İSRAF VE
TASARRUFUN ÖNEMİ
İsrafın Tarifi ve Hükmü:
Arapça bir kelime olan israf “serefe”
kökünden gelmektedir. Seref, yemek, içmek, giyip, gezmek
gibi meşru ve mübah olan hususlarda ma’kul ve ma’ruf
sınırı aşmak demektir.
İsrafın Lugat Manası:
Lüzumsuz yere harcama yapmak, ihtiyaçtan
fazla tüketmek, saçıp savurmaktır.
Istılah manası ise;
İnsan fiillerinde sınırı aşana, aşırılık
yapana, dengesiz harcama yapan kimseye de müsrif
denir.
Tüketim ve harcamada; en aşağı derecede
cimrilik, ortası iktisat, aşırısı ise israftır. Allah
(c.c.): İsraf ve cimriliği de haram kılmıştır. İşte
Rabbimizin hükmü:
“Elini boynuna bağlı tutma (cimrilik yapma). Onu, büsbütün
de açıp-saçma (İsraf da yapma), sonra kınanır,
kaybettiklerinin hasretini çeker durursun.”
İslam’ın emri iktisattır. İktisat;
tüketim ve harcamada itidal üzere olmak, lüzumundan fazla
ve noksan harcamaktan kaçınmaktır. İsrafın mukabili olan
iktisat, mü’minlerin bâriz vasıflarından birisidir.
Allah şöyle buyurdu:
Onlar ki, (Rahman’ın has kulları) harcadıklarında ne israf ne de
cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
Kur’an, israf yasağıyla anlayışındaki orta yol veya
denge ilkesinin bir görünümünü sergilemektedir. Bu
prensiplerin bir uzantısı olarak ferdin terkibinde yer
alan madde ve ruha aynı anda haklar tanıyarak, evvela bu
temel ve çekirdek yapıda bozulma ve sapmaları
önlemektedir.
İtidal prensibinin en önemli belirişlerinden biri
Kur’an’da ekonomik ahlak diye ifade edebileceğimiz;
harcamada denge esprisidir.
Kur’an, dünya nimetlerinden yararlanmayı “ilahi istek
ve arzu” olarak tespit eder...
İsraf, Kur’an ahlakının özündeki denge prensibini
bozmaktadır. Çünkü birimizin gerektiğinden çok harcaması
için, bir ötekimizin gerektiğinden az harcaması icap
edecektir. Allah, yeryüzü sofrasına nimetleri dengeli bir
biçimde göndermiştir. İsrafa gidenler, bu dengeyi, kendi
lehlerine bozan isyancılardır.
İSRAF İLE İLGİLİ AYETLER
Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit
hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde
zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği
zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de
hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin;
çünkü Allah israf edenleri sevmez.
Yani zekatınızı verirken: Sakın ha! Bu benim malımdı da
ben veriyorum. Yani bu adamın bu işte hiç hakkı yokken ben
veriyorum veya malınızın öşrünü verirken, ben bu malı bu
adama veriyorum, bunun hakkı yokken” demeyin. O adamın
hakkı vardır.
Eğer vermiyorsanız o adamın hakkını gasbetmiş oluyorsunuz.
Zekatı ve öşrü vermemekten ayrıca hesaba çekileceğimizi
bilelim. “Sakın israf etmeyiniz” buyuruyor.
Allah (c.c.), kitabımızda bize Firavun’u tanıtıyor. O,
kâfir ve zalimdi. Bozguncu ve kibirli idi. Nüfuz ve
iktidarını ölçüsüz ve acımasız olarak kullanan müsrif
birisiydi. İşte, bize Firavun’u tanıtan bir ayet:
“Çünkü Firavun, yeryüzünde ululuk taslayan bir diktatör ve
haddi aşanlardan (müsriflerden) idi.”
