Bugün :   


     GİRİŞ

      Ülkemizin tarıma dayalı ekonomik yapıya sahip olması yanında, nüfusun sürekli ve hızlı bir artış göstermesi, tarıma daha fazla önem verilmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Tarımsal üretimi artırmak için yüksek verimli tohum kullanılması, sulama ve gübreleme gibi tekniklerin yanında tarımsal mücadele tedbirlerinin de çok önemli yeri vardır.

     Bugün dünyada bitki hastalık zararlı ve yabancı otlarının hasattan önce sebep olduğu ürün kaybı yaklaşık %35 olup bunun %14'ü böceklerden, %12'si hastalık etmenlerinden ve %10'u yabancı otlardan ileri gelmektedir (Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998). Yapılan araştırmalar mücadele yapılmadığı takdirde bu kaybın iki kat olabileceğini göstermektedir. (Pimentel, 1983). Her ne kadar bitki koruma değişik yöntemleri içermekteyse de dünyada ve ülkemizde tarımsal ilaçlar uygulamadaki yerini ve önemini korumaktadır. Nitekim dünyada 1940'lı yıllarda 100.000 ton olan pestisit tüketiminin 1965 yılında 1.000.000 tona , 1978 yılında 4 milyon tona ulaştığı , 2000 yılında ise bu miktarın daha da artacağı bildirilmektedir(Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998). FAO , "2000'e Doğru Tarım" adlı raporunda Biyolojik ve Entegre mücadele sistemlerine rağmen tüm dünyada pestisit kullanımının artacağını kaydetmektedir (Pimentel , 1983; Anonymous , 1985; Graham ve Bryce , 1987). Öte yandan pestisit kimyasındaki gelişmelere paralel olarak hedef alınan zararlılara daha toksik kimyasallar , daha düşük dozlarda uygulamaya girmektedir(Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998). Örneğin , 1900 yılında kurşun arsenatlı preparatlar dekara 1000 g. Aktif madde olarak kullanılırken , 1940-1950'li yıllarda klorlandırılmış hidrokarbonlar ve organik fosforlu ilaçlar uygulanmış ve dekara 40-100 gr. 1974'de sentetik pyrethroitler ise dekara 1 g. Aktif madde dozunda tavsiyelere girmiştir. (Graham ve Bryce , 1987).

     İdeal olarak pestisitlerin sadece hedef seçilen zararlılara etkili olması arzu edilir. Fakat pestisitler fark gözetmeden zehir etkilerini çeşitli düzeylerde tüm canlılarda gösterirler. Bunun sonucunda hedef olmayan organizmaların, hatta insanların pestisitlerden etkilenmeleri, akut veya kronik olarak zehirlenmeleri ortaya çıkmaktadır.

     Bunlardan birisi de ülke ekonomisinde bal, balmumu üretiminden başka yabancı tozlaşmaya ihtiyaç duyan kültür bitkilerinin polinasyonunda ve dolayısıyla ürün artışında rol oynayan bal arıları ile yaban arılarının tarım ilaçlarından olumsuz yönde etkilenmeleridir (Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998).

     1. TARIMSAL MÜCADELENİN ÖNEMİ

     Dünyada hızla artan nüfusun besin ihtiyacını karşılayabilmek için, kültür bitkilerinde ürün kayıplarına neden olan yüzlerce hastalık ve zararlılar ile sürekli mücadele, kaçınılmaz bir zorunluluk halinde devam etmektedir. Doğal koşullar altında veya seralarda yetiştirilen kültür bitkilerinin hemen hepsi, gelişme dönemlerinde çeşitli hastalık, zararlı böcek, kırmızı örümcek veya yabancı otların etkisinde kalarak bazen %50'nin üzerinde zarar görmektedir. Zamanında veya uygun şekilde mücadele yapılmayan ekili alanlarda verim azalmakta ve ürün kalitesiz hale gelerek Pazar değerini kaybetmektedir. Bu nedenle tarımsal mücadele;birim alandan daha fazla ürün edebilmek için, kaliteli tohumluk kullanmak, uygun toprak işlemesi yapmak, gübreyi bilinçli kullanmak ve sulamayı zamanında yapmak kadar önemini muhafaza etmektedir(Tutkun ve İnci, 1992).

     Ürünlerin hastalıklar, zararlı böcekler ve yabancı otlardan korunmasında kültürel önlemler, fiziksel savaş , karantina önlemleri, biyoteknik yöntemler, biyolojik savaş ve kimyasal savaş gibi pek çok yöntem kullanılmaktadır. Fakat 1940'larda DDT'nin bitkisel üretimde kullanılmaya başlanılmasıyla kimyasal savaş önem kazanmaya başlamış ve giderek daha fazla tür ve miktarda insektisit tarım alanlarında kullanılır olmuştur. Fakat bir süre sonra, tarım ilaçlarının insan ve çevre sağlığına olan olumsuz etkileri ortaya çıkmış ve hastalık etmenlerinin kullanılan ilaç aktif maddelerine direnç kazandığı görülmüştür. Böylece ilaç kalıntılarının insanlar, hayvanlar ve çevre için yarattığı tehlikeler tartışılmaya ve bu tehlikeleri en aza indirecek alternatif mücadele yöntemleri araştırılmaya başlanmıştır (Genç, 1994).

