Eda ile
Kazanın Farkları ve Kaza Namazları
Bir namazı vaktinde kılmaya "eda" denir. Vaktinden
sonra kılmaya da "kaza" denir. Vaktinde kılınan veya kılınacak olan bir
namaza "vaktiyye" veya "salât-ı hazıra" denir. Vaktinde
kılınmamış olan bir namaza da "faite" denilir. Bunun çoğulu
"fevait" dir.
Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazlarının kazası
farzdır. Vitir namazının kazası ise vacibdir. Sünnetlere gelince: Bir sabah namazı
sünneti ile beraber kaçırılınca, o günün güneş doğuşundan (kerahet vaktinin
çıkışından) sonra istiva zamanına kadar bu sünnet farz ile beraber kaza edilir.
Güneşin yükselişinden (kerahet vaktinden) önce ve istivadan sonra sünnet kaza
edilmez. İmam Muhammed'e göre, bu sünnet yalnız olarak kaçırılmış olsa, yine
güneşin doğuşundan sonra istiva zamanına kadar kaza edilir. Bir de, öğle
namazının her iki sünneti, farza yetişmek için terk edilecek olsa, farzdan sonra
evvelki sünnet ve sonra iki rekat sünnet kaza edilir. Fetva bu şekildedir. Böylece
vakit içinde sünnet iki defa gecikmemiş olur. Bununla beraber son iki rekat sünnetten
sonra da dört rekat sünnet kaza edilebilir. Namazın sırası iki defa değişmemesi
için bunu daha iyi görenler de vardır.
Cuma namazının ilk dört rekat sünneti hakkında bu öne alma ve sonraya bırakma
hükmü vardır. Terk edilen diğer sünnetlerin kaza edilmesi gerekmez. Fakat
başlanıldıktan sonra, her nasılsa terk edilmiş olan bir sünnetin (nafile namazın)
kazası gerekir. Örnek: Öğlenin son sünnetine başlamış iken, cenaze namazını
kaçırmamak için bu Sünnet kesilmiş olsa, bu sünneti sonradan kaza etmek gerekir.
Bir namazı özürsüz yere kazaya bırakmak büyük günahdır
(kebiredir) Bu namaz kaza edilmekle yerine getirilmiş olur. Fakat bunun
geciktirilmesinden dolayı meydana gelen günahın bağışlanması için tevbe etmek ve
Allah'dan afv dilemek lazımdır. Herhangi bir bahane ile namazı geciktirip kazaya
bırakmakdan son derece sakınmalıdır. Çünkü bunun günahı çok büyüktür. İnsan,
gerek yaratıcısına karşı ve gerekse insanlara karşı olan borçlarını bir an önce
ödemeğe çalışmalıdır. Hayatın süresi belli, çok azdır! Borçlarını ödemeden
ahirete gidenlerin hallerine ne kadar acınsa azdır.
UYARI: Kazaya kalan altmış, yetmiş senelik bir çok namazlar
belli bir günde (Ramazan ayının son cumasında) kılınacak bir günlük namaz ile kaza
edileceği ve böylece bağışlanacağı hakkındaki sözlerin hiç bir dinî değeri
yoktur. Bu konuda rivayet edilen bir hadis, hadis alimlerinin ve diğer alimlerin
açıklamalarına göre asılsızdır, uydurmadır, ümmetin icmaına da aykırıdır.
Çünkü böyle herhangi bir ibadet, senelerce terk edilmiş olan farzların ve vaciblerin
yerini tutamaz. Böyle bir iddia, farzların ve vaciblerin terk edilmesini,
önemsenmemesini gerektireceğinden akla, şeriata ve hikmete aykırıdır. Günah,
kolaylığa sebeb olamaz. Bu usul ilminde bir esastır. Bir de bu hadisi nakledenler hadis
alimlerinden değillerdir. Bir kaynak da gösterememektedirler. Artık bu naklin ne
değeri olabilir?
Kazaya kalan namaz, bizim için yerine getirilmesi gerekir. Biz bunu
yerine getirmek zorundayız, bunu yapmazsak azaba hak kazanmış oluruz. Şu kadar var ki,
kazaya kalmış olan bir namazı Yüce Allah dilerse bağışlar ve dilerse bağışlamaz.
Herhangi bir ibadet sebebiyle de sahibine bir çok sevablar da verebilir. Kimse bunlara
karışamaz ve bunlar üzerinde kesin hüküm veremez. Yukardaki iddia, kesinlikle kazası
gereken bir namazın, ona denk bir ibadetle kaza edilmesi hakkındaki farziyeti inkar
etmektir ki, bu asla caiz olamaz. Bu konu üzerinde, Merhum Aliyyü'l-Kari'nin ve diğer
alimlerin incelemeleri vardır. Aliyyü'l-Kari'nin "Mevzuatına", Abdurrahim
Fetvasına ve "Mev'ize-i Hasene'ye" bakılsın!..
