Erkek-Kadın
ihtilali (Karışık Yaşantı):
1) İhtilal terimi ve kapsamı:
Erkekle kadının aynı yer ve zamanda birlikte ve karışık olarak
bulunmasına "ihtilat" denir. Bu terim daha çok yabancı erkekle kadınların
erkekli-kadınlı karışık eğitim görmesi; iş yerinde birlikte çalışması; nişan,
düğün ve benzeri kutlamalarda karışık oturması ve ev ziyaretlerinde birlikte
oturmayı kapsamına alır.
İslam'da ihtilal için düzenleme yapılırken "fitne
korkusu" önemli bir etken olmuştur. Bu yüzden fitne korkusu bulunmayan
kadın-erkek ihtilatının izlerine önceki şeriatlarda rastlandığı gibi İslam'da da
çeşitli örnek ve uygulamalara rastlanır.
İslam'da erkek ve kadın, toplumun ayrılmaz parçalarıdır. Kadın
eve hapsedilmemiş, fakat ev dışındaki davranışlarında da tamamen serbest
bırakılmamıştır. İslam, erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi
aralarında olmak üzere eğitim, ibadet, kutlama, eğlence vb. gayeler için
toplanmaları esasını getirmiştir. Fakat bu ayrı cins topluluklar genel topluluk
içinde karşı cinslerle birlikte bulunurlar.
2) Hz. Peygamber döneminde ayrı gruplar halinde ihtilal:
Bu dönemde, kendi cinsleriyle gruplar oluşturan erkek ve
kadınların, daha büyük bir toplulukta yanyana geldikleri görülür. Namaz cemaatı,
ilim meclisleri ve gazvelere katılma buna örnek verilebilir.
a) Kadınların cemaate devam etmesi:
Hz. Peygamber döneminde kadınlar da beş vakit namaza, cum'a ve
bayram namazlarına cemaat olarak katılıyorlardı. Ancak erkekler ön, kadınlar ise
arka saflarda yerlerini alıyordu. Mescid içinde gerçekte iki topluluk vardı. Fakat
bunlar ihtilal (erkek-kadın karışık) olmaksızın ayrı yerlerde bulunuyor ve mescid
cemaatının bir bölümünü oluşturuyorlardı.
Kadınlar önceleri istedikleri kapıdan girebilirken, giriş ve
çıkışlarda görülen izdiham yüzünden Hz. Peygamber, kapılardan birisinin
kadınlara ayrılmasını emir buyurmuştur. Bu kapı günümüzde de "kadınlar
kapısı (babu'n-nisa)" adını almaktadır.
Sahabe hanımları cuma namazlarına da giderlerdi. Nitekim bir kadın
"kaf" suresini cuma namazlarında uzun süre bizzat Nebî (s.a.s)'den dinleyerek
ezberlemiş ve Hz. Ömer'in mehrin azaltılmasını istediği cuma hutbesine, arkadan bir
kadın cemaat, mehre sınır getirmeyen en-Nisa Suresi 20. ayeti okuyarak itiraz
etmiştir.
b) Kadınlara ait ilim meclisi oluşturulması:
Kadınlar erkek toplulukları nda, istedikleri gibi soru sorup
İslam'ı öğrenemediklerini anlayınca, Hz. Peygamber'den kendileri için özel bir gün
belirlemesini istediler. Nebî (s.a.s) onlara haftada birgün belirledi ve o günde
yalnız hanımların irşadı ile meşgul oldu. (bk.
Buharî, İlim, 36, A. b. Hanbel, III, 34; Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis rivayeti,
İzmir, 1981, S: 78 vd.)
c) Kadınların çeşitli gazvelere katılması:
Bazı sahabe hanımlarının gazvelere katılarak mücahidlere moral
verdikleri, yemek hazırladıkları, hastabakıcılık ve yaraları sarma gibi geri
hizmetlerde bulundukları bilinmektedir.