     2. ÜLKEMİZDEKİ ARICILIK FAALİYETLERİ

     Ülkemizde 1990 yılı verilerine göre koloni sayısı 3.283.483, bal üretimi 51.286 ton ve balmumu üretimi ise 2758 tondur(Anonymous, 1993).

     Son 10 yıl içerisinde ise kovan sayısı %47.5, bal üretimi % 103, balmumu üretimi % 30.7 civarında artmıştır. En çok koloni bulunduran 12 il ise Muğla , Ordu , Adana, İzmir, Antalya, Aydın, Erzurum, Sivas, Konya , Kars, İçel ve Ankara'dır.

     Arıcılığın ekonomiye bal, balmumu ile doğrudan olan katkısının yanı sıra bitkisel üretim, meyve ve tohum kalitesini arttırarak da dolaylı yönden de katkısı bulunmaktadır(Teknik arıcılık, 1998). Nitekim kavunla yürütülen bir araştırmada, tozlaşmanın arıyla gerçekleşmesiyle %10 verim artışının yanı sıra, %25 daha kaliteli ürün elde edilmiştir(Atkins, 1977'e atfen Pimentel, 1983). Özbek (1983), Yakovleneo (1975)'e atfen entansif tarımının polinasyon için arılara giderek artan oranda gereksinim gösterdiğini, bir çok bitkilerde zamanında ve etkili tozlaşma ile %45-60'a varan oranda ürün artışının olduğunu kaydetmektedir(Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998).

     3. ÜLKEMİZDEKİ TARIMSAL MÜCADELE FAALİYETLERİ

     Ülkemizde tarımsal mücadele faaliyetleri Devlet Yardım Mücadelesi ve Yönetimli Çiftçi Mücadelesi olarak yürütülmektedir. Tarım ve Köy işleri Bakanlığı verilerine göre, 1991 yılında yürütülen Tarımsal Mücadele İcraatı Çizelge 1'de verilmiştir.

     Tarla bitkilerinde yürütülen mücadele uygulamasının, yaklaşık % 44'ü yabancı ot, % 14.7'si pamuk, % 14'ü genel zararlılar, %8.5'i hububat hastalık ve zararlılarına karşı gerçekleştirilmiştir. Meyve bahçelerinde yürütülen icraatın yaklaşık % 47'si meyve, % 26.1'i zeytin, % 19.4 turunçgil, % 6.7'si antepfıstığı hastalık ve zararlılarına karşı gerçekleştirilmiştir.

     Bu faaliyetler için kullanılan pestisit miktarı yıllara göre değişmekle birlikte 28-34 bin ton civarındadır (Çizelge 2).

     Çizelge-2 'de de görüleceği gibi tüketim miktarları içerisinde insektisitlerin, herbisitlerin ve fungusitlerin payının yıllara göre yaklaşık olarak sırasıyla %35-50, %23-25 ve %17-19 arasında değiştiği anlaşılmaktadır. İnsektisitler içerisinde ise en büyük payı yaklaşık %50 ile organik fosforlu ilaçlar almaktadır. Bunu %40 ile karbamatlılar ve %8 ile sentetik pyrthroitler izlemiştir. Ancak, sentetik pyrthroitlerin payı küçük gibi görünmesine rağmen bu durum bu grupta dekara düşen aktif maddenin organik fosforlu ve karbamatlılara göre çok düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle sentetik pyrthroitlerin de son yıllarda ülkemizde yaygın olarak kullanıldığını söylemek mümkündür(Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998).

     4. TÜRKİYE 'DE KULLANILAN TARIM İLAÇLARI VE İLAÇ GRUPLARI

     Bitkilerin hastalık ve zararlılardan korunmasında;dayanıklı çeşit yetiştirmek, ekim ve hasat zamanlarını ayarlamak, bitki nöbetleşmesini düzenlemek gibi kültürel önlemler uygulanmaktadır. Koşullar uygun olduğu zaman fiziksel ve biyolojik mücadele yapılmakta, biyoteknik yöntemler uygulanmakta, en son çare olarak da kimyasal mücadeleye başvurulmaktadır.

     Kimyasal mücadelede, insan ve çevre sağlığı yönünden sakıncası olmayan kimyasallar özenle seçilerek kullanılmakta, bu ilaçların bal arısı, ipek böceği, zararlı böceklerin parazit(asalak) ve predatör(avcı böcek) 'lerine yani faydalı faunaya zarar vermemesi için çalışılmaktadır. Ancak dünyada yoğun ilaç kullanımı sonucu, tarım ilaçlarının insan ve çevre sağlığı açısından zamanla olumsuz etkileri ortaya çıkmıştır.

