi şefkat senin
doğanın bir parçasıdır. Güneşin
batışını izlerken
neşelenmiyorsan yanlış giden bir
şey var demektir. Bu noktada
mücadeleyi bırak ve batan güneşi
birlikte seyredebileceğin
insanlar ara. Birilerini
bulmakta zorluk çekersen kendine
şunu sor: “İnsanlara
yaklaşmaktan çok mu korkuyordum?
Biri bana sevgi gösterdi de ben
mi fark etmedim.” Yalnızlıktan
yararlan ama yalnızlığın senden
yararlanmasına izin verme. ** Ey
savaşçı, kendini tümüyle gevşek
bırakarak yaşanmayacağını bil.
Okçudan, okunu istediği uzaklığa
fırlatabilmek için yayı gergin
tutması gerektiğini öğren.
Yıldızlardan, yalnızca
içlerindeki patlama sayesinde
parıldadıklarını öğren ve çitin
üzerinden atlamaya hazırlanan
atın bütün kaslarının
gerildiğini gör. Ama, asla
gerginlikle huzursuzluğu
birbirine karıştırma. ** Ey
savaşçı, sertlikle yumuşaklığı
her zaman dengede tut. Düşünü
gerçekleştirebilmen için hem
sağlam bir iradeye ihtiyacın
var, hem de büyük bir kabullenme
kapasitesine. Bir amacın
olabilir ancak o amaca götüren
yol her zaman hayal ettiğin gibi
çıkmayabilir. Bu yüzden
disiplinle merhametin karışımına
başvur, Tanrı, evlatlarını asla
terk etmez, ama O’nun ne
amaçladığını bilmek mümkün
değildir, Tanrı yolu bizim
adımlarımızla kurar. Kendi
heyecanını ateşlemek için
disiplin ile kabullenmenin bu
birleşimini kullan, unutma ki
hiçbir yeni önemli hareket,
alışıldık bir şeyle
başlamamıştır. ** Ey savaşçı,
bazen, önüne çıkan engellerin
çevresinden akan su gibi davran.
Kimi zaman, karşı koymanın
bedeli mahvedilme olabilir, bu
nedenle koşullara uyum sağla,
yolunun üstündeki taşların,
dağlardan
geçişini engellemesini
hiç yakınmadan kabullen. İşte
suyun gücü burada yatar: çekiçle
parçalayamazsın onu
ya
da bıçakla kesemezsin. Dünyanın
en sağlam kılıcı bile onun
yüzeyini bereleyemez. Bir nehrin
suları, hangi yol uygunsa oraya
uyum sağlayabilir, ama şu
hedefinin deniz olduğunu da asla
unutmaz.
·
Ey savaşçı, bil
ki soyutlanma diye bir şey
yoktur. Her şey somuttur, her
şeyin bir anlamı vardır.
Çadırında rahatça oturup dünyada
neler olduğunu izleme, kendine
karşı her meydan okumayı,
kendini geliştirme yolunda bir
fırsat olarak gör. Düşüncelerini
eyleme dönüştür. Kimi zaman
yanlış hedef seçeceksin,
yaptığın yanlışın bedelini hiç
sızlanmadan öde. Kimi zaman da
yolundan ayrılıp zaman
yitireceksin ve sonunda yine
başladığın noktaya döneceksin.
Ancak asla cesaretini yitirme.
** Ey savaşçı, bil ki, kendi
zekana aşırı güvenirsen,
hasmının gücünü küçümsersin.
Bazen gücün, stratejiden daha
çok işe yaradığını hiç aklından
çıkarma. Zorbalığı asla
küçümseme, durum fazlasıyla
sertleşirse, savaş alanından
çekilip düşmanının yorulmasını
bekle. ** Ey savaşçı, düşmanın
gücü seninkinden üstünse bunu
anla, bu durumlarda onun
karşısına çıkmaya karar verirsen
yok edilirsin, onun
kışkırtmalarına karşılık
verirsen bir tuzağa düşersin. Bu
yüzden, içine düştüğün güç
durumdan kurtulmak için
diplomasiye
başvur. Düşmanın bebek gibi
davranıyorsa, sen de aynısını
yap. Düşmanın seni kavgaya davet
ediyorsa anlamazlıktan gel.
