varol yaşaroğlu televizyonda cem yılmaz'ın resminden maymun yaptı, cem de bakıp, "birisine benzedi, kime.. kime" derken.. "haa alf" dedi..ve biraz daha bakıp, patlattı:
"alf disiplini"
haysiyet ki yegane varlığımızdır..
cuma sabahı, yarı salı pazarı'na doğru yürürken oto tamirhanesinden dışarı iki adam fırlıyor kavga ederek, ağız düellosu diyelim hadi.. aynı tiyatro gibi.. hani birden sahneye paldır küldür girer ya birileri konuşarak.. sanki onlar orada konuşuyormuş hararetle de biz yüzlerce kişi koltukları kıçımıza yapışık tutarak, öne eğik bir şekilde topluca önlerine ışınlanıp oturmuşuz gibi.. işte öyle girdiler cadde sahnesine..
- ulan dalyarak! sen değil miydin bilmem ne yapan peki?
- sensin dalyarak! sana mı sorucam ben ne yapacağımı oğlum?
- bana bak benle ööle oğlumlu moğlumlu konuşma!

attığım adımların için için bir daire çizip bunu iyice hazmedince düz devam ettiğini zannettim.. ve aklıma yıllar öncesinin başka bir salı pazarı sahnesi geldi.. (bunu roll dergisinin tepe yazılarına da almıştı derya)
salı pazarı, türk tarihinin büyük zehirli mantar dönemi, bir mantar tezgahı önü..
kadın: ya bu mantarlar zehirliyse?
satıcı: zehirli çıkarsa geri getirirsin abla!
(içimden pökür kıkır gülmenin ilk aşaması, amansız bir sırıtışla kadına bakmıştım ki asrın bombası geldi)
kadın: sen bana nasıl abla dersin!!
kıssalı harikalar lümpenyası diyor ki:
pazarları (asla) ihmal etme..
best tv'de macy gray konserine rastladım.. a ne kadar zaman oldu kimbilir dinlemeyeli.. i try çalıyorlar.. her yer lacivert, bizimki turuncular içinde önde.. (ilk kez temür'ün bozuk tv'de seyretmiştik ve acayip pembe görünüyordu, trip bir şeydi o da) kahverengi kadife yüzünde rengarenk minik pırıltılar, muazzam şarkı.. (eski red hot) arik marshall gitarda.. arkadaki tanıdık ritm.. "vazgeç beni terketme çabalarından artık, sen de biliyorsun bunu gerçekte istemediğini" diyor kulağına sevgili.. "seni nasıl yaşatıyorum biliyorsun, şunları alıyorum" vb diye anlatıyor .. macy de "bunlar için değil seni bir türlü bırakamamam ki" diye geçiriyor içinden (eh, öyle bir durum sanki), "uyuduğumu düşündüğün zamanlarda sırtımı okşaman var mesela" diyor.. ağır hüzün ve kabulleniş faslı derken arkadaki tanıdık ritm tüm zamanların (bu lafa nasıl takık olduğumu daha önce ifşa etmiştim) en ayağa kaldırıcı parçasına dönüşüyor, "everythings gonna be alright" toplu ayini başlıyor.. meşhur "orada olmak için neler vermezdim" hali sarıyor.. n'oldu macy gray sahi?
macy

bbg.. sos.. bbg.. sos.. bbg.. sos.. bbg.. sos..
ilk çıktığında da pek bakmıyorduk- her an elimizin altında  olduklarını bilmemize rağmen.. saçma sapan, abuk subuk, sahte ve salakça diye..
ama şimdiki ekibe neredeyse her gün bir kere bakıyorum.. bakma kelimesi de yanlış değil aslında.. tam bir röntgene dönüşmüş durumda çünkü..çünkü kibar olmaya çalışan ilk versiyondakilerin aksine bu seferkiler çareyi bulmuş,
ne kadar rezil ve çaçaron, o kadar köfte düsturuyla devamlı didişiyorlar.. tipler de çok farklı, bir kere aralarında şişman kız var, yaşlı adam var (bkz. dolar hızmalı adam), briyantinli genç (hoş memo gibi bir şey ama sevimli değil), dünyanın en asabisi benim diye bir kız, silik suratlı intikam bakışlı bir oğlan.. ve elenmeyi bekleyen bir takım silikler.. şişman kız mutfakta, arkadan görünümüne göre başka bir kız olduğunu sandığım birisini feci şekilde öpüyor ve "sen ne tatlıymışssın, ben farketmedim, ay çok tatlııı" gibi bir şeyler söylüyor.. emekli, zararsız kisveli coşkun, başlarda usturuplu vizyon  peşindeydi sanırım, oradaki biçare gençlere iyi örnek olma gibi bir misyonla katılmış sanki.. harp okulu mezunu, emekli bankacı.. rumuzu: pala.. bugün baktım hayatının kendisine rağmen ve bu yüzden de ne kadar sıkıcı olduğunu düşünüyor, ya da bunu es geçebilmek için içinden iyice tuhaf şeyler yapıyor gibiydi.. bilemiyoruz.. kendisinden sıkı bir çıldırma sahnesi bekliyorum.. (bunları yazarken, vallahi de "limit is your imagination" diyordu courtney pine,  don't x-plain).. kavga nedeni hadiseler görülmemiş derecede yüzeyde geçtiği için aradaki diyaloglar da şunun gibi oluyor:
- beraber oynamadık mı? ben yatağın üstüne çıkmadım mı? ha?... ...


bu da filmlere gıcık gitme sitesi:

kadıköy - karaköy vapuru.. bir teyze muhabbet açıyor: yolculuk nereye kızım?
icq.. i seek you
yani "seni arıyorum" mesajları
(aslından aynen kopya)

Karamsar olmak zor degil, zor olan cilgin bir firtinadan sonra gökkusagı gibi gülümseyebilmektir...
Kucaklamaya kollarinin yetmeyecegi bir agaç, bir tohumla baslar; ..Annem her firsatta çocuklarina günese dogru ziplamalarini ögütlerdi. Günese ulasamazdik ama hiç olmazsa ayaklarimiz yerden kesilirdi.MERHABA!SOHBETE VARMISIN?
bana coşkun de!
evet :) sadece coşkun..
bbg formatında da tıpkı en zayıf halka gibi herkese sadece adıyla hitap ediliyor..
aa...bir sayfa daha var
tigrecia postanesi - 4b