     Günümüzde ilaç kalıntılarının çevre, insan ve hayvanlarda oluşturduğu tehlikeler en çok tartışılan konular haline gelmiştir. Ülkemizde 1991 yılında ruhsatlı ve piyasada satışa sunularak kullanılmakta olan 964 adet Tarımsal Mücadele ilacı mevcuttur.

     İlk bakışta, 429 adet böcek öldürücü kimyasal maddenin kullanılmasına izin verilen bir ortamda, bazı zehirli ilaçlara karşı çok duyarlı olan bal arısını yaşatmanın ve modern arıcılığın gereklerini yerine getirmenin ne kadar zor olduğu akla gelebilir. Ayrıca, tarımda kullanılan bir çok ilacın geniş spektrumlu yani çok yönlü etki alanına sahip olduğu da düşünülürse, arıcılık yapılacak bölgelerin son derece sınırlı hale geldiği anlaşılır. Örneğin Akdeniz ve Ege bölgelerinde ilkbaharda başlatılan turunçgil mücadelesi ve yazın sürekli tekrarlanan pamuk ilaçlamaları, Zeytin sineği(Dacus oleae Gmel.) mücadelesi, Orta Anadolu'da Kımıl(Aelia rostrata Boh) ve yabancı ot ilaçlamaları, Güneydoğu Anadolu'da Kımıl ve yabancı ot ilaçlamaları, Güneydoğu Anadolu'da ilk baharda 10-12ili kapsamına alan ve uçakla atılan Süne(Eurygaster integriceps Put.) ilaçları (Resim 68). Karadeniz bölgesinde fındık kurdu (Balaninus nucum L.) ve mısır ilaçlamaları, meyve bahçelerinde yapılan bireysel ilaçlamalar gerek sabit ve gerekse gezginci arıcıları huzursuz etmektedir.

     Çizelge 3. Türkiye'de Ruhsatlı Tarım İlaçlarının Gruplara Göre Dağılımı ve Sayısı

     Akdeniz sahillerinde kışı geçiren gezginci arıcılar, ilkbaharda narenciye zararlılarına karşı ilaçlamaların başlayacağı günlerde süratle bölgeyi terk etmekte ve Torosların kuzeyine doğru çekilmek zorunda kalmaktadırlar. Karadeniz sahil şeridinde, Mayıs ayında başlayan Fındık kurdu ilaçlamasından önce de pek çok arıcı yörenin dışına çıkmaktadır. Ancak Güneydoğu Anadolu'da uçakla yapılan ilaçlamalar, arıcıların yer değiştirmesine pek imkan vermemektedir. Özellikle Ordu ve Giresun'da Fındıkkurdu mücadelesi sırasında bölgeyi terk etmeyen arıcılar, kullanılan Karbamatlı toz ilaçların etkisiyle büyük zarar görmektedir(Tutkun ve İnci, 1992).

     4.1. Ruhsatlı Tarım İlaçları

     Bitkilerin hastalık ve zararlılardan korunmasında önce dayanıklı çeşit yetiştirmek, ekim ve hasat zamanlarını ayarlamak, bitki nöbetleşmesi düzenlemek gibi kültürel önlemler uygulanmakta, mümkünse fiziksel ve biyolojik mücadele tapılmakta, en son çare olarak ta kimyasal mücadeleye başvurulmaktadır.

     Kimyasal mücadelede, insan ve çevre sağlığı açısından sakıncası olmayan ilaçlar özenle seçilerek kullanılmakta, bu ilaçların bal arısı, ipekböceği, zararlı böceklerin parazit ve predatörlerine yani faydalı faunaya zarar vermemesi için çalışılmaktadır.

     4.2. İlaç Bayileri

     Tarımsal Mücadele ilaçlarını satan bayiler, arılara zararlı olan ilaçları üreticilere verirken, bunların dikkatle kullanılması gerektiğini tekrar tekrar hatırlattıklarını ifade etmişlerdir. İlaç kutularının üzerindeki ve içindeki önerileri okumadan kesinlikle bunları kullanmamalarını müşteriye söylediklerini belirten bayiler, kendilerine bu konuda çok az şikayet geldiğini açıklamışlardır (Teknik Arıcılık, Sayı:6, 1986).

     5. TARIM İLAÇLARININ BAL ARILARINA ETKİSİ

     Tarımsal mücadelede kullanılan ilaçlar arıları ve larvaları öldürmektedir. Ağız yoluyla taşınan ilaçların arıyı kovana dönmeden öldürdüğü de görülmektedir (Balcı, 1977).

     Tarımda kullanılan ilaçların bal arılarına olan etkileri kullanılan ilacın cinsi, uygulama yeri ve zamanı, dekara uygulanan doz, etki süresi, ilaçlama yöntemi, ilaçlama günlerindeki meteorolojik koşullar, ...gibi pek çok faktöre bağlı olarak değişebilmektedir (Genç, 1994).

     Örneğin arılar için zehirli ve tehlikeli olan bir ilacın toksik etkisi, ilaçlamadan sonra 2 veya 3 gün süreyle yağan yağmur nedeniyle önemli ölçüde azalmaktadır.