Arkadaşların sana korkak
diyebilir ama sen bunlara
aldırma, unutma ki, küçük bir
kuş ne kadar öfkeli, ne kadar
yürekli olursa olsun kedinin
gözünde bir hiçtir. Böylesi
durumlarda sabret, çok
geçmeden
kışkırtabileceği başka insanlar
bulmak üzere çekip gidecektir
düşmanın. ** Ey savaşçı,
adaletsizlik karşısında duyarsız
kalma. Her şeyin herkes için
geçerli olduğunu, bir tek
hareketin dünya üzerindeki
herkesi etkilediğini de bil. Bu
yüzden, başkalarının acı
çektiğini görürsen düzeni
sağlamak üzere kılıcını kullan.
Ama zulme karşı savaşsan da asla
zalimi yargılama, her insan
Tanrı’nın önünde kendi
yaptıklarının hesabını
verecektir, sen görevini yerine
getir, başkaca yorumda bulunma.
Senin dünyadaki varlığının
nedeni, insanlara yardım
etmektir, onları yargılamak
değil. Bunu asla unutma.
·
Ey savaşçı, asla
korkaklık etme, kaçmak mükemmel
bir savunma biçimi olabilir, ama
insan çok korkuyorsa bu yola
başvurmak doğru değildir.
İkilemde kalırsan, yenilgiyi
göze al, sonra yaralarını
sararsın, çünkü bil ki, kaçtığın
takdirde, saldırganın eline hak
ettiğinden daha büyük bir güç
verirsin. Zor ve sıkıntılı
günlerde, kahramanlığınla,
yürekliliğinle ve Tanrı’ya
güvenerek müşküllere göğüs ger.
**Ey savaşçı, asla acele etme,
zaman senin lehine işler,
sabırsızlığını yenmeyi bil,
düşünmeden hareket etmekten
kaçın. Ağır yürüyerek
adımlarının ne kadar sağlam
olduğunu gör, dünyayı
değiştirmeden önce kendini
değiştirmen gerektiğini bil.
Lanze
Del
Vasto’nun şu sözünü
unutma: “Devrim yavaş
yavaş
yerleşir.” Meyveyi asla hamken
koparma. ** Ey savaşçı, hem
sabra ihtiyacın var hem de hıza.
Yapabileceğin en kötü stratejik
hatalar şunlardır: aceleci
davranmak ve eline geçen fırsatı
kaçırmak. Bunun önüne
geçmek
için, her bir durumu
tekmişçesine ele al ve asla
formüllere, reçetelere
ya
da başkalarının görüşlerine
başvurma.
Muaviye’nin “siyasi
becerilerinin sırrı nedir?”
sorusuna
Amr bin As’ın verdiği
cevabı hatırla: “Nasıl geri
döneceğimi saptamadan asla bir
işe girişmem, öte yandan hiçbir
zaman bir işe girişir girişmez
anında geri dönüp gitmek
istediğim de olmadı. **Ey
savaşçı, cesaretinin kırıldığı
çok olur, onca arzuladığın
duyguları uyandırmayı
başaramayacağına inanırsın,
yenilenlerden olduğunu,
heyecanını hiçbir şeyin yerine
getiremeyeceğini hissedersin
geceler boyu. Acı çekersin,
aklın karışır, çünkü ulaşmak
istediğin yere henüz
ulaşamadığını biliyorsun. Ama
direngen ol ve hedefinden
vazgeçmeye razı olma. Bil ki,
hiç ummadığın bir anda, önünde
yeni kapı açılır. ** Ey savaşçı,
yüreğinde nefret duyguları
barındırma, savaşa girdiğinde,
İsa Peygamberin “Düşmanlarını
sev” sözünü hatırla.
Şnu
da bil ki, bağışlamak her şeyi
kabullenmek değildir. Başını
eğme, eğer eğersen hayallerinin
ufkunu göremez olursun, Unutma
ki gücüne güç katan, savaş
deneyimindir.
·
Ey savaşçı,
geçmişi anımsa. İnsanların şöyle
söylediğini duymuşsundur:
“Yürüdüğüm yolun doğru yol
olduğunu nasıl bilebilirim?” Ve
pek çok insanın bu soruya yanıt
bulamadığı için arayışından
vazgeçtiğine tanık olmuşsundur.
