Hacıalinin websitesi

SÖZLEŞMENİN ÜSTÜNLÜĞÜ

Anayasa değişikliklerinde, bir madde kabul edilmeyerek paket dışında bırakıldı. Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki fiili durum, anayasal hükme dönüşerek hukuki kargaşa sona erecekken, ne yazık ki bu yapılmayarak tartışmalı haliylebırakılmıştır. Meclisteki tereddütlerin çoğu yersizdir. Aslında fiili ve hukuki durum sözleşmenin üstünlüğü yönünde pratikleşmek zorunda kalmaktadır. Burada kısa sözleşme ve anayasa ilişkisini değerlendirmek istiyorum.

1982 Anayasa tasarısı hazırlanırken, sözleşmelerden alıntı yapmaktan öteye uygunluk sağlanmaya çalışılarak AİHS' si rehber kabul edilmiştir. Sözleşmenin 1.maddesi iç hukuk kurallarımızın sözleşmeye uydurulacağı taahhüdünü içerdiği gibi, AÎHM' nin yargılama yetkisi tanınarak sözleşmeye aykırılık halinde müeyyideyle karşılaşmak kabul edilmiştir. Yine sözleşmenin 41 inci maddesi uyarınca sözleşmenin yorumu ve uygulanması konusunda AÎHM nin tek ve kesin yetkisinin kabulü, sözleşmenin üst norm olarak, kabulünü gerektirmektedir.

Üye devletlerin sözleşmeye aykırı uygulamaları ve mevzuatı olan diğer üye devleti şikayet hakkı sözleşmenin bir anlamda "insan hakları anayasası" düzeyinde olduğunu göstermektedir. İhlal doğrudan anayasadan kaynaklandığında, AİHM' nin sözleşmeye uygunluk denetimi yapması, anayasanın sözleşmeye uygun olmasını zorunlu kılmaktadır.

Anayasanın ulusal merciiler de değiştirilebilmesine karşın sözleşmenin ancak üye ülkelerin uluslararası organlarınca değiştiriliyor olması sözleşmeye değiştirilemez bir güç vermektedir. Sözleşmenin yapılış şekli itibariyle devletler topluluğunca yapılması, bir devlet hukuku olan anayasadan üstün tutulmayı gerektirmektedir.

Avrupa Konseyinin kuruluş amacının hukuksal birliği sağlamak olması bu ortak hukukun üye devlet anayasasından üstün tutulmayı zorunlu kılar. Sözleşmenin özelliği, AİHM 'nin kararlarının etki ve değeri ve Bakanlar Komitesinin sözleşmeye ve mahkeme kararına uygunluğu sağlama görevi sözleşmenin anayasalardan üstünlüğünü kabul etmeyi zorunlu kılmaktadır.

Diger yandan, Taraf devletler AİHM' si kararına mutlak uymak zorundadır. AİHM 'si kararları üye devletlerin Anayasa Mahkemeleri de dahil bütün yargı merciilerini bağlayıcı özelliktedir. Ulusal mahkemelerin kararlarını değiştirmek, ortadan kaldırmak yetkisi olmasa da sözleşmeye uygunluğunu denetleyerek ihlal halinde, üye devleti tazminat ödemeye mahkum edebilmektedir.

Üye devletin ihlalin tekrarını önlemesi için gerekli her türlü tedbir alma yükümlülüğü vardır. Anayasa Mahkememiz anayasaya uygunluk denetimi yapmakta, ulusal mahkemelerimiz yasaları uygulamakta ama AİHM' si sözleşmeye uygunluk denetimi yapmaktadır. Üye devletin anayasası dahil yasaları ve mahkeme uygulamalarının tamamı AİHM' nin ve sözleşmenin hüküm ve içtihatlarına aykırı olamaz.

AİHM' si insan hakları alanında "özel uzman mahkeme" niteliğindedir. AİHM' si Anayasa Mahkemeleri dahil ulusal mahkemelerin farklı bir işlevle üzerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla uluslararası mahkeme olarak, ulusal mahkemelerin üzerinde bir niteliğe sahiptir. Zaten AİHM' in oluşumu da böyle düşünmeyi gerektirmektedir.

Anayasaya aykırı olsa da geçerli ve yürürlükte olan AİHS'i, Anayasanın üzerinde olup, normlar hiyerarşisinde en üst norm niteliğin dedir. Meclisin bu fiili durumu, hukuki düzenlemeye kavuşturması gerekirdi. Bu görevini bu dönemde yapmaktan kaçınan meclisin, yakın tarihte bu konu tekrar gündemine gelecektir.

Bu konuya ulusal duygular, milliyetçi önyargılarla konuya yaklaşılamaz. Avrupa Birliğine girmek ve Avrupa Konseyinin hukuk sistemini kabul ediyorsak, Sözleşmeyi anayasadan da üste bir norm kabul edip, üstünlük vermekten başka hukuki bir yol yoktur.

Hacı Ali Özhan

hacialiozhan@hotmail.com

9 ekim 2001 tarihli akit gazetesinde yayımlanmıştır.