KADER Mi? TESADÜF MÜ?

- 2 -

(iKi iNSAN, iKi ÖLÜM: SEVGiLi KARDESİM ALi, SEVGiLi ARKADASIM ÖMER)

 

Annem telefonda Ali'nin hasta oldugunu söyleyince sasirmistim çünkü annem öyle kolay kolay hastaliktan bahsetmezdi üzülmeyelim diye. Gece tekrar konustuk ve kafasinin arkasinda bazi morluklar oldugunu, henüz teshis konulamadigini ve simdi bile hatirlayamadigim birseyler söylemisti.

O gece sabaha kadar agladim, Allah'a dua ettim onun yerine ben öleyim diye. Niye mi? Bir oglum olsa bu kadar sever ve ilgi gösterirdim çünkü. Maddi durumumuzun çöküntüye ugramakta oldugu günlerden birinde annemin hamile oldugunu söylemesi bana nedense mutluluk duyulmasi gereken bir haber gibi gelmisti. Ama bizimkiler benim gibi düsünmüyordu, henüz 14 yasinda oldugumdan galiba "parasizlik" kavraminin pek farkinda degildim. Annem yakinimizda olan tanidigimiz bir doktora gönderdi beni. Durumu anlatip, doktordan randevu almami istedi. Ben ne yaptim dersiniz? Disarida dolanip bunun olmamasi gerektigine karar verdim ve anneme doktorun bir ay izne çiktigini söyledim. Dogu'yu, 10-15 yil öncesini tahmin ederseniz kürtaj öyle tanıdık olmadikça kolay yaptirilamazdi. Yapacak birsey yok diye konusuyordu bizimkiler, çocuk dogacakti. Ultrason yoktu ve yeni kardeşimizi beklemeye basladik. Bir aksam babam dikis makinasinda yeni kardesimize bez dikiyordu. Aslinda hepimiz mutluyduk ama birden babam aglamaya basladi. Koskoca babam hüngür hüngür agliyordu ve hala bez dikmeyi sürdürüyordu. Ne oldugunu bir anlasam ama tas kesilmis diger iki kardesimle babami ve daha sonra ona katilan annemi seyrediyorduk. Hiçbir sey soramadik...

Babam ertesi gün benimle konusmak istedigini söyledi: Efendim konu suydu. Biz fakir, halamlar zenginmis. Biz 3 çocuklu, onlar çocuksuzmus. Bu durumda halamlar yeni dogacak çocugun bizim için maddi-manevi yük getirecegine karar vermisler ve yeni kardesimizi evlat edinmek istiyorlarmis.

- Halan yarin burada olacak, son karari abla olarak sen ver ve bana aksam söyle, dedi.

- Son karar mi? Baba hiç çocuk verilir mi? deyince birbirimize baktik ve gülümsedik. (Halam çok sinirlendi tabii, hele bu kararin bir çocuga sorulmasina... Ve hayati boyunca bunun acisini benden çikardi ama olsun.)

Ali gözümün önünde dogdu, hayatimizi her konuda oldugu gibi dogumuyla kolaylastiracaginin müjdesini verdi sanki. O kara gözlerini, siyah saçlarini, aklini size anlatamam. Bilirsiniz iste hepimizin cani gibiydi, onunla birlikte gelen fakirlikte bir umuttu. Nasil sevdik onu anlatamam.Ama Ali o kadar şanssizdi ki, hep yokluk çekerek büyüdü.

Ankara'ya önce ben geldim, sonra babam, sonra annem Ali ve diger kardeslerim. Tam bir sefiller son perdeyi oynuyorduk ama bu kadar özlem ve yokluktan sonraki yeni bir baslangiç için çok çok mutluydum ve Allah'a şükrediyordum. Ali sütten bile erken kesilmisti cünkü babamin annesi bu sefalette çocuga süt yerine yeni kocasina verdigi sütün sisesinin çalkalanmasini ve bebegin çayla beslenmesi konusunda da kararini vermisti.