Tereddüt etme, şu sözün peşinden
git: “Onları verdikleri
meyvelerden tanıyacaksın.” ** Ey
savaşçı, sezginin önemini bil,
savaşın içindeyken, düşmanın
darbeleri üzerinde düşünmek için
zamanın yoktur, bu yüzden
sezgilerini kullan ve meleğinin
sözünü dinle. Barış günlerinde
Tanrı’nın sana gönderdiği
işaretleri çözümle, insanlar
sana ‘Deli’ derler,
ya
da ‘hayal dünyasında yaşıyor’
derler, ama sen, sezginin
Tanrı’nın alfabesi olduğunu bil,
rüzgarın sesini dinle,
yıldızlarla konuşmayı sürdür. **
Ey savaşçı, asla gururu kibirle
karıştırma ve kendi abartılarına
hiçbir zaman inanma. ** Ey
savaşçı, ruhun göklerdeki
bulutlar kadar özgürdür ama sen
düşüne bağlı kal, Kendi seçtiğin
Yol’da yürürken, çoğu zaman
ister istemez erken kalkman,
sana hiçbir şey öğretemeyecek
insanlarla konuşman, bazı
özverilerde bulunman gerekir.
Özgür ol, ama açık duran fırında
ekmek pişmeyeceğini de bil. **
Ey savaşçı, bir işe kalkışırken
ne elde edebileceğini, hedefine
nasıl ulaşacağını ve önerilen
görevi yerine getirip
getiremeyeceğini bil. Gandi’nin
stratejisini saygıyla dinle.
·
Ey savaşçı, küçük
şeylere önem ver, çünkü onlar
başına ciddi dertler
açabilirler. Bir diken yolcuyu
durdurabilir, minicik bir hücre,
sağlıklı bir organizmayı
mahvedebilir, küçük şeyleri
dikkate al, bazen kendine karşı
acımasız ol, ama böyle
davranmayı yeğle. Unutma ki,
şeytan ayrıntıda gizlidir. ** Ey
savaşçı, biliyorum her zaman
inançlı değilsin, hatta öyle
anlar gelir ki hiçbir şeye
inanmazsın. İnancını yitirsen de
yolundan dönme, daima ilerle,
sonunda inancın geri gelir. **
Ey savaşçı, hiç kimsenin yalnız
olamayacağını bil, tek başına
savaşamazsın, planın ne olursa
olsun, başkalarına bağımlısın.
Stratejini tartışmaya, yardım
istemeye ve dinlendiğin anlarda,
birlikte ateşin karşısında
oturup öykülerle
eğlendirebileceğin birinin
varlığına ihtiyaç duyarsın. Yine
de eylemlerin saydam, planların
gizli olsun. ** Ey savaşçı, iki
savaş arasında dinlen, çoğu
zaman günlerini boş
geçiriyorsun, çünkü içinden öyle
geliyor, ne var ki sezgilerin
tetikte olsun. Tembellik edip
günah işleme, çünkü bunun
sonunun nereye varacağını
biliyorsun. Unutma ki bu
mezarlık huzurudur. Dinlen,
neşelen, ama her zaman tetikte
ol. **Ey savaşçı, herkesin
birbirinden korktuğunu bil, bu
korku ya
saldırganlık olarak
ya
da boyun eğiş olarak kendini
gösterir. Bunlar aynı sorunun
iki yüzeyidir. Bu yüzden, ne
zaman içine korku salan
birisinin karşısında bulunsan,
onun da senin gibi güvensizlik
duyduğunu aklından çıkarma.
Ancak bu durumla nasıl başa
çıkacağını karşındakinden daha
iyi bil, neden? Çünkü korkuyu
motor olarak kullan, fren olarak
değil. Hasmından bir şeyler
öğren ve buna uygun biçimde
hareket et.