Nitekim Ümmü Atıyye (r. anha) Hz. Peygamberle birlikte yedi gazveye
katılmış, (Müslim, Cihad, 141; İbn Mace, Cihad,
37; Darimî. Cihad, 29; A. b. Hanbel, V, 84.) Hz.
Aişe ve Ümmü Süleym Uhud gazvesinde geri hizmetlerde bulunmuş, (bk. Buharî, Cihad, 65, 66, Menakıbu'l-Ensar, 18, Megazî 18;
Müslim, Cihad, 136.) başka yedi kadın sahabe de
Hayber'i kuşatan orduya katılarak önemli geri hizmetleri başarı ile
yürütmüşlerdir. (A.b. Hanbel, V, 271; Ebu Davud,
Cihad, 141.)
Huneyn gününde bir hançer edinen Ümmü Seleme, bunu ne
yapacağını soran Rasülullah (s.a.s)'a; "Eğer müşriklerden birisi bana
yaklaşırsa, bununla onun karnını yaracağım" diye cevap vermiştir. (Müslim, Cihad, 134.)
Sahabe hanımlarının erkeklerin yanında savaşa katılma istek ve arzuları sonraki
yıllarda da sürdü. Nitekim, ileride İslam ordusunun deniz seferine çıkacağını
Allah'ın Rasulünden öğrenen Ümmü Haram (r. anha); Hz. Peygamber'den, kendisinin de
bu ordunun içinde bulunması için Allah'a dua etmesini istemiş ve Hz. Peygamber dua
etmiştir. (Buharî, Cihad, 3,4, Ta'bir, 12; Müslim,
imare, 160, 182; Nisaî, Cihad, 40; İbn Mace, Cihad, 10) Nitekim Ümmü Haram, Hz. Osman (ö. 35/655) devrinde, kocası Ubade b. es-Samit
(ö. 34/654) ile birlikte Kıbrıs'ın fethi için deniz yolculuğuna çıkmış ve
Kıbrıs'ta bindiği hayvanından düşerek vefat etmiştir. Kabri Kıbrısta'dır.
İslam'ın ilk dönemlerindeki kadınların bu faaliyetleri erkeklerin
yanında ve çoğu kere onların toplulukları içinde yapılmıştır. Ancak bütün
bunlar İslami ölçü, edep ve haya sınırları içinde olmuş, ihtilata, yalnızlığa
ve tenha yerlerde başbaşa kalmağa fırsat verilmemiştir.
3) Geçmiş şeriatlarda kadın-erkek ilişkisi:
Kur'an-ı Kerim'de geçmiş peygamberlere verilen örneklerdeki
erkek-kadın ilişkilerinde de aynı edep ve inceliğin korunduğu görülür. Mesela;
a) Mısır'ı bırakıp Medyen diyarına giden Musa (a.s) şehir
kenarında koyunlarını sulamak için sıra bekleyen iki genç kıza yardım teklif eder,
koyunlar sulandıktan sonra eve giden kızlardan birisi geri gelerek utana utana Musa'nın
yanına gelir ve babasının, su çekme ücretini vermek üzere kendisini eve
çağırdığını bildirir. Kızların babası ise Şuayb Peygamberdir. Yine iki kızdan
birisinin isteği üzerine Musa (a.s), Şuayb (a.s)'ın koyunlarına çoban olur ve onun
kızı ile evlenir. Kur'an-ı Kerîm'de uzun olarak anlatılan bu kıssadan günümüz
aile yapısı için alınacak ibretler olduğunda şüphe yoktur. (bk. el-Kasas, 28/23-26.)