Bir kimsenin namazı kazaya kalınca bakılır; Eğer o kimse tertip
sahibi ise, bu kaza namazı ile vakit namazları arasında sırayı gözetmek gerekir.
Tertib sahibi değilse, bu namazı kaza etmeden diğer namazları kılabilir.
Bir kimsenin tertib sahibi sayılabilmesi için, en az altı vakit
namazı kazaya kalmamış olmalıdır. Altı vakit namaz kazaya kaldı mı, tertib sahibi
olmaktan çıkar; artık onun ne kaza namazları arasında ve ne de kaza namazları ile
vakit namazları arasında sırayı gözetmesi gerekmez.
Kazaya kalmış namazlarda eskiye ve yeniye gelince, bunlar iki
kısımdır. Yakın zamanda kazaya kalanlar altı vakte ulaşınca, ittifakla sıra
gözetme gereğini kaldırır. Evvelce kaçırılmış bulunan (eski) namazlara gelince,
bunlar
da altı vakte ulaşmışsa, geçerli kabul edilen fetvaya göre sıra gözetmenin
gereğini kaldırır.
Örnek: Bir kimse, vaktiyle bir ay namaz kılmayıp sonradan bunları
kaza etmeden vakit namazlarını devamlı olarak kılmaya başlamışken tekrar bir vakit
namazını kazaya bırakacak olsa, bu son namazını hatırladığı halde onu kaza
etmeden vakit namazını kılabilir. Böyle bir kimse, geçmişteki kaza namazlarını
tamamen kılmadıkça tertib sahibi olamaz. Sahih olan görüş budur.
Tertib sahibi olan zat, bir farz namazını veya İmamı Azam'a göre
vacib olan bir namazı özürsüz yere veya hayız ve nifas gibi namazı düşürecek bir
nitelikte olmayan bir özürden dolayı vaktinde kılmamış olsa, bu namazı, ilk vakit
namazından önce kaza etmesi gerekir. Çünkü gerek kaçırılan namazların arasında
ve gerek bunlar ile vakit namazları arasında sırayı gözetmek esasen şarttır. Ancak
kazaya kalan namaz unutulup sonradan hatıra gelmişse veya vakit daralmış veya
kaçırılan namazlar çok olur da tertib sahibi olmaktan çıkılmışsa, vakit namazı
kılınır.
Örnek: Tertib sahibi olan kimse, her nasılsa uykuya dalıp o günün
sabah namazını kılamamış olsa, bu sabah namazını o günkü öğle namazından önce
kaza etmesi gerekir. Bunu hatırladığı halde onu kaza etmeksizin öğlen namazını
kılsa, bu namaz İmam Muhammed'e göre bozulur. İmam Ebû Yusuf'a göre, farz olmaktan
çıkar, nafile olur. İmamı Azam'a göre ise, muvakkat olarak sahih olur. Şöyle ki:
Bundan sonra o sabah namazını kaza etmeden beş vakit namazı daha kılacak olsa, bu
altı vaktin hepsi de sahih olmuş olur. Fakat böyle beş vakit namazını daha kılmadan
o sabah namazını kaza ederse, arada kılmış olduğu vakit namazları fasid olup
yeniden kılınmaları gerekir.
Yine böyle bir kimse, sabah namazını kaçırmış olduğu halde, bunu unutup öğle
namazını kılacak olsa, bu öğle namazı sahih olur.
Yine bir kimse, kazaya kalmış olan yatsı namazını fecirden sonra
hatırlamış olur da, vakit yalnız sabah namazını kılmaya müsait bulunursa, sabah
namazını kılar, yatsı namazını daha önce kaza etmemesi, bu sabah namazının
sıhhatine engel olmaz. Ancak kaza namazını hatırladığı halde, vakit namazını pek
uzatıp da bu bakımdan vaktin daralmasına sebebiyet verilmiş olursa, o zaman vakit
namazı caiz olmaz.
Kazaya kalmış namazlar (faiteler) birkaç tane olur da, vakit
bunlardan yalnız bir kısmı ile vakit namazına müsait bulunsa, sahih olan görüşe
göre, sırayı gözetme gereği düşer.
Yine bir kimsenin, vitirden başka altı vakitten çok veya altı vakit
namazları kazaya kalmış olsa, bunları kaza etmeden vakit namazlarını kılması sahih
olur. Çünkü bu durumda tertibe riayet edilmesinde güçlük vardır. Kazaya kalmış
namazlar (faiteler), vitirden başka altı vakit olunca çok sayılır, altıdan az olunca
da az sayılır.(İmam Şafîî'ye göre, kazaya kalan namazlarla vakit namazları
arasında sıra gözetilmesi şart değildir, müstahabdır.)
