ZARARLI
ALIŞKANLIKLAR
(İÇKİ-UYUŞTURUCU VE
SİGARA) *
Bilindiği gibi yüce
dinimizce alkollü içkiler kesinlikle haram
edilmiştir. Ancak bu yasaklamada dinimiz tedriç kanununu
yani yavaş yavaş vazgeçirme tarzını seçmiştir. Çünkü
insanlar önceden kazandıkları alışkanlıklarından kolay
kolay vazgeçmezler. Hele alkollü içkiler gibi, kullananı
adeta kendisine esir eden maddelerden vazgeçmek diğer
alışkanlıklardan vazgeçmekten daha zordur.
Bu konuda tedricen gelen
ayetlerle içkinin menfilikleri anlatılmış, en nihayetinde
de kesinlikle haram edilmiştir. İçki birdenbire haram
edilmiş olsaydı, içkiye müptela olmuş, alışkanlık adeta
damarlarına kadar işlemiş olan o asrın insanları
İslamiyeti kabulde nazlanabilirlerdi. Alışkanlıklarını
bırakmak istemeyebilirlerdi. Bu bakımdan insanı yaratan,
her özelliği ile insanı bilen Cenab-ı Hak, bu dünyada,
fıtrata yani yaratılışa uygun tarz ile emretmiş, tedricen
alkollü içki alışkanlığından menetmiştir.
Bu mevzuda en son nazil
olan ayetler, Maide suresinin 90 ve 91. ayetleridir. Bu
ayetlerde mealen şöyle buyurulmuştur:
“Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili
taşlar, fal okları ancak şeytan işi pisliklerdir.
Bunlardan sakının ki felâha eresiniz.” “Şeytan şüphesiz,
içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve
sizi Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan alıkoymak ister.
Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?”
Bu son ayetler ile
alkollü içkiler kesinlikle haram edilmiştir.
Sahabelerden Hz. Enes
(R.A.) anlatıyor: Biz içki aleminde idik. Ben içki
dağıtıyordum. Bir adam geldi, “İçki haram edildi”
dedi. Arkadaşlar derhal “Şu içki kaplarını dök,
temizle” emrini verdiler.
O haberden sonra kimse ağzına içki almadı.”
İçki hakkında Peygamber
(s.a.v.) Efendimizin, bir çok hadisleri vardır. En muteber
hadis kitaplarında bulunan bu hadis-i şeriflerden birkaç
tanesini beyan edelim.
“Her sarhoşluk veren şey (içkidir) ve sarhoşluk veren her
şey haramdır.”
“İçki kötülüklerin anasıdır.”
İÇKİ MÜPTELASI İÇKİYİ TERK EDEBİLİR Mİ? İÇKİYİ TERK EDENİN
TEVBESİ KABUL EDİLİR Mİ?
Neden olmasın? Bir çok
alkol müptelaları içkiyi terk etmişler, eski hayatlarının
aksine, son derece sakin, mazbut bir hayata dönüş
yapmışlardır. Yalnız kesin şart, şahsın içkiyi kesin
bırakma azminin olması lazımdır. Bu bakımdan, gerek içkiye
alışmış, gerekse alışma yolunda olanlara düşen, içkiden
tövbe etmek, bir an evvel vazgeçmektir. Rahmeti, merhameti
sonsuz olan Cenab-ı Hakk’ın tevbe kapısı sonuna kadar,
kıyamete kadar açıktır. Tevbe edenlerin ve tevbesini
bozmayanların günahlarını affedebileceği, çeşitli
ayetlerde ve hadislerde müjdelenmiştir.
SİGARANIN DİNİ HÜKMÜ
Bağımlılıkların en
yaygını ve belki de üzerinde en çok konuşulanı sigara
bağımlılığıdır. Batı’da yaklaşık on asırlık bir geçmişi
bulunan tütün ve sigara, 15. yüzyıldan itibaren yeni
dünyadan İslam dünyasına da sirayet etmiş, sigara
alışkanlığının toplumda yayılmaya başlamasıyla birlikte
sigara içmenin dini hükmü, dinen sakıncalı olup olmadığı
da tartışılır olmuştur.
