Ana Sayfa Haberler Ekonomi Dış Haberler Politika Kadın-Aile Kültür-Sanat Televizyon Spor Yazarlar Yorumlar Çizgi-Yorum
   Akademi Bilişim Çocuk Eğitim Otomobil Röportaj Strateji Tüketici Masası Okur Hattı

 Bölge Haberleri


 Reklam
 Künye/İletişim
 English
 Basın Özetleri
 Abonelik
 

Site editörüne her türlü eleştiri ve önerinizi iletebilirsiniz; m.sakin@zaman.com.tr

 
Arama

 Arşiv

 
  Yorum

İfade hürriyetine muhtacız!

Atilla Yayla *



İfade hürriyetinin demokratik ülkelerde makul karşılanamayacak ölçüde kısıtlı olduğu bir ülkede yaşadığımızı herkes kabul ediyor. Daha çok özgürlük isteyenlerin tezleri açık ve belli. Buna karşılık, ifade özgürlüğünün genişletilmesine karşı çıkanlar, ifade özgürlüğünün iyi ve gerekli bir şey olmasına itiraz etmekten ziyade Türkiye’nin içinde bulunduğu özel şartların onun genişletilmemesi ve hatta daraltılmasını gerekli kıldığını ileri sürüyor.

İfade özgürlüğü meselesi pek çok kimsenin zannedebileceğinden daha hassas ve çok daha mühim bir konudur. Öyle olduğundan dolayıdır ki üzerinde yüzlerce/binlerce çalışma yapılmıştır. Ben bu yazıda ifade özgürlüğüyle ilgili bir iki noktanın altını çizmek istiyorum.

İfade özgürlüğü: Kavşak özgürlük veya özgürlüklerin kavşağı.

İfade özgürlüğü diğer özgürlük türleriyle iç içe geçmiş bir özgürlük türüdür. Gerçi iç içe geçmişlik diğer özgürlük türleri için de geçerlidir; ama ifade özgürlüğü bu açıdan eşsiz bir konumdadır. İfade özgürlüğü, bir kavşak özgürlüktür. Yahut, tersinden ifade edersek, ifade özgürlüğü birçok özgürlüğün buluştuğu bir kavşaktır. Değişik özgürlük türlerinden hareket ederek sonunda ifade özgürlüğüne ulaşabileceğimiz gibi, ifade özgürlüğünden hareket ederek diğer özgürlüklerin varlık veya yokluğunu tespit edebiliriz. Dolayısıyla ifade özgürlüğünün seviyesi ve alan genişliği hür toplumun ve özgürlükçü bir siyasi düzenin mevcudiyetinin başlıca göstergesidir.

İfade özgürlüğünün tam olduğu yerde düşünce ve inanç özgürlüğü, toplanma ve dernekleşme özgürlüğü, kılık kıyafetini ve mesleğini seçme özgürlüğü, özel mülkiyetini kendi inanç, amaç ve kanaatleri doğrultusunda serbestçe kullanma özgürlüğü de vardır. İfade özgürlüğünün olmadığı yerde mutlaka insanların başka özgürlükleri de kısıtlanıyor demektir. Türkiye’nin ifade özgürlüğü açısından durumu bellidir ve medenî dünyanın ülkemizden ısrarla ifade özgürlüğünün genişletilmesini istemesi ne haksız ne de abartılı bir taleptir. Bu talep karşısında telaşa kapılmak veya talep sahiplerinin Türkiye’yi “taviz” vermeye zorladığını düşünmek akıl ve mantık dışıdır, zira ifade özgürlüğünün genişletilmesinden talep sahipleri değil bu ülkenin vatandaşları yararlanacaktır. Dolayısıyla sistemin “taviz vermem” diye diretmesinin asıl anlamı özgürlük talepleri karşısında “bu ülkenin vatandaşına direnmekten” başka bir anlama gelmez. Türkiye’nin hiçbir sorununun kaynağı ifade özgürlüğü değildir.

