YILMAZ GÜNEY sinemirna |
Yılmaz Güney,
sinemacılığımızda yeni bir satırın ilk harfidir.
Kendisinin de içinde yer aldığı dönüşümcü
eğilimleri daha ileri götürmüş; niteliksel bir
değişime uğratarak, devrimci bir boyuta
ulaştırmıştır onları. Bu nedenle o,
sinemacılığımızın bir dönemecidir. Mehmet Ergün, Sinemacı ve Anlatıcı Olarak Yılmaz Güney, İstanbul, 1978. |
![]() |
(...) Türkiye'nin gerikalmışlığını anlatıyormuş... Ne yapalım ki, Türkiye'nin ilerici sanatçısı şimdilik gerikalmışlığımızı anlatmayı yeğliyor. Bundan yakınanlar o zaman kendi sanatçısını çıkarsınlar ortaya, geri kalmışlığımızı değil ileriye gitmişliğimizi, köylümüzü değil kentlimizi, emekçimizi değil burjuvazimizi anlatan pembe yapıtlar koysunlar ortaya... Sinemamız, diğer sanat dallarımızdaki gibi ülke gerçeklerini anlatan, bu gerçeklerden esin alan sanatçılar yetiştiriyor. Bunların (...) tarihin her döneminde (...) yazgısı resmi ideolojiyle çatışmak, iktidarla uyuşamamak olmuştur. Bu gerçeği bilerek ve karşılaşacağı güçlükleri unutmayarak çalışmalı Türk sinemacısı... Başka yolu yok. Bugünkü güçlükler, yarının gerçek demokratik Türk halk sinemasına giden yolda aşılması gereken kaçınılmaz aşamaları simgeliyor. Atilla Dorsay, "Sürü'nün Ödülü ve Alınacak Dersler", Cumhuriyet, 17 Ağustos 1979. |
İzmir'in Yılmaz Güney'li Günleri Yılmaz Güney üzerine bir şeyler söylemek kolay değil. Çok sıradan bir söz olacak belki, ama o Türk halkının gönlünde sözcüklere sığmayacak denli büyüktü. Gerçekten de öyle. Bugünün gençleri onu daha çok anlatılardan ve okuduklarından bilir. Son zamanlarda değişik vesilelerle filmlerini görenler de arttı. Son bir yıl içinde senaristliğini yaptığı, Şerif Gören tarafından yönetilen Yol ile Zeki Ökten tarafından yönetilen Sürü filmleri gösterildi. Bilindiği gibi Güney her iki filmde de oyuncu ya da yönetmen olarak görev almadı, ama onun ağırlığı tabii ki hissediliyor. Yakında başta Umut olmak üzere oynayıp yönettiği diğer filmler de gösterime girince, daha rahat karşılaştırma olanağı doğacak daha önce izleyemeyenler için. Ben burada uzun uzun Yılmaz Güney filmografisinden söz edecek değilim. Nasıl olsa onunla ilgili bilgileri başka yerlerden de edinme olanağınız vardır, ya da aşağıda verilen bağlantıları izleyerek o tür bilgileri zaten edinebilirsiniz. Ben daha çok sinemirna'nın özgünlüğüne denk düşecek biçimde, daha İzmir'le bağlantılı şeyler söylemek istiyorum. Yani İzmir'in Yılmaz Güney'li günlerinden söz etmek istiyorum. İzmir'de daha çok toplumsal içerikli filmleri göstermekle tanınan belli başlı sinemalar vardı 1970'lerde ve 80'lerde; bunların en önemlileri Güzelyalı Parkı'nın hemen yanında bulunan As Sineması ve yine Karataş'ta bulunan Köşk Sineması sayılabilir, ki bunların ikisi de yok artık. Pek çok Yılmaz Güney filminin o sinemalarda kapalı gişe oynadığını anımsıyorum. Ben o zamanlar pek oralara kadar gitmezdim doğrusu. Daha çok gittiğim Şirinyer'de bulunan ve hiçbiri günümüze erişemeyen toplam yedi sinemada (Hayal, Park, Uğur, Altınordu Yazlık, Emek Kışlık, Emek Yazlık, İpek) ise merkezdekilere göre daha az Yılmaz Güney filmi gösterilirdi, ya da bir-iki hafta daha geç gelirdi merkezdeki diğer sinemalara göre. Ancak son derece net anımsadığım olaylar vardır: Umut filmi İpek Sineması'nda gösterime girdiğinde haftalarca kapalı gişe gösterildiydi. İki kez gittim o filme, ki iki kez gittiğim ilk filmdir. Derinden etkilemişti bizi ve sinemadan insanları yoksulluğa ve çaresizliğe iten nedenlere hınç duyarak çıktıydık. Yılmaz Güney, Umut filmiyle gençler arasında idol oluverdi. Sonra diğer filmleri geldi birer birer. 12 Eylül darbesinden hemen önce son izlediğimiz Yılmaz Güney filmi ise Çınar Sineması'nda haftalarca oynayan Sürü filmidir. Eskiden sinemalar yaz-kış hep dolardı. Yazın eski filmlerin yeniden gösterildiği dönemler değildi. Yeni filmler hem kış hem de yaz aylarında pekala gösterime girerdi. Arkadaş filmi de yine bir yaz günü gösterime girdiydi. Film, Şirinyer'de Emek Yazlık Sineması gösteriliyordu. Gösterimden önce zaten dillere çoktandır dolanmış olan Melike Demirağ'ın Arkadaş şarkısı da filme ilgiyi iki kat artırmış olmalı ki, ilk birkaç gün bilet bulup giremedik. Nihayet girdiğimiz gün ise havanın epeyce bulutlu olduğunu anımsıyorum. Filmin tam orta yerinde yağmur başladı. Ama kimse sinemayı terketmedi. Film de kesilmedi. Ama yağmur giderek şiddetlenince, bu kez filmi kestiler ve izleyiciler arasında bir uğultudur başladı, ama yine de kimse yazlık sinema bahçesini terketmiyordu. Bunun üzerine sinema sahipleri sırılsıklam olan bizleri hemen yan tarafta bulunan kışlık salona aldılar ve filmin gösterimi kaldığı yerden sürdü. İşte böylesi bir coşku vardı o zamanlar sinemaya ve özellikle de Yılmaz Güney sinemasına yönelik. Gökten üç elma düştü, biri Yılmaz Güney'in, biri onun dönemini gören biz şanslı yaşlı kuşağın, biri de onu şimdi tanıma şansına sahip olan yeni kuşağın başına. Uğur Altunay |
Yılmaz Güney Bağlantıları | 1. Yol, 2. Yol, 3. Seyyit Han, 4. Yılmaz Güney Factsheet, 5. Yılmaz Güney'in Filmleri (Turkshop), 6. Yol (Afiş), 7. Yılmaz Güney, 8. Çirkin Kral, 9. Yılmaz Güney Movies |
© 16 Mart 2000 Uğur Altunay