DÜNYA BİR DEVLET BEKLİYOR

Mustafa Saka

mim.saka@googlemail.com

 

Rivâyete göre, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, hristiyanların ve yahudilerin Osmanlı topraklarında kalmasının, ileride büyük bir belâ doğuracağını düşünür ve topunun ya müslüman edilmesini veya Osmanlı topraklarından sürülmesini ister.(*)

Ancak, Osmanlı bir “Hukuk Devleti”dir.

Padişah bile olsa, istediği şey devletin ve milletin menfaati için bile olsa; hukuka uygun değilse olmaz.

Evet, Osmanlı “İslâm Şeriatı”na göre yönetilen bir “Hukuk Devleti”dir.

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, bu düşüncesini bir değil bir kaç defa dillendirir, fakat her defasında karşısına “Hukuk” çıkar.

Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi Hazretleri, “İslâm Hukuku’na göre, hristiyanlara ve yahudilere cizyeden öte bir şey yükleyemezsiniz” deyip Yavuz’u durdurur her defasında.

Yavuz’un irâdesi, “Hukuk”un irâdesine boyun eğer.

Demek, Yavuz zamanındaki Osmanlı’da bir tek devlet vardır, Osmanlı tek bir devlettir; Devlet-i Âliye’nin içinde, dışında, derininde, kenarında, yanında veya yamacında, sözde devletin âlî menfaatleri için hukukun içine edecek başka bir devlet (Parakratos) yoktur.

Şu an elimin altında Külliyat yok mâlesef; olsaydı, “Hukuk Edebiyatı”ndan, bugün bütün dünyada hukuk ile tatbikâtın arasının kapanmaz derecede nasıl açıldığını, hukukun nasıl bir paravan hâline geldiğini izah eden paragraflardan birini buraya almak isterdim.

Evet, bugün dünyada bir tane bile “devlet” yoktur; “Hukuk Devleti”!

Burada iltica başvurusu yaptığımda, ilk sorgumu yapan beyefendi, “istemezseniz cevap vermeyin, kayda geçmeyecek” kaydıyla bir soru sormuştu; Batı karşıtı bir ideolojiye inanıyormuşum, şu hâlde niçin Batı’ya gelmişim de, Doğu’ya, bir İslâm devletine gitmemişim”?

“Lütfen kayıtlara geçsin” dedim; “Doğu’ya gitmedim, çünkü oralarda bir İslâm devleti yok, hukuk yok. Batı’ya geldim, çünkü bayrağınız haçlı olmakla beraber, bayrakları hilâlli devletlere nazaran göreceli de olsa bir hukuk devleti olduğunuzu umuyorum.”

Kayıtlara geçmedi.

Ve benim umduğumun aksine, geçtiğimiz aylarda başka bir olay geçti kayıtlara: İsviçre derin devleti, devletin âlî menfaatleri için Claude Covassi isimli vatandaşını henüz cezası bitmeden hapisten çıkartıp, ajan olarak müslümanların peşine takabildi. (**)

Dünyanın en saygın Hukuk Devleti(!)ne dikiz!

Aynı saygın hukuk devleti, kendi hukukunda yer alan “Dininden, dilinden, ırkından, cinsiyetinden ve politik görüşlerinden dolayı kendi ülkesinde mağdur edilen bir kişi mülteci olarak kabul edilir” ifadesine rağmen, hiçbir illegal eylemliliği olmadığı hâlde sadece yazılarından dolayı kendi ülkesinin iç işleri ve adalet bakanlığı tarafından terörist ilân edilip aranan, hakkında bir sürü dava açılmış olan bir gazeteci için düşünüyor hâlâ: Mülteci sayılır mı sayılmaz mı?

Türkiye’ye gelince...

Ne derin devleti; en sığından bile bir devlet yok Türkiye’de; “devlet”!

“Devlet” dediğimiz şey, “hukuk” ve hukukunu tatbike yetecek “güç”le devlettir.