KUR’AN-I KERİM’DE İSRAF
İnsanın, kendini ve sahip olduğu değerleri acımasız olarak
harcaması israftır. Allah (c.c.), koyduğu ölçülere riayet
etmeyip haddi aşanları, müsrifleri sevmez... İşte
Rabbimizin hükümleri.
Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel
elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin;
çünkü Allah israf edenleri sevmez.
Yeryüzü mescit olduğuna göre daima güzel ve temiz
giyinmeye, güzel konuşmaya, güzel davranmaya devam etmemiz
lazımdır.
Allah İsraf Edenleri Sevmez
Kur’an-ı Kerim’de 17 yerde israfla ilgili ayet-i kerime
vardır. Bunlardan 4 tanesi yeme-içme-giyme ile ilgilidir.
Yani insanların tabiattan ürettiklerinin israf edilmemesi
konusundadır. Geri kalan 13 tanesi ise (insanın israf)
edilmemesi ile ilgilidir.
Bakara suresinin 29. ayetinde ifade edildiği gibi
“yeryüzünde her ne varsa Allah sizin için yarattı” diyor.
Elektrik-su insan için yaratılmış. Ekmek insan için
yaratılmış. Bütün yediğimiz-içtiğimiz, giydiğimiz,
kullandığımız şeyler insan için yaratılmış, bunları israf
etmeyeceğiz.
İSRAF EDENLER, ŞEYTANLARIN KARDEŞLERİ OLUR
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de
saçıp savurma.”
“Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar.
Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.”
Mutluluk yayıldıkça çoğalır. Aile yuvasında yaşanan
mutluluklar dalga dalga etrafa yayılmalıdır. Yakın
akrabalara sevgi, saygı ve yardımlarımız esirgenmemelidir.
Fakirlere, yolda kalmışlara yardım edilmeli. Allah’ın kulu
ve Hazreti Adem’in çocuğu diye bakmalı ve iman ettiğimiz
Peygamberin çocuğu yolda bırakılmamalı.
Saçıp savuranlar yani mal varlığını haram yollardan
harcayanlar şeytanın kardeşleri olurlar. Bu tür
insanlardan birine sormuşlar. En çok duymak istediğin
haber hangisidir? Bu şeytanın kardeşi cevap vermiş.
“Babamın öldürülüp, katilinin yakalanması. Hem diyet
alırım, hem de mirası yerim” demiş.
İnsanlar, tabii ki bu arada Müslümanlar lüks eşyalar
alıyorlar. Pahalı mobilyalar, baş döndürücü elektronik
aletlerle 250 metrelik evlerini ve villalarını döşüyorlar.
Marketlerden arabalar dolusu yiyeceklerle çıkıyorlar.
Akılları dolduracak bir şekilde konforizme ve “mide”lere
hizmet ediyorlar.
Halbuki bizim “iktisat etmek” gibi bir ilkemiz vardı.
Allah’ın Rasülü “İktisad eden darlık çekmez” buyurmuştu.
Yüce Allah’ın “İsraf edenler (saçıp savuranlar)
şeytanların kardeşleri olurlar.”
fermanıyla savurganlığın
manevi fecaatini haber vermişti.
İSRAFIN ÇEŞİTLERİ
İnsanın sahip olduğu değerleri ve imkanları ölçüsüz
kullanmak israftır. Bunun da birçok çeşitleri vardır.
Bazılarını sıralayalım.
İsraf deyince, hatırımıza elektrik düğmesine basmak,
çeşmelerimizin eskiyen lastiklerini değiştirmek, ekmek
artıklarını atmayıp tirit yapmak gelir. Bütün bunlar
israftır. Ancak, israf edilen şeylerin değerine göre israf
önem kazanır. Mesela bir gram altını atıvermekle bir dilim
ekmeği atıvermek aynı şey değildir. Günümüzde altının
israfı daha büyüktür.
1. İNSANIN İSRAFI
Yaratılmışlar içinde en değerli yaratık insan olduğuna
göre, yerde ve göktekilerin insan için yaratılıp, insana
hizmet ettiğine göre, asıl israf edilmemesi gereken şey
insandır.
