YETER ARTIK
Ben zaman zaman sizlere yeter artik diye bağırıp sesimi yükseltemiyorum kii!
Anlayın artık kendimi belki evliliğe veya sorumluluğuna hazır hissetmiyorum. Tek istediğim aslında bir çocuk sahibi olma; ama onu da birkaç kıza teklif ettim, fakat kabul eden çıkmadı. Ne yapayım ben korkuyorum evlilikten. Haykıramıyorum, yüksek sesle kendimi ifade edemiyorum. Belki bu benim insanlara karşı gelemeyişimin bir nedeni veya benim yüzümün yumuşak olmasından kaynaklanıyor. Korkunun çoğu; uyum sağlamak ve alışkanlıklarımdan vazgeçebilmekle alakalı. Gerçi her yere ve her ortama kısa sürede kendimi adapte ediyorum ve evliliğe de kendimi uyduracağıma inanıyorum ama 3 - 4 yıldır kendime olan güvenimi kaybettim ve nasıl düzelteceğimi bilmiyorum.
Ayşe ve Gülbeden Teyzemler geçen gün aradılar ve bir kıza bakmam için İstanbul’a gelmemi söylediler. Ama telefonda onlara bile “HAYIR” diyemedim. Kimseye diyemiyorum aslında, anneme, babama, kardeşlerime veya arkadaşlarıma bile.
Sonu yokmuş gibi görünen sokak aralarından yavaşça geçtiğimi zannederken kir kaç gün sonra 33 yaşımdan gün almaya başlayacağımı düşünmek beni sarsıp yormaya başlıyor. İnsanın parmağı kesildiğinde yarası önceleri birkaç günde iyileşir, fakat beden eskidikçe kendini kaybetmeye üç – beş günde iyileşen yaralar artık 15-20 günde kendini tamamlamaktadır. Benim durumumda aynı o şekil bir şey yanii.
İçimdeki yaraları kapatmaya çalıştıkça iyileşme süreci uzadıkça uzuyor.
Önceleri annemle babam arasındaki kavgalar gelir geçer diyordum ama olmadı; benim bile haberim olmadan yeni bir anne sahibi oldum. Bunu hiç kendime izah edemiyordum ve kabullenemiyordum ki ne kadar anlamsız olduğunu fark ettim. Ne önemi vardı ki, iki insan aralarında karar vermişlerdi ve istediklerini yani evliliği gerçekleştirmişlerdi. Bu bana bir iyi örnek oldu. Ve lakin hiç faydası olmadı bunun, sadece düşüncemin bulanık kalan bir yerleri aydınlanmış oldu.
Murat’ın düğününde veya daha öncesinde nişanında bende onun kadar heyecanlıydım. Yeni bir başlangıç daha yakalamıştım hayatın karanlıklaşmaya başlayan incecik yolunda. Bu da uzun sürmedi askere gittim ve hayatımın ne kadar boş ve anlamsız olduğunu fark ettim. Hiç kimse aramıyordu; eş, dost, akraba haricinde. Ne yapmıştım da 30 yılı boşa geçirmiştim. Askerlik yaptığım yere (Mersin- Bozyazı) gelen yazlık sahiplerini gördükçe içimden bazı parçaların koptuğunu fark etmeye başladım, aslında bu benim şimdiye kadar taraf olmadığım bir fikir akımının yansımasıydı. Yada bastırılmış sosyalizmin bir nevi dışa vurumuydu. Çalışmak ve kazanmak üzerine kurulmuş dünyada kendime bir yazlık veya ev alamamış bir salak olarak görmeye başladım kendimi. Sıyrılmalıydım bu kötü düşüncelerden, kendimi askerliğin kurallarına verdim, kimsenin kimseden bir farkı yoktu çünki herkes aynı yeşil elbiseyi giyiyordu. Bastırdığım kötülükleri oradaki 20 yaşlarında olan ruhu çocuk insanlar üzerinde uyguladım. Askerlikte bitti, kardeşimin evinde yeni filizlenmeye başlayan bir aileyi gördüm, yaşama sevinçleri o kadar fazla idi ki anlatamam. Kendilerinden çok birliktelikleri üzerine yaşıyorlardı. Birbirlerini sevmek için yaşıyor gibiydiler. Uzun zaman önce çıkan tayin yerim Diyarbakır’ı bilmeden daha değişik zannediyordum. İlk geldiğimde sıcaklığı beni ezmeye başladı, sonrasında kendimi, çevremdekileri dünyanın en salak insanları olduğumu