Türkiyenin, en başta “Türkiye” adı olmak üzere, İstiklâl Marşı, yasası, kasası, ideolojisi, bürokrasisi ve askeriyesi göstermeliktir, paravandır!

“TC”nin “Türkiye Cumhuriyeti” adıyla ve sanıyla varlığı palyatif ve muvakkat bir etikettir.

“TC”, dünyaya oynayan başka bir devlet için rezerv devlettir.

“TC”, paravan bir devlettir!

Hukuk, bu paravanı kuran azınlığın menfaatine göre uygulanır.

SK, bu azınlığın menfaatlerini korumak üzere davranır.

Bu paravanın arkasında, önünde, yanında ve yamacında oluşan klikler, çeteler tabiî olarak vardır; ve işte bunlara sözde “Derin Devlet” denilmektedir.

Elinde silahı olan ve elinden geldiğince kendi hukukunu uygulama alanı bulabilen her oluşum; devletin yamacındaki silâhlı siyâsî örgütler de, bizzat silâhlı kuvvetlerin içindeki örgütlenmeler de, hatta mafya da kendi çaplarında birer devlettir.

Bu kliklere, çetelere ve siyâsî veya mafyatik örgütlenmelere “derin” yerine, Yunanca’dan “parakratos” kelimesini ödünç alarak “yan devlet”ler demek daha yerindedir.

Ne zaman ki, bu oluşumlar arasından, “resmî” devletin inisiyatifinden çıkıp inisiyatif alabilen olur ve devletleşmeye kalkar veya kalkmış olanlara katılır; o zaman, belki iltifat olarak kendisine “derin” denilmeyi hak eder.

Devlet bir hukuk ve güç meselesi olduğuna göre; TC bürokrasisindeki ve TSK içindeki bu sürüsüne bereket çeteleri “yan-para” da olsalar birer devlet sayabiliriz; ve bunları, derinliklerini kıyaslamaksızın 4 ana kliğe indirgeyebiliriz:

Dönmeler kliği

Kemalist-Alevî kliği

Kafkas kliği

Sünnî Anadolu çocukları

Önümüzdeki süreçte TC, tarihinde ilk defa gerçek bir dış savaşın içine girecek; saydığımız bu dört klik de ikiye inecek.

Bu savaşın arefesinde veya başında, bir asra yakındır adı konulmadan devam eden iç savaşın da adı konulacak; silâhlar açıktan konuşacak.

Dünyanın beklediği devlet, Dünya Devleti, işte bu Kıyâmet Savaşı’nın küllerinden doğacak.

B.D. kurulacak!

“Dünya tek bir devlet olsaydı eğer, başşehri İstanbul olması lâzım gelirdi” diyen Napolyon’u tarih doğrulayacak; Anadolu merkezli bu devletin başşehri İstanbul olacak.

Bu devlet, “Hukuk Devleti” olacak.

Devletin “Başyüce”si dahî hukukun dışına milim çıkamayacak.

Yeni hukuka göre artık cizye uygulanmayacaksa, uygulanmayacak; hukukun dışına çıkmaya kalkanları, yeni Zembilli Ali Efendiler durduracak.

Bir müslüman için de, bir yahudi için de, bir hristiyan için de; “yeni hukuk” kim için neyi emrediyorsa o tatbik edilecek!

Ortadoğu’nun, Anadolu’nun ve dünyanın beklediği, adamına göre muamele eden orospu bir demokrasi değil, “hukuk”tur!

“DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR!” (***)

DÜNYA BİR DEVLET BEKLİYOR!

NE DERİN, NE SIĞ, NE YAN, NE PARAVAN; “HUKUK DEVLETİ”!

 

(*) Türkiye’yi Parçalama Planları, Yakup Üstün, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s.34

(**) Önce Güvenlik mi Güven mi?, Mustafa Saka, Furkan Dergisi, Temmuz 2006, Sayı: 5, s. 37

(***) Necip Fazıl Kısakürek

 

Aylık Dergisi

 

www.yeniakademya.org

www.akademya.up.to