     Aynı şekilde, toprak içine Pale injector adı verilen özel aletler yardımıyla uygulanan nematosit'lerin arılara hiçbir yan etkisi yoktur (Tutkun ve İnci, 1992).

     Memleketimizin güney illerinde bilgili bir şekilde yapılan tarımsal mücadele bilgili ve tecrübeli arıcılarımıza zarar vermemekte ve arılar narenciyeden yeteri kadar bal yapmaktadırlar (Balcı, 1977).

     Tarım ilaçlarını, bal arılarına olan etkileri bakımından 3 gruba ayırmak mümkündür:

     5.1. Pestisitlerin Arılara Etkileri

     Gerek ülkemizde gerekse Dünya da bal arıları pestisitlerden etkilenen en önemli böcek türlerinden birisini oluşturmakta, pestisitlerin yoğun ve bilinçsiz kullanılmaları sonucunda her yıl binlerce kovan zarara uğramaktadır.1967 yılında pamuk tarlalarında toz Carbaryl uygulamasıyla Kaliforniya'daki toplam koloni varlığının % 15'i yani yaklaşık 70.000 arı kolonisinin söndüğü kayıtlıdır. Arı ölümleri sonucu polinasyonun azalmasıyla meydana gelen ürün kaybının 80 Milyon $ olduğu hesaplanmıştır (Pimental, 1983). Nitekim buna benzer durumlar ülkemizde Isparta'nın Kovada vadisindeki meyve bahçelerinde ve 1988 yılında Trakya'da Süne mücadelesi sırasında gözlenmiştir. Tarımda bu denli önemli olan Bal arısı ve yaban arılarının pestisitlerden olumsuz yönde etkilenmelerini asgari düzeyde tutmak gerekmektedir. Bunun için öncelikle arıların pestisitlere maruz kalma yolları ile pestisitlerin arılara zehirliliğinin nasıl sınıflandırıldığını incelemek yerinde olacaktır.

     Arıların pestisitlere maruz kalma yolları ve zehirlenme belirtileri

     Bitkinin çiçeklenme döneminde yapılan ilaçlamalar sırasında ilaçla doğrudan temas ederek,

     İlaç damlacıklarının hedef alınmayan çiçek dönemlerindeki kültür bitkilerine ya da su kaynaklarına sürüklenmesiyle,

     Bitki katmanlarında ve çiçekteki ilaç kalıntılarına sonradan temas ederek,

     İlaçla bulaşık nektar ve polenin kovana taşınmasıyla,

     Yukarıda belirtilen yollarla pestisitlere maruz kalan Bal arısında zehirlenmenin en yaygın görülen belirtisi, arı kovanları önünde çok fazla sayıda ölü arılarının görülmesidir.

     Bunun yanı sıra arıların hareketleri azalarak görevlerini yapamaz hale gelir, saldırganlık artar, davranışları ve haberleşmeleri düzensiz hal alır, hatta ilaçlı polenlerin kovana taşınmasıyla genç işçi arılarda ölümler başlar, kovan kondisyonu azalır ve kovan tamamen söner(Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998).

     Pestisitlerin arılara olan zehirliliğini tespit etme yolları

     İlaçların arılara olan zehirliliği laboratuvar çalışmalarından başlayıp tarla denemelerine kadar uzanır. Uluslararası Arı-Bitki Komisyonu ilaçların arılara olan toksikesini laboratuvar koşullarında saatteki deyme yoluyla elde edilen LD50 değerlerine göre sınıflandırmaktadır. Buna göre ;

     Nitekim, ülkemizde genelde bu sınıflandırmaya bağlı kalınarak hali hazırda önerilen bazı etkili maddeler ile henüz ülkemizde kullanıma girmeyen bazı etkili maddelerin arılara etkisi yönünde sınıflandırmalar mevcuttur(Öztürk ve Özge, 1978 ; Öztürk 1990 ;Toros ve Maden, 1991).Ayrıca Özbek(1983)arıların tarımsal mücadele ilaçlarından etkilenmeleri ve alınacak önlemler isimli derlemesinde ilaç gruplarını ayrı ayrı ele alarak işlemiştir.

     Yukarıdaki sınıflandırma çerçevesinde bazı etkili maddelerin LD50 değerlerine göre zehirlilik sınırları Çizelge 4'de verilmiştir.

     Çizelge 4. Akut Değme Yoluyla Bazı Etkili Maddelerin Zehirlilik Sınıfları (Matthews, 1984)

     Çizelge 4 incelendiğinde, phasolone haricindeki tüm organik fosforlu ilaçlar ile tüm sentetik pyrethroitlerin çok zehirli ve zehirli sınıfında yer aldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra akarisitler, biyolojik preparatlar, fungusitler ve herbisitler az zehirli yada zehirsiz sınıfında yer almaktadır. Ancak, Smart and Stephenson (1982) sadece laboratuvarda elde edilen sonuçlara göre yapılan sınıflandırmanın araziye her zaman uygulanamayacağını, arının doğada hangi dozda ilaca maruz kalacağının da önemli olduğunu vurgulamaktadır.