Tıp ve pozitif
bilimlerdeki son gelişmeler artık sigaranın zararını şüphe
ve tereddütlü bir konu olmaktan çıkarmıştır. Sigaranın yol
açtığı hastalıklar, zararlar ve kirlenme konusunu ele alan
birçok araştırma sonuçları yayımlanmış, bu konuda müstakil
eserler kaleme alınmıştır. Bu araştırmalarda
belirtildiğine göre sigara, insan vücudunda bağımlılık
(tiryakilik) meydana getirmekte, kurtulunması giderek
güçleşen bir alışkanlık halini almaktadır. Ağız, boğaz ve
üst solunum yollarından tahribata, mide ve kalp
hastalıklarına, damarlarda, sinirlerde fonksiyonel
bozukluklara yol açmakta olan sigaranın kanserle de yakın
bağlantısının olduğu iddiası giderek kuvvet kazanmaktadır.
Sigara içmenin meydana getirdiği ağız, beden ve çevre
kirliliği, diğer şahıslara verdiği eziyet de çok ciddi
boyuttadır. Örnek kabilinden sayılabilecek bu zararlar,
haliyle sigara içmenin dini hükmünü araştırmayı da gerekli
kılmaktadır.
Günümüz İslam
bilginlerinin genel eğilimini yansıtan bir değerlendirme
yapmak gerekirse şunlar söylenebilir: Her şeyden önce,
sigara içme hakkında dini bir hükmün bulunmadığını
söylemek doğru olmaz. Dini hükümler belli ilkelere
dayalıdır ve birtakım gayeler yöneliktir.
Bir kere insana vücut
nimeti emanet olarak verilmiş ve ömrü boyunca vücudu nasıl
kullanacağından hesaba çekileceği bildirilmiştir. Sigara
vücuda en zararlı olan maddelerden birisi olduğuna göre,
sigara içenin manen mesul olacağı açıktır. Bir de
meselenin mali yönü vardır. En başta sigara oldukça yüksek
bir fiyatla satılmaktadır. Bunun toplamı her ay belli bir
meblağı bulmaktadır ki, bu para zarurî ihtiyaçlardan
kesilerek sigaraya yatırılacaktır. Bu şüphesiz:
“Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf
edenleri sevmez”
mealindeki ayetteki hükme
ters düşmektedir.
Ayrıca Hz. Peygamber
(s.a.v.) Efendimiz, muhtelif hadis-i şeriflerinde sıhhatin
kıymetinin üzerinde durmuşlardır. Mesela;
“İnsanların çoğunun aldandığı (ve kıymetini takdir
edemediği) iki nimet vardır. Vücut sıhhati ve boş vakit.”
“İman
müstesna, hiçbir kimseye sıhhatten daha hayırlı bir nimet
verilmemiştir.” “Kul kıyamet gününde, dört şeyden
hesap vermedikçe, Huzur-u Rabbül Alemin’den ayrılamaz;
(Ömründen) ömrünü nerede tükettiğinden. (İlminden) İlmi
ile yaptığından. (Malından) Malını nerede kazanıp nereye
sarf ettiğinden. (Bedeninden) Bedenini nasıl kullanıp,
nerede harcadığından.
Ayrıca, yine
diğer hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
“Müslüman elinden ve dilinden, müslümanların
incinmediği insandır.”
diye buyurmaktadır. Sigara
içilmesi yasak olan yerlerde sigara içen bir şahsın,
sigara içmeyen diğer mü’min kardeşine eziyet etmesi doğru
değildir. Sigara içen şahıs, farkında olmadan başkalarının
kul hakkını almış olmaktadır. Kul hakkının ahirette
hesabını vermenin en zor bir hak olduğu hepimizce
malumdur.