Türkiye’deki kimi problemlerin ifade özgürlüğünün genişliğinden kaynaklandığı yahut problemlerin ifade özgürlüğünü daraltmak veya tümden kaldırmak suretiyle halledilebileceği düşüncesi de tamamen mantıksızdır. Sebep ile sonucun birbirine karıştırılmasıdır. Ülkenin mevcut problemlerinin hiçbiri ifade özgürlüğünün genişliğinden kaynaklanmamaktadır, zira ülkemizde ifade özgürlüğü rahatsızlık verici derecede geniş değildir. Tam da zıddı doğrudur. İfade özgürlüğü yeterince geniş olsaydı, muhtemeldir ki, bazı problemler ya hiç doğmaz ya da daha hafif olurdu. Bunun niye böyle olduğunu bir örnekle açıklayabilirim. Türkiye’de bir bölücülük/ ayrılıkçılık sorunu var ise, bunun nedeni, ilgili fikirleri serbestçe ifade etme ve tartışma imkânının olması değildir. Her birey, başka bir dile, dine, etnisiteye ait olduğu algılamasını, ilk sosyalleşme sürecinde, bir bebek ve küçük bir çocuk iken, ailesi içinde öğrenir. Birey, yetişkin hale geldiğinde, her konunun serbestçe tartışıldığı bir ortam içinde bulunursa, aile içinde öğrendiği şeyleri farklı fikirlerle karşılaştırma ve böylece doğruluk ve geçerliliklerini test etme imkânını bulamaz. Böylece görüşleri kemikleşir. O yüzden bölücü/ayrılıkçı fikirlerin tartışma piyasasına çekilmesi bölücülüğü ayrılıkçılığı kuvvetlendirmez, tam da tersine, etkili şekilde zayıflatır. Bu örnek açıkça göstermektedir ki, ifade özgürlüğü problemleri azdırmaz. İfade özgürlüğü en katı inançların, en radikal tavırların törpülenmesine yol açacak çok taraflı bir tartışma zemini yaratarak aşırılıkları yumuşatır. İnsanlar mutlak doğru sandıkları şeylerin tamamen veya kısmen yanlış olabileceğini ancak özgürlük ortamında görebilir. O yüzden kimine abuk sabuk, kimine saçma, kimine radikal, kimine aşırı ve tehlikeli görünen fikir ve yaklaşımların dile getirilmesinden korkulmamalıdır. Aslında ifade özgürlüğü esas itibarıyla sıradan, alışıldık, genel geçer fikirler için değil; aykırı, şaşırtıcı, şok edici fikirler için gereklidir. Nitekim, AİHM içtihatları bu hususu çok sarih şekilde ortaya koymaktadır.

Son olarak medyanın ifade özgürlüğü konusundaki çelişkili ve tehlikeli tavrına işaret etmek istiyorum. Varlığını ifade özgürlüğüne borçlu olan medya, ifade özgürlüğü dışında bir basın özgürlüğü (hatta belirli bir basın kesiminin özgürlüğü) diye bir özgürlük kategorisi varmış gibi bir tavır takınmaktadır. Bu tümüyle yanlıştır. Basın özgürlüğü adında, ifade özgürlüğünün dışında kalan bir özgürlük türü yoktur. Basın özgürlüğü ifade özgürlüğünün bir yansımasıdır. O yüzden, bir bölüm medyanın ifade özgürlüğünü sınırlayan düzenlemelere, başka ve sevmedikleri kesimleri etkileyecek zannıyla alkış tutması, en azından sessiz kalması, bindiği dalı kesmesidir. İfade özgürlüğünü sınırlayan yasal düzenlemeler, sapı da olmayan iki tarafı keskin kılıç gibidir. Kimin elinde kalacağı hiç belli olmaz. Bu yüzden ifade özgürlüğünü en başta medya savunmalıdır.

Bugünlerde vatanseverliğin en keskin testi ifade özgürlüğüne karşı takınılacak tavırdır. Daha iyi, daha adil, daha az problemli bir Türkiye isteyen herkes ifade özgürlüğünün genişletilmesini talep etmeli, bu yöndeki çabalara destek vermelidir.

* Gazi Üni. İİBF Öğretim Üyesi Liberal Düşünce Topluluğu Yön. Kur. Başkanı

20.03.2002

Yazıcıya uyarla      Arkadaşıma gönder


Diğer Yorumlar

> Irak’a operasyon olacaksa, Türkiye ‘etkin rol’ oynamalı Erhan Başyurt (20.03.2002)

> Sanal medeniyet Şahin Uçar * (19.03.2002)

> AB meselesi Besim Tibuk* (19.03.2002)

> Çanakkale Savaşı (18.03.2002)

> Hangisi daha güçlü; bilgisayar mı, beyin mi? Taşkın Tuna (17.03.2002)

> Çetin Altan da enseyi karartırsa... (17.03.2002)

> “Karnından konuşan” banka reklamları Uğur Özakıncı (16.03.2002)

> İklim savaşlarına doğru Aydoğan Vatandaş (16.03.2002)

> Bana hakikati değil, muradını ver Alev Alatlı (15.03.2002)

> Ali ve sivil itaatsizlik Rasih Yılmaz (14.03.2002)

> Tüketici yasamız değişirken... M. Bülent Deniz (14.03.2002)

> Türkiye’nin alternatifi değişen dünyayı anlamaktır (13.03.2002)

> Fikir hattı.. (13.03.2002)

> Meclis’ten bu kadar; sıra yargıda Fazıl Hüsnü Erdem (12.03.2002)

> “Zen” ve biz Ahmet Kurucan (12.03.2002)





Zaman'da Bugün
20 Mart 2002


Zaman Spor

Yorumlar


Ana Sayfa| Zaman'da Bugün| Haberler| Ekonomi| Dış Haberler| Politika| Kültür-Sanat| Kadın-Aile| Spor| Yazarlar| Yorumlar

» Sık Kullanılanlara Ekle  «               » Giriş Sayfası Yap «

Copyright© 1995-2002 Feza Gazetecilik A.Ş. / Çobançeşme Mh. Kalender Sk. No: 21 34530 Yenibosna / İstanbul
Tel:+90 (212) 639 34 50 (pbx)  Fax: +90 (212) 652 24 23  e-posta: mailto:okurhatti@zaman.com.tr?subject=Okur Hatti...
Bu site Zaman Gazetesi Bilgi İşlem ve Internet Servisi tarafından hazırlanmaktadır.