     Özellikle sentetik pyrethroitler laboratuvarda çok zehirli sınıfında yer almalarına rağmen arazi denemelerinde toksiteleri çok düşük bulunmuştur. Bunu, uygulama dozunun düşük olmasına ve bu grup ilaçların birkaç saatlik sürede arılarda uzaklaştırıcı etkiye sahip olmasına bağlamışlardır (Crane and Walker, 1983). Bugün bazı sentetik pyrethroitler'in düşük dozları bazı Avrupa ülkelerinde yonca ve kolzada çiçeklenme döneminde bazı zararlılara karşı tavsiye edilmektedir.

     Arılara arazi uygulamalarında risk oluşturmayan phosolone, pirimicarb ve endosülfan'da risk oranları 135 .106 dan küçüktür. Bu risk oranı çerçevesinde akarisit, fungusit ve herbisit uygulamalarının arılar için risk oluşturmayacağı söylenebilir. Ancak phasolone hariç organik fosforlu ilaçların tümünde bu oran çok yüksektir.

     Sentetik pyrethroitler'in tavsiye edilen en düşük dozlarının risk oranları ise düşük olmasına rağmen, ülkemizde hemen tüm kültür bitkilerinde çok değişik zararlılara karşı tavsiye edilen bu grub ilaçların kullanma dozları Dünya'daki uygulama dozlarına göre daha geniş varyasyon göstermektedir. Ayrıca 3.nesil pestisitler olarak adlandırılan Biopreparatların risk oranları son derece düşük olup bu grup maddelerin önerilen dozlarda risk oluşturmayacağı söylenebilir. Ancak Bacillus thuringiensis haricindeki böcek büyüme düzenleyicileri ile yapılan çalışmalarda arılarda ölüm görülmemesine rağmen bu etkili maddelerin kovana taşınmasıyla kovanda yavru ölümlerine ve ana arının yumurta koymasına olumsuz etki yarattığı belirlenmiştir (Beetsma and Ten Houton, 1975; Johansen, 1979 ; Bbeetsma, 1080).

     Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi hedef alınan zararlıya toksik, hedef alınmayan canlılara zehirli olmayan"seçicilik"diye de tanımlanabilecek Fizyolojik selektivite gösteren ilaç sayısı fazla değildir. Bu nedenle mevcut insektisitleri Ekolojik selektivite kavramı altında uygulamamız gerekmektedir. Bu .ilaçların fiziko-kimyasal özelliklerinden yararlanarak ilaçlama zamanı, ilacın uygulama şekli ve formulasyonu ile sağlanabilir.

     Bu açıdan olaya bakıldığında, çiçeklenme döneminde kesinlikle kullanılmaması gereken organik fosforlu ilaçların fiziko-kimyasal özelliklerinden yararlanarak ve bazı tedbirleri aldıktan sonra arıların faaliyette olmadığı zamanlarda bitkilerin çiçeklenme döneminde atmak mümkün olabilecektir. Bunlar değme etkisi yüksek, kimyasal stabilitesi düşük ve dolayısıyla kalıcılığı az olan ilaçlardır ki, örnek olarak mevinphos, tetraethy, pyrophoshate, tetrachlorvinphos ile yapılan bir araştırmada bitki üzerindeki ilacın miktarı ilaçlamadan 1, 3, 6 ve 24 saat sonra sırasıyla % 49, % 79, % 84 ve % 94 oranında azalmıştır (Boekncke et al, 1990).

     İlaç atılmasında zamanın önemini vurgulayan Johansen (1979) sabah uygulamalarında arı zaiyatının geç saatlerde yapılana oranla 3-4 kat fazla olduğunu belirtmektedir. Arıların ilaçlardan etkilenmelerinde ilaç formülasyonlarının da etkili olduğu ve bu yolla da selektivite kazanabileceği birçok araştırmayla ortaya konulmuştur. Formulasyon şekilleri zehirlilik riskine göre, Toz(en çok zehirli), Islanabilir Toz, ULV Akıcı, Emülsiyon konsantre,

     Eriyebilir toz ve granül(az zehirli)şeklinde sıralanabilir. Örnek olarak Granül ve Emülsiyon konsantre formülasyonlarında meydana gelen arı kayıpları Çizelge 5'de verilmiştir.

     Çizelge 5. Çiçeklenme Dönemindeki Baklagil Tarlalarına Farklı Formülasyonlarla Uygulanan İlaçların İlaçlama Sonrası Neden Oldukları Arı Ölümleri (Free et al, 1967)

     Ayrıca son yıllarda geliştirilen "mikro kapsül"adı verilen formülasyonlar, arı faaliyetinin olduğu zamanlarda kullanılmaması gereken formülasyon şeklidir. Zira, 30-50 milimikron çapındaki bu kapsüllerin kovana taşınma riski söz konusudur. Bu formülasyonda arazide ölüm söz konusu olmamasına rağmen sonraki günlerde özellikle 6 .günden itibaren kovanların tamamen söndüğü belirlenmiştir (Stoner et al, 1979).