İsraf:
“İnsanın yaptığı şeylerde haddi aşmasıdır” diye tarif
edilmiş.
Rabbine ibadet etmesi için yaratılan insanın, isyan etmesi
haddi aşmaktır. Dünyadan cennete doğru uzanan sırat-ı
müstakimden çıkıp, cehenneme doğru yol olması haddi
aşmaktır, israftır.
Sırat-ı müstakimde, insanlara kılavuzluk yapan
peygamberlere uymaması, onların kılavuzluğunu reddetmesi
kendini israftır.
Kur’an-ı Kerim’de insan israfından bahseden ayetler,
yiyecek, içecek maddelerinin israfından bahseden
ayetlerden fazladır. Çünkü güneş ve güneş enerjisi, su
enerjisi, toprak ve ürünleri, deniz ve ürünleri hepsi
insan için yaratılmış, öyle ise hiçbir şey israf
edilmemeli, yaratıldığı gayenin dışında kullanılmamalı,
özellikle de israf edilmemeli.
Kur’an-ı Kerim’e göre “Neysen mensiye olmak” unutulup
gitmek de bir israftır. Rabbini unutanların unutulacağı,
böylece israf edenlerin cezalandırılacağı haber verilir.
Şimdi bu hususu Kur’an’dan öğrenelim. Taha Suresi.
124. Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir
hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak
haşredeceğiz.
Allah’ın zikri olan Kur’an’dan yüz çevirenler için yaşam
sıkıntısı, darlığı vardır. “Dank” kelimesi darlık manasına
geldiği gibi vücudun kırgın ve hasta olması manasına da
gelir.
Allah’ın kitabına sırt çeviren toplumların sosyal
bünyelerindeki uyuşturucu, aids, soygun, köşe dönme,
vurgun, hortumlama, terör, cinayet ve hıyanet
hastalıklarının toplumu nasıl yıprattığını gördük.
Asıl büyük tehlike ahiretteki körlüktür.
125. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben,
hakikaten görür idim!, der.
126. (Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana
âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı
şekilde sen unutuluyorsun!
İki gözü dünyaya kapalı, Allah’a açık olanlar, iki gözü
dünyaya açık, Allah’a kapalı olanlardan daha iyidirler.
Hac suresinin 46. ayetinde açıklandığı gibi, asıl körlük
gönül körlüğüdür. Gözleri görmeyen kaldırımdan düşebilir.
Ancak gönül gözü kör olan kafirler ise cehenneme düşerler
ve unutulmuş muamelesi görürler.
İki gözü de kör olan İbni Ümmü Mektum, İran’ın fethinde
Kadisiye’de kör gözleriyle sancağı elinde tutarak
İranlıların hakkı görmelerine sebep olmuştur.
İnsanlık tarihinde tanınan en eski insan Hz. Adem (A.S.)
dır. Sonra diğer peygamberler, Kâbil, Firavun, Nemrud
gibilerin unutulmaması ise Allah’ın gazabına uğrayanlardan
bir kaçının teşhir edilmesiyle insanların aynı duruma
düşmesini önlemektir. Onların da Kur’an’da teşhiri,
elektrik direklerine asılan, çarpılmış insan kafası
iskeleti gibidir. Başkalarını sakındırmak içindir.
Kendi canına acımayıp, inkarla israf eden kafirler de bu
dünyada unutularak cezalarını çektikleri gibi ahirette
cehenneme atılıp, orada ebediyen kalmalarıyla cezalarını
çekecekler.
Kur’an-ı Kerim’de israfçı insanlardan bir kısmının da
yeryüzünde bozgunculuk yapan, islah etmeyenler olduğunu ve
onlara katiyen itaat edilmemesi gerektiğini şöyle haber
verir:
“Yeryüzünde bozgunculuk yapan, islah etmeyen israfçıların
emrine itaat etmeyiniz.”
