Erkek Ve
Kadının Selamlaşması
1) Selam ve selamlaşma:
Selam terimi "selime" kökünden bir mastar olup, sözlükte;
maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir,
"es-Selamu", isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir.
Bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki müslümanın birbirine yaptıkları
dua cümlesinden ibarettir. Selam veren "es-selamu aleyküm (Allah'ın selamı sizin
üzerinize olsun)" der selamı alan ise "ve aleykümü's-selam ve rahmetullah
(Allah'ın selamı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)" diyerek ilaveli duada bulunur.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Bir selam ile
selamlandığınızda, siz de ondan daha güzeli ile selamlayın veya aynı île
karşılık verin" (en-Nisa, 4/86.) Selam aynı zamanda Cenab-ı Hakkın doksan dokuz güzel
isimlerinden birisidir.
Selamlaşmanın "selam" sözcüğü ile yapılması gerektiğini bildiren pek
çok ayet ve hadis vardır. Bunlardan bir kaç tanesini zikredeceğiz:
"Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara deki: Size
selam olsun" (el-En'am, 6/54.) "Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve
"sana selam olsun" dediler." (Hûd,
11/69; örnekler için bk. Meryem, 19/15, 33, 47; Taha, 20/47; el-Kasas, 28/55; es-Saffat,
37/79, 109, 120, 130, 181.) Ahiret hayatında da
selamlaşmanın aynı kelimelerle yapılacağı belirtilir. "Melekler:
"Sabrettiğinize karşılık size selam olsun..." derler." "İman
edip de iyi işler yapanlar, Rablerinin izni ile içinde sonsuza kadar kalacakları
altından ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Orada birbirleriyle
karşılaştıkça söyledikleri söz "selam"dır. (İbrahim, 14/23; bk. Yunus, 10/10) "Onlar meleklerin "size selam olsun. Yapmış olduğunuz iyi
işlere karşılık cennete girin" diyerek, tertemiz bir şekilde canlarını
aldıkları kimselerdir." (en-Nahl, 16/32.
Hadiste "Selam, cennet ehlinin selamlaşma şeklidir.» buyurulur, bk. A. Hanbel, IV,
381)
Yahudiler Medine döneminde Hz. Peygamberle karşılaşınca "Sana
ölüm olsun" anlamına gelen "Es-samu aleyke" şeklinde selam
veriyorlardı. Hz. Peygamber onların bu kaba selamlarına "aleyküm "size
olsun" diye cevap vermekle yetinir, edepli ve yumuşak tavrını değiştirmezdi. Bu
arada inen bir ayetle yahudilerin bu tavrı kınandı ve onların cehenneme girecekleri
bildirildi. (bk. el-Mücadele, 58/8.) Ashabı kiramdan kimilerinin yahudilere, aynı sözlerle, hatta
"ölüm, kınama ve lanet size olsun" gibi ilavelerle cevap vermesi üzerine
Allahın Rasulü ehli kitapla olan selamlaşmayı şu şekilde belirledi."
"Size ehl-i kitaptan birisi selam verince "aleyke veya
aleykum (sana veya size de olsun)" şeklinde cevap veriniz." (Buharî, İsfi'zan, 22, Murteddîn, 4; Müslim, Selam, 9, 87;
Malik, Muvatta', Selam, 3; A.b. Hanbel, II, 9, III, 99; İbn Kesîr, a.g.e., III, 462.)
Hz. Peygamberin ve ashab-ı kiramın birbirleriyle "es-selamu
aleyke veya es-selamu aleykum (Allah'ın selamı sana veya size olsun)" sözlerini
kullanarak selam verdikleri tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. ( bk. Buharî, İsti'zan, 1,3, 28; Tefsiru Süre, 33/8; Enbiya, 1;
Müslim, Edeb, 37; Ebü Davud, Akdıye, 21, Libas, 24 45; A. b. Hanbel, l, 85, 146.) Nitekim Allahü Teala, Adem (a.s)'ı yarattığında, ona;
"git, meleklere selam ver, nasıl selam alacaklarını dinle, bu senin ve neslinin
selamlaşma örneği olacaktır" dedi. Bunun üzerine Adem (a.s) meleklere;
"es-Selamu aleykum (Allah'ın selamı size olsun)" dedi. Onlar da;
"es-Selamu aleyke ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sana olsun)"
diyerek karşılık verdiler. ( Buharî, Halku Adem,
2, IV, 102; Tecrîd Sarîh, Terc. IX, 46, H. No: 1367; el-Kurtubî, a.g.e, XX, 45.) Selam başta belirtme takısı olmaksızın "Selamün
aleykum" şeklinde de ifade edilebilir. (Buharî,
İsti'zan, 9; A.b. Hanbel, I, 387.)
Kimi zaman selam yerine "merhaba" denildiği, özellikle
dışarıdan gelen kimseye karşı "hoş geldin" anlamında bu ifadenin de
kullanıldığı nakledilmiştir. (bk. Buharî,
İman, 40, İlm, 25, Salat, 4; Müslim, İman, 24, Misafirin, 82; İbn Mace, Mukaddime,
22; Ebu Davud, Zekat, 6) Merhaba; bolluk ve genişlik
dileme, başımızın üstünde yerin var gibi anlamları kapsar.