     Uçak uygulamalarında risk yer aletlerine göre daha fazladır. Zira uçakla ilaçlama, arının uygulamadan kaçmasına imkan vermeyecek ve uçakla ilaçlamada kaçınılmaz olan overlap riski nedeniyle bazı yerlere uygulanan dozun 2 katı doz düşebilecektir. Bunun yanı sıra uçak ilaçlamalarında sürüklenme riski de göz ardı edilmemelidir(Teknik Arıcılık, Sayı:61, 1998).

     Çizelge 7.Böcekler Ve Diğerlerinde Kullanılan Ve Arılarda Direk Toksik Etki Gösterenler

     6. TARIM İLAÇLARININ ARILARI ETKİLEME ŞEKLİ

     Böcek öldürücü (insektisit) ilaçların arıları etkileme şekli 3 farklı yolla meydana gelmektedir. Bal arıları doğadaki çeşitli bitkilerden polen ve nektar toplarken:

     1-Mide zehirlerinden etkilenirler. Besinlerine karışmış tarım ilaçlarını sindirim sistemine alırlar.

     2- Kontakt (temas-deyme) zehirlerinden etkilenirler. Arıların kitukulasına (derisine) tarım ilacı deydiği zaman arılar ölür.

     3- Solunum zehirlerinin etkisi ile zehirlenerek ölürler. Bunlar genellikle fümigant ilaçlardır.

     Bazı pestisitler aynı anda iki veya üç etkiyi birlikte gösterirler. Bahçe sahipleri tarafından, meyve ağaçlarının çiçeklenme döneminde öneri dışı yapılan hatalı ilaçlamalar, çok sayıda arı ölümüne neden olmaktadır. Bu ilaçlamalarda, arılara karşı, tehlikesiz olan ilaçlar arasından bir seçim yapılmalıdır.

     Bitkilerin çiçeklenme döneminde yapılan toz veya sıvı ilaç uygulaması esnasında bal arıları ya doğrudan ilaca maruz kalmakta, ya da ilaçlı bitkileri ziyaret ederken çiçeklerin taçyapraklarında biriken ilaçlı su damlacıklarının veya ilaç tozlarının vücutlarına bulaşması ile zehri bünyelerine almaktadırlar.

     Polene bulaşmış toz ilaçları, tarlacı arıların kovana taşımaları sonunda, kovanda görevli genç işçi arılar ve beslenmekte olan larvalar, zehrin etkisinde kalarak ölmeye başlamaktadır (Tutkun ve İnci, 1992).

     6.1. Zehirlenme

     Bal arıları çiçeklerden balözü ve çiçek tozu toplarken bitkiler üzerine bulaşmış olan herhangi bir zehirli kimyasal maddeyle temas ederler. Zehirlenmenin ilk belirtisi, tüm arılıktaki kolonilerin uçuş delikleri önünde çok sayıda ölmüş veya can çekişmekte olan arıların görülmesidir. Tarımsal mücadele ilaçlarının birçoğu arılar kadar her dönemdeki larvaları da öldürme gücündedir. Genellikle koloni üzerinde diğer tehlikeli etkileri göstermeden tarlacı arıları öldürürler. Birçok arı tarlada ve ilaçlanan saha ile koloni arasında kaybolur. Koloni zayıflar fakat genellikle sönmez. Aşırı durumlarda zehirli maddeler gıda toplayıcı arılar tarafından kovana taşınırlar. Bu durumda kovandaki yavru ve genç arılar da ölürler. Böyle bir durumda koloni sönebilir.

     Zehirli madde ergin arı tarafından alındığında değişik durumlar meydana gelir. Zehir sadece hazım organına etkili olabilir. Veya fiziksel değişmeler hazım organının çalışmasını, ergin arıların beslenmesini imkansız hale getirir. Genellikle karın şişer. Bu safhada ergin arılar açlıktan ölürler veya kuruma sonucu ölüm meydana gelir. Bununla beraber çok yaygın olarak kullanılan organik ilaçlar sinir sistemine etki ederek bacaklar, kanatlar, hazım organı v.s.'nin görev yapmasına engel olurlar. Bunun sonucunda da ergin arılar gıda arama, bunları kovana taşıma yeteneklerini kaybederler. Yani su ve yemden yararlanamazlar. Açlıktan veya kurumadan dolayı ölürler. Gıdasız kalan arılar, 3-4 saat sonra zayıflarlar ve dayanamayarak 6-8 saat sonrada ölürler(Öztürk ve Öder, 1983).

     6.2. İlaç Gruplarına Göre Arılarda Zehirlenme Belirtileri

     Tarımsal mücadelede kullanılan bütün ilaçların bal arılarına aynı ölçüde etkili olmadıkları bilinmektedir. Genellikle arılara en etkili bileşikler insektisitler arasında yer almaktadır. Bunlarla zehirlenmiş koloni bireylerinde görülen tipik belirtiler ilaç gruplarına göre aşağıda kısaca açıklanmıştır(Tekik ve Korkmaz, 1992).