Eşlerin arasını bozan, ürettikleri pisliklerle havanın,
toprağın, denizin dengesini bozan, gül gibi insanların
ahlakını bozan, çiçeklerin rengini solduran, insanlara
itaat etme. Onlar insan israfı yapmaktadır. Bir araya
geldiklerinde “benim elimdeki silah iki milyon insan
öldürür, seninki bir milyon insan öldürür yarışı”
yapmaktadır. Rabbimiz onlar için “kalpleri hasta”
tabirini kullandıktan
sonra “onlara bozgunculuk yapmayın denildiği zaman, onlar;
biz, islah ediyoruz derler. İyi bilin ki onlar
bozguncuların ta kendileridir. Ancak (hasta olmaları
sebebiyle) bunu fark edemezler.” buyurur.
Peygamberi inkar edenlerin
Kur’an’a inanmayanların
müsrif olduğunu
haber verir Rabbimiz.
Kılavuzu takip etmeyen, cehalet ve küfür bataklığına
çakılıp boğulan insan kendisini israf etmiştir.
Rabbimiz “Kadınlarınız sizin için tarladır” buyurmuştur.
Tohumunu tarlaya atmayan, erkeklerle ilişki kuran ve Hz.
Lut (a.s.)’a inanmayan topluluk hakkında da israfçı
kelimesini kullanmaktadır Rabbimiz.
İnsanın da israfı; (Hani ekmeğin israfı nasıldır?
Yenilmesi gerekirken çöplüğe atılması israftır) İnsanın da
cennete girmesi gerekirken cehenneme gitmesi israftır.
Onun için en büyük israf budur. Allah Kur’an-ı Keriminde
(daha çok insan) israfının yapılmaması ile ilgili ayet
indirmiştir.
Bu dünyada iken Rabbimin insana vermiş olduğu nimetleri
değerlendirmemek bir israftır. Bir insanda fevkalade
cevval bir zeka varsa, öbüründe fevkalede bedeni bir
kabiliyet varsa. Öbüründe sanata, ticarete bir kabiliyet
varsa, bunlar değerlendirilmeden gidiyorsa, keşfedilmemiş
madenler gibi yok olup gidiyorlar.
Madenler yine ileride değerlendirilir ama bu insanlar
ölünce, bu dünyada değerlendirilmeden gidiyorlar.
Maazallah bir de imanı elinden alınmışsa o da Cehennem
çöplüğüne atılmış olduğundan dolayı israf edilmiş oluyor.
2. ZAMAN İSRAFI (VAKİT ÖLDÜRME)
Şu imtihan dünyasında en kıymetli sermayemiz zamandır. İyi
veya kötü bir iş yaparken, saatimizin saniyesine bakarak
zamanın çok hızlı geçtiğini daha iyi anlarız. İslam
büyükleri zamanı keskin bir kılıca benzetirler. Onu iyi
kullanırsak, iş görür. Eğer onu iyi tutamaz isek, o bizi
keser, mahveder.
İslam’ı yaşamak ve hayata hakim kılmak için zaman, bizlere
bir emanet ve fırsat olarak verilmiştir. İmam Râzi şöyle
nakleder: “Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu:
Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin. Onun bu sözünü
duyunca, bu söz: Asr suresinin anlamıdır” dedim. İnsana
verilen ömür, bir buz gibi erimektedir. Eğer bunu ziyan
eder veya yanlış yere harcarsa, insanın hüsranına neden
olur.
O halde ömür sermayemizi ve nefeslerimizi, Allah yolunda,
Allah’ın rızasını tahsil etmek için harcayalım. Şu ilahi
ikazı unutmayalım:
8. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve
elbette hesaba çekileceksiniz.
Zaman nimetinden hesaba çekileceğiz. Efendimiz buyuruyor:
“Bir kulun, ömrünü nerede tükettiği, ilmiyle nasıl
davrandığı, malını nasıl kazanıp nereye harcadığı,
vücudunu nerede yıprattığı sorulmadıkça, onun ayakları
kıyamet gününde Rabbinin huzurunda hesaba çekildiği yerden
ayrılmayacaktır.”
