TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ VE YÖNETİCİLİK

Toplam kalite yönetiminin bir tarifi yapılması gerekirse; bir kuruluşun mevcut olan tüm faaliyetlerinin sürekli olarak iyileştirilmesi ve bu çalışmalar içerisinde görev alan tüm çalışanların sürekli iyileştirme çalışmalarına kesin ve aktif olarak katılmasıyla çalışanlar, hizmetten veya üretilenlerden faydalananlar ve bütün olarak toplumun memnun edilerek maksimum kazancın sağlanmasıdır.

Günümüz koşullarında kuruluş yöneticiliği klasik usullere göre yapılmaktadır. Yani en üst makam işin genel tanımını yapmakta, bu genel tanım daha alt kademelere inildikçe ayrıntılandırılmakta, ve en alt kademede de uygulanmaktadır. Uygulayıcının işi tarif edildiği şekilde yapmaktan başka sorumluluğu bulunmamaktadır. İş ile ilgili geliştirme faaliyetlerini düşünme ve planlama daha üst kademelerin görevidir. Oysa bir işi en iyi o işi yapan bilir. Bu nedenle işle ilgili geliştirme faaliyetlerine bizzat o işi yapanların katılımının sağlanması, işin başarı şansını artıracaktır. İşi bizzat yapanlar işin içerisinde üst kademedeki insanların hiçbir zaman göremeyeceği ve bilme olasılıklarının bulunmadığı pek çok sıkıntıyı yaşarlar ve o sıkıntının giderilmesine yönelik düşünceler geliştirirler. Aynı şekilde işte sıkıntı olmasa bile işin geliştirilmesi ile ilgili ilginç ve orijinal fikirler geliştirilir. Ancak bu düşünceleri ve ilginç ve orijinal fikirleri çoğunlukla kendilerinde saklı kalır, daha üst kademelere iletilemez. İşte bu düşünce ve fikirlerin yani yaratıcılığın özendirilmesi ve desteklenmesi işin kalitesini ve başarı oranını artırıcı yönde etki yapacaktır. Bu felsefeden yola çıkılarak, en alt kademeden üst kademelere doğru bir iletişim artışı gereği ortaya çıkmış ve neticede toplam kalite yönetimi uygulamalarına ulaşılmıştır. Böylece bir işletmede çalışanların tamamının, sorumluluklarını eksiksiz olarak yerine getiren, ancak bunun yanında yaptığı işin daha verimli yapılması, iş süreçlerinin geliştirilmesi konusunda sürekli düşünen ve belirlenmiş çeşitli sistematik katılım yöntemleri ile bu düşüncelerini ve becerilerini sisteme katan, yani yeni bir çalışan davranışı sergilemesini gerektiren, yöneticilerin de çalışanları teşvik edici, katılımını sağlayıcı, inisiyatif kullanmayı, sorumluluk almayı ve yenilikler yaratmayı teşvik eden bir insan kaynakları planlama sistemi kurmasını gerektiren bir oluşum ortaya çıkmıştır.

Bütün bu anlatılanlar özel sektör diye adlandırılan şirketlerde görülen yönetim ve çalışma tarzıdır. Bu kesimde üretimde kalite zaten öncelikli uygulamadır. İşletmeler müşterilerinin isteklerini karşılayabildikleri sürece yaşantılarını devam ettirebilirler. Aksi taktirde kalite düşüşü müşteri memnuniyetsizliğini yaratacak, bu durum satışların azalması ve dolayısıyla şirket karlılığının düşmesi sonucunu doğuracaktır. Karlılığın düşmesi ve sonuçta zarara geçilmesi özel sektör işletmeleri için istenilmeyen ve iflas anlamına gelen bir sonuç doğuracaktır. Oysa günümüzde kamu kesimi için bütün bu anlatılanlar ve neticede iflas söz konusu olmayan bir olaydır. Bu kesimde yapılan üretim veya hizmetin kalitesi çok fazla dikkate alınması gerekmeyen bir durumdur. Neticede müşterinin memnuniyeti çok ta önemli değildir. Yukarıdan aşağıya doğru her kademede verilen talimatlar, bu talimatların uygulanması ve bu uygulamaların denetlenmesi son derece zayıf bir organizasyon ile yapılmaktadır. Çünkü kalitenin azalması iflasla sonuçlanmamakta, bu da zaten en alt kademeden en üst kademeye kadar hiyerarşinin liyakat ve başarı neticesi değil, çoğunlukla bir takım etkenlerin varlığı ile gelişmesinin bir sonucudur. Bu etkenler bazen siyasi, bazen sendikal, bazen de yöreseldir. Neticede bu etkenlerin varlığı sonucu hiyerarşi bozulmakta, ast üst ilişkileri daha zayıf bir yapı kazanmakta, verilen talimatların çoğu yeterli kalitede yerine getirilmemekte, iş idare edilmektedir. Yapılan işin başarı derecesi yüksek bile olsa takdir edilme durumunun eksikliği, ücret farksızlığı, kesin iş güvencesi çalışanları daha az rantabl çalışmaya sevk etmekte ve bu durum işin kalitesine olumsuz etkide bulunmaktadır.

Özel sektör işletmeleri değişen piyasa koşullarına kısa sürede uyum sağlama yeteneğinde olmasına karşın kamu kesimi yukarıda anlatılanlar ışığında hantal yapısıyla değişmeyen koşullar varmışçasına çalışmalarına aynı düzende devam etmektedir. Bütün bu olumsuz döngü içerisinde kamu kesiminde görev yapanların ve özelliklede yöneticilerin her şeye rağmen bir şekilde mal ve hizmet üretimini asgari düzeyde de olsa sağlamaları sorumluluğu bulunmaktadır. Bu sorumluluk gereği, yapılan işin önem derecesi de göz önüne alınarak yöneticilerin kişisel beceri ve çalışma disiplinleri önem kazanmaktadır. Kişisel becerisi yüksek, çalışma disiplini iyi ve yaratıcılık yeteneği bulunan, mahiyetinde çalışanlar ile iyi ilişkiler kurabilen yöneticiler, sorumlu olduğu işin kalitesi ve üretim miktarı ile kendini diğer yöneticilerden ayıracaktır. Sistemin iyi çalışmaması, kişisel becerilerin yüksekliğine bağlı bir düzen kurulmasına yol açmaktadır. Bu koşullar altında toplam kalite yönetiminin uygulama alanı bulabilmesi imkansız derecesinde zordur. Yapılabilecek en iyi uygulama bu koşullar altında bile çalışma hevesi ve iş disiplini yüksek, kendini bir şekilde gösterme isteği olan kişileri iyi tespit edip bu kişileri daha ön plana çekip, işi bunlarla yürütme yolunun seçilmesidir. Ta ki koşullar özel sektör standardına ulaşana dek....