b) Hz. Meryem de kızlık çağında Mescid-i Aksa çıkışında
kendisine ayrılan odada yaşarken teyzesinin kocası olan Hz. Zekeriyya O'nun yanına
girer ve maişeti ile ilgilenirdi. Ancak bu arada meleklerin Hz. Meryem'e yemek ikram
ettikleri görülür. Allahü Teala olayı şöyle bildirir: Zekeriyya, onun yanına,
mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve; "Ey Meryem! bu sana nereden
geliyor?" der, o da: "Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine
sayısız rızık verir" derdi. (Al-i
İmran, 3/37)
c) Sebe' Melikesi Belkıs'ın Süleyman (a.s)'ın hak dine çağıran
mektubunu alınca, kavmi ile yaptığı istişare toplantısı Kur'an'da şöyle haber
verilir: "Sonra Melike dedi ki: Beyler! Bu işimde bana bir fikir verin. Bilirsiniz
ki, siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam. Onlar şu cevabı verdiler: Biz
güçlü kuvvetli insanlarız. Zorlu savaşçılarız. Emir senindir, artık ne
buyuracağını sen düşün. Melike: Hükümdarlar bir ülkeye girince, orayı perişan
ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) Onlar da böyle
yapacaklardır, dedi." (en-Neml, 27/32-34.)
Daha sonra Yemen yöresinden Kudüs'e gelen Belkıs, Süleyman
(a.s)'ın kurduğu medeniyet ve saraylar karşısında hayran kalır ve şu sözleriyle
hak dine girer: "Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman'la
birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (en-Neml, 27/44)
Bu ayetlerde bir kadının, devletin en üst düzey bir görevinde,
ciddiyet ve ağırbaşlılıkla ülkesinin problemini görüşmek üzere toplantı
yaptığı ve efkar-ı umumiyeden destek alarak hareket etmeyi tercih ettiği
görülmektedir. Diğer yandan heyetleriyle Hz. Süleyman'ın beldesine ve sarayına kadar
gelen Belkıs özel olarak yaptırılan billur köşklerde ağırlanmış olup, bu güzel
muamelenin onun hak dine girmesinde etkili olduğunda şüphe yoktur.
Yukarıda belirtilen geçmiş şeriatlar ayet veya sahih hadisle
neshedildiği bildirilmediği sürece bizim için de şerîattır. Nitekim, Allahü Teala,
şöyle buyurmuştur: "İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği
kimselerdir. Sen de onların yoluna uy." (el-En'am,
6/90.)
Sonuç olarak yukarıda arzettiğimiz ayet, hadis ve sahabe
uygulamalarından da anlaşılacağı gibi İslam, erkek ve kadının bir arada
bulunmasını prensip olarak yasaklamış değildir. Bu, temelde caiz olup maslahata
yönelik bulununca istenen bir şeydir. Ancak bu görüşmenin İslamî edep ve ölçü
sınırları içinde olması gerekir.
4) Bir kadının yabancı erkekle görüşmede dikkat etmesi
gereken durumlar:
Mü'min bir kadının okul, hastane, fabrika, alış-veriş vb.
yerlerde eğitim, iş veya meslek gereği yabancı erkeklerle karşılaşma ve
görüşmesi durumunda aşağıdaki esaslara dikkat etmesi beklenir.
a) Bakışların kontrol altında tutulması:
Erkek ve kadının konuşma ve birbirine muhatap olma durumunda
bakışlarını kontrol altında tutmaları gerekir. Bir mü'min, karşı cinsin
bakılması yasaklanan yerlerine bakamaz ve bakışını ihtiyaç dışında uzatamaz.
Ayetlerde şöyle buyurulur: "Mü'min erkeklere, gözlerini haramdan
sakınmalarım söyle." (en-Nur, 24/30.) Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan
sakınsınlar..." (en-Nur, 24/31.)
b) Altını göstermeyen bolca giysi ile örtünme:
Kadının el ve yüz dışında bütün bedenini, altını göstermeyen
ve vücut hatlarını ortaya çıkarmayan bolca bir giysi ile örtmesi gerekir. (Ayrıntı
için bk. "Örtünme" konusu). Örtülü hanımlar İslam toplumunda saygı
görür. Çünkü örtü, kötü niyetli erkeklerin bakışlarına ve sarkıntılık
etmelerine karşı onları korur.
c) Ölçülü konuşma ve ölçülü yürüme:
Mü'min bir kadın yabancı erkekle konuşmasında ölçülü olmalı
ve ihtiyaç kadar konuşmalıdır. Ayette şöyle buyurulur: "Yabancı erkeklere
çekici bir eda ile konuşmayın, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır.