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunlarda
aldanmıştır. Sağlık ve boş (müsait vakit).”
İbadet, tâat, iyilik ve hayır yapmak için diğer bir
ifadeyle mücahede için sıhhat ve vaktin önemi ortadadır.
Ne var ki insanoğlunun devam edip gideceğini sandığı,
fakat günün birinde, ansızın uçup gittiğini görerek
aldandığını anladığı iki büyük nimet de yine sıhhat ve boş
vakittir. “Her işin başı sağlık”, “sağlık olsun”, “olmaya
devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözleri, dilimizde
çokça kullandığımız ifade ve atasözleridir ve bunlar
sıhhatin önemini yeterince anlatmaktadır. Önemli olan
sıhhatin kıymetini güzel sözlerle değil, ondan gereği gibi
yararlanarak takdir etmektedir.
Boş vakit, özellikle din ve mesâi açısından giderek daha
zor bulunur bir nimet haline gelmektedir. Hele büyük
şehirlerin gürültülü, hızlı, çalkantılı ve yorucu günlük
yaşantısına mahkum olan insanlar, boş vaktin kıymetini çok
daha iyi takdir etmektedirler. Gündüzü koşuşturma, gecesi
televizyon işgali altında geçen çağın insanı, mânevî
hayatı için değerlendirilebileceği boş vakte, ya da
vakitlerini bu manevî mutluluğu için kullanmaya ne kadar
muhtaçtır?....
Sağlık ve boş vakit, mücadele yolunda değerlendirildiği
ölçüde kazanılmış olur. Aksi halde bütünüyle kaybedilmiş
demektir. Zira geçen hiçbir saniyenin geri döndürülmesi
mümkün değildir. “Vakit kılıçtır”, dikkat edilmezse insanı
biçer. Sağlık da değeri elden çıktıktan sonra anlaşılan
bir nimettir.
Bu iki nimeti Allah’a yakınlık yolunda kullanmakta
dikkatli ve titiz olmak, bunları değerlendirmede başarılı
olamayan çoğunluk içinden yakayı sıyırıp mücahedeyi
kazanmak için ilk ve temel şarttır.
Bazıları diyorlar ki:
“VAKİT GEÇİREMİYORUM, VAKİT GEÇMİYOR, VAKİT GEÇİRMEK İÇİN YAPTIM”
Genelde haram ve malayani işlerler meşgul olan kimselerin
kabahatlerine mazeretleri böyledir. Vakit geçmiyor. Nedir
vakit? Müslümanın vakti nasıl geçmelidir? Boş zamanlar
kimler için vardır?
Vakit, zamandan bir bölümdür. Müslüman için vakit azizdir.
Zira geçirilen her anın hesabını herkes Allah’a vermek
zorunda kalacaktır.
Vakit mü’minlere emanet olarak verilmiştir. Vakit mü’min
için o kadar dardır ki nefes verse tekrar almaya garantisi
yoktur. Beş vakit namaz günde beş defa mü’mine vaktin
kıymetini telkin eder.” Vakit geçiremiyorum” felsefesi
müslümanın lügatında yoktur. O, her anını yeryüzünden
fitnenin kalkması için değerlendirmekle mükelleftir.
İnsanın boş zamanı yoktur. Boş zaman tembellerin,
ahmakların ve akılsızların uydurduğu bir kelimedir. Allah
(c.c.) zamanı insanlar için, insanları da “kendisini
bilmesi” için yaratmıştır. Harcanan zaman değil, insandır.
Öldürülen de zaman değil, insanın kendisidir. Boş zamanlar
boş kafalar için vardır.
Hasılı, “Vakit geçiremiyorum”, “vakit geçirmek için
yapıyorum” diyerek kirli işlerine vakti bahane edenler
doğru bir iş yapmıyorlar. Müttaki mü’minlerin boş zamanı
yoktur. Onun için vakit azizdir.