Ali bir taneydi. Birgün parka gittik hepberaber. Dönüste disarida oyniycam diye israr etti, inat etti. Herkes yazin sicagindan balkon yikiyordu ve annem onunla biraz ilgilenmemi söyledi. Onunla ilgilenirken annemle birsey konusuyordum sanirim. Birden annem "Ali nerde?" diye sordu, "pat" diye bir ses duydum, (beşinci kat) asagiya baktim maviler içindeki canim kardesim yerde yatiyordu. Ben de asagiya atlamaya çalisirken birileri tuttu, asagiya indik ve ölüsünü beklerken yasadigini gördük. Hemen hastaneye gittik ve canim kardesim yasiyordu, sadece ayaklari kirilmisti. Annem iki ay onu alçilariyla gezdirdi, elleri nasirlasti ama o Allah'a dua ediyordu, bize bagisladigi için Ali'yi.

Hayat çok zordu, çok. Bir aksam yemek yerken Ali;

- Anne bu akşamda mi makarna ile çorba yiycez, diye sorunca hepimiz kasiklarimizi biraktik. Babama baktim, o kadar utanmis ve üzülmüştü ki, evden gitti. Bizde Ali ile konustuk, herseyin düzeleceğini anlattik. Anladi mi, anlamaya mi çalisti bilmiyorum ama bir daha hiç yemekten şikayet etmedi yavrum.

Bizimkilerin isi geregi yurtdisina gitmeleri gündeme geldi, babamin deyisiyle, en azindan "insanca yasayabilmek icin gereken para böylece bulunabilecekti". Özlem olacakti ama paramiz da olacakti.

Gittiler, Ali ve diger kardesim orada karinlarini istedikleri gibi doyurabiliyorlardi. Ali en çok hindi etini sevmis, neredeyse 1 kilo et yiyormus. Aslanlar gibi olmus. ilkokulda okul birincisi olmus, gazetelere çikmisti. Onu son gördügümde taniyamamistim, 10 yasinda olmasina ragmen 15 yasinda gibiydi, onunla gurur duyuyordum ve anneme söyledigi Amerika'da zengin olup, kirmizi bir ferrariye binme hayallerine ben bile kendimi kaptirmistim.

Ertesi sabah sis gözlerimi gören çalisma arkadaslari beni teselli etmeye çalisiyorlardi.

- Canim çocuk bu ateslenir tabii. Niye bu kadar abartiyorsun? Bir taraftanda annemlerin çalistigi yere telefon ile ulasmaya çalisiyorlardi ama hiçkimseyi bulamiyorlardi. Herkes gözleri nemli, çaresiz telefonlara yapismisti. ilerleyen saatlerde "babam" dedigim bir büyügüm beni yanina çagirdi. iste o zaman bir terslik oldugunu hissettim, hatirlamiyorum neler söyledi? Allah'tan ümit kesilmez dedigini duydum. Eve gönderildim, kizkardesime durumu anlattim.

Ali kan kanseriydi (lösemi), kani temizlenirken beyin kanamasi geçirmisti ve simdi makinaya bagli yasiyordu. Bulunduklari yerdeki kanunlar geregi beyin ölene kadar cihazin fisi çekilmiyordu. Bir ara beyin ameliyatini düsünmüsler ama gereksiz bulmuslar. Sonuc olarak ertesi gün öldü kardesim. Hastaneye yatirildiginda annemin koluna taktigi saat, sende benim yüzümden uykusuz kaldin be anne diyen sesi ve kani temizlenirken "Allahim dayanamiyorum, yardim et" diye inleyen sesi annemin kulaklarindan ve aklindan hiç çıkmayacak sanirim.

Evde iki kiz oturup dururken, teyzem de geldi. Ben hiç aglamiyordum artik, bizimkilerin morale ihtiyaci vardir, biz de onlari yikmayalim deyip duruyordum. Dostlarim; Yusuf ve Ömer eve geldiler. THY da grevde diye cenazenin gelisi de uzamis, iyice gerilmistim. Teyzemden izin alip beni disari çikarmak istediklerini söylediler. ihtiyaci var, götürün dedi ve disari çiktik. Bir bara gittik ve bana viski söylediler. Ben hala hiçbirsey olmamis gibiydim ama ikinci bardaktan sonra artik gözyaslarimi içime akitmaktan vazgeçtim. Servis yapan garson "mezardan çikmis bir ölüye" benzedigimi söyleyince artik agliyordum. Hiçkimse umrumda degildi. Çok aci çekiyordum.