·
Ey savaşçı, senin
için imkansız sevgi diye bir şey
yoktur, ne sessizlik ne de
ilgisizlik
ya da reddedilme senin
gözünü korkutur. Bil ki,
insanların yüzündeki ifadesiz
maskenin gerisinde sıcacık bir
yürek vardır. İşte bu yüzden
başka insanlardan daha fazla
riske atıl, sık
sık
hayır sözcüğüyle karşılaşacağını
bilsen de, evine yenilmiş,
bedeninle ve ruhunla reddedilmiş
olarak dönecek olsan da, sürekli
olarak birinin sevgisini ara.
İhtiyacın olan şeyi ararken asla
korkuya baş eğme. ** Ey savaşçı,
önemli bir savaş öncesindeki
sessizliği tanı, bu sessizlik
sana şöyle söyler gibidir: “Her
şey durdu, savaşı unutup biraz
keyfine baksana.” Deneyimsiz
insanlar bu noktada silahlarını
bırakır, canlarının
sıkıldığından yakınırlar. Sen o
sessizliğe dikkatle kulak ver,
bir yerlerde bir şeyler
olmaktadır. Korkunç depremlerin
hiçbir uyarıda bulunmadan
geldiğini bil, başkaları
gevezelik ederken sen kılıcınla
çalış ve gözlerini ufuktan
ayırma.
** Ey savaşçı, inançlı ol,
mucizelere inanırsan onlar
gerçekleşmeye başlarlar,
düşüncelerinin hayatını
değiştireceğinden emin olursan
hayatın değişmeye başlar,
sevgiyi bulacağına inanırsan
sevgi kendini gösterir. Ara sıra
hayal kırıklığına uğrar, bazen
incinirsin. Ancak buna değdiğini
bil, her yenilgi için alacak
hanene iki yengi yazılmıştır. **
Ey savaşçı, bil ki, ışığı
izlemek en iyi yoldur. İhanet
etmiş, yalan söylemiş, yolundan
sapmış, karanlığa göz kırpmış
olabilirsin, ve sanki hiçbir şey
olmamış gibi her şey yolunda
gitmiş olabilir. Bil ki, sonra
ansızın bir uçurum açılır, işte
o zaman kendini felakete
sürüklemeden önce dur, başını
kaldırıp göğe bak, bir ses sana
şöyle söyleyecektir: “Herkes
hata yapabilir, bağışlandın, ama
yürekten istemelisin bunu, bu
senin tercihin olmalı.” Sen
bağışlanmayı kabul et. ** Ey
savaşçı, her zaman kendini
geliştir, unutma ki, kılıcının
her vuruşunda, yüzlerce yılın
bilgeliği ve düşünceleri
saklıdır. İndirdiğin darbeleri
kusursuzlaştırmaya çalış.
·
Ey savaşçı,
güvenilir ol, bazı hatalar
yaparsın, bazen kendini
olduğundan daha da önemli
sanırsın, ama yalan söyleme.
Kadın olsun, erkek olsun
arkadaşlarınla konuştuğun zaman,
ağzından çıkanların,
düşüncelerinin bir kanıtı gibi,
Evren’in belleğine kazındığını
bil. Ve kendine şunu sor:
“Söylediğim şeylerin hepsini
yerine getiremediğim çok oluyor,
o zaman neden bu kadar çok
konuşuyorum?” Yüreğin sana şu
yanıtı verecektir: “Sen
düşüncelerini herkesin içinde
savunuyorsan söylediklerine
uygun biçimde yaşamak için çaba
göstermelisin.” Ama unutma ki,
söylediğin gibi biri olduğuna
inanırsan sonunda öyle olursun.
** Ey savaşçı, mücadelen
sırasında ara sıra mola
vereceğini bil, olayları
zorlamanın anlamı yoktur,
sabırlı olmalı ve iki tarafın
yeniden çarpışacağı anı
beklemelisin. Savaş alanının
sessizliğinde yüreğinin
atışlarını dinle. Sinirli
olduğunu, korktuğunu fark et.
Yaşamının muhasebesini yap,
kılıcının keskin, içinin huzurlu
olduğuna, yüreğinin hala inançla
dolu bulunduğuna emin ol.