İnsanımız öyle uyuşturulmuştur ki, kötülüklere kılıf
“vakit geçirmek için yaptım” uydurmasıdır. Dini öğrenmeye,
yaşamaya sıra geldi mi “vakit bulamıyorum, vaktim yok”
diyenler gaflet içindedirler. Allah cümlemizi gaflet
uykusundan uyandırsın.
3. EMEK İSRAFI
İsrafın en kötüsü, insan ve emeğin zayi edilmesidir.
İnsana, insanüstü bir değer verip onu yüceltmek israf
olduğu gibi, onun kadrini ve kabiliyetini bilmemek de
israftır.
Çocuklara önem vereceğiz diye, büyükleri ihmal etmek,
onları horlayıp dışlamak israftır.
Bilgili ve becerikli insanları değerlendirmemek ve onları
faydalı olamayacakları sahalarda çalıştırmak israftır.
Bir emanet olan devlet ve millet işlerini; ehline
vermeyip, korkak aciz kimselere vermek emanete ihanet ve
israftır.
İnsanların güç ve gayretlerini, haram olan işyerlerinde
harcaması da günahtır. İnsanın ve emeğin israfıdır.
4. EKMEK İSRAFI
İnsanoğlu hayatını sürdürebilmek için çok çeşitli ihtiyaç
maddelerini temin etmek zorundadır. Yiyecekten giyeceğe,
barınmaktan ısınmaya, taşıttan zorunlu kullanım eşyasına
kadar nelere muhtaç değiliz ki...
Fakir-zengin hepimizin günde üç öğünde bıkmadan yediğimiz
ekmeğin soframıza gelene kadar ki hikayesini bir
düşünelim. Eskilerin nân-ı aziz dedikleri bu vazgeçilmez
gıdamız, ekmek halinde soframıza ulaşıncaya kadar hangi
aşamalardan geçmiştir, hiç düşünüyor muyuz? Bugün 250-300
bin lira civarında elde edebildiğimiz bu nimet, acaba
sadece maddî değeri ile mi ölçülmelidir? Tohum olarak
tarlaya atıldıktan hasat edilmesi, değirmende un olması,
hamur haline getirilerek pişirilmesi ve nihayet bize
ulaşmasında kim bilir kaç kişinin alın teri vardır? Acaba
çarşıdan buğday alarak kendimiz imal etmeye çalışsak, bu
fiyata bu kalitede ekmek yapabilir miyiz? Ekmeği bize ucuz
yedirmek için devletin ek katkısından haberdar mıyız?
Bilerek veya bilmeyerek çöpe attığımız ekmeklerde bütün
bir millet hakkının bulunduğunu hiç düşündük mü?
Büyüklerimizin “Onda saçı bitmedik yetimin hakkı vardır”
dedikleri kul hakkının bundan daha açık, daha çarpıcı bir
misali olabilir mi?
Söz ekmekten açılmış iken bu konudaki müsrif davranışımızı
daha açık belirtmek için birkaç çarpıcı örnek vermek
isterim. Yurdumuzun sadece üç büyük şehrini ilgilendiren
bu misal bile bizi dehşete düşürmektedir:
İzmir’de bir günde 550 bin kilo ekmek çöpe atılarak ziyan
oluyor. İstanbul’daki çöplerin 1/6’ini ekmek israfı ile
bütün Türkiye halkı bir hafta doyabiliyor. Ankara’nın
ekmek israfı hiç de İstanbul ve İzmir’den geri
kalmamaktadır.
Bizim gibi, nerede ise günlük besin ihtiyacının % 80’ine
yakın kısmını ekmekten sağlayan bir millet için bu israf
üzücü olduğu kadar dehşet vericidir de! Nüfusunun büyük
çoğunluğu tarıma dayalı bir milletin israf yüzünden zaman
zaman dışarıdan buğday alması ise açıklanması güç bir
olaydır.
