İfade hürriyetinin
demokratik ülkelerde makul karşılanamayacak ölçüde kısıtlı olduğu
bir ülkede yaşadığımızı herkes kabul ediyor. Daha çok özgürlük
isteyenlerin tezleri açık ve belli. Buna karşılık, ifade
özgürlüğünün genişletilmesine karşı çıkanlar, ifade özgürlüğünün iyi
ve gerekli bir şey olmasına itiraz etmekten ziyade Türkiye’nin
içinde bulunduğu özel şartların onun genişletilmemesi ve hatta
daraltılmasını gerekli kıldığını ileri sürüyor.
İfade özgürlüğü meselesi pek çok kimsenin zannedebileceğinden
daha hassas ve çok daha mühim bir konudur. Öyle olduğundan dolayıdır
ki üzerinde yüzlerce/binlerce çalışma yapılmıştır. Ben bu yazıda
ifade özgürlüğüyle ilgili bir iki noktanın altını çizmek istiyorum.
İfade özgürlüğü: Kavşak özgürlük veya özgürlüklerin kavşağı.
İfade özgürlüğü diğer özgürlük türleriyle iç içe geçmiş bir
özgürlük türüdür. Gerçi iç içe geçmişlik diğer özgürlük türleri için
de geçerlidir; ama ifade özgürlüğü bu açıdan eşsiz bir konumdadır.
İfade özgürlüğü, bir kavşak özgürlüktür. Yahut, tersinden ifade
edersek, ifade özgürlüğü birçok özgürlüğün buluştuğu bir kavşaktır.
Değişik özgürlük türlerinden hareket ederek sonunda ifade
özgürlüğüne ulaşabileceğimiz gibi, ifade özgürlüğünden hareket
ederek diğer özgürlüklerin varlık veya yokluğunu tespit edebiliriz.
Dolayısıyla ifade özgürlüğünün seviyesi ve alan genişliği hür
toplumun ve özgürlükçü bir siyasi düzenin mevcudiyetinin başlıca
göstergesidir.
İfade özgürlüğünün tam olduğu yerde düşünce ve inanç özgürlüğü,
toplanma ve dernekleşme özgürlüğü, kılık kıyafetini ve mesleğini
seçme özgürlüğü, özel mülkiyetini kendi inanç, amaç ve kanaatleri
doğrultusunda serbestçe kullanma özgürlüğü de vardır. İfade
özgürlüğünün olmadığı yerde mutlaka insanların başka özgürlükleri de
kısıtlanıyor demektir. Türkiye’nin ifade özgürlüğü açısından durumu
bellidir ve medenî dünyanın ülkemizden ısrarla ifade özgürlüğünün
genişletilmesini istemesi ne haksız ne de abartılı bir taleptir. Bu
talep karşısında telaşa kapılmak veya talep sahiplerinin Türkiye’yi
“taviz” vermeye zorladığını düşünmek akıl ve mantık dışıdır, zira
ifade özgürlüğünün genişletilmesinden talep sahipleri değil bu
ülkenin vatandaşları yararlanacaktır. Dolayısıyla sistemin “taviz
vermem” diye diretmesinin asıl anlamı özgürlük talepleri karşısında
“bu ülkenin vatandaşına direnmekten” başka bir anlama gelmez.
Türkiye’nin hiçbir sorununun kaynağı ifade özgürlüğü değildir.