Kendine özen göstermenin eylem
kadar önemli olduğunu bil. Her
zaman yolunda gitmeyen bir şey
çıkar, zamanın durduğu anlardan
yararlanıp kendini daha iyi
hazırla. ** Ey savaşçı, kılıç
tutan elini yakalamak için bir
melekle bir şeytanın yarıştığını
bil. Şeytan sana der ki: “Güçten
düşeceksin. Bunun ne zaman
olacağını bilemeyeceksin,
korkuyorsun.” Melek de : “Güçten
düşeceksin. Bunun ne zaman
olacağını bilemeyeceksin,
korkuyorsun.” der. Şaşıracaksın,
melek de şeytan da sana aynı
şeyi söylemişlerdir. Sonra
şeytan devam eder: “Sana yardım
edeyim”, melek de şöyle der:
“Sana yardım edeyim”. İşte o
anda, aradaki farkı anla,
sözcükler aynı olabilir, ama
sana yardım öneren bu iki kişi
birbirinden tümüyle farklıdır.
Sen meleğin elini seç. ** Ey
savaşçı, kılıcını çekersen onu
kullan, bir yolu açmak için,
birine yardım etmek için
tehlikeyi savuşturmak için
kullanılabilir kılıç, ama unutma
ki o kaprislidir ve iyi bir amaç
uğruna olmadıkça kınından
sıyrılmaktan hoşlanmaz. İşte bu
yüzden, asla tehditler savurma,
saldırabilir, kendini
savunabilir
ya da kaçabilirsin; bütün
bu hareketler savaşın bir
parçasıdır. Ama unutma ki,
indireceğin darbeden söz ederek,
o darbenin gücünü azaltmak
savaşın bir parçası değildir.
Gözün kılıcının üstünde olsun,
ama kılıcın da senin her
hareketini gözlediğini unutma.
Kılıcını dile düşürme. ** Ey
savaşçı, bazen kötülük peşini
bırakmaz, böyle olunca onu
çadırına davet et. Ve ona sor:
“bana mı zarar vermek istiyorsun
yoksa beni kullanarak
başkalarına mı?” Kötülük seni
duymamış gibi yapar, senin
ruhundaki karanlığı bildiğini
söyler, henüz kapanmamış
yaralara dokunur ve intikam al
der, düşmanlarını mahvetmek için
başvurabileceğin bazı hilelerden
ve kurnazlıklardan söz eder. Onu
dinle, konuşmaları tavsar gibi
olursa, değişik planları
hakkında sorular sorarak
kötülük’ün sözlerine devam
etmesi için destekle.
Söylenecekler söylenince ayağa
kalkıp dışarı çık, kötülük bu
uzun konuşmanın ardından
kendisini o kadar yorgun ve
tükenmiş hisseder ki senin
peşinden gelecek gücü bulamaz.
·
Ey savaşçı,
bilmeyerek yanlış bir adım atar
ve uçuruma yuvarlanırsın,
hayaletlerden ürkersin,
yalnızlık kıvrandırır seni,
amacın Hayırlı Savaş’tır, böyle
bir şeyin başına gelebileceğini
hayal bile etmemişsindir, ama
gelmiştir. Üstadına başvurursun:
“üstat, uçuruma yuvarlandım,
buranın suları çok derin, çok
karanlık” dersin ona. Üstadın
sana şöyle cevap verir: “Şunu
unutma, suya dalmak, boğulmak
için yeterli değildir, yüzeyin
altında kalırsan boğulursun.”
Düştüğün bu kötü durumdan var
gücünle kurtulmaya çalış. ** Ey
savaşçı, bazen çocuk gibi
davranırsın, insanlar şaşırıp
kalırlar, bir çocuğun eğlenmek,
oyun oynamak ihtiyacı
duyacağını, dine biraz
saygısızlık edebileceğini,
kendisinin bile saçma sapan
sözler edebileceğini unutmuştur
onlar. Dehşet içinde şunu
sorarlar: “manevi yol bu mu ha?