"Musafaha" konusunu incelerken, Medineli Ensar kadınların biat için
toplandıklarında Hz. Ömer'in Selamım "Rasülulah'a ve Rasulultah'ın elçisi
Ömer'e merhaba" sözleri ile cevapladıklarını belirtmiştik. Günümüzde
kullanılan "hayırlı sabahlar", "hayırlı akşamlar", "iyi
günler", "iyi akşamlar", "günaydın" veya
"tünaydın" gibi deyimler, selam verilenler üzerinde huzur, güven ve esenlik
meydana getirebilirse de "İslam'a ait selam"ın yerini tutmadığında
açıklık vardır. Belki bu deyimler asıl selamlaşmadan sonra dua ve temenni
niteliğinde söylenebilir.
Hanefilere göre, selamı vermek sünnet, almak vacip hükmündedir.
Çünkü ayette, "size selam verilince, ona ondan daha güzeli ile veya aynı ile
karşılık verin" buyurularak, selam alma emir siygası ile ifade olunmuştur.
Diğer yandan Allah'ın Rasulü, müslümanın müslüman üzerindeki haklarını
sayarken, ilkinin verilen selamı almak olduğunu belirtmiştir. (İbn Mace, Cenaiz, 1; A. b. Hanbel, II, 332, VI, 385.)
Selamın İslam toplumunda yaygınlaştırılmasını emreden Allah
elçisi, bir hadisinde bunun toplumsal sonucunu şöyle açıklamıştır: "Ruhumu
kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz.
Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi
seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131; Tirmizî,
Sıfatu'l-Kıyame, 54, İsti'zan, 1; ibn Mace, Mukaddime, 6; A. b. Hanbel, l, 165; bk.
Buharî, Nikah, 71, Eşribe, 28, İsti'zan, 8; Nesaî, Cena'iz, 53.)
2) Erkek ve kadın arasında selamlaşma:
Yukarıda verdiğimiz ayet ve hadislerde erkek-kadın ayırımı
yapılmadığı için, özel bir delil bulunmadıkça, selamlaşma kapsamına her iki cins
de girer.
Ebu Hanîfe ve arkadaşlarına göre, kadınların ilk olarak erkeklere
selam vermesi caiz değildir. Çünkü kadınlar ezan, kamet, açıktan Kur'an-ı Kerîm
okuma gibi faaliyetlerden menedilmişlerdir. Yalnız mahrem hısımlar bunun
dışındadır. Bunlara onların selam vermesinde bir sakınca bulunmaz. Bu duruma göre,
ünsiyet nedeniyle önce bir erkek selam vermişse, kadın bu selamı alabilecektir.
Malikîler selamlaşma konusunda genç kadınla yaşlı arasında
ayırım yapmışlardır. Dayandıkları delil, "kötülüğe giden yolu kapama
(seddü'z-zerîa)" prensibidir.
Hz. Peygamber'in mahremi olmayan kimi kadınlara selam verdiğini yada
onların selamını aldığını gösteren uygulama örnekleri vardır.
Esma binti Yezîd (r. anha) Allah'ın Rasulünün bir kadınlar
topluluğuna uğradığını ve kendilerine selam verdiğini nakletmiştir. (Ebü Davud, Edeb, 127.)
Diğer yandan fetih yılında, bir gün Hz. Peygamber evde boy abdesti alıyor ve kızı
Fatıma da onu örtüyordu. Bu sırada Ebu Talib'in kızı Ümmü Hanî içeri girip selam
verince, Nebî (s.a.s) onun kim olduğunu sormuş ve kendisine "merhaba"
demiştir. (Buharî, Gusl, 21, Salat, 4, Edeb, 94;
Müslim, Hayz, 70, Müsafirin, 82; Tirmizî, İsti'zan, 34: Nesaî. Tahare. 142.)
Bir gün Hz. Peygamber, eşi Aişe ile birlikte bulunurlarken
yanlarına Cebrail (a.s) gelmişti. Hz. Peygamber, eşine; "Bu Cebrail (a.s)'dır,
Sana selam veriyor" buyurunca Hz. Aişe, "Ve aleyhi's-selam (ona da selam
olsun)" diyerek selamı almıştır. (Buharî,
Bed'u'l-Halk, 6, isti'zan, 16, 19; Müslim, Fazailu's-Sahabe, 90, 91; Tirmizî Menakıb,
62, isti'zan, 5.)
Benzer selamlaşma uygulaması kimi sahabe erkek ve kadınları
arasında da olmuştur. Yukarıda, Hz. Ömer'in, Rasülullah (s.a.s) adına biat almak
üzere gittiği kadınlar topluluğuna selam verdiğini ve kadınların da onun selamını
"merhaba" diyerek aldıklarını belirtmiştik. (A.b. Hanbel, V, 85, VI, 409.) Diğer yandan
Muaz b. Cebel (ö. 18/639) Yemen'e vali olarak gidince, yanına on iki çocuğu olan bir
kadının gelerek selam verdiği nakledilmiştir. (A.b.