Bir kimse, bir günlük namazlarından birini kaçırmış olduğu
halde, bunu bir türlü belirleyemezse, bir günlük namazını yeniden kılar. Çünkü
böyle yapmakla kazaya kalan namaz, kesinlikle kılınmış olur; diğerleri de birer
nafile olur. İki, üç ve daha ziyade günlerde birer vakit namaz kaçırılmış olduğu
halde, bunların hangi namazlar olduğu belirlenemeyince de, o kadar günün namazları
yeniden kılınır.
Kazaya kalan namazlar bir çok olunca, bunların her birini
belirleyerek niyet edilmcsi gerekmez; çünkü bunda güçlük vardır. Onun için şöyle
niyet edilmesi uygun olur: "ilk veya en son kazaya kalmış sabah veya öğle
namazını kılmaya" diye kılınır.
Bir kimse, ne kadar namazı kazaya kaldığını bilmese, kuvvetli olan
görüşüne göre hareket eder. Üzerinde kaza namazı kalmadığına kanaat getirinceye
kadar kaza namazı kılar.
Bir kimse, bir namazı kılıp kılmadığında şüphelense, namazın
vakti henüz çıkmamışsa onu yeniden kılar. Namazın vakti çıktıktan sonra
şübhelense, bir şey yapması gerekmez. Çünkü farzın sebebi olan vakit
çıkmıştır. Bir müslümanın namazını vaktinde kılmış olması ise bir asıldır.
Müslüman olmayanların yurdunda İslâm'ı kabul edip
bilgisizliğinden dolayı namazlarını kılamamış olan bir kimse, sonradan İslâm
yurduna gelip din görevlerini öğrense, önceki namazları kaza etmesi gerekmez. Fakat
İslâm ülkesinde bulunup da ihtida eden (islamı kabul eden) kimse, bu hususta özürlü
sayılmaz. İslâmı kabul ettiği tarihten itibaren namazlarını kılmakla yükümlü
olur. Çünkü İslam yurdunda cehalet bir özür sayılmaz. Herkes din görevlerini
ehlinden sorup öğrenebilir.
Bir kimse kaza namazını kılarken, cemaatle vakit namazına
başlanacak olsa, namazını tamamlamadıkça cemaate katılmaz, ister tertib sahibi
olmasın.
Kazaya kalan aynı vaktin namazı, usulü üzere cemaatle, de
kılınabilir. Cemaat bahsine bakılsın!.
Kaza namazlarının evde kılınması daha iyidir. Çünkü günahları
örtüp açıklamamak lazımdır. Böyle bir açıklama Hakka karşı saygısızlık
sayılır ve başkaları için de kötü bir örnek olabilir.
Bir kadın: "Yarınki gün şu kadar namaz kılayım veya şu
kadar gün oruç tutayım." diye niyet ettiği halde o gün adet görmeye başlasa, o
namazı veya orucu temiz olacağı günlerde kaza eder.
Kaza namazlarının belli vakitleri yoktur. Üç kerahet vakti
dışında, istenilen her vakitte kaza namazı kılınabilir.
Örnek: Kazaya kalmış bir öğle namazı akşamdan sonra kılınabileceği gibi, bir
akşam namazı da öğleden önce veya sonra kılınabilir.
Kaza namazları ile uğraşmak, nafile namazları ile uğraşmaktan
daha iyi ve daha önemlidir. Fakat farz namazların müekked olsun olmasın, sünnetleri
bundan müstesnadır. Bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi
daha iyi değildir. Bu sünnetlere niyet edilmesi evladır. Hatta kuşluk ve tesbih
namazları gibi, haklarında nakil bulunan nafile namazlar da böyledir. Bunlara da böyle
nafile olarak niyet etmek evladır. Çünkü bu sünnetler, farz namazları tamamlar,
bunların yerine getirilmesi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise, muayyen
vakitleri olmadığı için onların her zaman yerine getirilmesi mümkündür.
Bununla beraber namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu günahdan
mümkün olduğu kadar kurtulmak için sünnetleri feda etmek uygun olmaz. Böyle bir
günahı işleyen kimsenin fazla ibadet ederek Allah'ın bağışlamasına sığınması
gerekirken, hakkında Peygamber şefaatinin tecelli etmesine vesile olacak bir takım
sünnet ve nafileleri terk etmek nasıl uygun olabilir? Hem bir kısım vakit
namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını, kendilerini
tamamlayan sünnetlerden ayırmak iki kat kusur olmaz mı? Buna aykırı olan bazı
nakiller geçerli değildir. Bunlar kabul edilen fetvaya aykırıdır. Hem sünnetleri,
hem de kaza namazlarını kılmaya elverişli vakit bulamadıklarını iddia edenler
bulunursa bunlar insaflı bir iddiada bulunmuş sayılmazlar. Boş yere en kıymetli
zamanlarını harcayan insanlar, bilmem böyle bir iddiaya nasıl kalkışabilir?..