hissettirdiler. Nedeni basitti; burada yaşayan insanlar kendilerini hep ikinci sınıf görmüşler, hayatlarını sürdürmek için her şeyi devletten istemişler ve almışlar. Çalışmadan kazanmak, üretmeden yemek, vergi vermeden kar etmeyi düşünmekle vakitlerini geçiriyorlar. Şimdi buraya bir şey yazacağım ve görüp görmemek artık sizin bilgisayar becerinize kalmış bir şey, ayıp bişey de ondan yanii: Buradaki insanlara deseniz ki devlet evliler için yeni bir yardım yöntemi bulmuş; artık karılarınızı devletin erkekleri sikecek deseler, tüm kekolar karılarının ellerinden tutup onları sikiştirmeye götürecek kadar olmuşlar yanii. Yaa. Neyse okuyanlar okudu; burada elektrik faturası 2 milyon, su faturası 1,5 milyondan fazla gelmiyor. Devletin olan her şey neredeyse bedava. Hayatta bedava burada. Buradaki olanları ve son 5-6 ay içindeki hortumları, balinaları okudukça kendimi tam bir salak gibi hissediyorum. Sizlerin bildiği sadece haberlerde okuduklarınız ve duyduklarınız, oysa ben bunları değişik kaynaklardan (bilgi hırsızlığı, çalıştığım yer, internet ve kendi yaptığım araştırmalar) daha değişik şekillerde öğreniyorum. 10.000 tane insanın nasıl devleti (yani sizlerin (yani vatandaşların)) kanını emer gibi paralarını iç ettiklerini. Kendilerine neler karşılığında ne kadar para aldıklarını biliyorum.
Nerede kalmıştık evlilik meselesiydi değil mi konu: Aslında korkunun ana nedeni ekonomik. Bekarım ve 400 milyonu geçkin maaş alıyorum, kirada otursam 150 milyon, kalorifer apartman aidatı 50 milyon, hiçbir değeri olmayan harcamalara 50 milyon, Toplam ne yaptı.... Eeee artık benim hesap biraz kıt 250 milyon ettimi size, kalan ne: 150 milyon bununla ne yaparsınız. Karnınızı doyurmak, elbise almak, temizli yapmak sosyal ve kültürel harcamalarda bulunmak vs. vs. aklınıza ne gelirse.
Korkmuyorum aslında hiçbir şeyden; tek korkum kendim. Çünki ben Allah göstermesin aklımı hafifçe kaybettiğimde neler yapacağımı aşağı yukarı tahmin etmiyorum. Biraz paranoya biraz şizofren ve bir parça kişilik bölünmesi var olduğunu bildiğim aklıma sahip çıkamam. İkizler burcunun bölünmüş kişiliği bende mevcut yanii. Bunlarda yetmezmiş gibi alabildiğine kıskancım. Hiçbir şey veya hiçbir kimse bana ait olan bir şeye kötü gözle bakamaz, el uzatamaz. Paylaşamayacağım eşyalarımın, giysilerimin, paralarımın ne olacağı tamamen bana aittir. İster yakarım ister atarım. Şimdiye kadar çarşıda, pazarda, bir topluluk içinde bir bayan varken yanımda rahat bir şekilde yürüyemedim. Hep gözüm insanlarda, acaba neden bakıyorlar, bir şey mi oldu vs. vs. yani. Durum bu şekilde ilerlerken üzerime evlilik sorumluluğu binince kıskançlılarım daha da artacak. Artık bana varan kız yandı yanii.
Zamanım dolmaya başlıyor sanki bu dünyada; sonralarında ne olacağını düşünmüyorum dersem yalan olur, her şeyi düşünüyorum. Tek başına yaşamanın zorluğunu, kimseye bir şeyleri anlatamamayı, en önemlisi paylaşamamayı kimse benim kadar anlayamaz gibi geliyor. Evliliği sadece seks veya zevk olsun diye de istemiyorum.
Bir kadına bağlanmak, onun sadakatinden emin olmak, yaşamın vermiş olduğu herşeyi paylaşmak istiyorum ama ben buna henüz hazır değilim. Bu yüzden beni sıkıştırmayın ve zorlamayın. Doğru bir karar vermek için biraz daha zamana ihtiyacım var o kadar. Yoksa bende evlenmek istiyorum, ama doğru zamanda ve doğru insanı bulduğumda.
ANLAŞILDIMI.
YETER YETER TAMAM MI