Bir yerlerde okumustum. Onbes yillik evli bir çift yagmurlu bir günde, bir parkta yürüyorlarmis. Adam o güne kadar karisina hiç onu sevdigini söylememis. Iste o gün yürürlerken, adam birden karisina dönmüs ve ona sormus: "Beni seviyor musun?" diye. Kadin da: "Ben de seni seviyorum" demis. Çünkü kadin, bu sorunun "SENI SEVIYORUM" demek oldugunu biliyormus.

Bu olay nerede, ne zaman, hangi toplumda yasanmis bilmiyorum ama bana mantikli geliyor. Kadinlarimiz bir süs esyasi gibi kocalarinin her dedigini onayladigi, yaptigi ve onlara körü körüne destek verdikleri sürece farkli birseyler olmasini nasil bekleriz?

Yuvayi disi kus yaparmis, peki bu yuvayi yapan da, koruyan da ayni kisi olursa, ortak yasam bu yuvanin neresinde, göremiyorum.

(Belki bu insanlar kendi kisiliklerini böyle kus yuvasi yapar gibi yaptiklari için bu haldedirler.)

Öyle kadinlar (bana göre 20 yasin üstündeki bir hemcinsim hala kendisini kadin gibi hissetmiyorsa durumu vahimdir) tanidim ki, disaridan baksaniz; gayet akilli, kültürlü, medeni ve modern bir görüntü çizerler. Ama ne zaman ki bir erkek karsilarinda yarim saat felsefi konusur, hemen etkilenirler. Adamin ne kadar akilli ve kültürlü oldugunu anlata anlata bitiremezler. Be kadin, senin o adamdan neyin eksik? Onun bildiklerini senin ögrenmemen için neden ne olabilir? Aptalligini mutlaka belli mi etmelisin? (Böyle olmayanlar alinmasinlar.)

Kadinlar hep bekler. Bir düsünün, gerçekten hep bekleriz. Erkekten telefon, erkekten ilgi, sevgi, sefkat, evlilik teklifi, iyi bir hayat. Peki siz onlara ne veriyorsunuz ki, ne kadarini geri istiyorsunuz? Yoksa siz bir kürk mantoya veya daha azina-çoguna mi layiksiniz?

Bizler kendimizi egitmezsek, saygi uyandirmazsak, bunun dogal sonucu olarak erkeklerin bize saygi duymasini nasil bekleriz? Dullarin adini çikaran yine dullar degil midir?

Kimse kusura bakmasin ama ben hayatta karsiliksiz sevgiye inanmam (kadin-erkek). Yani düsünebiliyor musunuz, bir kadinin herseyini bir erkege verdigini ve karsiliginda hiç birsey beklemedigini? Bunu bilen veya hisseden bir adamin size saygi duymasini mi bekliyorsunuz? Ben bile böyle kadinlara saygi duymam.

Bakin hanimlar, hayattaki önceliklerinizi bir belirleyin. Insan olarak ne gibi meziyetler tasiyorsunuz ki, karsi taraftan bunlari bekliyorsunuz? Doymak bilmeyen aç hayvanlar gibi birbirinizin üstüne saldirmadan önce biraz düsünün. Benim hayatta en önem verdigim degerlerin arasinda "onur" ve "görgü" gelir. Parali ve rahat bir yasami kim istemez? Ama ben asla parasini gözüme sokan bir adam istemem.

Sartlar degisiyormus. Hangileri? Kadinin ekonomik özgürlügünü kazanmasi önemli bir adim gibi görünüyor ama hala kanuna göre kadinin bunun için bile kocasindan izin almasi gerekmiyor mu? Buyur!

Ben "kadin-erkek esit olmali" derken yukaridakileri anlatmaya çalisiyorum. Yoksa derdim, ne gece yarisi sokakta tek basima yürüyebilmek, ne de gece yarisi erkegin koynundan çikip baskalariyla bulusmak gibi seyler degil. Ben kadinlarin akillarini kullanmalarini, istediklerini söylemesini istiyorum. Önemli olan birini bulup onu eve kapattiktan sonra çekilmez bir kadin olmak olsaydi, bizim analarimizdan, büyüklerimizden daha mutlu insanlar olmazdi. Bizler sansliyiz, çünkü en azindan rahatca düsünebiliyoruz. Ihtiyacimiz olan, sesimizi biraz daha yükseltmek.

Duygu Asena icin feminist derler. Onun iki kitabini okudum ("Kadinin adi yok", "Aslinda ask da yok"). Babasinin sözde baskisindan yakinan, sürekli daldan dala konan, ne aradigini, istedigini bilmeyen, anlamsiz kitaplardi. Bizim kadinimizin sorunlari bunlar olabilir ama bu kitaplari herhalde tüm ana-babalar okumadi, küçük kizlar okumadi. Iyi ki okumuyorlar, bosa zaman kaybi olurdu. Galiba ben aptalim, ne demek istedigini, bunlarin feministlik ile iliskisini anlayamadim.

Madem sorunun büyügü okuma-yazma bile bilmeyen cahil kadinlarimizdan basliyor, kimse niye düsünmez onlari? (Sanki okuma-yazmayi herkes ögrenince tüm sorunlar çözülecekmis gibi.. Ama biryerlerden baslamak gerekmez mi?)

Ürdün'de, prensesin baskani oldugu gerçek anlamda bir dernegin çalismalarini görmüstüm. Hemen hemen ayni sorunlar var, ama onlar köylü kadina bile bir sekilde para kazandiriyordu. Mesela tavsan yetistirmesi için onlara para ödüyorlardi.

Yurtsan Atakan'in bir yazisinda okumustum (kendileri daha çok Internet üzerine yazarlar ama herhalde o siralar ilgisi baska konulara kaymisti). Kadinlar üzerineydi bu yazi. "Siz hiç karikatürist kadin gördünüz mü?" diye soruyordu. Ve sonra veriyor, veristiriyordu. (Yazisini bulunca buraya da yerlestirecegim.)

Haksiz sayilmaz belki ama bunda suç kimde acaba? Tüm gazete patronlari, çalisanlarinin çogu (sekreterleri genelde hep kadindir), bizi yönetenler, savaslari çikaranlar hep erkekler degil mi? Peki o zaman Sayin Atakan siz hiç savas çikaran bir kadin gördünüz mü? Elele vermis kadinlari sindirirken, onlari daha çok özel ilgi alanlariniz için kullanirken baska seyleri de düsündünüz mü?

Nedendir bilmem, ben de erkeklerin beni hiç anlamadigini düsünürüm. Akilli kadinlarin hep ikinci planda kalmalarini istediklerini düsünürüm. "Haklisin hayatim, sen en iyisini-dogrusunu bilirsin canim" gibi cümlelerle sizi onaylamayan kadinlari da aptal buldugunuzu düsünürüm.

[ Ana sayfaya dönüs ]