Sigaranın
zararsız olduğunu söylemek, artık bugün ilmen ve tıbben
imkansız olduğuna göre konunun dini yasaklar çerçevesinin
tamamen dışında düşünülemeyeceği şüphesizdir. Bilim
adamları sigarının ihtiva ettiği nikotinin ve sigara
dumanının bünyede kanserden, sinir sistemlerinde bozukluğu
kadar bir dizi zarar ve hastalığa yol açtığından söz
etmektedir. Kur’an’da, “Kendinizi elinizle
tehlikeye atmayın...”
buyurulmuş, Hz. Peygamber de, “Ne doğrudan zarar
verme ne de zararla karşılık verme vardır.”
diyerek bir kimsenin kendine ve başkalarına zarar
vermemesinin temel bir dini ilke olduğunu vurgulamıştır.
Sigaranın hem içene hem de çevresinde bulunan kimselere
zarar verdiği göz önüne alınınca hem Allah hakkının hem de
kul hakkının birlikte ihlal edildiği söylenebilir.
Sigara içmenin fıkhî
hükmü başta zarar, israf ve nafaka yükümlülüğü olmak üzere
çeşitli açılardan ele alınabilir. Böyle olunca sigara
içmenin hükmü hakkında kesin ve genel bir hüküm vererek
“haram” demek
yerine, bu konuda bu açılardan bazı ayrımlar yaparak
farklı durumlarda farklı hükümler vermek, her bir durumu
kendi şartları içerisinde değerlendirmek daha doğru
görünmektedir.
Hem içene hem
de o ortamda bulunan şahıslara ve çevreye verdiği
zararlar, israf ve hakların ihlâline yol açabileceğinin
kuvvetle muhtemel olması dikkate alınarak, sigara içmenin
kural olarak dinen “harama yakın mekruh”
sayılması gerekir. Ancak bedene verdiği zarar ilmen ve
tıbben açıklık ve kesinlik kazanmışsa, açık bir israfa ve
kişinin nafaka yükümlülüğünü etkileyip aile fertlerinin ve
bakmakla yükümlü bulunduğu kimselerin nafakasını kısmasına
yol açıyorsa, zorunlu harcamalardan ve asli ihtiyaçlardan
bile fedakârlık yapmaya zorluyorsa, o takdirde sigara
içmenin dinen de “haram”
olduğu söylenebilir.
SİGARA İÇMEK VE GENÇLİK
Genç yaşta sigaraya
başlayan bir kimse, ömrü oldukça yaşayacağı hayatını,
sıhhatli bir şekilde yaşama şansını büyük ölçüde risk
altına sokar: Mesela, gençler arasında kalp krizi geçirme
riski oldukça azdır. Ancak sigara içerlerse, gençlerde
daha fazla öksürük, kuvvet azlığı ve kalp çarpıntısı
ortaya çıkar. Bu durum sigara içmeye devam edilirse,
zamanla daha da kötüleşir, kalp hastalığı veya kronik
akciğer hastalığı gibi önemli hastalıklar gelişir.
Sigarayı şimdiden bırakırsanız, kalple alakalı hastalık
riskiniz büyük ölçüde azalır.
İSLAMİYET VE ZARARLI
ALIŞKANLIKLAR
İslam alimleri dinin
gayesini anlatırken, bizzat ayet ve hadislerden istifade
ederek şu ana maddeleri tesbit etmişlerdir:
1.
Dini muhafaza,
2.
Aklı muhafaza,
3.
Nefsi muhafaza,
4.
Nesli muhafaza,
5.
Malı muhafaza
Şimdi dinin gayeleri
noktasından içkiye bakacak olursak, belirtilen beş temel
gayeye ters düştüğü görülür. Mesela alkollü içkiler ve
uyuşturucu ve benzeri zararlı maddeleri kullananların önce
aklı gider. Akılla beraber o sarhoşluk anında dini de
gider. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, “İnsanı
insan yapan aklıdır, aklı olmayanın dini de yoktur.”
buyurmuşlardır.
Zararlı maddeler
kullanıldığında can (nefis) tehlikeye atılmakta, nesil de
maalesef manen ve maddeten bozulmaktadır. Bu zararlı
maddeler, bütün bunlara ilaveten şahsı maddî noktadan da
zarara uğratmaktadırlar. Bu ve benzeri sebeplerden
dolayıdır ki, yüce dinimiz alkollü içkiler gibi, diğer
zararlı maddelerin de, kullanılmasını, imalatını ve
satışını yasaklamıştır. Zira kullanılması haram olan şeyin
imal ve satışı da haramdır.
