İBDA-C Sitesi yayını durdurttuk. Türk Anti Terör grubunu oluşturanlar terörü lanetleyen
herkestir. Sizsiniz, biziz. |
Bu gün Hürriyette Oktay EKŞİ ve Ertuğrul Özkök'ün yazılarını okudum. Altta bu yazılara yer verdim. bunun dışında bir kaç satır eklemeyi düşünüyorum. Herkesi düşünmeye çağırıyorum: VİTRİN DEĞİŞMESİYLE ZİHNİYET DEĞİŞMEZ. Bu zihniyet terör olaylarına çanak tutan bir zihniyettir.
Şu anda başımızda %35 oyla bulunan imam kökenli Kasımpaşa
Dayısı, zamanında Hizbullahçıların diznin dibinde eğilen Başbakan her
zaman "DEĞİŞTİK" diyor. Bende Türk Gençliği adına cevap veriyorum. "BİZ DEĞİŞMEDİK". Başımıza gelen felaketlerde dinin ceza verdiğini söyleyenler
bas bas bağıran cahil örümcek kafalılar Terör olaylarında neden sustu?
Onca müslüman öldü neredeydiniz Tutkal beyinliler. Söyleyeceklerim çok uzun ama sizleri sıkmak istemiyorum. Altta Oktay EKŞİ ve Ertuğrul Özkök'ün yazılarını veriyorum. Lütfen bu yazılara dikkat edin. ------------------------------------------------------------ Oktay EKŞİ SAYIN Başbakan, Günlerdir kamuoyu CHP Meclis Grup Başkan Vekili Ali Topuz'un kamuoyuna duyurduğu ve sadece sizi değil, laik cumhuriyeti, ulusumuzun geleceğini ve hem partinizin hem de sizin siyasi kimliğinizi çok ilgilendiren bir konuyla meşgul: Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in halen aynı görüşleri savunduğunu açıkladığı 19-21 Mayıs 1995 tarihli konuşmasından söz ediyoruz. Demokrasiler herkese görüşlerini özgürce ifade hakkı sağladığı ölçüde gerçekten demokrasi olurlar. O nedenle Sayın Dinçer'in üstelik bir bilim adamı sıfatıyla görüşlerini özgürce savunması saygı duyulacak bir durumdur. Ancak Sayın Dinçer şu anda Başbakanlık Müsteşarı'dır. Tüm devlet makinesinin en üst düzeydeki bürokratıdır. Sizin adınıza yetkiler kullanır, tasarruflarda bulunur. O nedenle konumu tüm sistemi etkilemeye müsaittir. İşte bu konumdaki bir insanın devletin temel ilkelerine karşı görüşü olamaz. Olursa o makamda oturamaz. Oysa Sayın Dinçer, geçen hafta (24 Aralık'ta) yaptığı açıklamada: ‘‘Dokuz yıl önce, bir bilim adamı olarak ileri sürdüğü görüşlerin ve yaptığı analizlerin, aradan geçen süre zarfında dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmelerle doğrulandığını ve bu nedenle gerek ülkemizde, gerekse yurtdışında pek çok araştırmacı ve bilim adamı tarafından da benzer sonuçlara ulaşıldığı kanısını bugün de taşıdığını’’ söyledi. Sayın Dinçer kısaca diyor ki: ‘‘Ben değişmedim.’’ Peki değişmeyen görüşü ne imiş? Söyledikleri kısaca ‘‘O adam orada oturdukça bu ülkede kimse laik devletin güvencede olduğunu söyleyemez’’ dedirtecek kadar tehlikeli şeyler. Çünkü konuşmasının bütünüyle ‘‘Türkiye'de bir İslami rejim kurulmasını istediğini’’ söylüyor. Nitekim dünkü Hürriyet'te Sedat Ergin bunlardan hayli örnek verdi. Biz yer darlığı nedeniyle tek örnekle yetineceğiz. Sayın Dinçer, ‘‘Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını’’ vurguladıktan sonra: ‘‘Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam'la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin, LAİKLİK, CUMHURİYET ve MİLLİYETÇİLİK gibi birçok TEMEL İLKENİN yerini daha çok katılımcı ve daha ademi merkezi, DAHA MÜSLÜMAN BİR YAPIYA DEVRETMESİ ZAMANININ GELDİĞİ DÜŞÜNCESİNİ TAŞIYORUM’’ diyor. Oysa Sayın Başbakan siz, Büyük Atatürk'ün 60'ıncı ölüm yıldönümünde, yani 10 Kasım 2003 günü aynen şunu söylemiştiniz: ‘‘Atatürk'ten tevarüs ettiğimiz milli egemenlik, üniter devlet ve LAİKLİK kavramları, esas itibarıyla onun EN BÜYÜK ESERİM dediği CUMHURİYET'in sac ayaklarını teşkil etmektedir.’’ Önceki gün de ‘Anayasal rejimi yaşatma’ kararlılığınızdan söz ettiniz. Sayın Başbakan şimdi sizden Ömer Dinçer konusundaki suskunluğunuzu bozmanızı ve kamuoyu önünde lütfen aşağıdaki soruyu yanıtlamanızı bekliyoruz: Sayın Ömer Dinçer'i siz oraya, ‘‘Laik cumhuriyeti daha Müslüman bir yapıya kavuşturması (İslami bir rejim kurması) için mi getirdiniz, yoksa Atatürk'ten bize miras kalmış dediğiniz temel ilkeleri koruması için mi?’’ Eğer 10 Kasım tarihli konuşmanız ve son sözleriniz samimi düşüncelerinizi ifade ediyorsa, gereğini lütfen yapınız. Saygılarımla. --------------------------------------------------------------------------------------------- Ertuğrul ÖZKÖK İRAN'daki deprem felaketinin fotoğraflarına bakarken, sizin aklınıza da o meşum pankart geldi mi? Hani Gölcük depreminden sonra İstanbul sokaklarında yapılan bir mitingde, türbanlı bir kızın elinde taşıdığı o pankart. Üzerinde ‘‘7.4 yetmedi mi’’ yazılı pankarttan söz ediyorum. Ondan iki-üç gün önce adının başına ‘‘Cüppeli’’ ifadesini yazdıran o malum ‘‘Hoca’’nın vaazında söylediği sözleri yansıtan o meşum pankart. Aklınca, Gölcük depremini, diniyle bağını koparmış, dininin vecibelerini yerine getirmeyen insanların başına Allah tarafından gönderilen bir mesaj olarak sunan malum kafanın ürünü. Ben hatırladım. Zaten hiç unutmamıştım. Çünkü pankartın üzerinde o meşum yazı, çok ama çok ağırıma gitmişti. Yazı İşleri'ndeki arkadaşlarımın da çok ağırına gitmişti. Tepkimizi, bu pankartı Hürriyet'te manşet yaparak göstermiştik. Ölüm, İran'ın bu fukara insanlarının üzerine bir toz bulutu olarak çullanırken, ben işte o pankartı hatırladım. Kafamdan ne kadar çıkarmaya, hafızamdan ne kadar itmeye çalıştıysam da aklıma geldi. Çünkü o pankart kanıma öylesine dokunmuştu ki, üzerindeki ‘‘7.4 yetmedi mi’’ ifadesi, kızgın demir üzerine yazılmış gibi, belki de ölünceye kadar beynime kazınmıştı. O günlerde dinci gazetelerden, kendine mütedeyyin diyen yazarlardan bir tepki beklemiştim. Bizimkinden daha büyük bir tepkiyi onların göstermesi gerektiğine inanmıştım. Ne yazık ki gelmedi. Cemaat dayanışması, o densiz lafı pankartın üzerinde bırakmıştı. Tepkim o kadar büyüktü ki, günlerdir içimden ‘‘yazma, yazma’’ diyen ses, sonunda teslim oldu. Şimdi ne diyeceğiz? Türkiye Cumhuriyeti'nde insanlar dinden çıktığı için Allah bu cezayı verdi! Peki şeriat kanunlarıyla yönetilen, kadınlara başlarını açmayı yasaklayan, bütün dünyaya İslami köktendinciliğin ideolojik merkezi olduğunu kabul ettiren İran halkı, Allah tarafından niye cezalandırıldı? Hıristiyan dinine mensup Amerika'da, 6.5 büyüklüğündeki depremde 3 kişi ölürken, bundan çok daha küçük bir deprem Müslüman İran'da niye 20 binden fazla insanın hayatına mal oldu? Şimdi, o pankartı taşıyan türbanlı hanımefendiden, Cüppeli Hoca'dan bunun izahını beklemeye hakkımız yok mu? Görüyor musunuz, kaba siyaset pençesini dini inançların bağrına geçirdiği zaman ne büyük haksızlıklar ortaya çıkıyor. Hem Türk halkına, hem İran halkına ne büyük haksızlıklar. Diyeceksiniz ki, birkaç kendini bilmezin lafına itibar edilir mi? Edilir. Çünkü ülkemin, sağda solda, dinci kesimde sayıları bir avuç da olsa, fanatiklerin, kendini bilmezlerin nasıl esiri olduğunu, acılarına katlana katlana öğrendim. Solda beş bin silahlı ile sağda beş bin silahlı militanın bu ülkeyi askeri müdahaleye kadar götürdüğünü henüz unutmadım. Bu eylemci azınlıkların türban olayını nasıl ülkenin bütün meselelerinin üzerine çıkararak hayatımızı zehir ettiklerine hálá tanık oluyorum. Kusura bakmayın, işte bu nedenle, ‘‘Birkaç densizin işidir’’ deyip geçemiyorum. Çünkü o pankarttaki lafları, hem kendime, hem de ülkemin milyonlarca insanına atılmış en büyük iftira, yapılmış en büyük hakaret olarak görüyorum. Sadece bize değil, aynı zamanda İran'ın milyonlarca Müslüman'ına da atılmış bir iftira olarak düşünüyorum. Ne yazık ki, varlık nedenlerini dini hassasiyetlerin korunması üzerine kuran insanlar, sadece kendileri gibi düşünmeyenleri takibe aldıkları, kendi cemaatlerinden gelen bu densizliklere karşı çıkmadıkları, eleştirmedikleri için atılan iftira yerinde kalıyor. Türbanlı kızlar ultra modern mi PROF. Nilüfer Göle, ‘‘modern mahrem’’ kavramıyla, türban olayını modernite ile ilişkilendiren teoriler dönemini açmıştı. Şimdi buna bir yenisi eklendi. Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Tülin Bumin dünkü ‘‘Radikal’’ Gazetesi'nde Neşe Düzel'le yaptığı söyleşide, Türk kadınları için şu üçlü sınıflandırmayı yaptı: ‘‘Başörtülü, başı açık ve türbanlı.’’ Bu sınıflama içinde başörtülüleri ‘‘geleneksel’’, başı açıkları ‘‘modern’’, türbanlı kızları ise ‘‘ultra modern’’ olarak değerlendiriyor. Türbanlı kızların bu tavırları ile ‘‘Ben dine ait değilim, din bana ait’’ dediğini belirtiyor. Çok uzun bir konuşma olduğu için birkaç cümlesini çekip üzerinde fikir yürütmek istemiyorum. Ama bana biraz zorlama gibi geldi. ----------------------------------------------------------- herkese sevgilerimi ve saygılarımı sunarım TÜRK ANTİ TERÖR |
---|