Hiç de olgun biri değil o” Böyle
yorumlardan gurur duy, ve
misyonunu bir an bile aklından
çıkarmadan onca saflığın ve
neşen arasında Tanrı ile olan
bağını koparma. ** Ey savaşçı,
sorumluluk sözcüğünün asıl
anlamı, “karşılık verme, tepki
gösterme kapasitesi” olduğunu
unutma. Sorumluluk hisseden
biri, gözlemleme ve öğrenme
yeteneğine sahip olduğunu
kanıtlamış biridir. Hatta
sorumsuz davranmak bile gelir
elinden, bazen, kendini bir
olayın akışına kaptırırsın, ne
katılırsın o olaya, ne de tepki
verirsin. Ama sen dersini
almışsındır, gerekli konumu
almış, verilen öğüdü dinlemiş ve
alçakgönüllülük gösterip yardım
kabul etmişsindir. Sorumlu biri
olarak sen, dünyanın yükünü
omuzlarında taşıyan biri
değilsin, içinde bulunduğun anın
getirdiği güçlüklerle başa
çıkmayı öğrenmiş olan birisin.
** Ey savaşçı, savaş alanını her
zaman sen seçemezsin, kimi zaman
tercihin olmayan savaşların
ortasında bulacaksın kendini ve
şaşıracaksın; ama kaçmanın
anlamı yoktur, bu savaşlar senin
peşini bırakmaz. Böyle
durumlarda çatışma kaçınılmazsa
hasmınla konuş, Korku da
korkaklık da göstermeden,
karşındaki adamın bu savaşı
neden istediğini bulmaya çalış.
Kılıcını kınından bile
çıkarmadan, bu savaşın kendine
göre olmadığına karşındakini
ikna et. Hasmının söyleyeceği
sözü dinle, gerekmedikçe de
savaşma. ** Ey savaşçı, önemli
kararlar alman gerektiğinde elin
ayağın titresin. Bunun altından
kalkamazsın, haydi cesaretini
topla der arkadaşların, böylece
iyice kararsız kalırsın.
Kaygılar içinde birkaç gün
geçirdikten sonra köşene çekil,
genellikle oturup düşündüğün,
dua ettiğin yerdir burası. Kendi
geleceğini görürsün burada,
davranışın sonucunda kazançlı
çıkacak ya
da zarar görecek insanları
görürsün, hiç kimseye gereksiz
acılar çektirmek istemezsin ama
kendi yolundan da ayrılmak
istemezsin. Sonra alacağın
kararı açıkla, evet demen
gerekiyorsa, cesurca söyle,
hayır demen gerekirse bunu da
gözünü kırpmadan yap.
·
Ey savaşçı, kendi
Kişisel Menkıbe’ni baştan sona
kabullen. Arkadaşların senin
için, inancı ne kadar güçlü
derler. Bir an gurur duyarsın,
hemen arkasından da bu sözlerden
mahcup olursun, çünkü aslında
göründüğün kadar inançlı
değilsindir. Tam bu sırada
meleğin kulağına şöyle fısıldar:
“Sen yalnızca ışığın bir
aracısın, gurur duyman için de
utanç duyman için de bir neden
yok, yalnızca mutluluk duyman
için nedenler var.” Ve bir
araçtan başka bir şey olmadığını
anlayınca, daha soğukkanlı ve
daha güvenli hisset kendini. **
Ey savaşçı, kabul edilmez olanı
asla kabul etme. ** Ey savaşçı,
yenilgi senin kapını sık çalar,
böyle zamanlarda sessiz kal,
konuşarak tüketme enerjini,
çünkü sözcükler bir işe yaramaz.
Birisi’nin seni gözlediğin
bilerek gücünü, direnmek ve
sabretmek için harcaman daha
iyidir, bu Birisi, senin
gereksiz yere acı çektiğini
görür ve bunu kabul etmez. Bu
Birisi, sana en çok ihtiyacın
olan şeyi verir: “Zaman”. Er
ya
da geç her şey yeniden senin
lehine dönecektir, Sen bilgesin,
yenilgilerinden söz etme. ** Ey
savaşçı, kılıç uzun ömürlü
olmayabilir ama sen öyle olmak
zorundasın. İşte bu yüzden
yeteneklerinin seni kandırmasına
izin verme, böylece gafil
avlanmazsın. Her şeye hak ettiği
değeri ver. Sık
sık
ciddi konular üzerinde
düşünürken şeytan kulağına
fısıldar: “Hiç aldırma, önemli
değil.” Kimi zaman da sıradan
şeylerle
yüzyüze kaldığında şeytan
şöyle der: “Bütün enerjini bu
sorunu çözmeye
ayırmalısın”
Sen şeytanın söylediği şeylere
kulak asma, kılıcının efendisi
ol. ** Ey savaşçı, gözünü her
zaman açık tut, kılıcını
kullanmak için kimseden izin
isteme, kılıcını kuşan,
yaptıklarını anlatmak için de
zaman harcama, Tanrı’nın
isteklerine uy, yanıtını
yaptıklarınla ver. İki yanına
bakıp kimin dost olduğunu anla,
arkana bakıp düşmanlarını tanı,
ihanet karşısında acımasız ol,
ama intikam arama, düşmanlarını
hayatından çıkarmakla yetin,
onlarla gereğinden uzun dövüşme.