UYUŞTURUCU MADDELER
Esrar, afyon, eroin,
kokain, morfin gibi uyuşturucu maddeler, alkollü içkilerin
vücutta meydana getirdiği tesiri fazlasıyla taşımakta;
bünyede ve toplumda yol açtığı zararlar da o ölçüde büyük
olmaktadır. Bununla birlikte uyuşturucu maddelerin
kullanımı, çok eski dönemlerden beri insanlığın önemli
kötü alışkanlık ve problemlerinden birini teşkil etmiştir.
Bu kötü alışkanlığın ve
hastalığın sebepleri arasında, insanın zaafları,
sorumluluktan kaçışı, eğitimsizlik, insanların birbirini
olumsuz yönde etkilemeleri ve kötü çevre şartları, lüks ve
gösterişe dayalı suni hayatın verdiği tatminsizlik, manevi
boşluk, ideal yoksunluğu, fakirlik ve yalnızlığın verdiği
çaresizlik vb. gösterilebilir. İslam dini kişiyi içki ve
uyuşturucu madde kullanımını da kesin bir üslûpla
yasaklamıştır. Kur’an’da geçen içki yasağı
, sarhoşluk veren, insanın
aklî ve ruhî dengesini bozan bütün katı ve sıvı maddeleri
kapsar. Hadislerde de her sarhoşluk veren şeyin haram
olduğu bildirilmiş,
çoğu sarhoşluk veren şeyin azının da haram olduğu, her
sarhoşluk veren şeyin içki (hamr) hükmünde olduğu
belirtilmiştir.
Şu halde haram hükmünün
illeti olan sarhoş etme, uyuşturma özelliğini taşıyan
maddeleri vücuda almak haram hükmünü alır.
İslam’ın emir ve
yasaklarındaki genel amaçlar dikkate alındığında İslam’ın
bu konudaki yasağının sadece şaraba veya belirli alkollü
içkilere mahsus olmadığı, akli ve ruhi dengeyi bozan,
sinir sistemini uyuşturup beynin işlevlerini etkileyen,
kişinin irade ve düşünme gücünü tamamen veya kısmen yok
eden her türlü keyif ve uyuşturucunun da aynı yasak
kapsamına girdiği görülür.
GENÇLERE İLK İKAZ
Sevgili Gençler!
Vatanımızı batırmak için adeta hevesli çocuklar gibi
bekleyen ve seyreden yabancıların oyununa gelmeyelim.
Hepsi de zehir olan bu maddelerden uzak kalalım. Manevi
sıkıntı ve problemlerimizi, inançla, ibadetteki huzurla
telefi edelim. Hem kendi sıhhatimizi, hem ahiretimizi, hem
de memleketimizin istikbalini muhafazaya çalışalım.
Şüphesiz hiç kimse sigara
tiryakisi olacağım diye sigaraya başlamamıştır. Kimse de
alkolik olacağım diye içkiye veya eroinman olacağım diye
uyuşturucu maddelere başlamamıştır. Bu gibi zararlı
maddelere hep küçük heveslerle başlanmış, bir, üç, beş,
yedi derken, şahıs günün birinde sigara tiryakisi olmuş,
alkolik olmuş ve eroinman olmuştur. Alışmış, müptela olmuş
insanların bu maddeleri bırakması mümkün fakat oldukça
zordur. En tesirli ve müessir çare ise, baştan uzak
kalmaktır. Herhangi bir maddenin şayet yüzlerce zararı
var, hiçbir faydası da yoksa ve alışan insan da bu
maddelerden çok zor vazgeçiyorsa, herhalde akıllı olmanın
gereği, icabı bu maddelere hiç başlamamak, bunlara hiç
yanaşmamaktır.
Beni sabırla dinlediğiniz
için teşekkür eder, saygılar sunarım.
|