Itiraf: iyi ki varsiniz.
 

Önce konu ile ilgili örnekler;

Ankara'da gittigim barlardan birisinin sahibi bir adam vardi (40), annesiyle beraber (yanlis okumuyorsunuz) bu bari isletiyorlardi. Adam okumus-terketmis, evlenmis-ayrilmis, çocuk sahibi olmus, ama bir noktadan sonra herseyini kaybetmis birisiydi. Kisacasi basladigi hiç bir isi bitirememis, elini attigi herseyi mahvetmis biriydi. Annesi ise; "keske oglumu dürüst, dogrucu biri olmasi nasihatlariyle büyütmeseydim" diye sizlanirdi. Adam bari da batirdi.

Iki çocuk annesi bir arkadasim var. Disaridan çok rahat görülen ama içerisinde sorunlarla dolu bir hayati var. Bu kadin elinden geldigince (maddi-manevi) ailesine destek olmaya çalisirken 12 yasindaki kizinin sigara içtigini ögrendi. Ve üstelik paket tasiyacak kadar. Annenin danistigi kisiler ise kizini rahat birakmasi yolundaydi, ama ben ona baska bir soru sordum; "Tiryaki olunca mi karisacaksiniz?" Kiz hayatindan hiç memnun olmadigini her firsatta dile getiriyor, daha çok sey istiyor. Annesi ise; "keske kizimi bu kadar rahat ve özgür düsünüp, yasayabilsin nasihatlariyle büyütmeseydim" diye sizlaniyor. Küçük kiz sigara içmediginde israr ederken, annesi içmeye basladi.

Ben. Annem her pazar ögleden sonra telefon eder ve benimle ilgili endiselerini dile getirir. Keyfim iyiyse ona hak veririm, degilse tartisiriz. Benim aklima estigi gibi yasamamdan, hala hiç bir yere kök salmamamdan (yani evlilik), hayati ve insanlari hiç ciddiye almamamdan, rahatligimdan, sizlanmaya baslar. Ben halimden memnunum, annem ise (daha çok bana çok kizdigi zamanlarda) "keske seni böyle rahat yetistirecegimize, gözün açilmadan çaresine baksaydik" der. Ben bildigim gibi yasamaya, annem ise sizlanmaya devam ediyoruz bakalim.

Bana bunu düsündüren olay su sigara içen küçük kiz ve annesi. Anne (43) ile ayni isyerinde çalisiyoruz, akilli, seviyeli ve sevdigim bir kadindir. Fakat simdilerde hep hatali birilerini aramaya basladi. Esinin ilgisizligi, çocuklarin ve isin sorumlulugu gibi; ve kafasi karma karisik. O bunlari anlatirken ben kendimi ve annemi düsündüm.

Ben annemi mutlu etmenin yolunu biliyorum, çok kolay çünkü :::-))) Zengin, iyi huylu, yakisikli, kariyer sahibi bir damat bulunduktan sonra annemden mutlusu olamaz herhalde. Ama ben bu isin gerisini ona anlatamiyorum, "peki ya sen mutlu olup ben mutlu olamazsam ne olacak?" diye sordugumda, bana verebilecek bir cevabi olmuyor ama sürekli 'HERKES'ten bahsediyor. Herkesten farkli olmak isteyen yok, ama göz göre göre niye kendimi mutsuzluga mahkum edeyim? Anneme soruyorum; "sen babami gördügünde ve tanidiginda, 'bununla bir ömür geçer' diye düsündün mü?" diye. Ve cevap geliyor: "Hayir, ama sizin gibi çocuklarimiz var, iyi-kötü geçinip gidiyoruz iste....". "Peki, ya ben önce ömrümü geçirebilecegim bir adam ariyorsam ve bu güne kadar hiç kimse bana bunu düsündürtememisse..?" dedigimde de, "peki kizim, nasil biliyorsan öyle yap" diyor ve ekliyor; "ama sen de hiç kimseyi begenmiyorsun, sürekli bahane buluyorsun, mesela o adam, görgüsüz dedin, attin". Anneme, "ben 'Amarike' diyen bir adamla ne konusayim" deyince basliyoruz gülmeye.

Özet olarak, önceleri yapamadigim, düsünemedigim, topluma ayak uyduramadigim, bilmedigim konulardaki eksikliklerimin suçunu hep aileme atardim. Bana tüm bunlari vermediklerini ve eksik yetistirildigimi ileri sürerdim. Herkesin belli bir kapasitesi oldugunu, özellikle ailelerin (çogunun) zaten çocuklarina verebileceklerinden fazlasini vermeye çalistigini fakat insanlarin ne kadar arsiz oldugunu hiç hesaba katmazdim. Kendimde hiç eksiklik, seviyesizlik aramadan hem de. Simdi ise arkamda olduklarini ve beni desteklediklerini hissetmek bile bana yetiyor. Arsiz insanlar olarak elimizdekilerin kiymetini hep kaybettikten sonra aramaya paydos. "Vicdan hatirladigi sürece hiç bir suç unutulmaz" denir, ama vicdanimizi rahatlatmak da bizim elimizde degil mi?

Sürekli birilerini veya kendimizi suçlayarak yasamak yerine biraz hayatin ve güzelliklerin tadini çikarsak nasil olur acaba? Lafa gelince atip tutan ben is teoriyi uygulamaya gelince neden afalliyorum acaba? Cevabi basit, "ben böyleyim, insanlar beni oldugum gibi kabul etsin" derken en büyük hatayi yapiyorum ve ben ayni hosgörüyü insanlara göster(e)miyorum. Ama artik bu hatami da düzelttim sayilir. Kadir, kiymet bilerek yani.
 

Çok uzun bir siirden, bir dörtlükle bu yaziyi da bitiriyorum;

Dünyanin hiç bilmedigin,
Herhangi bir yerindeki insanin seni,
ve senin de onu sevebilecegine kendini inandirabiliyorsan,
Iste o zaman bu dünya herseye karsin yasa(n)maya deger.

17.12.1997, Çarsamba