     6.2.1. Organik Fosforlular

     Organik fosforlu bileşikler mide, kontakt ve solunum yoluyla etkili olurlar. Azinphosethyl, Azinphosmethyl, Diazinon, Dichlorvos, Fenitrothion, Fenthion, Malathion, Mevinphos, Triazophos aktif maddelerini içeren yüzlerce ticari ilaç, bal arıları için çok zehirli olduklarından ani ölüm meydana getirmektedir. Bu yüzden tarlacı arılar daha kovana dönmeden birkaç saat içinde zehirlenerek ölmektedir.

     Bu gruptaki ilaçların düşük dozunu alan arılarda önce aşırı bir saldırganlık başlamakta, daha sonrada yaygın bir kusma görülmektedir. Arılar kusarken, bal midesinden çıkardıkları nektar ile ıslak ve yapışkan bir görünüş kazanmaktadır. Kanatlar yana açılmakta, abdomen şişmekte ve bacaklarda düzensiz kasılmalar meydana gelmektedir. Genel bir titreme istem dışı hareketlerden sonra paraliz olma süresi tamamlanmakta ve ölümler başlamaktadır.

     Yoğun şekilde zehirlenmeden sonra kusma kovanda meydana gelirse, kovan içinde ağır bir ilaç kokusu hissedilmektedir. Kolonideki arı sayısı azalmakta, hatta koloni kısa zamanda sönmektedir.

     6.2.2. Klorlandırılmış Hidrokarbonlar

     Bu gruptaki ilaçların etkileri, kontakt ve mide yolu ile olmaktadır. Kalıcılıkları uzun süre devam eden Klorlandırılmış hidrokarbon bileşimli ilaçların çoğu son yıllarda yasaklanmıştır. Halen sınırlı alanlarda kullanılmakta olan Endosülfan ve Diflubenzuron aktif maddeli ilaçlar, arılar için çok tehlikelidir.

     Arıların ilaçla teması sonunda, deri yoluyla veya bal midesine nektara karışmış halde alınan aktif madde, yavaş yavaş fakat devamlı şekilde toksik etki gösterir. Zehirlenmeden sonra tarlacı arıların büyük bir kısmı kovana dönebilmekte ancak alınan ilaç dozuna bağlı olarak, yaşama şansları giderek azalmaktadır.

     Bu gruptaki ilaçlarla zehirlenen arılarda iğnelerini batırma isteği artmakta, anormal aktivite, arka bacakları sürüyerek yürüme, titreme gibi belirtiler görülmektedir. Felç durumunda, kanatlar vücuttan açık halde tutulmakta, bazen sırtüstü düştükleri de olmaktadır. Bu durumda uzun süre bacak ve antenlerini hareket ettirerek canlı kalabilirler. Bazı karıncaların bu arıları daha ölmeden yuvalarına taşıdıkları gözlemlenmiştir(Tutkun ve İnci, 1992). Ağır paraliz başlamadan önce bazı arıların kısa mesafelerde uçtukları da saptanmıştır(Korkmaz ve Tekik, 1992).

     6.2.3. Karbamatlı Bileşikler

     Bunlar arılara kontakt ve mide zehri olarak etki eden tehlikeli bileşiklerdir. Özellikle Aldicarb, Carbaryl, Dioxacarb, Methomyl ve Propoksur aktif maddeli bileşiklerin toz formulasyonları arıları öldürür. Sıcak kanlı hayvanlara etkisinin az olduğu ve yağ dokusunda birikmediği için Karbamatlı bileşikler bugün Klorlandırılmış hidrokarbonlar'ın yerini almışlardır.

     Bu gruptaki ilaçların etki süresi 3-4 gün devam edebilir. Kovanlar ilaçlama yapılan alana yakınsa, arılar bu süre içinde kovan önüne tel kafes takılarak beslenebilir.

     Zehirlenmiş arılarda vücut hareketi zayıflamakta, uçmayı başaramayan davranışlar görülmekte, bunu paraliz (felç) ve ölüm takip etmektedir. Arıların çoğu kovanda ölmektedir. Ana arı ölmediği taktirde, uzun bir süre yumurta bırakmamaktadır.

     6.2.4. Dinitrofenli Bileşikler

     Bu gruptaki ilaçlar genellikle ilkbaharda ağaçların uyanmasından önce kullanılmaktadır. Dinitro ortocresol (DNOC) ve Dinoseb (DNBP) aktif maddeli ilaçların arılarda zehirli etkisi, erken ilkbaharda temizlik uçuşuna çıkmış arılarda görülmektedir. İlaçtan etkilenen arıların çoğu kovanda ölmektedir.

     6.2.5. Sentetik Pyretroidler

     Son yıllarda ülkemizde Akdeniz bölgesi başta olmak üzere meyve ve sebze yetiştirilen bütün alanlarda Sentetik pyretroidler zararlı böceklere karşı yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu grupta Alfoxylate, Cyhalothrin, Cypermethrin, Deltamethrin, Fenpropathrin, Fenvalerate, Permethrin aktif maddelerini ihtiva eden preparatlar, çok yüksek oranda insektisit etkiye sahiptir. Örneğin Cypermethrin aktif maddeli Ripcord 20, İmperator 25 ve Polytrin 200, Fenpropathrin grubundan Mmeothrin R 20 ve Fenvalerate aktif maddeli Sumicidine % 20 EC kuvvetli temas ve mide zehiri olduklarından,bal arılarında toplu halde ölümlere neden olmaktadır.