Hanbel, V, 239.)
Ashab-ı kiramdan kimileri ise; erkekler kadınlara selam verebilir,
fakat kadınlar onlara selam veremez, demişlerdir. Bununla birlikte Abdullah b. Ömer
(r.a.)'in bir kadına rastlayınca selam verdiği, Ata b. Ebî Rabah'ın ise (ö.
115/733), "kadınlar genç olursa selam verilmez" dediği nakledilmiştir. (bk. Yusuf el-Kardavî, Fetava, II, 274.)
Yukarıdaki deliller dikkatlice incelendiğinde mahrem olmayan
kadınlarla selamlaşmanın, ya kadınların topluluk halinde olması veya kadınla
ünsiyet bulunması yahut da bir iş veya bir ihtiyaç nedeniyle bir araya gelme gibi
durumlarda yapıldığı görülür.
Kimileri kadınlarla selamlaşmayı, onun sesinin erkeklere haram
olması yüzünden yasaklama yoluna gitmişlerdir. Ancak zaruret veya ihtiyaç hallerinde
ve normal zamanlarda kadının sesinin erkeğe haram olduğunu bildiren doğrudan bir ayet
veya hadis yoktur. Nitekim Hz. Peygamberin aileleri için Allahü Teala, "Peygamberin
hanımlanndan bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin" (el-Ahzab, 33/53.) buyurur.
Sahabe erkekleri Hz. Aişe veya Hz. Peygamber'in diğer eşlerine bir şey sorar veya bir
şey isterlerse, onlar perde arkasından cevap verirlerdi. Bunun gibi pek çok sahabe
hanımı günlük hayatta alma, verme, sorma, cevap alma, selam ve konuşma tarzlarında
erkeklere muhatap olmuş, bunlardan hiçbirisi "sus, senin sesin erkeklere
haramdır" dememiştir.
Ancak bu konunun da fitne tehlikesi ve İslamî edeple sınırlı
olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden yaşlı veya toplu haldeki kadınlara, ya da amca,
dayı eşi yahut bunların kızı gibi aile içinde ünsiyet bulunan hısımlara selam
verip almada herhangi bir fitne tehlikesi yoksa da, tek başına bulunan genç kız ve
hanımlara selam vermede böyle bir tehlikenin yokluğundan söz edilemez. Diğer yandan
selamlaşma edebiyle ilgili olarakda şunlar söylenebilir. Binitli olan yürüyene,
küçük büyüğe, az olan topluluk çok olan topluluğa, yukarıda bulunan aşağıda
olana selam verir. Namaz kılana, yemek yemekte olana, tuvalette bulunana ve içki-kumar
gibi bir haramı işlemekte olana selam verilmez.
(bk. Buharî, İsti'zan, 3-7, 11; Müslim, Edeb, 46, Selam, 1; Ebu Davüd, İsti'zan, 6;
Tirmizî, İsti'zan, 14; A. b. Hanbel, III, 44, 444,, VI, 19, 20.)
3) Kadınlarla selamlaşmada dikkat edilecek hususlar:
a) Genç kız ve kadınlara topluluk halinde olurlarsa selam vermek,
tek olan yabancı kadına selam vermemek. Ancak büro, iş yeri veya resmi daire gibi
umuma açık olan yerler bunun dışında tutulmalıdır. İslam'a uygun çalışma
şartları ve ırz güvenliği bulunan yerlerde çalışan kadınlarla, iş ve meslek
gereği görüşen ve karşılaşan erkekler arasında "ünsiyet'in varlığını
kabul etmek gerekir.
b) Sınıf, konferans salonu veya düğün salonu gibi yerlerde ders,
konferans, seminer, sohbet vb. bir nedenle kadın topluluğunun huzuruna çıkınca selam
vermek; fakat yol, bahçe, merdiven ya da koridor karşılaşmalarında ünsiyet
bulunmayan tek kadına veya kadın topluluklarına selam vermemek.
c) Kız öğrencilerin çoğu zaman babası veya dedesi yaşında
bulunan hocalarına, okul yönetici veya personeline selam vermesi, bunun dışında
ünsiyet bulunmayan yabancı erkeklere selam vermemesi.
Sonuç olarak insanların birbiriyle tanışıp ünsiyet kurmasında ve
bir iman kardeşliğinin oluşmasında, selamlaşmanın önemli bir yerinin bulunduğunda
şüphe yoktur. Hatta İslam'da selam verme, kişi için mü'minlik belirtisi sayılmış
ve selam verene "sen rnü'min değilsin" denilmesi yasaklanmıştır. (bk. en-Nisa, 4/94, Usame b. Zeyd, savaş sırasında şehadet
kelimesini getirip selam veren bir müşriği öldürmüş ve ölüm korkusundan dolayı
böyle söylediğini düşünmüştü. Durumu öğrenen Allah elçisi hiddetlenmiş ve
«kalbini yarıp baktınız mı?» buyurarak Usame'ye çıkışmıştır. Allah'ın
selamı bizlere ve bütün müminlere olsun duası ile sözlerimizi noktalıyoruz.)