Hazreti Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle
buyururlar: “Ekmeğe saygı gösterin. Zira Allah, ekmeği
hürmete değer kılmıştır. Kim ekmeğe saygı gösterirse Allah
da ona ihsanda bulunur.”
Bildiğimiz gibi ecdadımız ekmeğe son derece hürmet
göstermişlerdir. Onlar sofrada ufalanan ekmek parçalarını
atmazlar, bayatlayan parça ekmekleri de çorba ve diğer
sulu yiyeceklerle tüketirler, çöpe ekmek dökmeyi ise, hiç
mi hiç bilmezlerdi. Sevgili Peygamberimiz’in “Ekmeğe
hürmet ediniz zira ekmek göğün ve yerin bereketidir.
Sofradan düşen kırıntıları alıp yiyen kişiyi Allah
mağfiret eder”
yolundaki buyrukları,
sanki hayatlarının vazgeçilmez bir düsturu idi.
Ekmek israfına paralel olarak açığımız da o oranda
artmaktadır. Dış ülkelerden buğday almak zorunda
kalışımızın en büyük sorumlusu, önce bizler; bizim müsrif
davranışlarımızdır! İhtiyaçtan fazla ekmek alarak
tüketemeden çöpe atmamız, dışarıdan buğday almamıza sebep
olmaktadır. Böylece gereksiz yere dış ülkelere döviz
ödemek zorunda kalıyoruz. Halbuki o dövizleri çok daha
hayati ihtiyacımız olan maddelerin alımında
kullanabilirdik!...
5. MAL İSRAFI
Yerini bulmayan bir tuğla parçası, yırtılıp atılan bir
kâğıt, çöpe atılan bir ekmek (parçası), cam kırığı,
hayvanın yemesi gerekirken çevreye atıp saçtığımız meyve
kabuğu vs. bir israftır. Hayvana hayvan muamelesi
yapılması gerekirken haddi aşarak, pek çok insana
gösterilmeyen ilgiyi göstermek israftır.
Efendimiz (s.a.v.) Hz. Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak
gönderirken: “Lüks ve israf içinde yaşamaktan sakın. Çünkü
Allah’ın kulları, nimetler içerisinde yüzer değildir.”
Buyurarak israfa dalmaktan sakındırmıştır.
Hemen belirtelim ki, ileri teknolojiyi ürünlerini
kullanmak israf değil, bir ihtiyaçtır. İslam’ın haram
kıldığı lüks; içki, kumar, fuhuş yolunda harama mal sarf
etmek, aşırı giyim ve gücünün üzerinde harcama yapmak,
gurur, kibir, şan ve şöhret için ziyafet düzenlemek
maksadıyla yapılan bütün harcamalardır.
6. ENERJİ (KAYNAK) İSRAFI
Lüzumsuz kullandığımız lamba, boşa akan damla, bahçede ve
saksıda olması gerekirken koparılan çiçek, bir müddet
sonra çer-çöp olan çelenk, çeşitli sebeplerle katledilen
orman ve ağaçlar birer israftır.
İsraf illetinden Efendimizin şu ikazı ile kurtulmaya
çalışalım;
Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Sa’d (r.a.)’ın
abdest alırken yanına uğradı. Ve O’na: “Bu israf nedir?”
dedi. Sa’d (r.a.): “Abdestte israfa olur mu?” dediğinde,
Efendimiz (a.s.) şöyle cevap verdi: “Evet. Akan bir
ırmağın kenarında da olsan, israftan sakın.
Hayatın dengesini bozan israf illetinden kurtulmak için;
hayatımızı, Kur’an ve Sünnete arzedeceğiz. Allah’ın
nimetlerini, Allah ve Rasülünün koyduğu ölçülere göre
kullanıp, O’na daima şükredeceğiz. Ve asla, haddi aşıp,
Allah’a başkaldırmayacağız. Hiçbir zaman unutmayalım:
“.... Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola
eriştirmez.”
Ve duamız:
147. ... Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki
taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl;
kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!
|