Türkiye’deki kimi problemlerin ifade özgürlüğünün genişliğinden
kaynaklandığı yahut problemlerin ifade özgürlüğünü daraltmak veya
tümden kaldırmak suretiyle halledilebileceği düşüncesi de tamamen
mantıksızdır. Sebep ile sonucun birbirine karıştırılmasıdır. Ülkenin
mevcut problemlerinin hiçbiri ifade özgürlüğünün genişliğinden
kaynaklanmamaktadır, zira ülkemizde ifade özgürlüğü rahatsızlık
verici derecede geniş değildir. Tam da zıddı doğrudur. İfade
özgürlüğü yeterince geniş olsaydı, muhtemeldir ki, bazı problemler
ya hiç doğmaz ya da daha hafif olurdu. Bunun niye böyle olduğunu bir
örnekle açıklayabilirim. Türkiye’de bir bölücülük/ ayrılıkçılık
sorunu var ise, bunun nedeni, ilgili fikirleri serbestçe ifade etme
ve tartışma imkânının olması değildir. Her birey, başka bir dile,
dine, etnisiteye ait olduğu algılamasını, ilk sosyalleşme sürecinde,
bir bebek ve küçük bir çocuk iken, ailesi içinde öğrenir. Birey,
yetişkin hale geldiğinde, her konunun serbestçe tartışıldığı bir
ortam içinde bulunursa, aile içinde öğrendiği şeyleri farklı
fikirlerle karşılaştırma ve böylece doğruluk ve geçerliliklerini
test etme imkânını bulamaz. Böylece görüşleri kemikleşir. O yüzden
bölücü/ayrılıkçı fikirlerin tartışma piyasasına çekilmesi bölücülüğü
ayrılıkçılığı kuvvetlendirmez, tam da tersine, etkili şekilde
zayıflatır. Bu örnek açıkça göstermektedir ki, ifade özgürlüğü
problemleri azdırmaz. İfade özgürlüğü en katı inançların, en radikal
tavırların törpülenmesine yol açacak çok taraflı bir tartışma zemini
yaratarak aşırılıkları yumuşatır. İnsanlar mutlak doğru sandıkları
şeylerin tamamen veya kısmen yanlış olabileceğini ancak özgürlük
ortamında görebilir. O yüzden kimine abuk sabuk, kimine saçma,
kimine radikal, kimine aşırı ve tehlikeli görünen fikir ve
yaklaşımların dile getirilmesinden korkulmamalıdır. Aslında ifade
özgürlüğü esas itibarıyla sıradan, alışıldık, genel geçer fikirler
için değil; aykırı, şaşırtıcı, şok edici fikirler için gereklidir.
Nitekim, AİHM içtihatları bu hususu çok sarih şekilde ortaya
koymaktadır.
Son olarak medyanın ifade özgürlüğü konusundaki çelişkili ve
tehlikeli tavrına işaret etmek istiyorum. Varlığını ifade
özgürlüğüne borçlu olan medya, ifade özgürlüğü dışında bir basın
özgürlüğü (hatta belirli bir basın kesiminin özgürlüğü) diye bir
özgürlük kategorisi varmış gibi bir tavır takınmaktadır. Bu tümüyle
yanlıştır. Basın özgürlüğü adında, ifade özgürlüğünün dışında kalan
bir özgürlük türü yoktur. Basın özgürlüğü ifade özgürlüğünün bir
yansımasıdır. O yüzden, bir bölüm medyanın ifade özgürlüğünü
sınırlayan düzenlemelere, başka ve sevmedikleri kesimleri
etkileyecek zannıyla alkış tutması, en azından sessiz kalması,
bindiği dalı kesmesidir. İfade özgürlüğünü sınırlayan yasal
düzenlemeler, sapı da olmayan iki tarafı keskin kılıç gibidir. Kimin
elinde kalacağı hiç belli olmaz. Bu yüzden ifade özgürlüğünü en
başta medya savunmalıdır.
Bugünlerde vatanseverliğin en keskin testi ifade özgürlüğüne
karşı takınılacak tavırdır. Daha iyi, daha adil, daha az problemli
bir Türkiye isteyen herkes ifade özgürlüğünün genişletilmesini talep
etmeli, bu yöndeki çabalara destek vermelidir.
* Gazi Üni. İİBF Öğretim Üyesi
Liberal Düşünce Topluluğu Yön. Kur. Başkanı
20.03.2002 |