     Sentetik pyretroidler, yağmurla yıkanmak veya buharlaşmak suretiyle etkilerini çok az kaybettiklerinden, ilaçlamadan sonra iklim koşullarına bağlı olarak 1-3 hafta kadar arılar için tehlike teşkil ederler. Bunlar arasında sadece Deltemethrin aktif maddeli ilaçların arılara daha az toksik olduğu bilinmektedir.

     Zehir etkisi çok yüksek olan pyretroidler, arılarda önce düzensiz hareketler, kusma ve halsizlik meydana getirmekte, bunu çırpınma şeklinde bir paraliz ve ölüm takip etmektedir. Aslında bu ilaçların normal tarla dozlarında gece kullanılmaları halinde arılar için pek zehirli olmadıkları anlaşılmıştır. Zira arılar, mücadele yapılan tarla ve bahçelerden, bu grup ilaçların repellent (kaçırıcı) etkisi nedeniyle uzaklaşmakta ve bir ölçüde ölümler azalmaktadır. Özellikle Fenpropathrin ve Fenvalerate aktif maddeli ilaçlar, arılara daha güvenli olan grubu oluşturmaktadır.

     6.2.6. Diğer İlaç Grupları

     Akarisit, Herbisit, Fungusit ve diğer ilaç gruplarının arılar için insektisitler kadar zararlı olmadıkları bilinmektedir. Ancak akarisitlerden Cyhexatin, herbisitlerden Atrazin ,Neburon ve Trifluralin, fungusitlerden bazı bakırlı preparatlar arıları zehirleyebilmektedir.

     Bal arılarına tehlikesiz olduğu bilinen ve yabancı ot ilacı olarak çok yaygın şekilde kullanılan 2.4 D, birçok polenli ve nektarlı bitkinin ölümüne sebep olduğu için arıcılığa dolaylı yolla büyük zarar vermektedir (Tutkun ve İnci, 1992).

     6.3. Zehirlenmeye Karşı Arıların Davranışları

     Bal arılarının anatomi, fizyoloji ve davranışları o şekilde gelişmiştir ki, arılar zehirlendikleri zaman normal davranmazlar. Eğer işçi arılar fiziksel olarak zarar görmüşlerse alışma veya uçma yeteneklerini kaybederler ve kovandan uzakta ölürler. Ölen arıların %90'nı yaşlı arılardır. Kovandan uzakta farklı zehirli maddelerle zehirlendikleri zaman ölüm değişik derecelerde meydana gelir.

      Zehirli balözüyle koloniye geri dönen arıların, tüm balı bulaştırmalarını önlemek için ayrıca bir takım doğal önlemlerde vardır. Yorgun ve halsiz düşmüş, gıda toplayan arılar genellikle bal özü yüklerini boşaltmadan kovandan dışarıya atılırlar . Gıda yüklerini boşaltmışlarsa kovan içi hizmetlerinde çalışan arılar her damla bal özünü işlerler. Böylece uzun bir zaman zehirli maddenin etkisinde kalırlar. Kovandaki arılar bir zehirle etkilendikleri zaman, bal midelerindeki gıda maddesini tutma eğilimindedirler ve diğer arılar tarafından kovandan dışarıya atılırlar. Bekçilik yapan arılar da, anormal arılara veya kötü kokuyla kovana dönen arılara karşı koyarak içeriye bırakmazlar. İlaç uygulaması kovanların yakınında yapıldığı zaman, bazı arılar vücutlarına bulaşan zehirle kovana geri dönerek kovan arılarının bazılarını zehirle bulaştırabilirler. Bu durum bazen uçuş deliği yakınında çok sayıda ölmüş arının yığılmasına neden olur.

     Gıda toplayan arılar zehirle bulaşmış çiçek tozunu da toplayıp kovanlarına taşıyabilirler. Eğer kovanlarına döndüklerinde şiddetli şekilde etkilenmişlerse genellikle yüklerini boşaltmadan dışarıya atılırlar. Bulaşık çiçek tozu kovana bırakılmışsa, kovan arıları yavru yuvalarında çiçek tozunu depolama işlemi sırasında zehirlenebilirler.

     Besleyici arılar zehirli çiçek tozunu yavru gıdasına dönüştürdükleri zaman larvaları beslemeye fırsat kalmadan ölürler. Bu tip arılar genellikle dip tahtasında veya kovan önünde ölürler. Bazen yavruların öldüğüne de rastlanır. Koloni kadrosu çok azalabilir. Ya koloni söner veya uygun çiçek döllenmesi veya hasat edilecek balı toplamaya yetersiz bir duruma düşer. Kadrosu aşırı derecede azalır.

          


ANA MENÜYE DÖN