Rol yapma, olduğun gibi ol.
·
Ey savaşçı, sana
zarar vermek isteyenlerle bir
arada bulunma, seni avutmak
isteyenlerle de. Yalnızca
yenilmişken yanında olanlardan
uzak dur, bu sahte dostlar,
zayıflığın ödüllendirildiğini
kanıtlamak isterler, sana hep
kötü haber taşırlar, güvenini
yıkmak isterler, bunların
hepsini dayanışma maskesi
altında yapmak isterler. Seni
yaralanmış görünce gözyaşlarına
boğulurlar, ama yüreklerinin ta
derininde mutludurlar, çünkü bir
çarpışmada yenilmişsindir, Bunun
kavganın bir parçası olduğunu
anlamazlar. Senin gerçek
dostların her zaman
yanındadırlar, kötü günde de,
iyi günde de. ** Ey savaşçı,
Mücadelenin başında “hayallerim
var” demiştin, birkaç yıl sonra
amaca ulaşmanın gerçekten mümkün
olabileceğini fark edersin,
ödüllendirileceğini anlarsın, o
anda birden hüzünlenirsin,
başkalarının mutsuzluklarını
bilirsin, ve senin tatmak üzere
olduğun şeyi hak ettiğine
inanmazsın. Meleğin sana, vazgeç
her şeyden, diye fısıldar. Diz
çök ve elde ettiğin her şeyi
Tanrı’ya sun. Bu teslim oluş,
seni artık budalaca sorular
sormaktan
vazgeçirtir ve suçluluk
duygularıyla baş etmene yardımcı
olur. ** Ey savaşçı, kılıcını
elinde tut, neyi yapacağına,
neyi yapmayacağına sen karar
ver. Öyle anlar gelir ki, hayat
seni bir krizin içine iter,
sevdiğin şeylerden ayrı
düşersin, İşte o zaman düşün,
Tanrı’nın isteğini mi yerine
getiriyorum yoksa bencillik mi
ediyorum. Sevdiklerinden ayrı
düşmen Yol’unun bir parçasıysa
yakınmadan kabullen bunu, ancak
bu ayrılığın kaynağı, bir
başkasının sapkın
hareketleriyse, yanıtın amansız
olsun, Unutma ki sen, hem
kudretlisin, hem de
bağışlayıcısın. Her iki
özelliğini de aynı beceriyle
kullan. ** Ey savaşçı, şu
sözcüğün tuzağına asla düşme:
“Özgürlük”. Her zaman bir şeye
bağlı ol, hayallerinin tutsağı
ol ama istediğini de yap. ** Ey
savaşçı, mücadelende ısrarcı
olma, özellikle de ortada ne
ilerleme ne de gerileme varsa.
Eğer bir savaşta ilerleme
olmuyorsa, düşmanlarla oturup
ateşkes koşullarını görüşmen
gerektiğini bil, her iki taraf
da kılıç sanatını
uygulamışlardır, artık
birbirlerini anlamaya
ihtiyaçları vardır. Bu onurlu
bir davranıştır, korkaklık
değildir, kuvvetlerin
dengelenmesidir, strateji
değişikliğidir. Barış yapılınca
evine dön, hiç kimseye bir şey
kanıtlamak zorunda değilsin,
Hayırlı Savaş’ı yürütmüş ve
inancını korumuşsundur, sen ve
rakibin biraz özveride bulunup
müzakere sanatını öğrendiniz.
|
|