O günlerde bana en büyük destegi Yusuf ve Ömer verdi. Beni hiç yalniz birakmadilar. Acaba birgün kendi sonunun da ayni olacagini biliyor muydu acaba?

Ve yillar sonra ........

Küçük bir operasyon geçirdigim günün aksaminda da bulusmustuk üçümüz. iki elleri kanda olsa yine benimle olurlardi zaten. Durumum ne olursa olsun "Sayin Devlet Büyügümüz" derdi Ömer. Gelecekten bahsetmistik yine o aksam. Evlilik, kariyer vb. Yeni bir kiz arkadasi vardi Ömer'in, mutluydu. Ama kolunu ovusturup duruyordu, "canin ne kadar kiymetli" diye takilmistik O'na.

Bir gece Yusuf aradi ve bana gelmek istedigini söyledi. Gece yarisini geçtigi için önce tereddüt ettim ama Yusuf böyle birseyi olsa olsa çok önemli bir durumda söylerdi. Geldi;

- Ömer kanser, dedi.

- Yanlislik vardir, dag gibi çocuk, nasil olur? diye sordum. "Kan kanseri" dedi. Ertesi sabah acil kan lazim oldugu için kan grubuna uyan birini de bulup gittim hastaneye. Taniyamadim, gözlerime inanamadim, kasigi bile tutamiyordu.

Sonra mi, kemoterapiler, ilaçlar derken bir gün Yusuf disarida oldugunu söyledi Ömer'in. Yusuf'un bürosunda gördüm onu ve nasil baktiysam yüzüne;

- Çok mu kötüyüm, ilaçlar böyle yapiyormus ama düzelicem, dedi.

- Oglum biz kolay islerin adami degiliz, unutma..Yenilirsen yüzüne bakmam.. deyince, gülüstük. O gün caninin mangal istedigini söyleyince büroda mangal yakildi (baska yerde görsem kimbilir ne düsünürdüm, ama işte pesin hükümlü olmamak gerekirmis). Sonra iskembe çorbasi istedi, kalktik aksamüstü iskembeciye gittik. Herkes bize bakiyordu. Ömer, yaz günü olmasina ragmen kafasinda atkiyla, kolunda iki kisi geziyordu. Belki son yemegi idi, o kadar istahla yiyordu, herkesin soru soran bakislari arasinda. Biz mutluyduk ya, kimin umurunda?

O'nu diger kemoterapiden sonra gördügümde ise Gölbasi'na gitmek istedi. Çok iyi gördüm onu. Hayat doluydu, umutluydu. Bunu da atlattim mi tamam, diyordu. Uzun uzun hastaligindan ve geçirdigi asamalardan bahsetti. Yine gelecekten bahsettik ve O'nu dogum gününde aradigim için minnet dolu laflar söyledi. Annesi bile unutmusken benim aramam çok hosuna gitmis. :))

Geçenlerde Yusuf yine aradi.

- Sana kötü bir haberim var, Ömer öldü, dedi.

- Nasil olur, durumu çok iyiydi. Ne oldu? diye sorunca, konusamadi.

Cenazede ögrendim durumu. Yine tas kesilmis, etrafa bakiyordum. Orada ögrendim; doktorun kolunda unuttugu bir igneden enfeksiyon kaptigini. Birakmaya tesebbüs ettigim sigaradan bir tane verdi Yusuf. Beni sigaraya Ali'nin ölümü ile okudugum Ümit Yasar Oguzcan'in siiri baslatmisti, birakmayi denedigimde de bu sefer Ömer'in ölümünün taaaaa kendisi, aci gerçegii.

Cenaze Haci Bayram'dan kaldirildi, buraya ikinci gelisim oldu bu. ilki Ali'nin cenazesiydi. O zaman beni teselli eden Ömer'i de kaybetmistim. Hiç aklina gelir miydi acaba birgün kendisinin de Ali ile ayni hastaligi ve Cami'yi paylasacagindan?

Ne dersiniz, kader mi yoksa tesadüf mü?