Güzel söz söyleyin." (el-Ahzab, 33/32.) Yürüyüşün de ölçülü olması gerekir. Salınarak,
kırıtarak yürüme mü'minin vekarı ile bağdaşmaz. Ayette şöyle Duyurulur: "Kadınlar
gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayakları yere vurarak
yürümesinler." (en-Nur, 24/31.) Nitekim, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Musa (a.s)'ı
çağırmaya gelen, Şuayb (a.s)'ın kızı, onun yanına utana utana yaklaşmıştır. (el-Kasas, 28/25.) Bu olayın
Kur'an-ı Kerim'de haber verilişinde, günümüz hanımlarına da bir mesaj vardır.
Yabancı bir erkekle muhatap olma durumunda kalan bir kadın edep, ciddilik, ağır
başlılık ve utanma hasletlerini koruyarak görüşmeli ya da konuşmalıdır.
d) Süslü ve çekici giysi ile örtünmeme:
Süslü ve çekici giysiler evde giyilmeli, yabancı erkeklerin
yanında ve evin dışında bunlar baş örtüşü ve dış giysi ile örtülmelidir.
Diğer yandan dışarıda, erkeklerin dikkatini çekmek için parfüm sürülmesi de,
mü'min kadının ağır başlı ve ciddi tavırları ile bağdaşan bir durum değildir.
e) Yabancı erkekle tenhada başbaşa kalmaktan kaçınmak:
Yabancı bir erkekle, kimsenin olmadığı yerlerde başbaşa
bulunmamak gerekir. Bu durum hadisle yasaklanmış ve böyle bir yerde üçüncü kişinin
şeytan olduğuna dikkat çekilmiştir. (bk. Buharî,
Nikah, 111,112; Müslim, Hacc, 424; Tirmizî, Rada, 16; Fiten, 7; A. b. Hanbel, l, 222,
III, 339, 446.)
Özellikle, kocanın hısımlarından birisi ile, kimsenin olmadığı
yerde başbaşa kalmanın daha tehlikeli olduğu Allah elçisi tarafından şöyle
belirtilmiştir:
"Kadınların yanına girmekten sakınınız! Dediler: Ey
Allah'ın elçisi! Kayın birader hakkında ne buyurursunuz?. Şöyle buyurdular. Kayın
birader ölümdür. Yani bu bir helak nedenidir. (bk.
Buharî, Nikah, III; Müslim, Selam, 20; Tirmizî, Rada' 16; Darimî, İsti'zan, 14; A. b.
Hanbel, IV, 149,153.) Çünkü bir cinsel macera
meydana geldiği takdirde, bu tarafları ölüme kadar götürür ve hısımlık yerine
düşmanlıklar geçer.
f) Zorunlu ihtilafın zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutulması:
Yabancı erkeklerle bir arada bulunma zaruret ve ihtiyaçla sınırlı
tutulmalıdır. Çünkü gereksiz, ihtiyaç dışı ve uzun görüşmeler fitneye yol
açabilir. Ayrıca kadını kutsal görevlerini yapmaktan, evinin hakkını gözetip,
çocuklarını eğitmekten alıkoyar.
Sonuç olarak mü'min kadınlar nişan, düğün, bayram ve benzeri
kutlamaları veya ev ziyaretlerini yahut diğer sosyal faaliyetleri kendi hem cinsleriyle
oluşturacakları topluluklar içinde yapmayı şiar edinmelidir. Kadın evinin
dışındaki eğitim, iş, meslek, ibadet vb. faaliyetlerde ya bir mahremi ile birlikte
bulunur ya da güvenilir kadın toplulukları içinde yerini alır.